18 Haziran 2013 Salı

İSLAMDA VE GÜNÜMÜZDE SUÇ ANLAYIŞI

            Polis teşkilatı mensuplarının uğraş alanı olan suç olgusunun insanlık tarihiyle başladığı söylenebilir.

Bunu İslam dininin kutsal kitabı olan Yüce Kuran'da da görmek mümkündür. İniş sırasına göre surelere bakıldığında Arabistan'ın Mekke şehrinde ve civarında işlenen suç sayısı oldukça fazladır.

Oysa dönemin ticaret yolu olarak bilinen Mekke Şam arasındaki uygarlıklarda, muhtemeldir ki yaşam daha da kalitelidir.

Muhammed Mustafa, oniki yaşından itibaren kırk yaşına kadar ikibinbeşyüz kilometrelik bu güzergâhta ticaret yaptığı için tecrübe sahibi olmuştur.

610 yıllarında kendisine Yüce Allah'tan gelen vahiyleri insanlara duyurma görevi verilmiştir.

Daha sonra bu vahiyler toplanmış ve İslam dininin kutsal kitabı ortaya çıkmıştır.

İlk surelere bakıldığında kötülük yapanlardan yani suç işleyenlerden söz edildiği görülmektedir.

İlk inen Alak suresinde Ebu Cehil adındaki kişi kastedilerek, Yüce Allah tarafından gönderilen uyarılara inanma konusunda reddedici bir tutum sergilediği ifade edilmiştir. Hatta ceza olarak saçından sürüklenip cehenneme atılacağı belirtilmiştir.

Suçlarla ilgili vahiyler henüz ikinci sıradaki surede de yer almıştır. Yok yere yemin eden, aşağılık, devamlı kusur arayıp kınayan, söz götürüp getiren, iyiliğe ve yardıma engel olan, saldırgan, günahkâr, kaba saba,  mal ve çocuk sahibi olmuş diye yolunu şaşırmış olan insanlardan söz edilmiştir. (Kalem/10-14) Bu insanlara uygulanacak müeyyideler de açıklanmıştır: Toplumsal itaat gösterilmemesi, burunlarının sürtülmesi gibi...

Üçüncü sırada yer alan surede Yüce Allah'tan başka tanrı olmadığı, Allah'a ortak koşanların yalancı oldukları vahyedilmiştir. Bu suç için boyunduruklar ve boğazdan geçmez yiyecekler ceza olarak gösterilmiştir. (Müzzemmil/12-13)

Çöl Araplarının işlediği suçlar devam eden surelerde de yer almıştır.

Altıncı sırada yer alan surenin tamamında Ebu Lehep ile karısının aykırı davranışları dile getirilmiş, ceza olarak yine cehennemdeki alevli ateş gösterilmiştir. (Tebbet/1-5)

Bir sonraki surede kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesinin hangi suç yüzünden gerçekleştirildiği sorgulanmaya çalışılmıştır. (Tekvir/8)

Yüce Kuran'ın tamamı okunduğunda cahiliye döneminde bunlara benzer insanın içini acıtacak birçok suçun olduğu görülebilecektir.

Bazılarını sayalım:

Haksız yere Allah'ın yasakladığı cana kıyılması
Fakirlik korkusuyla çocukların öldürülmesi
Kız doğduğunda ondan arlanılması ve diri diri toprağa gömülmesi
İntihar
Fuhuş, zina, eşcinsellik
Erkeğin ümit edeceği şekilde kadınların açılıp saçılması
Babasının evlendiği kadınlarla evlenilmesi
İftira
Sahtekârlık
Hırsızlık
Yalana kulak verilmesi
Haram yenilmesi
Yetim malı yenilmesi
Ölçü ve tartıda hile
İçki ve kumar
Tefecilik

Cahiliye döneminde suçu işleyenlerin yakalanıp ceza göreceği bir sistemin olmayışı, yaşayanları daha da tedirgin etmiştir. Toplumun önemli bir kesimi, güçlünün gücü karşısında çaresizliğiyle başbaşa yaşamak zorunda kalmıştır.

