17 Haziran 2017 Cumartesi

POLİS EMEKLİ DERNEKLERİNDEN BEKLENENLER

1961 Anayasası, çalışan polise dernek kurma hakkı verebilecek kadar hürriyet yanlısıydı. Bunun sonucu olarak POLDER 1974’de, POLBİR 1977’de kuruldu.
Türkiye 1970’li yılları, sağ sol terör olayları ile yoğun yaşadı. Her iki dernek bu süreçten nasibini aldı ve suçlu görülerek 1980 yılında kapatıldı. 37 yıl geçmesine rağmen bir daha çalışan polise dernek kurma hakkı verilmedi.
Emeklilerimize ait ilk dernek 1948 yılında kuruldu. Yıllar sonra 2002’de emekli emniyet müdürlerinin de bir dernekleri oldu.
Türkiye’de yaygın bir söylem vardır. Apartman toplantıları sağlıklı yapılamaz diye… Bunda en büyük etken katılım azlığıdır.
Aslında dernek, vakıf, kulüp, parti, oda gibi faaliyetler apartman toplantılarının bir veya birkaç tık üstündeki etkinliklerdir. Toplum olarak apartman toplantılarında ne isek öteki faaliyetlerde de bu eksiğimiz gözlerden kaçmamaktadır. Bazen “Kanarya Sevenler Derneği” gibi ironik söylemler, sivil toplum örgütlenişi konusundaki durumumuzu ortaya koyabilmektedir. (Emekli 1.Sınıf Emniyet Müdürü Yusuf Vehbi Dalda’nın STK’lar hakkındaki geniş ve aydınlatıcı yazısı Çağın Polisi Dergisinin 177’nci sayısında yer almıştır.)
Dernekler, tüzükleri ile vardır. Amaçları bu tüzüklerde dile getirilir.
Polis emeklileri derneklerimiz, mensuplarıyla ilgili düzenlemeler yaparken çalışanların da durumlarını gözeterek tüzüklerini hazırlamışlardır.
Çünkü emekli, görev yerine gitmeyen önceki çalışandır. Şimdiki çalışan ise zamanı geldiğinde emekli olacaktır.
Bu gerçekten hareketle emekli polis derneklerimizin bizler adına takip etmesi gereken bir husustan söz edeceğim.
İki senaryo sunalım.
Birincisi emekli 1. sınıf emniyet müdürünün yurt dışına çıkması konusunda polis teşkilatı olarak ‘sakınca yoktur’ yazısı istenmiştir. Emekli müdür, il emniyet müdürlüğüne dilekçe ile başvurmuştur. Kendisine resmi yazı ile cevap verilmiştir.
İkinci senaryoya göre emekli müdür, örneğin klakson çalınarak gürültü kirliliğinin önlenmesi konusunda, herhangi bir vatandaş gibi dilekçe ile emniyet müdürlüğüne müracaat etmiştir. Dilekçesi cevaplandırılmıştır.
Resmi Yazışmalarda Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik’te şu hüküm mevcuttur: “Metnin son bölümü; yazışma yapan makamlar arasındaki hiyerarşi yönünden, alt makamlara “Rica ederim", üst ve aynı düzeydeki makamlara "Arz ederim" ibaresiyle bitirilir.”
Bu durumda yukardaki dilekçelerde il emniyet müdürlükleri hangi ibareyi kullanacaklardır?
Peki, bu husus çok mu önemlidir?
Dün abi, abla, kurum imamı, semt imamı, mahalle imamı, şehir imamı, bölge imamı, ülke imamı gibi geliştirilen söylemler, polisteki sevgi ve saygıya dayalı hiyerarşinin önüne geçmiş ve aslanı kediye boğdurmuştur. FETÖ gibi illegal yapılanmaları doğurmuştur.
Emekli derneklerimiz basit gibi görünen bu konularda önümüze düşmelidir. Emniyet genel müdürlüğü ile temasa geçerek yürürlükteki resmi yazışma kuralları doğrultusunda genelge çıkarılmasını sağlamalıdır.

