30 Mayıs 2014 Cuma

DEVRE TOPLANTISINDA SINIR AŞMAYA DEVAM ETTİK

Polis Akademisi 1976 mezunları olarak devre toplantılarımızın dokuzuncusunu Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleştirdik. Bu kararı, Kıbrıslı devre arkadaşlarımız da olduğu için geçen yıl Karadeniz buluşmasında almıştık.
Bir turizm şirketiyle anlaştık. Birkaç ay önceden girişimde bulunduğumuz için ekonomik bir tarifeyle Girne’de Koloni otelde konakladık.
Yemek salonunun bizim için ayrılan bölümünde daha çok birlikte olma şansı bulduk ve geçen seneden beri yaşadıklarımızı paylaştık.
27 Nisan’dan itibaren dört gün süreyle gerçekleştirdiğimiz birlikteliğin Kıbrıs konukları şu isimlerden oluşuyordu:
Ahmet Kılıç, Cevat Çolak, Cevdet Özkaya, Emrullah Akçaoğlu, Erol Özdemir, Fahri Soysal, Hasan Bendaşan, Hayrettin Mungan, Hüseyin Kibrit, İhsan Tuğrul, İrfan Banaz, İsmet Bilgin,  Kenan Altan, Lütfiye Özüyılmaz, Mualla Kütük, Murat Aykaç, Murat Karcıoğlu, Necmettin Seymen, Nevzat Değirmencioğlu, Nurosman Deliloğlu, Orhan Gazi Öztürk, Sadettin Dereköy ve Veli Akkaya.
Her ne kadar 23 devre arkadaşımız varsa da eş ve bazı yakınlarla birlikte 53 kişiydik. Yine meslektaşlarımızdan Kenan Birol ve Ayşe Kayıran da grubumuza zenginlik katan isimlerdi.
İkinci gün bir otobüs kiralayarak mini bir tur düzenledik. Öncelikle Beşparmak dağları üzerinde muhtemel Arap saldırılarına karşı kurulmuş ve 700 metre yüksekliğindeki Hilarion kalesine gittik. Kalenin burçlarından Girne’yi izlemek muhteşemdi.
Ardından Bellapais köyündeki manastırı ziyaret ettik. Rehberimizin tavsiyesiyle klasik müzik konserleri için kullanılan eşsiz salonu gördük. Salon akustiğinin muhteşemliği karşısında genel istek üzerine devremiz Nevzat Değirmencioğlu asma kat yüksekliğindeki sanatçı mahfeline çıkarak ortamın ruhuna uygun olarak seçtiği şarkıyı okudu. Böylece akustiği test etmiş olduk. Söylendiği gibi harikaydı.
Aynı gün Güzelyurt bölgesine gittik. Anamur’dan gelecek suyun depolanacağı barajı gördük. Boruların döşenme işlemleri bitirilmek üzereydi. Yeşilyurt, Kuzey Kıbrıs’ın en yeşil bölgesi olmasına rağmen bu sene yağmur yağmadığı için doğa, sarı renge bürünmüştü.
Dönüşte Girne'ye yaklaştığımızda Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ele geçirilen Rum savaş araçlarını ve silahlarını gördük. Harekât sonucunda şehit olan Türk Silahlı Kuvvetleri askerlerinin anısına Türkiye tarafından yapılan Karaoğlanoğlu Şehitliğini ziyaret ettik. Şehitliğin Türkiye’ye açılan penceresinin önünde anı fotoğrafı çektirdik.
Devre buluşmamızın üçüncü günüde Lefkoşa ve Gazimağusa programımız vardı. Girne Lefkoşa yolu üzerinde bulunan ve 327 şehidimizin yer aldığı Boğaz Şehitliğini ziyaret ettik. Ruhlarına dualar gönderdik. Ardından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın mezarını ziyaret ettik.
Lefkoşa’da gördüğümüz ilginç binalardan biri de Kıbrıs Selimiye Camisi idi. 1200’lü yıllarda Bizans kilisesi olarak inşa edilen camiye, Osmanlı döneminde minareler eklenmişti.