Dolayısıyla cahiliye dönemindeki güvensizlik durumu, sadece çok sayıda suç işlendiği için değildir. İşlenen suçlara karşı sistemli bir ceza sisteminin olmayışı da suçlulara cesaret vermiştir.

İşte böylesine suç batağına saplanmış bir toplumun bundan arındırılması pek kolay olmayacaktır. Zaten Yüce Kuran mucizesinin giz perdesi de buradadır.

Öncelikli amaç, suçların durdurulmasıdır. Her ne kadar ceza verilmesi yadsınmıyorsa da Kuran'ın temel felsefesinin, suçun hiç işlenmemesi yönünde olduğudur.

Bu yönüyle bakıldığında cahiliye döneminin hiç tutulur yanı yoktur. Yeni bir beyaz sayfa açılmalıdır. Yüce Allah'ın vahiy yoluyla Yüce Peygamber'e gönderdiği kutsal ayetlerde belirlenen kurallar dâhilinde oluşturulan yeni yaşam şekline göre hareket edilmelidir. 

Cahiliye dönemi, suçlarla anılıyordu. Buna tepki olarak yeni dönem esenlikle hatta barışla anılmalıdır.

İşte esenlik ve barış anlamına gelen İslam dini, suça karşı bir panzehir olarak ortaya çıkmıştır.

Öyle ki, Yüce Kuran'ın güvenlik felsefesini ortaya koyması açısından şu sözleri çok önemlidir: "Yeryüzü barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın."  (Araf/56) Bu uyarıyı şöyle de algılayabiliriz: Suç işlemeye son verilerek yeryüzü barışa kavuşturulmalıdır.

İslam'ın getirdiği kuralları uygulayabilmek için öncelikle yeni dini kabullenmek gereklidir. Yeni dini kabul etmek ise barıştan yana yer almak demektir. Başka bir anlatımla suçu ötelemek demektir.

Ne var ki çöl Arapları ile yola girmek bir hayli zordur. Çünkü çöl Arapları inkârcılıkta ve ikiyüzlülükte beterdirler. Kimi Allah'a ve ahiret gününe inansa da büyük bir çoğunluğu Allah yolunda yaptıklarını angarya sayarlar. (Tövbe/97-99) Bu nedenle Yüce Kuran'da, muhacirlerin, çöl Araplarından önce İslam dinine girdikleri belirtilmiştir. (Tövbe/100) Ki bu da ilginç ve önemli bir ayrıntıdır.

Günümüzde özellikle üniter devlet yapılanmasında iki olgu önemli görülmektedir: Devletin bekası, milletin refahı...

Cahiliye dönemi sonrasında devletin bekası yönünde bir gelişmeyi göremeyebiliyoruz. Fakat suçtan arındırılmış bir toplum oluşturma adına milletin refahının ön plana alınmış olduğunu kolayca anlayabiliyoruz. Başka bir ifadeyle, köle dışındakilerin birey hakları konusunda gelişmeler görülebilmektedir. Zira 610-632 yılları arası, Müslümanlar için gerçek bir aydınlanma çağıdır. 

 Sonuç

İster geçmiş dönemlerde, isterse günümüzde işlensin. Suç, istenmeyen bir davranıştır.

İnsanın malına zarar verir.
Bedenini acıtır.
İçini üzer.

Suç, tam anlamıyla bir devlet sorunudur. 

Bugün devletimizin en büyük eksiği, suç öncesinde insanları iyiye motive etmek için eskisi kadar sabır gösterememesidir. "İsterse suç işlesin, cezasını görür" mantığı vardır. Bu yöndeki düzenlemelere ağırlık verilmelidir.

Polis; suçu işleyenle suça maruz kalan arasındaki kişidir. Birinin acımasızlığı, diğerinin çaresizliği karşısında negatif bir yaşamın tutsağı olmuştur.
            Moralsiz bir teşkilatla pozitif bir toplum yaratmak mümkün değildir. (2013)