11 Ocak 2019 Cuma

TAVUK TOPLUMLAR


Akarsular, geçtikleri yerlerden taşıdıkları alüvyonlu toprakları, denize döküldüğü yerde verimli ovalara dönüştürürler. Organik maddelerle zenginleşmiş bu ovalarda yetişen bitkiler, akarsuların getirdiklerinden bolca nasiplerini alırlar. Kızılırmak'la Bafra, Yeşilırmak'la Çarşamba ovası gibi...
İşte yetişmiş insanlar da böyledir. Akarsuların, geçtiği yerlerden taşıdığı değerler gibi aileden, okuldan, çevreden aldıkları kültürle sürekli kendilerini geliştirirler. Çok okurlar. Araştırıcı bir yapıya sahiptirler. Mesleklerinde en üst düzeye gelmek için çaba gösterirler.
Eğer yetişmiş insan alüvyonlu toprak ise kıraç toprak insanını siz düşünün!
Arap ülkelerinin, petrol gibi önemli nimeti ellerinde bulundurmalarına rağmen gelişememeleri yetişmiş insanları olmamasındandır.  
183 ülkenin kişi başına düşen milli gelirleri sıralamasında İslam İşbirliği Teşkilatına üye 52 ülkeden sadece 5’i petrol sayesinde ilk 50 dünya ülkesi arasına girebilmiştir.
Diğerleri için istatistikler iyi tablo çizmemektedir. 52 İslam ülkesinden 33’ü, 100’ncü sıradan geridedir. 14’ü ise son 33 ülke arasındadır. Türkiye, 183 ülke arasında 64’üncü sırada yer alabilmiştir.
Durum, imam ve sel fıkrasında olduğu gibi minarenin tepesine kadar kaçan imamın tekne ve helikopter gönderilmesine rağmen “Allah beni korur” diye inatlaşıp boğulmasına benzemektedir.
Burada insanın aklına bilim insanı Darwin’in o meşhur sözü gelmektedir: “Bilim ve sanat bir kuşun iki kanadı gibidir. Bu iki kanadı kullanabilen toplumlar uçar ve özgür olurlar. Uçamayanlar ise tavuk olurlar. Tavuk toplumlar, önüne atılan bir avuç yemi gagalarken, arkadan yumurtalarının alındığının farkında bile olmazlar.”



2 Ocak 2019 Çarşamba

HALKÇI OYLARLA MİLLİYETÇİ OYLAR DENGESİ


Başlangıç ruhu 1889 yılında askeri tıbbiye öğrencilerinin kurduğu İttihadı Osmanî Cemiyetine dayanan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 1923’den itibaren 27 yıl hükümet etme görevini yerine getirmiştir.
Başlangıcı 1908 yılında kurulan Ahrar Fırkasına dayanan Demokrat Parti (DP) ve bu partinin değişik isimlerle kurulan uzantıları 1950’den itibaren -birkaç istisna dışında- günümüze kadar hükümet etme şansı bulmuştur.
2002’ye kadar geçen 52 yıllık çok partili süreçte milliyetçilerin oy oranı ortalaması yüzde 63 iken halkçıların oy oranı ortalaması yüzde 34’tür. (http://erolozdemir28.blogspot.com/2011/07/osmanlidan-gunumuze-siyasi-partiler.html)
1950 öncesinin CHP’si asker ve aydın kesime hitap etmiştir. Bu yönüyle “Seçkinci” olarak tanınmıştır. Oysa yeni kurulan Demokrat Parti (DP) kendisini halka daha yakın göstermesini bilmiştir. Üstelik siyasi rakibini, o zamanlar tehlikeli bilinen komünizmle özdeşleştirerek halktan uzaklaştırmıştır. “Öcü” gibi gösterip halkın “soğuk” ve “itici” davranmasını sağlamıştır. İlerleyen yıllarda zaman zaman birlikte hareket ettikleri uzantılarıyla (AP, MSP, MHP, ANAP, DYP, AKP) bir olup CHP’lilerin akıllarına gelmeyenleri ustaca halkın aklına getirmiş ve psikolojik savaşla rakibini güçsüz bırakabilmiştir. (Bu blokta yer alan parti başkanı seçim sonunda başarılı olamayan partilisine “Oyu düşen kendini sorgulamalı” diye hesap sorabilmektedir. Çünkü hangi seçim bölgesinde kaç oyun nasıl alınacağı hesaplanmıştır. Maaş, iş, para, kömür, bulgur gibi elle tutulabilen gözle görülebilen somut ve ölçülebilir vaatlerin göreceli olarak artırılmasıyla rakip partinin önüne geçme yolu gösterilmiştir. Oysa CHP oy için demokrasi, insan hakları, adalet, güvenlik  gibi kiloyla ve metreyle ölçülemeyen soyut vaatler sunmaktadır. Ekonomik yapısı, eğitim durumu dikkate alındığında seçmenin tercih ibresi, somut vaatlere doğru kayma göstermektedir.)
Çok partili dönemin yaşandığı 69 yıllık süreçte CHP genelde ikinci parti durumunda kalmıştır. Bugün CHP oylarının yüzde 15’i demokrasiye, hukuka, insan haklarına inanmış Atatürkçü düşüncedeki insanların kemikleşmiş oyudur. Aynı CHP, yüzde 25’leri kendi çalışmasıyla aldığı zannıyla kendini yanıltmıştır. Sahadaki faaliyetleri yetersiz kalmıştır. İkinci yanılgısı ise başarıyı, rakiplerinin başarısızlığında aramıştır.
Bu durumda CHP’ye iki önemli görev düşmektedir.
Birincisi, CHP önce halk nazarında soğuk ve öcü gibi görünme sendromundan kurtulmalıdır. Bunun reçetesi insan ilişkileri konusunda akademik donanımlı iletişim uzmanlarıdır.
İkincisi, her bir partilinin performansının, genel merkezin performansının toplamı olacağı bilinmelidir. Reçete, köy enstitüleri modelidir. Yüzde 50 içeride ise yüzde 50 de bizzat sahada çalışmaktır.
O zaman halkçılar ile milliyetçiler arasında denge sağlanacak ve özlenen istikrar yakalanacaktır.