22 Ocak 2018 Pazartesi

NÜFUSUN ÜÇTE BİRİ ÖĞRENCİ OLURSA

Acaba böyle bir örnek var mıdır?
Bir ülke ve üç kişiden biri üniversite öğrencisi.
Buna idari görevlileri de eklediğimizde ciddi bir tüketici ordusu…
Bu insanlara yiyecek lazım…
Giyecek lazım…
Barınacak yer lazım…
Ulaşım için araba lazım….
Ders araç ve gereçleri lazım…
Güvenlik unsurları lazım…
Öğrenci açısından bakıldığında ulaşım ve konaklama en önemli gider kalemini oluşturmaktadır.     
Kuzey Kıbrıs’ı bir üniversite adası haline getirmek için öğrencilerin ulaşım ve konaklama yönündeki sıkıntılarını azaltmak lazımdır. Çünkü ulaşım için ödenen para öğrenciyi araç sahibi yapmaz. Konaklama için ödenen para konut sahibi yapmaz. Adeta uçar gider. Bunlar için ödeyeceğini eğitim masrafına ya da düzenli beslenmelerine ayırırlarsa daha bilgili ve sağlıklı insanlar yetişmiş olur.
Mutlaka bilimsel araştırmalar yapılıyordur. Ama 1900’lerin ilk yarısındaki gibi Lefke- Gazimağusa arasında raylı sistemi yeniden hayata geçirmek en akılcı yol olarak görülmektedir. Zaman içinde Karpaz bölgesine de raylı sistem yapılabilir. Ayrıca Girne için tünel düşünülebilir.
Zira gelişmekte olan Kuzey Kıbrıs’ta üst yapılar arttığında raylı sistemin/ metronun maliyeti katlanacaktır. Keza üstgeçit, altgeçit yapmak da masraflı olacaktır.
Öte yandan konaklama ihtiyacı, öğrenci yurtları ile giderilmelidir. Tam karşılığı değildir. Ama öğrenciyi nasıl okulsuz düşünemezsek yurtsuz da düşünmememiz normaldir. Üstelik böylece güvenliği sağlama işi de kolaylaşacaktır.  
Evini öğrenciye kiraya vererek gelir elde edenler mağdur olurlar mı?
Hayır.
Çünkü bizim gibi ülkelerde ikinci bir eve sahip olanın, kira gelirine muhtaç olmayacağı akla gelmektedir. O halde öğrenci, devletin katkıda bulunduğu yurtlara kanalize edilmeli ve harcamalarını diğer tüketim kalemlerinde yapmalıdır.
Taksi esnafından bir kısmının işini kaybedeceği doğrudur. Bunun için üniversitelerle anlaşma yapılabilir ve öğrenci servis hizmetlerinde taksicilere öncelik hakkı verilebilir.
Ekonomi yönünden bir formül üretecek donanıma sahip değilim. Ancak yüzeysel olarak ifade edebilirim ki yap işlet devret modeli, devlet için büyük meblağ gerektirmeyecektir.
Unutulmamalıdır ki ulaşım ve konaklama ihtiyaçları hususunda memnun olan öğrenciler kendi ülkelerinde bunun propagandasını yapacaklar ve böylece adaya daha çok öğrenci gelecektir.

