ÖNSÖZ
Bu çalışmaya, ülkemiz insanlarının şans oyunlarına ne ölçüde ilgi duyduklarını, bu davranışa yönseme gösterenlerin nasıl bir ruhsal durum sergilediklerini saptamak amacından yola çıkılarak başlanmıştır.
Kumar davranışı içerisine girenlerin, bu davranış bozukluğu nedeniyle toplumsal yaşamda düzensizliğe yol açmaları, bu alanda bir araştırma yapılması gereğini ortaya çıkarmıştır.
Bireyin bu davranışıyla; kendisi, ailesi ve çevresinden sonra toplumu da olumsuz etkilemesi sonucunda, yönetimin sessiz kalması düşünülemez. Dünya süper endüstri dönemine, bilgi toplumuna, teknoloji devrimine ulaşmışken ülkemizde bu sorunun şimdiye değin çözülemeyişi kolluğu da etkilemektedir. Kolluk çalışanının, günlük yaşamda sıkça karşılaştığı ve birçok suça kaynak oluşturduğu kumar davranışıyla savaşımı, hiç de zor değildir. Önemsiz gibi görülen, ancak bireyleri emek ve düşün üretiminden yoksun kılarak toplumun ilerlemesinde büyük bir engel olan bu davranışın, elbirliği içerisinde, zararlarına karşı önlem alınmalıdır.
İşte bu çalışmada şans oyunları, ana çizgileriyle belirli gruplar içerisinde sınıflandırılmış, toplumsal yapı içerisinde işleyişi ve sonuçları istatistiksel verilerden de yararlanılarak dile getirilmiştir. Ayrıca, kumar oynayanları en iyi tanıdıklarına inanılan kahvehane işleticilerine sorular yöneltilerek kumarın toplumda yarattığı etkiler, duygusallığa kaçmadan sayılıp dökülmüştür.
Çalışma hazırlanırken olabildiğince Türkçe sözcükler kullanılmasına özen gösterilmiştir.
Ülkemizde bu alanda ilk olmasına karşın Hocam Dr. Muzaffer SENCER'in yol göstericiliği ve katkılarıyla böyle bir çalışma yapmaya cesaret gösterebildim. Kendileri TODAİE içi ve dışı yoğun çalışmaları yanında bana da zaman ayırıp, gerekli desteği ve olanağı sağlamışlardır. Çalışmanın tüm aşamalarında değerli görüşlerinden geniş ölçüde yararlandım. Kendilerine sonsuz şükran borçluyum.
Ayrıca araştırma için istatistiksel verilerin sağlanmasında yardımcı olan kamu kurumu yetkililerine de aynı duygularımı iletirim.
Tüm bu yardımlara karşın, çalışmadaki yanlışlık ve eksikliklerin sorumluluğu yalnız benimdir.
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ 2
İÇİNDEKİLER 3
ÇİZELGELER 5
TABLOLAR 6
1. BÖLÜM 7
GİRİŞ TARİHÇE 7
1.1 GİRİŞ 7
1.2 KUMARIN TARİHÇESİ 8
1.3 İSLAM DİNİNDE KUMAR 8
2. BÖLÜM 10
OYUNLAR VE KUMAR AYRIMI 10
2.1 OYUNLARIN SINIFLANDIRILMASI 10
2.1.1 Spor Oyunları 10
2.1.2 Halk Oyunları 10
2.1.3 Çocuk Oyunları 11
2.1.4 Şans Oyunları 11
2.2 YAPILIŞLARINA GÖRE KUMAR TÜRLERİ 11
2.2.1 Toplumsal Kumar 12
2.2.2 Sayrıl Kumar 13
3. BÖLÜM 16
ŞANS OYUNLARIYLA İLGİLİ HUKUKSAL DÜZENLEMELER 16
3.1 ÖNLEYİCİ -YASAKLAYICI DÜZENLEMELER 16
3.1.1 Anayasada Kumar 16
3.1.2 Türk Ceza Yasasında Kumar 17
3.1.3 Ceza Yargılaması Usulü Yasasında Kumar 18
3.1.4 Askeri Ceza Yasasında Kumar 18
3.1.5 Polis Görev ve Yetki Yasasında Kumar 19
3.1.6 İcra ve İflas Yasasında Kumar 19
3.1.7 Borçlar Yasasında Kumar 19
3.1.8 Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Makineleri Hakkında Yasada Kumar 20
3.2 ÖZEL DÜZENLEMELER 22
3.2.1 Turizm Amaçlı Şans Oyunları 22
3.2.2 Piyango 23
3.2.3 Sportoto 26
3.2.4 At Yarışları 29
4. BÖLÜM 32
KUMAR OYNANAN YERLER VE DENETİMİ 32
4.1 KUMAR OYNANAN YERLER 32
4.1.1 Kahvehanelerde Kumar 32
4.1.2 Kulüplerde Kumar 35
4.1.3 Gizli Yerlerde Kumar 36
4.2 KUMAR OYNANAN YERLERDE DENETİM 37
5. BÖLÜM 44
YÖNTEM BULGULAR ÇİZELGE AÇILIMLARI 44
5.1 ARAŞTIRMA YÖNTEMİ 44
5.1.1 Araştırmanın Sorunu 44
5.1.2 Araştırmanın Evreni 44
5.1.3 Araştırmanın Amacı 44
5.1.4 Varsayımın Niteliği 45
5.1.5 Örnekleme Tekniği 45
5.2 ARAŞTIRMA BULGULARI 45
5.2.1 Genel Görünüm 45
5.2.2 Cinsiyet ve Yaşları 45
5.2.3 Medeni Durumları 46
5.2.4 Kökenleri 46
5.2.5 Öğrenim Durumları 46
5.2.6 Gelir Durumları 46
5.3 ÇİZELGE AÇILIMLARI 47
6. BÖLÜM 76
SONUÇ VE ÖNERİLER 76
7. BÖLÜM 82
ÖRNEK OLAYLAR 82
KAYNAKÇA 87
ÇİZELGELER
1. Kahvehane İşleticilerinin Önceki İşi
2. Kahvehane İşleticilerinin Önceki İşlerindeki Çalışma Durumu
3. Kahvehanede Çalışmaya Başlama Yaşı
4. Kahvehane Çalışanlarının İşyerindeki Çalışma Süreleri
5. Kahvehane İşleticiliğinin Seçilme Nedeni
6. İş Hoşnutluğu
7. Kahvehanelere Okuma Köşesi Gerekliliği
8. Toplumun, Kahvehane İşleticileri Hakkındaki Görüşleri
9. Şans Oyunlarına Eğilimde Etmenler
10. At yarışları Üzerine Oynanan Müşterek Bahise İlgi Düzeyi
11. Sportoto ve Sporlotoya İlgi Düzeyi
12. Milli Piyangoya İlgi Düzeyi
13. Şans Oyunlarına Aile Bütçesinden Ayrılan Pay
14. Kumarın Polisçe Denetimi
15. Rüşvet ve Armağanın Kumar Davranışına Etkileri
16. Uğraşlarına Göre Kumar Oynayanların Dağılımı
17. Kahvehanedeki Kumar Davranışını Kolluğa Duyuranların Dağılımı
18. Kumar Oynattığı Savıyla Polisçe Yargı Merkezine Gönderilenler
19. Kumarda Hileye Başvuranların Dağılımı
20. Kumar Oynayanların Kaybettikten Sonraki Durumları
21. Kumarda Kaybedenlerin Borç Edinme Eğilimi
22. Kumar Borcu, Namus Borcu mudur?
23. Kumarbazların Yakınlarıyla İlişkilerindeki Kopma ve Dışlamalar
24. Yaş Durumu
25. Medeni Durum
26. Köken Durumu
27. Öğrenim Durumu
28. Gelir Düzeyi
29. Kaybetme Sonrasında Kumarbazdaki Dışavurumlar
TABLOLAR
1. Son 5 Yılda Çorum İli Polis Sorumluluk Bölgesinde Saptanmış Olan Kumar Olayı ve Yakalanan Sanık Sayısı
2. Son 5 Yılda Ülkemiz Polis Sorumluluk Bölgesinde Saptanmış Olan Kumar Olayı ve Yakalanan Sanık Sayısı ile El Konulan Para Tutarı
3. l980 Yılına Göre Ülkemiz Polis Sorumluluk Bölgesinde Üç yıl öncesi ile Üç Yıl Sonrasında Polisçe Kapatılan Yer Sayısı
4. 1988 Yılında Ülkemiz Polis Sorumluluk Bölgesinde Kumar Olayına İlişkin Toplu Sayılar
5. 1989 Yılında Ülkemiz Polis Sorumluluk Bölgesinde Kumar Olayına İlişkin Toplu Sayılar
1. BÖLÜM
GİRİŞ TARİHÇE
1.1 GİRİŞ
Suç, bireyde görülen uyumsuzluklar sonucu ortaya çıkmaktadır. Hırsızlık, dolandırıcılık, yankesicilik, rüşvet, irtikâp, zimmet, ihtilas, yaralama, intihar, öldürme… hep bu uyumsuzlukların ürünüdür.
