22 Mart 2012 Perşembe

ZEHİRLİ BİR GECE

Dün akşam bir mekâna gittim. Yemek için..

Küçükesat’ta..

Önce arabamla ilgilendiler. Ardından paltomu vestiyerde güvence altına aldılar.

Sıra bendeydi. Güzel ve güleryüzlü bir bayan karşıladı.

“Ahmet Bey’in arkadaşıyım” dedim.

Önüme düştü. Masaları dolduran çoğu kravatlı insanların arasından geçtik. Yüz kişi varsa ancak beşi bayandı.

Ahmet Bey ve üç arkadaşıyla hoş beş ederken sanatçılar da sahnedeki yerlerini aldılar.

Şarkıcımız, uzun boylu ve sarışın bir bayandı.

Birçoğuna “Başkanım”, “Müdürüm” gibi sıfatlarla seslenerek insanları selamladı. Adları okunanların duydukları hoşnutluk yüz ifadelerinden anlaşılabiliyordu.

Mekânın girişinde camekânlı bir bölüm vardı. Sigara yasağı getirilince yapılmıştı. Bu kötü alışkanlıktan vazgeçemeyenler diğer insanları rahatsız edemeyeceklerdi. Yasama erki çok önemli bir karara imza atmıştı ve kamuoyundan çok önemli puanlar toplamıştı.

Camekânlı bölümde kimse yoktu. “Başkanım’lar”, “Müdürüm’ler” ve oradaki birçok kravatlı insanlar, mekânın içinde sigara yasağını delme yarışındaydılar.

Belki de oraya gelmeden birkaç saat önce dairelerindeki memurlarına “Şunu yapmayın”, “Bunu yapmayın” diye yasak koyanlar şimdi benzeri bir yasağı delmenin dayanılmaz keyfini yaşıyorlardı.

Sanatçının kıyafeti, söylediği şarkılarla mütenasipti. Dumanlanmış ortamda zaman zaman bir siluet gibi görünen müşterilerini, kendini dinlemeye zorluyordu. Sıkça “Eller” komutu vererek tempo tutulmasını istiyordu. Dumanlı hava sesini çatallaştırıyordu. Sitemini belli etmeden yapamıyordu. Ajda Pekkan’ın meşhur ettiği şarkı ile ilk mesajını veriyordu bile: “Ne hayrın dokunur ne bir şey umulur/ Başkası sende bilmem ki ne bulur.”

Belki insafa gelirler de sigara içmezler diye..

Sonra bir yudum su içerek sesini düzeltiyor ve devam ediyordu: “Seveceğim gezeceğim/ Görürsün sana neler edeceğim/ Bir yerine bin cezayla/ Hakkından geleceğim senin.”

Acaba yürütmeciler de, yasama erkinin alkış alan sigara yasağı kararının hakkından gelebilecekler miydi?

Şantöz zorlanıyordu. Ne olursa olsun işini yapmalıydı. “Başkanım’lar”, “Müdürüm’ler” ve oradaki birçok kravatlı insanlar kendisini dinlemeye gelmişlerdi. Bir yandan okuyor, bir yandan da yalvarırcasına gözlerine bakıyordu: “Tanrı istemezse yaprak düşmezmiş/ Tanrı istemezse insan ölmezmiş” “Kızım sana söylüyorum” der gibiydi.

Aslında güçlü bir sesin ve güçlü bir fiziğin sahibiydi. Ama mekândaki havasızlık ciddi derecede performansını etkiliyordu.

Sitemi sürdürmenin fayda getireceğini umut ediyordu. “Sen tanrı mısın beni öldürdün/ Eşime dostuma beni güldürdün.” Zorlandığını başka türlü nasıl ifade edebilirdi ki..

Mesajını şarkılarla sürdürdü. Ne de olsa kendisini “Başkanım’lar”, “Müdürüm’ler” ve oradaki birçok kravatlı insanlar dinliyordu.

Arif olan anlasın diye vicdanlara da seslendi: “Vicdanının sesini dinle bak ne diyor/ Senin için bir can bir can ölüyor.”

Duman bulutu gittikçe koyulaşıyordu. Ama o hâlâ umutluydu. Salondaki “Başkanım’lar”, “Müdürüm’ler” ve birçok kravatlı insanların “İncinsen de incitme” kültüründen geldiklerini biliyordu. Hepsi güzel bir geçmişin güzel torunlarıydılar. Yaratılanı sevdiklerine inanıyordu.

Bu duygularla şarkılarını sürdürdü. Bir ara İstanbul’a gitti. Başkentte bulamadığı güzel insanı belki orada bulabilirdi..

“Bu akşam bütün meyhanelerini dolaştım İstanbul’un/ Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde/ Canım doya doya sarhoş olmak istiyordu/ Seni aradım kadehlerdeki dudak izlerinde”

Ve dumanda azalma olmadı.

Öfkeli olduğu belliydi. Hissettirmemesi gerektiğini bilecek kadar da profesyonel..

Final şarkısını “Alın size öyleyse” dercesine söyledi. Dumandan kötüleşen sesinin oktavını biraz daha artırdı.

Sanki haykırıyordu: “Tanrım tek başına koyma kullarını/ Yalnızlığa ancak sen dayanırsın/ Bu dünyada cefa çektirme bize/ Yalnızlığa ancak sen dayanırsın”

Daha ne söylenebilirdi ki..

Köy kahvelerinde sigara yasağına uyulduğunu memnuniyetle duyarken başkentin göbeğinde “Başkanım’lar”, “Müdürüm’ler” ve birçok kravatlı insanlar hâlâ yasak deliyorlardı.

Matkapla deler gibi..

Gece yarısı geçiliyordu. Arkadaşlarımla vedalaştım.

Gelirken arabama ve paltoma ihtimam gösterilmişti. Ama şimdi ayrılırken “zehir”lenmiş olarak uğurlanıyordum.

İnsanın, eşya kadar değerinin olmadığını görerek..