Yeni illegaliteler yaşamayalım diye…

11 Haziran 2017 Pazar

FETÖ’NÜN YURT DIŞI ÇIKIŞLAR ZULMÜ


            Şubat 2016’da yaş haddi ile emekli olunca yolum Kuzey Kıbrıs’a düştü. Oraya yerleştim.
Beş-altı ay sonra polis emeklileri derneğinin genel kurulu için Ankara’ya geldim. Temmuz ayıydı ve günlerden Pazardı. Seçimler yapıldı. Tutanaklar tanzim edildi. Aynı akşam Kıbrıs’a dönmek için Esenboğa havalimanına geldim.
Pasaport geçişi sırasında memurumuz yazı istedi. Buna göre 1.1.2014’den sonra emekli olanlar “sakınca yoktur” yazısıyla yurtdışına çıkış yapabileceklermiş. FETÖ’cüler kaçmasın diye…
Malum! 15 Temmuzda darbe girişimi yapılmıştı.
Pasaport sırasından çıktım.
İki saat içerisinde Havalimanı Şube Müdürlüğünden alabileceğimi düşündüm.
“Olmaz” dediler.
Bu işin muhatabı personel şube müdürlükleriymiş.
Tatil günü personel şubede kimse olmazdı.
Geceyi polisevinde geçirip Ankara Emniyet Müdürlüğüne gittim.
Bina, 15 Temmuz gecesi hasar görmüştü. Personel, zor koşullarda çalışıyordu. Tedirgindiler.
Feto ve yandaşlarının şer’i devlet düzenine geçme hayalleri Türk’ün çelik iradesine takılmıştı.
Şehitlerimiz oldu. Kayıplar verdik. Birlikte üzüldük.
Artık kangrenin virüsü HERKESÇE tescil edilmişti. Dünün arsız ve şımarmış güruhu, resmen terör örgütü damgasını yemişti.
Şimdi zarar gören dokular hızla tedavi edilecek ve çağdaş medeniyeti yakalamak için kaldığımız yerden devam edecektik.
Pazar akşamı onların yüzünden biletim yanmıştı.
Pazartesi sabahı personel şubede meslektaşlarımı ziyaret ettim. Geçmiş olsun dileklerimi sundum.
Sonra yurt dışına çıkışla ilgili emir yazıyı hatırlatarak “Sakınca yoktur” belgesi istedim. Birbirlerine baktılar. Belki de ilk isteyen bendim.
Bir an evvel alıp havalimanına gitmek istiyordum.
Dokuz ayrı birimden soruşturma yapacağız, dediler.
Aynı mesleğin emeklisiydim. Bir yazı hazırlanarak elektronik ortamda dokuz ayrı yere gönderilebilir, yine elektronik ortamda cevapları alınabilirdi. Neticede iletişim çağındaydık. Üstelik ben aynı teşkilatın mensubuydum. Bazı birimlere telefon ederek hızlanmasını sağlayabilirlerdi.
Birkaç saatte hazırlanacağını umuyordum. Olmadı. Salı gününü de bekledim. Akşamüzeri yazıyı aldım. Üç günün sonunda Kıbrıs’a ulaşabildim.  
Dokuz ayı geçti. Uygulama, OHAL nedeniyle hâlâ devam ediyor. Yeni emekli bir memurumuz da havalimanında öğrenmiş. Almanya’da öğrenci olan çocuğunun 690 liralık bileti yanmış. Üstelik ilk sınavlara da yetişememiş.
Bu arada emeklilik işlemlerini gerçekleştirmek isteyen bir personelimiz böyle bir uygulama olduğunu orada öğrenmişti. İşlemler bitince o da yurt dışına çıkacakmış.
Çocuklar sıkıntıda…
Eşler aynı zulmü yaşıyor.
Eskiden adli sicil kaydı alındığında bunun altı ay geçerliliği vardı. Oysa bugün Kıbrıs’a gidin gelin, yarın Bulgaristan’a gidecekseniz yeniden dokuz yere sorulmak zorundasınız. Bir gün önce alınan belge maalesef geçerli değildir.
Tabii ki bir tane dahi FETÖ’cü virüs yakalanacaksa diğerlerimiz bazı fedakârlıklara katlanmalıyız.
Ama bize bunu zulüm seviyesine getiren siyasi irade mi, yoksa emir yazıyı doğru yazamayan meslektaşlarımız mı? Ya da uygulamacılarımız mı?
FETÖ’cüler toplumu sarıcalı gibi sarmışlardı. Pimleri çekilince yandılar. Ama etrafındaki bizi de yaktılar.
“Devlet baba hem sever, hem döver” derler. Oysa sevgiden yoksun, şamar oğlanına dönmüş toplumlar saygınlığa ulaşmada ciddi sıkıntılar çekerler.
Çağdaş medeniyeti yakalamada zorlanırlar.
Ben tam 40 yıl polislik yaptım ve yaşadığım olumsuzlukların bir bölümünü BLOG sayfamda  yayımladım.
http://erolozdemir28.blogspot.com.cy/2016/12/haram-koltuk.html
Emekli olunca kurtulurum sanıyordum. Tekrar yakalandım.
Emekli derneklerimize ve meslektaşlarımıza duyurumdur: Lütfen çaresine bakın!