Araştırmanın konusunu oluşturan kumar, hiçbir zaman toplumumuzda bu suçlar kadar tehlikeli boyutlarda görülmemiştir. Türk Ceza Yasasında, "kabahatler" bölümünde yer alması nedenlerinden birisi de bu olsa gerek.
Kumar oynayan kişi ilk bakışta, salt kendisine ya da ailesine zarar getirmektedir. Toplumumuzda, bu gibileri için pek önlem alındığı görülmemektedir. Eşi bile alışmıştır, çoğu kere canının sağlığını yeterli görmektedir.
Kumarbazlara karşı çevresi de ilgisiz kalmaktadır. Bu durum, kumarbazın geldiği ortamdan kaynaklanmaktadır. Gözü kara ve her kötülüğü yapabilecek bir izlenim bırakmışlardır. Kimi kez belli kesimlerce kullanılmakta ve buna karşılık korunmaktadırlar. İşte bu kültürde yetişenler, bu olguları, yaşamı sürdürmenin bir gereği olarak görüp, yaşamak için çalmanın, yaralamanın, adam öldürmenin bir zorunluluk olduğunu benimsemiş olabilmektedirler.
Başlangıçta masum bir görünüme sahip kumar olgusunun, sonuçları da irdelenerek ele alındığında en tehlikeli suçlara kaynaklık ettiği görülmektedir. Toplum düzeninin bu denli bozulmasına yol açan kumar davranışının önlenebilmesi ya da en az düzeye getirilebilmesi için yönetime birçok görevler düşmektedir.
Bu çalışma, kumar davranışının toplumsal yapıda açtığı yaraların, yönetimce alınacak bir dizi önlemler sonucu önlenebileceği varsayımından yola çıkılarak hazırlanmıştır.
Çevre kirliliğinin azaltılması, ozon tabakasının korunması, yeni enerji kaynakları aranması, AİDS, gen teknolojisi konularında işbirliği gibi gerçekten çağın önemli ve güncel konuları arasında kaybolmuş gibi görünen ve fakat kolluğun sıkça karşılaştığı kişiye ve mala yönelik birçok suça neden teşkil eden kumar davranışı, yönetimin "ikinci sınıf suç" nitelemesinden kurtarılmalıdır.
Suçluları yakalayarak, yargı önüne götürüp cezalandırılmalarını sağlamak kumarın önlenmesine yetmez. Üstelik bu durumuyla yargıyı sorumlu tutmak yersizdir. Asıl yapılması gereken kumar davranışına yol açan nedenlerin yönetimce saptanması ve kaynağının kurutulmasıdır.
Kumar davranışı, ceza adaletine konu olmaksızın önlenebilecek suçlardandır. Yönetim, cezanın geçerli bir yöntem olmadığı gerçeğinden yola çıkarak kumar olayına ilişkin düzenlemeleri yeniden gözden geçirerek, işgörenleri bu doğrultuda yönlendirmelidir.
1.2 KUMARIN TARİHÇESİ
Bireyin ruh sağlığı, aile birliği ve aile ekonomisi üzerinde olumsuz etkilere yol açan kumar davranışı, tarihin çok eski çağlarından beri oynana gelmiştir. Öyle ki olumsuzluklar, kamu düzenini ve kamu ekonomisini de bozguna uğratarak zamanla toplumun tümünü etkiler duruma gelmiştir.
Başlangıçta basit gibi görünen, ancak ayrıntılarıyla irdelendiğinde yaşam üzerinde direkt etkilere yol açan bu sayrılık, insanların toplumsal yaşama başlamalarıyla geçerlik bulmuştur.
Her ne kadar bedensel gelişimin sağlanması ve eğlenmek amacıyla yeni yeni oyunlar geliştirilerek boş zamanlar değerlendirilmek istenmişse de çok geçmeden "güç" unsurunun yerini yeni bir kavram almıştır: Şans (Talat Sahir Akev, Türk Hususi Hukukunda Kumar ve Bahis, İstanbul Üniversitesi Yayını, 1964, s.6).
Böylece güçlünün egemenliğine son verilerek, şans öğesiyle, eşitlik sağlanması istenmiştir.
İnsanlar ilkçağlardan beri belirli bazı olayların doğru olup olmadığı yönünde karşılıklı savlara tutuşmuşlar ve bunun sonucunda da zaman zaman yaşamlarını ortaya koymuşlardır.
Kumar davranışının, hangi ulusça ve ilk kez ne zaman başladığını saptamak olanaklı olamamaktadır. Bunda en büyük etmen, kumarın övünülesi bir alışkanlık olmamasıdır. Uyuşturucu maddelerde de durum böyledir.
İlkçağlardan beri oynandığı varsayılan kumar, tarihsel kaynaklardaki yerini ancak birinci yüzyılda almıştır. Romalı tarihçi Tacitus kumarın Cermenler tarafından yaygın olarak oynandığını yazmıştır ( Hayat Ansiklopedisi, "Kumar" maddesi, Hayat Yayınları, Cilt IV, s.2076).
Piyango da bu döneme rastlamaktadır. İlk piyangoyu Romalıları eğlendirmek ve devlete gelir sağlamak amacıyla İmparator Augustus (İ.Ö.63-İ.S.14) düzenlemiştir. Paranın henüz aktivite kazanmadığı bu dönemlerde kazananlara kız köleler, geniş araziler ve yurttaşlık hakları ödül olarak verilmiştir (Dizdar, Ali, "Talih Kuşu Hep Yükseklerde Uçtu", Cumhuriyet Dergi, 1 Ocak 1989, Sayı 149, s.6). Zar oyunları da yine eski Romalılar tarafından oynanmıştır (İslam Aylık Mecmua, "Kumar Ekonomisi", Aralık 1985, Sayı 28, s.34).
Kumarda oyun aracı olarak kullanılan "iskambil"in kaynağının Mısır ya da Arabistan olduğu sanılmaktadır. İskambil; tüccarlar, paralı askerler ya da göçebe çingene boyları tarafından 12’nci yüzyılda Avrupa'ya geçmiştir (Meydan Larousse, "İskambil" maddesi, s.417).
Kumarın, İslam dininin doğuşundan önceki dönemlerde Araplar, İranlılar ve Kuzey Afrikalılar arasında yaygın olarak oynandığı bilinmektedir.
1.3 İSLAM DİNİNDE KUMAR
Araplar kumar için "meysir" sözcüğünü kullanmaktaydılar. Meysir, kolaylık anlamındaki "yüsür" kökünden gelmektedir. Başkasının malı kolay yoldan karşılıksız olarak alındığı için kumara bu ad verilmiştir (Lütfi Doğan, Toplumun Temelini Sarsan Belli Başlı Problemler, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1986, s.197).
Araplar; kadınlarını, hayvanlarını ve öteki mal varlıklarını bile ortaya koyacak kadar kumara düşkündü. Bu dönemde en geçerli oyun, kura ile çekilen, üzeri yazılı on okla oynanmaktaydı. Ayrıca içine altın saklanmış küçük kum yığınının, iki ya da daha çok kümeciklere ayrılarak altını bulanın kazanmasına olanak tanıyan oyun da yaygın olarak oynananlardandı (Meydan Larousse, "Kumar " Maddesi).
At yarışları da İslam dini öncesinde, Araplar arasında para ya da mal karşılığı olarak yapılmış ve kumar sayılmıştır.
Peygamber döneminde (610–632) güvercin uçurarak ya da hayvanları dövüştürerek oynanan müşterek bahisler de kumar sayılarak yasaklananlar arasına girmiştir (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, "Kumar" Maddesi, Gelişim Yayınları, İstanbul, 1986, s.7153).
İnsanların sağduyu sahibi, bilgili, sağlıklı ve kötülüklerden arınmış olarak yaşamalarını amaçlayan İslam dini, kumar için yasaklar getirmiştir. Bakara Suresi Ayet 219: "Sana içki ve kumarı sorarlar. De ki: İkisinde de hem büyük günah ve hem de insanlara bazı yararlar vardır. Günahları yararından daha büyüktür." Maide Suresi Ayet 90-91: "Ey inananlar, içki, kumar, putlar, fal okları kuşkusuz, şeytanın işi olan kötülüklerdir, bunlardan kaçının ki mutluluğa eresiniz. Şeytan kuşkusuz, içki ve kumar yüzünden aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi tanrıyı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?"