Lefkoşa’da en etkileyici ziyaret yerlerimizden biri Barbarlık Müzesiydi. 1963 yılında Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı'nda görevli bir binbaşının evi Rum çeteciler tarafından basılmış ve ailesi şehit edilmiştir. Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın müze için söyledikleri oldukça manidardır: "Bu yuvada hürriyetin bedeli ve Türk olmanın diyeti ödenmiş, Kıbrıs'ın ikinci bir Girit olması önlenmiştir. Megali İdea sevdalıları utansın. Şehitlerimizin ruhları şad olsun."
Lefkoşa Mağusa yolunda tecrübeli rehberimiz bizi çeşitli konularda bilgilendirmeye devam etti. Lefkoşe denilmemesini, doğrusunun Lefkoşa olduğunu, aynı şekilde Magosa yerine Mağusa sözcüğünün kullanılmasını söyledi. Gazilik unvanı olduğu için de Gazimağusa olarak anılması gerektiğini tekrarladı.
Beşparmak dağlarını süsleyen ve dört futbol sahası büyüklüğündeki KKTC bayrağını gördük. Rehberimiz gece yapılan ışıklandırma ile hem Türk bayrağı, hem de KKTC bayrağı olarak göründüğünü belirtti.
Gazimağusa’ya gelince Maraş bölgesine gittik. Kırk yıl önceki savaşın acı izlerini gördük. Bombalanmış ve duvarları harap olmuş binalar arasından geçerek Maraş plajına ulaştık. Bu bölgenin tek başına, 1973 yılında bütün Kıbrıs’ın turizm sektöründeki toplam gelirinin yarısından fazlasını sağladığını öğrendik.
İnsanın yaptığı savaş, sonuçta yine insana zarar veriyordu. Toprak yerinde duruyordu. Bombalanmış olsa da binalar da duruyordu. Ama kırk yıldır zarar gören yine insanın kendi “refah”ıydı.
Gazimağusa, Kıbrıslı devrelerimizden Hüseyin Kibrit’in yirmi yıl polislik yaptığı bir kentti. Limanıyla ünlüydü. Bir başka ünlü eseri de Lala Mustafa Paşa Camisi idi. Katedral iken çan kuleleri üzerine minareler yerleştirilmiş ve camiye dönüştürülmüştü.
Gazimağusa’ya gelmişken vatan şairi Namık Kemal’i anmamak olmazdı. Kaldığı zindanı gördük. O, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü eserleri ve fikirleriyle etkileyen “Hürriyetçi” bir edebiyat adamıydı.
Polis akademisi 1976 mezunları olarak geçen yıl Gürcistan’a, bu yıl Kuzey Kıbrıs’a giderek sınır aşmaya devam ediyorduk. Gazimağusa’dan dönüş yolunda gelecek yıl buluşmamızın İzmir’den başlatılması ve Ege adalarının serin sularında gemiyle yapılması kararlaştırıldı. Anlaşılan yine “sınırı” aşacaktık.
Dönüş yolunda devremiz İsmet Bilgin ve eşi Bilgi Bilgin’in, televizyonlarda gösterimi devam eden Medcezir dizisi çekimlerinde rol aldıklarını öğrendik.
Durur muyuz? Hemen oracıkta, otobüste canlı performans istedik. Sağolsunlar, rollerini ve repliklerini bizim için tekrarladılar. İnanın, televizyonda izlediğimizden daha “canlı” idi.
Aslında bizim gibi Polis Akademili ruhuyla dokuz yıldır aralıksız devam eden devre buluşmalarının her saatinde, her dakikasında o kadar replik, o kadar enstantane vardı ki makale hacmine sığdırmak mümkün değildir. Yaşamak lazımdır.
Hülasa Feyzullah Arslan devremizin nitelendirdiği gibi polis kolejinden itibaren geçen 44’üncü yılımızda yine 4X4’lük idik.
Kıbrıs buluşmamızın dördüncü gününde, seneye Ege adalarında buluşmak dileğiyle vedalaştık.