7 Mayıs 2012 Pazartesi

167’NCİ YILDA SEKİZ SAAT ÖZLEMİ



Polis teşkilatı mensupları olarak kuruluş tarihimizden itibaren 167’nci yılı idrak etmekteyiz.

Bu süreç içerisinde polisin Türk kamu bürokrasisinde başarılı bir seyir izlediğini söyleyebiliriz. Gerek Kurtuluş Savaşı yıllarında, gerekse ülkemizin teröre hedef olduğu anlarda verilen mücadele takdire şayandır. Sadece 1970’li yılların ikinci yarısında toplumda “Benim fikrim doğrudur” diye dayatılan dönemde polis de aynı yanlışlığa düşmüş ve en kötü puanlarını o dönemde almıştır. Bunun dışında polis, kafasını tekmeye sokan futbolcu gibi mücadele vermiş, tabiri caizse gözünü budaktan esirgememiştir. Anayasada zorla çalıştırma yasağı olduğu halde yasalarda kendisinden istenenin çok daha fazlasını çalışmıştır. Üzerine yük bindirildikçe “kaderimdir” diyerek sineye çekmiştir. 70’li yılların ikinci yarısında yaptığı hatanın bedeli olarak sosyal haklarını isteyebileceği dernekler yasaklanmış, memurlara getirilen sendikal haklardan da mahrum bırakılmıştır.

Bugün polisimiz özverili çalışmalarıyla toplumda düzenin sağlanmasında etkili olabilmiş, ancak beden ve ruh sağlığından çok şeyler kaybetmiştir. Şehit sayımızın çok oluşu, intiharların artış göstermesi, cinnet geçiren meslektaşlarımızın durumu bunun göstergesidir.

Teşkilatımızda yeni yeni sekiz saat uygulamasından söz edilmektedir. Bir gün tamamen sekiz saat çalışma sistemine geçildiğinde intihar, cinnet gibi olumsuzlukların en az düzeyde yaşanacağı değerlendirilmektedir.

Çok çalışma ile dış müşteri memnuniyetinin sağlandığını belirtebiliriz.

Ancak meslek içerisinde yani iç müşteri memnuniyetinde sıkıntılar olduğu da bilinmektedir.

Bizde yaygın bir söylem vardır. Üst yöneticiler, siyasi iradeyi memnun edebilmek için personelini haddinden fazla çalıştırmaktadır. Oysa siyasiler böyle bir beklenti içerisinde değildir. Her bir siyasinin birebir tanıdığı polisler vardır ve onlar polislerin ne çok zorluklar içerisinde görev yaptıklarını bilirler. Ama bunlar ferdi bilgilerdir. Yöneticilerimiz tarafından sistemli bir şekilde siyasi iradeye iletilmesi durumunda yasal düzenlemelerin yapılacağı kuşkusuzdur.

Çünkü siyasi irade; bina yapılmasında, araç gereç ve silah alımlarında sistemli taleplerimizi yerine getirmektedir. Eşya bu kadar önemsenirken insana yapılacak iyileştirmeler neden yapılmasın ki...?

Bugün neredeyse her birimde Arge’ler kurulmuştur. Her bir Arge, polisiye görevlerin en iyi biçimde yapılması için ciddi gayret içerisindedir. Ancak kendimiz için bir Arge’miz yoktur. Çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve özlük haklarının iyileştirilmesi konusunda Arge çalışmalarının olmayışı bu konudaki eksiğimizi göstermektedir. Başka bir ifadeyle mum, dibine ışık vermemektedir.

Işığı sağlamakla görevli en önemli birimimiz ise polis akademisidir.

Polis akademisi; emniyet teşkilatında çalışan personelin eğitimini sağlamakla birlikte teşkilatın aksayan yönlerini masaya yatıracak ve bilimsel bilgi üretecek olan bir birimdir.

Ne var ki bugüne kadar bu yönde yeterli net projeler üretildiği söylenemez. Daha fazla geç kalınmadan, polis akademisinin bilimsel katkılarıyla eskiyen mevzuatın yenilenmesi, tayin ve terfilerin hakkaniyetli uygulanması, özlük haklarının iyileştirilmesi ve çalışma sürelerinin sekiz saati geçmeyecek şekilde yeniden düzenlenmesi çalışmaları yapılmalıdır.

Polis, insanların hak ve hukukunu gözetmekle görevlidir. Teşkilat mensuplarının beklentisi, kendi hak ve hukukunun da gözetilmesi yönündedir.

Umarız 167’nci yıl, sekiz saat çalışma sisteminin tümüyle uygulamaya geçildiği yıl olur.