Kumar, yasak yoldan ve haksız nedenlerle insanların para ya da malını yemeye kalkışmaktır. Kumar, insanları her türlü kötülüğe sürükleyen, onların malını yok eden, onurlarını lekeleyen, insanlar arasına gizli-açık düşmanlıklar sokan bir tehlikedir. Bu zararları görmemek için, kişinin insansal niteliklerini yitirmiş olması gerekir (Doğan, 1986).
İslam Peygamberinin kumarı yasaklamasındaki ana amaçlardan birisi de bu nedenlerden kaynaklanmaktadır. Medine'de devlet başkanı sıfatıyla bir yandan İslam dinini yaymayı sürdürmüş, öte yandan savaş ganimetlerinin yarattığı zenginlik yüzünden Müslümanlığı seçen kesimin, ötekilerle oynamalarını engellemek için kumarı yasaklamıştır (Cemil, Sena, Hazreti Muhammed’in Felsefesi, Remzi Kitabevi AŞ Yayınları, 4.Baskı, İstanbul,1986, s.455).
Kumarın, İslam kitabında yasaklandıktan başka kimi "hadis”lerle de zararları sayılıp dökülmüştür:
"Kumar (tavla) oynayan kimse elini domuz etine ve kanına bulayan kimse gibidir."
"Sizi, tanrıyı anmaktan alıkoyan her oyun kumardır."
"Her oyun haramdır. Ancak kişinin ailesiyle, atıyla ve atçılıkla uğraşması istisnadır."
"Kişinin iyi bir Müslüman olduğunun işareti, kendisine yararı olmayan şeyleri bırakmasıdır."
"Müslümanın eğlenceyle uğraşması doğru değildir. Ancak atını eğitmesi, atıcılık (düşmana üstün gelebileceği bilgi ve eğitimleri) öğrenip beceri sahibi olması istisnadır (Doğan, 1986).
Bu dönemde satranç; binicilik ve atçılığa benzetilerek yasak kapsamının dışına çıkarılmıştır. Şafi'den aktarılan bir açıklamaya göre, bir şey karşılığı olmaksızın, savaş taktikleri konusunda zekâyı bilemesi, anlayışı geliştirmesi ve düşman taktiklerine karşı önlem almayı düşündürmesi nedenleriyle satranç oyunu izinli sayılmıştır (Doğan, 1986).
İslam dini ortaya çıkmadan önce borçlu, borcunu ödemezse, alacaklının ya kölesi olur, ya da onun tarafından öldürülürdü. Bu kural kumar borçluları için de geçerliydi. Peygamber, yüksek faizlerle borç alan Arapların, bunu kumarda yitirmelerini önlemek amacıyla faizi yasaklamayı uygun bulmuştur (Sena, 1986).
2. BÖLÜM
OYUNLAR VE KUMAR AYRIMI
2.1 OYUNLARIN SINIFLANDIRILMASI
İnsanların toplumsal yaşama geçmeleriyle birlikte, bedensel gelişmeyi sağlamak ve eğlenmek amacıyla çeşitli oyunlar bularak, boş zamanlarını değerlendirdikleri eskiden beri bilinmektedir.
Oyunun, özellikle çocuklar üzerinde önemli bir yeri vardır. Her çocuk, sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapıları içerisinde az ya da çok oyundan payını almıştır. Bugün artık zekâ geliştirmek amacıyla, bilgisayar oyunları ilgi odağını oluşturmaktadır.
Çocuk için, yaşamın bir parçası sayılacak kadar önem taşıyan "oyun" tutkusu, yaşla birlikte, belki şekil değiştirerek, insan yaşamında yerini korumayı bilmiştir. Spordan tiyatroya, danstan bilardoya kadar, türlü eğlenceler hep birer oyundur.
Oyunları dört grupta incelemek olanaklıdır:
2.1.1 Spor Oyunları
İnsanlık tarihi kadar eskidir. Amaç, bedensel gelişmeyi sağlamaktır. Eski Yunanlılarda, olimpiyat gösterilerinde atletizm ve daha sonra da güreşler yapıldı. Romalıların spor yapmadaki amaçları, gençleri savaşa hazırlamaktı. Bu, ata binmek, kılıç kullanmak ve ava çıkmak şeklindeydi (Hayat Ansiklopedisi, "Oyun" maddesi, s.2583).
Türkler arasında da spor çok yaygındı. Binicilik, güreş, kılıç kullanmak, ok atmak en sevilen sporlardandı. Çok çalışılarak elde edilen bu becerilerin babadan oğula geçmesi için büyük çaba gösterilirdi (Yeni Hayat Ansiklopedisi, “Spor” maddesi, s.2937).
Bugünkü anlamıyla spor ancak 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında başlamıştır. Kulüpler kurulup, yarışmalar düzenlenerek modern olimpiyat oyunları düzenlenmiş, uluslararası yakınlaşmalarda önemli işlev görmüştür.
2.1.2 Halk Oyunları
Sevinç ve eğlence yaratan, uyumlu hareketlerle tek ya da toplu olarak yapılan danslardır. Her çağda insanlar duygularını, coşkunluklarını, düşüncelerini bu tür oyunlarla anlatmaya çalışmışlardır.
İnsanların ilk olarak ne zaman ve nerede halk oyunlarıyla tanıştığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, kazıbilimcilerin mağara duvarlarındaki resimler üzerinde yaptıkları incelemelere göre, daha konuşmaya başlamadan önce dansettikleri anlaşılmıştır. Başarılı geçen bir avdan sonra, duyulan sevinç, mağaraların duvarlarına konu oluşturmuştur (Yeni Hayat Ansiklopedisi, “Dans” maddesi, s.965).
Halk oyunları, her ulusun coğrafya, etnografya, iklim koşullarına göre değişiklik göstermektedir. Kısa hareketler canlılık, ağır hareketler ise yas belirtmektedir. Böylece ulusların yapısal özellikleri, güzellik anlayışları gözler önüne serilmektedir.
2.1.3 Çocuk Oyunları
Çocukların bedensel ve ruhsal gelişmelerinde, oyunun önemi büyüktür. Gelişme çağında, aile ve öğretmen, çocuğa yararlı olacağına inanılan oyunları oynama olanağı vermelidir.
2.1.4 Şans Oyunları
İnsanların oyalanmak, eğlenmek için başlayarak sonradan kazanç durumuna getirdikleri bu oyunların sonucu için önceden kestirimde bulunma olanağı yoktur. Üstelik sonucun, bireyin kendi isteğine bağlı olmaması söz konusudur. Zar ve kâğıtlarla oynanan oyunlar, oyun makineleri ile oynanan oyunlar, futbol ve at yarışlarındaki ortak bahisler ve piyango hep birer şans oyunudur. Oynayanların beceriklilikleri söz konusu değildir. Ortaya konulan paranın kim tarafından kazanıldığını şans öğesi belirler (Oğuz, İmregün, Ticaret Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Ankara 1988, s.357). Sonuç tümüyle şansa bağlıdır.
Şans oyunları bu durumuyla, gerçekle ulaşılamayan üstünlükleri yakalama fırsatı olarak görülmekte ve kimi insanlar bu yolla doyuma ulaşmaya çalışmaktadırlar (Türkiye Rehber Ansiklopedisi, "Oyun" maddesi).
2.2 YAPILIŞLARINA GÖRE KUMAR TÜRLERİ
Kumar alışkanlığı kişisel ve toplumsal zarar doğuracak niteliktedir. Kumar oynayanların ekonomik yapı içinde ulusal üretime katılmayışları, onları bir asalak durumuna getirmektedir. Böylece onlar, yaşadıkları topluma iki yönlü zararda bulunmaktadırlar. Ayrıca önemli ölçüde, psikolojik sağlıklarını da kaybetmekle karşı karşıyadırlar.
Para karşılığında oynanan kumar, insanları yoksulluğun ağına düşüren ruhsal bir sayrılıktan doğmaktadır.
Bilinçli kimseler bu sayrılıktan kendilerini çoğunluk korumayı bilmişler. Ancak kolay para kazanma hırsı ya da eğlenme arzusuyla kumar alışkanlığı edinenlerin, bu tutkudan kurtulmaları çoğu kere olanaksız duruma gelmiştir.
Kumar, kişiyi tembel kılan, onun düşünme yetilerini çalışamaz duruma getiren, kişinin us ve istenç gücünü zayıflatan çok zararlı ve tehlikeli bir alışkanlıktır. Kumar, bu alışkanlığı edineni, haklı kazanç için çalışmanın aydınlık yolundan uzaklaştırır, emek sarfı ve alın teri ile üretimde bulunma mutluluğundan insanı yoksun bırakır.