16 Ocak 2018 Salı

BİZ GİDERİZ TERSİNE



           Kuran-ı Kerim inmeden önce suç işlemekte ısrar eden eski nesiller helak edilmişlerdir.
Kimi ölçü ve tartıda hileli davranmıştır. Kimi insanların eşyasını değerinden düşük alıp satmıştır. Bozgunculuk yapanlar olmuştur.
Bunun üzerine ya kasırgayla ya depremle veya üzerlerine taşlar yağdırılarak geri dönüşü olmayacak şekilde yok edilmişlerdir.
Peki, insanlar yanlış davranışlarından vaz geçmişler midir?
Hayır…
*
Sonra Kuran gelmiştir. Yaradan net bir şekilde “Oku” emrini vermiştir. Ardından doğruları ve yanlışları saymıştır. Ödül ve ceza olarak da cennet ve cehennemi göstermiştir.
İnsanlar suç işlemeyi bırakmışlar mıdır?
Hayır…
*
Sonra kral gelmiştir. Asmıştır, kesmiştir.
Suç olgusu devam etmiştir.
Nihayet demokrasi gelmiş ve yönetim sorumluluğu halka havale edilmiştir. Bir anlamda insanlara “Ne haliniz varsa kendiniz görün” denilmiştir. Onlar da kanunların yapılmasını sağlamışlardır. (Bazen de KHK’ler çıkarmışlardır.) Ne var ki suç devam etmiştir. Cezaevlerinin doluluğu böyle söylemektedir.
Üstelik ordu müdahaleleri de demokratik dönemlerde olmuştur. Postallar, tanklar halka korku unsuru olarak gösterilmiştir.
Suç durmuş mudur?
Hayır…
Suç işleyerek suç durur mu?
27 Mayıslar, 12 Martlar, 12 Eylüller, 28 Şubatlar art arda gırla gitmiştir.
*
Eskileri okuduk. Yenileri bizzat yaşadık.
Kuran, yanlış davranışları önlemeye çalıştı.
Kral astı, kesti.
Demokrasilerde kanun gücü kullanıldı.
Ordu, toplumun yaşadığı kaosu gidereceğini düşündü.
*
Peki, 15 Temmuzculara ne olmuştu? Şu darbe girişiminde bulunanlara…
Neden birdenbire çıldırdılar?
Öncekilerde yaratıcı güç, kral, kanun, asker devam etmekte olan suç olgusuna karşı -kendilerine göre- tedbirler aldılar. Var olan toplumda düzen sağlamaya çalıştılar.
15 Temmuzcular ise bir cahilin peşine takılarak tüm toplumu yeniden başa döndürmek istediler. Dini esaslara dayalı kabile düzeni hedeflediler.
Oysa Türk milleti o safhalardan çoktan geçmiştir. Bugünlere acı faturalar ödeyerek gelmiştir. O artık cepheye sürülen bir deli fişek değildir. Konu mankeni değildir. Hele de Büyük Atatürk’ün kazandırdığı yeni kimlikle ne idüğü belirsiz maceraperestlere hiç pabuç bırakacak değildir.
Hedef, daha mükemmelini aramaktır.

6 Ocak 2018 Cumartesi

SU YOKSA YETİŞMİŞ İNSAN VAR


Kars’ı bir bahar günü görmüştüm. Upuzun ve yeşil düzlükleri tablo güzelliğindeydi. Toprak, vereceğini vermişti. Ama havanın erken soğumasıyla ürünler yeterince olgunlaşamıyordu.
Sonra Kıbrıs’ı gördüm. Begonvil ve alev ağaçları, beldeleri kırmızıya boyamıştı. Mimozanın sarısı, zakkumun alı, moru, beyazı zenginliğe zenginlik katıyordu. Ama Akdeniz’in sarı sıcağı bu renk cümbüşünü kıskanabiliyordu. Toprak, sudan yoksun kalınca ürününü yarıda bırakabiliyordu.
Aslında insanlar, atalarından gördükleri usullerle soğuğa ve sıcağa karşı yerel tedbirler alarak ürün miktarlarını artırma çabası içindedirler. Devlet de devreye girerek ormanlar, göletler gibi suni çözümlerle halka rehber olmaktadır.
Sıcağın hâkim olduğu Kıbrıs coğrafyasında halk; sosyal, kültürel ve ekonomik yönden belirgin bir gelişmişlik içindedir. Birçok köydeki banka ve kuyumcu dükkânları bu iddiayı doğrular niteliktedir. Ayrıca çocuk yetiştirmedeki çaba; sosyal ve kültürel gelişim demektir. Geleceğe yatırım yapmak demektir. Bir anlamda yetişmiş insan müjdesi demektir.
Eğitimci Ziya Öztürkler’in Bir Gelecek Düşlüyorum adlı kitabında belirttiği gibi 2016-2017 öğretim döneminde Kuzey Kıbrıs’taki liselerden mezun 2736 öğrencinin yüzde 75’i üniversitelere devam etmektedir.
Yükseköğrenimde böylesine eğitimli ve donanımlı bir gençlikle geleceğe göz kırpmak oldukça sevindiricidir. Ancak meslek ve sanatla ilgili işlerde arzulanan gelişmişliğin yakalanamadığı gözlenmektedir. Bunun çözümü ise eğitimli grubun getireceği önerilerdir.
Geçmişte Türkiye’de köy enstitüleriyle, Kuzey Kıbrıs’ta Atatürk öğretmen okuluyla doldurulan bu boşluk, günümüzde meslek liseleri ve meslek yüksekokullarıyla doldurulmaya çalışılmaktadır. Dünya; tarım ve sanayi döneminden sonra bilgi çağını yaşamaktadır. Tarım ve sanayinin altı doldurulmadıkça bilgi çağı eğreti duracaktır. Burada küçük bir ayrıntı daha vardır: Kamuda çalışanlar birinci sınıf, meslek ve sanat erbapları ikinci sınıf görülmemelidir.