Kumara tutkunluk sonucunda anne-baba-çocuk, karı-koca, arkadaşlık, ticaret yaşamında ortaklık ilişkilerinin bozulduğu sık görülen durumlardandır. İşini kaybetmiş, gelir kaynaklarını tüketmiş, ödeyemeyeceği oranda borçlanmış kimselerin belge sahteciliği, kalpazanlık, dolandırıcılık, hileli iflas, rüşvet, irtikâp, ihtilas, hırsızlık, soygunculuk, intihar, cinayet ve vatana ihanet suçlarını işledikleri bilinen gerçeklerdendir. Bu durumuyla kumar birçok suçun işlenmesinde "neden" olmakta, giderek toplumun genel ahlakını, aile ve toplum düzenini zedeleyebilecek oranda yaygınlaşabilmektedir. Bu nedenledir ki yönetimin, dolayısıyla kolluğun kumarla savaşımı önem kazanmaktadır.
Ancak tüm kumar türleri, kollukla sorun yaratacak boyutlarda değildir. Oynamayı sevenlerin, salt zevk için, kazanma duygusuna kapılmadan, kaybetme korkusu yaşamadan oyun oynadıkları da görülebilir.
Bu anlamda kumarı ikiye ayırmak olanaklıdır:
Toplumsal (masum) kumar, sayrıl (marazi) kumar (İlkin İçelli, TV1, 3.1.1989).
2.2.1 Toplumsal Kumar
Hangi oyun aracıyla olursa olsun, kazanç amacının bulunmadığı oyunlardır. Kibar insanlar tarafından oynanır (Fiodor Mihailoviç Dostoyevski, Kumarbaz, Çev. Nurullah Ataç, Ahmet Halit Kitapevi, İstanbul 1945, s.14).
Kazanmak ya da kaybetmek onlar için bir eğlencedir. Çünkü ortaya büyük miktarda paralar sürülmemiştir.
Bu tür oyuna katılanlar hiçbir zaman kazanç hırsına kapılmazlar. Şanslarının iyi gitmesi durumunda yüzlerinde bir hoşnutluk gülümsemesi vardır. İyi gitmemesi durumunda ise yitirilen önemli bir şey yoktur. Oynayanlar arasında kumara, hoşça zaman geçirmek için düzenlenmiş bir eğlence gözüyle bakılır. Oynayanlar birbirleriyle konuşabilmek, hatta şakalaşmak olanağını bulabilirler. Oyunun takip edilememesi, böylece sonucun aleyhine dönüşmesi çok önemli değildir.
Hoşça zaman geçirmek ya da eğlenmek için oynanan parasız oyunlar kumar sayılmayacağı gibi, aynı amaçla az para sürerek oyun oynanmasının da kumar oluşturmayacağı İtalyan Temyiz Mahkemesince kararlaştırılmıştır (30 Haziran 1956).
Temyiz Mahkememiz de bir kararında (Temyiz 2.C.D. 22.2.1952 tarih ve 1215/1993 sayılı karar) kahvehanelerde salt eğlence amacıyla kumar oynanabileceğini, oynatılabileceğini kabul etmiştir.
İşleticinin, oyunculardan kâğıt karşılığı para alışını da, mahkeme, kâğıtların bedeline karşılık olarak kabul etmiş ve salt oyun kâğıdı için para alınmasını, kahvehane sahibinin kumar oynattığına ‘kanıt’ olarak saymamıştır.
Kahvehanelerde oyun kâğıdı ve benzeri ile para karşılığı kumar oynanmasının saptanması durumunda, ilgililer hakkında gerekli yasal işlemin yapılmasını bir genelge ile valiliklere duyuran İçişleri Bakanlığı, aynı genelgede, suç kanıtı elde edilmeden, salt oyun oynanması gerekçesiyle kumar işlemi yapılmamasını da duyurmuştur (30 Kasım 1987 tarihli ve 220 sayılı Genelge).
Bu düşünceden yola çıkarak bazı kişiler, kumarın cezalandırılmamasını savunmaktadırlar. Her insanda az ya da çok bir kumar yönsemesinin varlığını ileri sürmektedirler. Bu nedenle ceza yasasının kumarı yasaklaması bir yarar sağlamayacaktır. Onlara göre kumar bir eğlence konusudur. İnsanlardaki bu doğal yönsemenin yasaklanması bir yarar getirmeyecektir. Kumarın suç oluşturmaması yönünde görüş sahibi olanlar, kumarı zevk veren, bir takım yönsemeleri gideren bir araç olarak kabul etmektedirler (Çetin Özek, “Türk Ceza Hukukunda Kumar Suçu”, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt XXIX, 1963, s.121).
Kumarda parasal kaybın yanında en az onun kadar öneme sahip başka bir kayıp ise tinsel alandadır. Oynayanların büyük ölçüde ruhsal çöküntüye uğrayacakları göz önünde bulundurulduğunda, masum kumar oynayanların, bu tehlikenin dışında olduğunu görmek olanaklıdır.
Kısacası toplumsal kumar, insanlar arasında parasal ya da tinsel kayba yol açmaz. Genellikle aile bireyleri arasında oynanır. Oyuncular bilinçli hareket ettiklerinden zararlı kumar alışkanlığına yol açacağı varsayılmaz. Dolayısıyla böyle bir ortamda, bu düşünceyle oynanan oyunlar için kolluk bakımından yapılacak fazlaca bir şey yoktur.
2.2.2 Sayrıl Kumar
Para üzerine oynanıp, sonuçta kazananın ya da kaybedenin bulunduğu oyunlardır. Önceden ileri sürülen para ya da malın kendisi ya da katları oranında kazanma ya da kaybetme söz konusudur. Çoğunluk içerden gelen bir dürtü ile oynanır. Kumarbazların çabuk bozulmaya elverişli bir sinir sistemleri vardır. Kendilerine hayrandırlar. Bir oyun karşısında kolayca dürtülerek kumara giriştikleri gözlemlenmektedir. Bu durum, para bitinceye ya da dürtü sona erinceye değin sürer.
Sayrıl kumarın sağaltımı için ilaç yoktur. Grup terapileri ya da ikili görüşmeler yoluyla tedavisine çalışılmaktadır. Kişi, başka yollar arayarak bu tutkudan vazgeçebilir (İlkin İçelli, TV1, 3.1.1989).
Şimdiki durumda, ülkemizde bu sayrılığa yakalananların, bu ad altında, başvuracağı bir sağlık merkezi mevcut değildir. Çok az bağımlının tedavi görebileceği Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki Alkol ve Madde Bağımlıları Merkezi -az da olsa- bu amaçla hizmet veren tek sağlık merkezidir.
Sadece polis sorumluluk alanında 1989 yılında 23,977 kumar sanığının yakalanıp 23,757’sinin (Emniyet Genel Müdürlüğü, 1989 İstatistiği, Ankara) yargı önüne çıkarıldığı ülkemizde salt kumar bağımlıları için bir sağlık merkezinin açılması kaçınılmaz bir gerçektir.
Dostoyevski, “Kumarbaz"ı, aynı adlı eserinde (Dostoyevski, s.14) basit kimseler olarak tanımlamış ve kazanmaktan başka düşünceye sahip olmadığını vurgulamıştır. Sayrıl kumar oynayanlar, aynı basitlik içerisinde, oyun masalarında hırsızlık yapabilecek kadar düşen oyunculardır. Kimi kez bir el, öteki oyuncular arasından uzanıp başka bir oyuncunun kazancını almakta ve çoğunluk bir bağrışma başlamaktadır. Bundan sonrasının ise hangi suça "neden" oluşturacağını kestirmek çok zor değildir.
Kumar, uyuşturucu madde bağımlılarınca da sıkça başvurulan davranışlardandır. İstanbul Üniversitesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Enstitüsünce 1954 yılında Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki 121 uyuşturucu madde bağımlısı üzerinde yapılan ankette 31'inin kumar oynadığı saptanmıştır (121 Uyuşturucu Madde Müptelası Hakkında Kriminolojik Anket, Yayın No 9, İstanbul, 1958).
Kumar bağımlıları çoğu kez, ateşli bir sayrılık içindeymiş gibi yaşamaktadırlar. Rüyalarında, kumar oynadıkları olmaktadır. Uyuşmuş bir görünümleri vardır. İnsan haklarına saygılı değildirler. Toplum yaşamına ve dostluklara sırt çevirmişlerdir. Düşünce alanları, belli noktalarda bilinçsizce odaklaşmış ve oldukça daralmıştır.
Kumarda kazanıldığında, insan, nasıl geçmişteki tüm başarırsızlıkları unutuyorsa, yitirdiğinde, yeni bir başarısızlığın altında bir kez daha ezilmekte, küçülmektedir.
Çalışmadan para kazanmak, insanlarda, çalışma gücünü yok etmektedir (Hayat Ansiklopedisi, "Kumar" maddesi, s.2076).
Bu güçten yoksun kişi artık çalışmaktan hoşlanmayacak ve kazanma hırsıyla sürekli oynayacaktır. Çalışmadan kazanılan para, belli bir emek ürünü olmadığından, sarfında da bir takım ölçüsüzlükler söz konusu olacaktır. Aynı tutku kişiyi yine oyun masalarına çekecek ve sorumsuzca ortaya sürülen paralar bu kez kısa bir süre için başka bir oyuncuda umut ürünü olarak kalacaktır.
Kumarhane işletilerek kazanılan paralar, silah ve uyuşturucu kaçakçılığı ile beyaz kadın ticaretinin de itici gücünü oluşturmaktadır.
Sayrıl kumarda hem oynayanlar, hem de oynatanlar için mutlak anlamda "kazanç tutkusu" söz konusudur. Bu, oynatanlar için çoğu kez olanaklı görülüyorken, oynayanlarda da bir umuttur.
Oynayanlar olduğu sürece, oynatanlar hep kazanacaktır. Oyunculardan kimlerin kazanacağı oynatan için çok önemli değildir. O "el" birisi kazanacak ve belli bir oran da oynatana "pay" verecektir.
Sayrıl kumar tutkunlarının düşündükleri tek şey, oyun sonucunu lehlerine döndürmektir. O anda başkaca hiçbir sorun onları ilgilendirmez. Tüm dikkatleri oyuna yöneliktir. Oyun devam etmekte iken asla meşgul edilmek istemezler. En yakınlarının bile sorularını yanıtlamaya zamanları yoktur.
Tüm bunlara karşın kazanma şansları, masalarındaki oyuncuların sayısıyla yakından ilgilidir. Sözgelimi dört kişiyle oynanıyorsa şansları dörtte birdir. Kumarbazlara parasız ve şans denemek için kumar oynamayı önermek bir tür hakarettir. Onlar için parasız oynanan oyunlarda heyecan da yoktur (Nihat, Özker, Suç, Ceza ve Sosyete Bakımlarından Kumar, İzmir, 1946, s.17).
Sayrıl kumarı doğuran nedenler, konuyla ilgilenenler tarafından çeşitli biçimlerde dile getirilmiştir. Bu nedenleri aşağıdaki biçimde sıralamak olanaklıdır: Özdeksel, tinsel, biyolojik, ruhsal, ailesel, siyasal, toplumsal nedenler gibi..
Başta sanayi olmak üzere tüm alanlarda iş yaşamının düzenlenmesi, iş yerlerinde akılcı çalışmayı sağlamış ve üretimin artmasına neden olmuştur. Bu nedenle toplumsal düzenin sağlanmasıyla sosyal gönencin arttırılacağı varsayılmıştır.
Bu ideal sistemi yakalayamayan kesimin, daha sonra kentleşme sürecine girmiş olması kimi olguları da öğrenmelerine yol açmıştır. Sonuçta ekonomik bunalımlar ve geçim zorlukları kumar tutkusunun bir nedeni olarak toplumun karşısına çıkmıştır.
Ülkemizde çok yaygın olan kahvehaneler de, kumar alışkanlığının başladığı yerler olarak görülmektedir. Bu tutkuya kapılanlar sonradan özel kumarhanelerin sürekli müşterileri olmaktadırlar (Necati Özfatura, "Uyuşturucu Kültürü ve Kumar", Yeşilay Aylık Kültür ve Sağlık Dergisi, 1984, Sayı 609, s.13).
Aile dışında yaşamayı benimseyen bireyler, kahvehanelerin sayıca öncülüğünü yaptığı herkese açık yerlerde aradıkları ortamı bulabilmekte, bu nedenle de kahvehane yaşamını kolay benimsemektedirler.
Kahvehaneler Türkiye’de salt kahve, çay ve benzeri içeceklerin satılması amacıyla işletilen iş yerleri değildir. Bu amaçla iş yapılan yerlerin ticaret yaşamındaki adı “çay ocağı”dır. Çay ocaklarında kâğıt ve benzeri oyun araçlarıyla eğlence amacıyla da olsa oyun oynamak yasal açıdan olanaklı değildir.
Kahvehaneler, müşterilerin dinlenmesini sağlama amacıyla işletilen yerler de değildir. Dinlenme sırasında içileceklerin kazancı, çay ocağı yerine, fazla vergi ödemeyi göze alarak kahvehane açmayı gerektirmeyecektir. Kahvehane işleticisinin gizli amacı, kolluğun denetim alanındaki görevinde boşluk görmesi ya da onu etkilemesi durumunda, gizlice kumar oynatmaktır.
Kişisel rahat ve kaprislerinden vazgeçemeyen erkek grubun, aile bağı ne denli güçlü olursa olsun, öteki aile bireylerinin baskısı altında kalmayı istemedikleri bir gerçektir. Bu anlamda kahvehaneler, erkek grubun sıkıntılarına umar olma rollerini üstlenen yerler sıfatını sürdürmektedirler. Orada oldukça özgürdürler ve ses tonunu dilediğince kullanabilirler.
Kimi kez beklenmedik olaylar da kumarın nedeni olabilir. Sözgelimi kumar tutkunu bir arkadaşla gezinti, eğlence, mutsuzluk, yalnızlık gibi..
Kumarda yitirenlerin, kaybettiklerini geri almak tutkusuyla oynadıklarına da rastlanılmaktadır. Kazananlar belki kısa süreli ara verebilirler. Ancak kaybedenlerin ara için hiç dayanma güçleri yoktur.
Daha birçok nedenlerle "kumarbaz" sıfatını kazanan kişi çoğu kez saatlerini, hatta günlerini aç ya da bir çay ile geçirmekte, giyimine gerekli özeni gösterememektedir.
Sayrıl kumar din adamlarınca da bir tehlike olarak görülmüştür. Leyton Papazı Glass 1924 yılında iş adamlarına verdiği konferansta (J. Glass, Gambling and Religion, London, 1924) kısa yoldan zengin olmak amacıyla kumar oynayan kişinin salt ekonomi için değil, ülkesi için de tehlikeli olduğunu vurgulamıştır.
Kumarbazın ahlaksal bütünlüğünün zayıflamış olması, yaşadığı toplumu da olumsuz yönde etkiler. Bu durumuyla kumarbaz kendi kendini kontrol edebilme ruhundan yoksundur ve iyi bir yurttaş olarak nitelendirilemez.
Kumar alışkanlığı, tembelliğe yol açması nedeniyle sanayileşmeyi de olumsuz yönde etkilemektedir. Maliyeci Sir Robert Kindersley bu durumu tasarruf ve çalışmak için bireysel çabada azalma (Allen Lane, The Psychology of Gambling, Edited by John Halliday and Peter Fuller, London, 1974, s.68) şeklinde açıklar.
Psikoanalistler, sayrıl kumarı, kaynağı çocukluk dönemi başlangıcındaki olaylarda ve heyecanlarda olan kuşkunun dışa vurumu olarak nitelendirmektedirler. Onlara göre kumarbazlık sinirsel yapıda bozukluklara yol açmaktadır. Buna umar olarak ise, özellikle çocukluk ve ergenlik dönemlerindeki bastırılmış olay ve iç çatışmalara karşı koyması konusunda bağımlılara yardım edilmesi gerekmektedir (Lane, 1974).
Sosyal kumar oynayanların, oyun sırasında çevreleriyle ilgilenebilmelerine karşın, kumarbazlar oyunu lehlerine döndürmekten başka bir şey düşünemezler. Bu durum bireyin aile fertlerine, iş arkadaşlarına karşı sorumluluklarını yerine getirememesine neden olmaktadır. Gözlemlerimiz kumarbaz çocuklarının çoğunluk bakımsız ve hastalıklı olarak yaşadıkları doğrultusundadır. Suç işlemişlercesine kendilerini çevreden soyutlamakta ve içlerine kapanık yaşamayı yeğlemektedirler.
Kumar alışkanlığının "kanserden beter" bir hastalık olduğu yolundaki görüşe katılan bir kumarbazın şu sözleri sayrıl kumarın tanımlanmasında tamamlayıcı bir unsur olmaktadır: “Bana göre kumar, ne siz onu, ne de o sizi bırakan bir hastalıktır. Sabahları nefret gelir. Akşamları özlem duyarsınız yeniden. Alıştınız mı bir kere, mümkün değil vazgeçemezsiniz. Ancak mezarda bırakabilirsiniz onu. Kısaca kanına giriyor insanın bu kumar. Kurtulmak için kanını değiştireceksin belki de” (Çetin, Celalettin, Hürriyet 1979 Ansiklopedik Yıllığı, İstanbul, s.273).
3. BÖLÜM
ŞANS OYUNLARIYLA İLGİLİ HUKUKSAL DÜZENLEMELER
Bilindiği üzere kahvehanelerde, kulüplerde ve gizlice anlaşılıp belirlenen yerlerde oynanan şans oyunları vardır. Öte yandan devletçe oynanmasına izin verilen şans oyunları da vardır. Bu nedenle şans oyunlarını Önleyici-Yasaklayıcı Düzenlemeler ve Özel Düzenlemeler olmak üzere iki başlık altında incelemek uygun olacaktır.
3.1 ÖNLEYİCİ -YASAKLAYICI DÜZENLEMELER
Bütün şans oyunları başlangıçta eğlenmek ve hoş zaman geçirmek için oynanır. İnsan; kazandıkça, kazanma zevki için, kaybettikçe kayıplarını çıkarmak için oynar ve sonunda kumarbaz olur (Kılavuz, A.Saim ve Başkaları, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Marifet Yayınları, İstanbul, 1987, s.554).
Aile birliğini bozması ve ailenin ekonomik durumunu sarsması, ayrıca toplumca ayıp sayılan bir takım davranışlara yol açması, kumarın ceza yasalarınca cezalandırılması sonucunu doğurmuştur. Başta 1982 Anayasası (m.58/2) olmak üzere 765 sayılı Türk Ceza Yasası da ailenin korunmasında kamu yararı görmüş ve kumarın aile birliğini parçalayıcı rol oynamasını önlemekle bu yararı korumak amacını gütmüştür. Bu bakımdan kumarın önlenmesinde, kişisel yarar kadar kamu yararı da rol oynamış bulunmaktadır.
Kumar, kişisel ve toplumsal tehlike ve zarar doğuracak niteliktedir. Kumarbazların ulusal üretime katılmayışları onları bir asalak durumuna getirmektedir. Kumar, aynı zamanda ahlaka aykırı bir nitelik taşıması bakımından da önlenmek istenmiştir. Zira modern ceza hukuku, toplum yararını savunmak görevini de yüklenmiştir. Bu bakımdan, bu değerlere zarar veren bir hareket olan kumarın önlenmesi devletin hukuksal düzen yetkisine girmektedir.
Öte yandan bireylerin psikolojik sağlıklarını bozucu etkileri olduğu varsayımıyla da kumar, ceza yasalarınca yasaklanmıştır. Böylece kumarın cezalandırılması ile toplumsal ahlakın korunduğu kabul edilmiştir (Özek, 1963).
Kumar için önleyici ve yasaklayıcı hükümler getiren yasal düzenlemeler aşağıdaki başlıklar altında incelenebilir:
3.1.1 Anayasada Kumar
1961 Anayasası, kumar davranışına doğrudan yer vermezken, 1982 Anayasası "Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler" başlığını taşıyan üçüncü bölümünde, devletin; gençleri, alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan korumakla görevli olduğunu belirtmiştir.
Kumar davranışına ilişkin olarak incelediğimiz Amerika Birleşik Devletleri, Fransız Cumhuriyeti, İtalyan Cumhuriyeti, Çin Halk Cumhuriyeti, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti ve Kolombiya Anayasalarında kumarla ilgili herhangi bir düzenlemeye gidilmediği görülmüştür. Ancak Federal Alman Cumhuriyeti Anayasasının "Vergi Gelirlerinin Dağılımı" ile ilgili bölümünde kumardan elde edilen gelirlerin Federasyona değil Eyaletlere ait olduğu belirtilmiştir (23 Mayıs 1949 tarihli Federal Alman Cumhuriyeti Anayasası, m.106).
Farklı siyasal sistemlerin (Yaşar Gürbüz, Siyasal Sistemler, May Yayınları, İstanbul, 1980) uygulandığı bu ülkelerde, bizdekinin aksine, kumara ilişkin hükümlere anayasada yer verilmemiştir (Gürbüz, 1980). Fertlerin, kumar sayrılığının kötü sonuçları hakkında bilinçlendirilmeleri yeterli görülmüştür.
3.1.2 Türk Ceza Yasasında Kumar
Kumar davranışı, cürümlere neden olduğu halde ceza yasamızda kabahat türü suç sayılmıştır. Büyük ölçüde yararlandığımız 1889 tarihli İtalyan Ceza Yasasında da aynı şekilde Genel Ahlaka İlişkin Kabahatler" başlığı altında yer almıştır.
Kumar davranışı, ülkemizde olduğu gibi Avusturya ve İsveç ceza yasalarında da kabahat türü suç sayılmış, ancak öteki tüm modern ceza yasalarında cürüm olarak kabul edilmiştir (Özek, 1963).
1926 tarihli Türk Ceza Yasasının 567’den 570’e kadar olan ve kumar davranışını suç kabul edip cezalandıran bölümü, 1889 tarihli İtalyan Ceza Yasasının 484-487’nci maddelerinin karşılığıdır.
Yasanın 567’nci maddesinde, kumar oynatanlar ile oynayanlara yer gösterenler için hüküm içerildiği görülmektedir. 568’inci madde ile genel ya da kamuya açık yerde kumar oynayanlar cezalandırılmıştır.
Yasa, bir sonraki maddede tanıma yer vermiş ve kumarı, kazanç amacıyla yapılıp, kazanç ve zararın şansa bağlı bulunduğu oyunlar olarak nitelendirmiştir.
Ceza yasasındaki kumara ilişkin son maddede ise; nerelerin kamuya açık yerler olduğu sıralanmıştır.
Bu durumda bir oyunun kumar olarak sayılabilmesi için öncelikle kazanç ve zararın şansa bağlı olması gereklidir. Zira suçu oluşturan ana neden ‘şans’tır. Şans, beklenmeyen, önceden hesaplanamayan bir durumdur. Bu nedenle kazanç ya da zarar ancak şansın etkisiyle ortaya çıkmaktadır. Bir başka anlatımla şans, kazanıp kaybetme de etken olmaktadır. Oyunun sonucu üzerinde, oyuncunun yeteneğinin etkisi bulunmamalıdır. Sözgelimi, bir tabla üzerindeki sigaralar üzerine halka atılması durumunda, başarılı olanların sigaraları kazanmış olmaları, kişisel yetenekten kaynaklanmakta olduğundan kumar suçu oluşmamaktadır (Yargıtay 2’nci Ceza Dairesinin 11 Mart 1937 tarihli ve 3535 sayı ile aynı günlü 3539 sayılı kararlarında da benzer hükümlere karar verilmiştir).
Oyuncunun, oyunun kuralları dışına çıkarak sonucu kendi lehine çevirmesi durumunda ise suçun adı kumar olmaktan çıkıp dolandırıcılığa dönüşmektedir. Çünkü hile yapılarak oyunun kuralları dışına çıkılmıştır (Özek, 1963).
Oyuncu oyun kurallarına fiziksel ya da fikirsel yeteneği ile etki yapmışsa artık sonuç şansa bağlı olmaktan çıkmaktadır. Şans olgusu söz konusu değilse kumardan söz edilemeyeceğine göre olay “dolandırıcılık’tan ibaret olup, bu anlamda ele alınmalıdır (Yılmaz Akıncı ve Tahsin Atakan, Kabahat Fiilleri ve Usul Hükümleri, Minnetoğlu Kitabevi, İstanbul 1966, s.219).
Ancak bu durumda hile yapanın dışındakiler, kumar suçunu işlemiş sayılmalıdırlar (Özek, 1963).
Bir oyunun kumar olarak kabul edilebilmesi için ikinci olarak kazanç amacının varlığı gereklidir. Bir şans oyununda oyuncunun ya da oyun için yer sağlayan kişinin, kazanç amacı güdüldüğünü bilmesi gereklidir.
Kazanç amacının bulunmadığı durumlarda oyun eğlence adını almakta ve kumar suçu oluşmamaktadır. Burada kazanç amacının varlığı yeterli görülmekte ve kazancın gerçekleşmesi koşulu aranmaktadır.
Türk Ceza Yasası, kumara ilişkin maddelerinin ilk ikisinde cezaları belirlemiş, öteki iki maddesinde ise tanımlama yaparak konuya açıklık getirmiştir.
Dikkati çeken başka bir konu ise yasa yapıcının kumar oynatanlara ya da oynatmak için yer sağlayanlara, oynayandan daha çok ceza öngörmesidir. Cezalar incelendiğinde kumar oynatanların oynayanlara göre beş kat fazla kusurlu varsayıldıkları anlaşılmaktadır.
1989 yılında hazırlanıp kamuoyunun dikkatine sunulan Türk Ceza Yasası Öntasarısına göre de kumar oynayanlara hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülmemiş, para cezasıyla yetinilmiştir (Türk Ceza Yasası Öntasarısı, Ankara, 1989, s.107).
Yasada dört madde olarak ele alınan kumar, öntasarıda tek bir maddede toplanmıştır.
Öte yandan yürürlükteki yasada Genel Ahlaka İlişkin Kabahatler bölümünde yer alan kumar, öntasarıda "Kamu Düzenine Karşı Suçlar" bölümünde yer almıştır. Zira öntasarı, kabahat olgusuna yer vermeksizin tüm eylemleri suç olarak kabul etmiştir.
3.1.3 Ceza Yargılaması Usulü Yasasında Kumar
1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 96’ncı maddesi, suçüstü ile gecikmesinde sakınca görülen durumlar ya da kaçan bir tutuklunun yakalanma amacı dışında evde, iş yerinde ve öteki kapalı yerlerde arama yapılamayacağını güvence altına almıştır.
Buradaki yaşamsal değerlerin ötesinde yasa koyucu, kolluk güçlerine başka nedenlerle de gece arama yetkisi tanımıştır. Maddenin ikinci fıkrasında sayılan bu nedenler şunlardır: Kolluk güçlerinin gözetiminde bulunan kişilerin oturdukları yerler, geceleyin herkesin girip çıkabileceği yerler, hüküm giymiş olanların toplanma, sığınma ya da suç ile elde edilen eşyayı saklama yerleri, genel birleşme yerleri ve gizli kumar yerleri.
Konuya kumar açısından bakıldığında, aksi davranış oynatan ve oynayanları korumak anlamına geleceğinden yasal düzenleme yerinde görülmekte, ancak uygulayıcıların arama sırasında gerekli titizliği göstermeleri gerekmektedir.
3.1.4 Askeri Ceza Yasasında Kumar
Yasanın 151’inci maddesi kumar oynayan asker kişiler için özgürlük kısıtlayıcı cezalar öngörmektedir.
Ancak Askeri Yargıtay bir kararında (Askeri Yargıtay 2’nci Ceza Dairesinin 30 Ocak 1952 tarihli ve 1837/253 sayılı kararı) "...Hadisede sanıkların eğlenmek maksadıyla poker oynadıkları kabul edilmiş olmasına göre fiil suç teşkil etmez" demektedir. Zira ceza yasasındaki tanıma uygun olarak oynanan kumarda kazanç amacı esas alınmaktadır.
3.1.5 Polis Görev ve Yetki Yasasında Kumar
2559 sayılı Polis Görev ve Yetki Yasası, (4 Temmuz 1934 tarihli ve 2559 sayılı yasa) kumar oynanan herkese açık yerlerin polis tarafından kapatılabileceği hükmünü getirmiştir. Polis ayrıca kumar olayının taraflarına ilişkin dosyayı yargı merkezine gönderebilecektir (m.8).
1985 yılında yasada yapılan bir değişiklikle (2559 sayılı yasanın kimi maddelerini değiştiren 16 Haziran 1985 tarihli ve 3233 sayılı yasa) özel ve resmi kurum ve kuruluşlara ait lokaller de aynı kapsama alınmış (m.8E), böylece derneklere ve kulüplere ait bu yerler üzerindeki polis denetimi arttırılmıştır.
Öte yandan aynı tarihte yasaya getirilen ek bir madde ile kumar davranışına ilişkin olarak iki ayrı açıklık kazandırılmıştır. Bunlardan biri otel, gazino ve benzeri yerler ya da çeşitli dinlenme, eğlence ve oyun yeri şeklinde sabit ya da seyyar olarak kullanılan kara, deniz ve hava taşıma araçlarında oyun oynanmasının o yerin en üst yönetim görevlisinin iznine bağlı olduğudur. Öteki düzenleme ise son yıllarda teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan ve oynayanın kazanç amacı olmamak koşuluyla bilgi ve beceri artırıcı ya da zekâ geliştirici nitelikteki elektronik oyun makineleri, video ve televizyon oyunları ile ilgilidir. Yasa koyucu bu tür oyun yerlerinin açılmasını da yine en üst yönetim görevlisinin iznine bırakmıştır.
Benzer şekilde Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkiler Yönetmeliğinde de kumar oynanan genel ve kamuya açık yerlerin Jandarma tarafından kapatılabileceği öngörülmüştür (m.35).
Kumar suçu, emniyet örgütü çalışanları için de ağır bir şekilde cezalandırılmıştır. Örgüte ait disiplin tüzüğüne (24 Nisan 1979 tarihli ve 16618 sayılı Resmi Gazete) göre kumar oynamak ve oynatmaktan başka, kumar oynatanlarla ilişki kurma da bir daha örgütte çalıştırılmamak üzere meslekten çıkarma ile cezalandırılmıştır.
3.1.6 İcra ve İflas Yasasında Kumar
Yasa, kumarda kaybederek iflas edeni kusurlu saymış (m.310/3) ve Türk Ceza Yasasına göre cezalandırılacağını vurgulamıştır (19 Haziran 1932 tarihli ve 2128 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 2004 sayılı yasa).
Kusurlu iflasla ilgili hüküm Türk Ceza Yasasının 507’nci maddesinde düzenlenmiş ve müflisin özgürlük kısıtlayıcı ceza ile cezalandırılacağı öngörülmüştür.
3.1.7 Borçlar Yasasında Kumar
Kumar, oynayanların mal varlıklarında değişikliklere yol açabilen kötü bir alışkanlıktır. Bu nedenle yasa koyucu, "Kumar ve bahis hiçbir alacak hakkı doğurmaz" hükmünü koyarak kazanana prim vermediğini belirtmiştir. Başka bir anlatımla, kazanan taraf kaybeden tarafa karşı korunmamıştır. Kazananın, kaybedene karşı kazancını alabilmek için dava hakkı yoktur.
Kaybedenin, ödeyeceğine ilişkin sözü de bir anlam taşımamaktadır. Ancak sözünü tutar ve isteğiyle ödemede bulunursa yasa buna engel değildir. Yasanın düzenlediği bir başka durum da ödenen kumar borcunun geri alınamayacağıdır. Kumarda kaybeden (her ne kadar ödemeye mecbur edilmez ise de) borçlu olduğu ödemeyi yerine getirmektedir, kazanan (her ne kadar kaybedenin iradesi dışında ödemeyi elde edemez ise de) kendisine verilmesi gereken şeyi almaktadır. Ödeme olayı, kumarda, bir borcun varlığını saptamaya yarayan bir ölçüdür (Andras Von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çev. Cevat Edege, Yargıtay Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1983, s.34).
3.1.8 Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Makineleri Hakkında Yasada Kumar
1072 sayılı bu yasanın 1968'de yürürlüğe girmesinden önce makinelerle oyun oynatmanın suç olup olmadığı uzun süre yargı ve yönetim organlarınca ayrımlı kararlara sahne olmuştur.
İçişleri Bakanlığından Danıştay Başkanlığına gönderilen bir yazıda (4 Mart 1963 tarihli ve 21383 sayılı yazı) özellikle küçük yaşlardaki çocukların oynadıkları ruletin kumar makinesi niteliğinde olduğu vurgulanmıştır.
Bu kararı geçersiz kılan Danıştay (Sekizinci Dairenin 24 Kasım 1964 tarihli ve 2216–8122 sayılı kararı) bilirkişi raporlarına dayanarak ruletin kumar niteliği taşımadığını öne sürmüştür.
Öte yandan Yargıtay, bilirkişi raporlarındaki çelişkiden hareketle, 17 Şubat 1965 tarihinde bu makinelerin kumar aracı olduklarına karar vermiştir (İkinci Ceza Dairesinin 17 Şubat 1965 tarihli ve 905/1145 ve 11 Mayıs 1966 tarihli ve 272/2707 sayılı kararları).
Ancak daha sonra Danıştay’ca İçtihadı Birleştirme Kararı ile (1965/91 sayılı karar) otomatik rulet makinelerinin, Türk Ceza Yasasının 569 ncu maddesindeki kumar tanımının kapsamına girdiği varsayımıyla yasaklanması yönünde karar alınmıştır.
Ülkemizde yeni bir uygulama alanı olarak 1960'lı yıllarda ilgi uyandıran oyun makineleri, yukarıda sözü edilenler gibi daha birçok ayrımlı kararlarla yönetimi zor durumda bırakmıştır.
İşte 1968 yılında yürürlüğe giren Rulet, Tilt, Langırt ve Benzeri Oyun Alet ve Makineleri Hakkında Yasa (27 Aralık 1968 tarihli ve 13086 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 1072 sayılı yasa), bu farklı uygulamalar karşısında ortaya çıkmıştır.
Böylece sosyal yapıyı kemiren ve gençleri maddesel ve tinsel uçuruma sürükleyen bu tür araçlarla oynanan oyunların kumar olduğu kararına varılmış ve uygulamacılar aydınlığa kavuşturulmuştur (İhsan Olgun, "Kumar Konusunda İdari ve Adli Kazanın Görüşü", Türk İdare Dergisi, Yıl 36, Eylül-Ekim, Sayı 302, s.62).
Yasada sözü edilen oyun makineleri Royal- Luxus, Royal Roulette, Rotamint-Golt, Rotamint-Super, Union-Luxus gibi çeşitli tip ve modellerde yapılmış olup elektrikle ya da insan gücüyle çalıştırılmaktadır.
Elektrikle çalışanlara para atıldığında role, devreyi akıma bağlamakta ve motor, diskleri harekete geçirmektedir. Aygıtın üzerindeki değişik tip ve sayıdaki butonlar ise istenilen numara ya da rengi belirlemeye yaramaktadır. Makinelerde otomatik çalışma süresi 15 saniye olup kazanç miktarı bir kattan 10 kata kadar çıkmaktadır (Kazım, Yenice "Otomatik Oyun Makineleri ve Kumar", Adalet Dergisi, Yıl 57, Ekim 1966, Sayı 10, s.741).
Yasa koyucu, kazanç kastı aramaksızın rulet, tilt, langırt (masa futbolu) ve benzeri şansa bağlı ya da beceri isteyen otomatik, yarı otomatik oyun makinelerinin salt oynatılmasını yasaklamakla kalmamış, yapımını ve yurda sokulmasını da men etmiştir.
Yasa ile uygulama alanı, ceza yasasındakinden geniş tutulmuş ve gençlik kulüpleri, spor kulüpleri ve dernekler bu oyun makinelerinin giremeyeceği yerlerden sayılmıştır.
Yasada dikkati çeken bir nokta da cezalarla ilgilidir. Öngörülen cezalar, Türk Ceza Yasasındaki kumar hükümlerinden daha ağırdır. Ayrıca ertelenemeyeceği kuralı getirilmiştir.
Ancak "tek kollu haydutlar" diye adlandırılan makinelerle oynanan bu oyunların -turizm amacıyla oynananlar dışında- yasaklanmasından sonra ortaya çıkan bilgisayar oyunları, yönetim açısından yeni sorunların kaynağı olmuştur. Bilgisayar teknolojisinin getirdiği bu elektronik oyun makineleri özellikle gençler için zarar getiriyor düşüncesiyle yasaklanmalı mıydı, yoksa zekâ ve beceri geliştirici özellikleriyle serbest mi bırakılmalıydı?
Polis Görev ve Yetki Yasasıyla konu açıklığa kavuşturulmuş ve anılan yasaya getirilen bir ekle (14 Temmuz 1934 tarihinde yayımlanan 2559 sayılı Polis Görev ve Yetki Yasasının, 16 Haziran 1985 tarihli 3233 sayılı yasa ile değişik Ek.8.maddesi) bilgi ve beceri artırıcı ya da zekâ geliştirici nitelikteki elektronik oyun makineleri, video ve televizyon oyun yerlerinin açılması o yerin en büyük yönetsel görevlisinin iznine bırakılmıştır.
Turizme katkı sağlanması amacıyla yasanın birinci maddesindeki saklı hüküm gereği şans oyunları oynatılabilecek yerler, turizm işletmelerinin tamamlayıcı bir bölümü olarak nitelendirilmişlerdir (16 Mart 1982 günlü Resmi Gazetede yayımlanan 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası).
Turistik otellerin özel salonlarında oluşturulan 27 kumarhaneye yerleştirilen iki bin kumar makinesinin kollarından gelecek uman insan sayısı yılda bir milyonu geçmektedir.
Makinelerin yüzde 90'a kurulu oluşu, sözgelimi, 100 liralık oynayana 90 lirasını geri vermesi anlamını taşımaktadır. 90 lirayla oyunu sürdürenin 81 lira geri almasıyla devam eden bu serüven sonunda kumar bağımlılığı yaratılmış olmaktadır (Necati Doğru, Milliyet Gazetesi, 9 Ağustos 1989).
İşte bu nedenlerdir ki kimi batı ülkelerinde oyun makinelerinin üstüne "Bu makinenin; senin, ailenin ve özellikle ulusunun iliklerini kemirdiğini unutma" sloganı asılmıştır (Necati Özfatura, "Kumar İptilası", Yeşilay Aylık Kültür ve Sağlık Dergisi, Kasım 1984, Sayı 612, s.5).
Gençlerin sağlıklarının bozulmasına, kötü alışkanlıklar edinmelerine, derslerinden ve toplumsal sorunlardan uzakta kalmalarına yol açan kumar bağımlılığı, gerçek bir umut sömürüsü olarak -belki şekil değiştirerek- hep gündemde kalmayı başarmıştır.
Ülkelerin parlâmentolarında da gündem maddesi oluşturabilen kumar makineleri birçok evliliklerin yıkılmasına, birçok ailenin de dağılmasına neden olarak görülmüş ve yönetimce konunun değerlendirilmesi istenmiştir (1 Tahsin Öztin, “İnsan Kötüye Düşkündür”, Polis Emeklileri Dergisi, Sayı 432, 1 Haziran 1988, s.15).
İrlanda'da genç kızların oyun makinelerine alışarak, bu makinelere para yetiştirebilmek için fuhuş yapmaya başladıkları, öte yandan kimi gençlerin işi hırsızlığa, yankesiciliğe, hatta silahlı soygun yapmaya kadar götürdükleri meclis oturumunda gündeme getirilmiştir (Ger Brady, Dublin milletvekili).
Oyun makinelerinin gençler üzerindeki etkilerini sınamak amacıyla, Türkiye Ulusal Gençlik Örgütünce 500 genç ve 50 aileye sorular yöneltilerek yapılan araştırmada (Alp Kuran, “Langırt Faciası”, 20 Aralık 1965, Cumhuriyet), oyun salonlarına gidenlerin yüzde 41,1’ini 18 yaşından küçüklerin oluşturduğu görülmektedir. Oysa bu salonlarda 18 yaşından küçüklerin girmesi yasaktır ve tüm salonlarda bu yasağı belirten yazı duvarlarda asılıdır. Böylece gençler, ülkemizde hukuk kurallarının ne denli kolay bozulduğunu bu salonlarda öğrenmiş olmaktadırlar.
Salona gitmeyi sürdürenlerin yüzde 45,2’si ortaokul ve lise öğrencisi olup, her gün gelenlerin oranı ise yüzde 74,6’dır.
Öğrencilerin dışında, kendisini ya da ailesini geçindirmek için çok genç yaşta çalışmak zorunda kalanlar da oyun salonlarına gitmektedirler. Bunların yüzde 76'sı 12–20 yaşları arasındadır. Kazandıklarına oldukça çok gereksinimi olan bu gençler, kazandıklarının büyük bir kısmını bu salonlarda bırakmakta, sağlık koşulları uygun olmayan konutlarda ve eksik beslenerek yaşamlarını sürdürmektedirler.
3.2 ÖZEL DÜZENLEMELER
Yukarda belirtilen yasalarla şans oyunlarının hukuka uygunluk göstermediği vurgulanmış, buna karşın kimi durumlarda hukuka aykırılık görülmemiştir. Nasıl aykırılık yasa ile belirlenmişse, uygunluk da yasa ile belirlenecektir.
Yasa koyucunun ülke için yararlı bulduğu bu özel düzenlemeler aşağıdaki şekildedir:
3.2.1 Turizm Amaçlı Şans Oyunları
1982 tarihli Turizmi Teşvik Yasasıyla belgeli turizm işletmelerine şans oyunları oynatma yetkisi tanınmıştır. Yasanın 18/b maddesiyle şans oyunları olanağının hazırlanması, belgeli turizm işletmelerinin tamamlayıcı bir bölümü olarak kabul edilmiştir.
Yasa, şans oyunları oynatılan belgeli turizm işletmelerine yabancı pasaport taşıyanların girebileceğini belirtmiş, bunun dışında kimlerin hangi koşullarla girebileceğini ise hazırlanacak yönetmeliğe bırakmıştır. 1983 tarihli "Talih Oyunları Yönetmeliği" bu amaçla çıkarılmış olup, 13’üncü maddesi bu yerlere, yabancı ülkelerde yaşayan ve yıllık kazançları 20.000 dolar ya da karşılığı döviz tutarını aşan Türk vatandaşlarının da girebileceğini ve oyun oynayabileceğini belirtmiştir. Bir başka koşul yabancı para ile oyun oynanacağıdır ve de döviz konvertibl olmalıdır.
Yönetmelik, şans oyunlarını tanımlarken, "Beceri ve şansa dayanan... oyunlardır" demiş ve hukuka aykırılık gösterenlerin aksine "şans" kavramının yanına "beceri" kavramını da ekleyerek hukuka uygunluk getirmeye çalışmıştır.
Bakanlıkça verilecek şans oyunları işletme izni karşılığında, işletmeciler yıllık 200.000 dolar ya da karşılığı dövizi Turizmi Geliştirme Fonuna yatırmak zorundadırlar.
Yıl boyu çalışmayan mevsimlik işletmeler için bu miktar ise işletmenin açık olduğu her ay için 20.000 dolar üzerinden hesaplanacaktır.
Yönetmelik ayrıca oyun makineleri bulundurma izni karşılığında, yıllık 2.500 dolar ya da karşılığı dövizin de aynı fona yatırılması gerektiğini belirtmiştir.
Bu miktarlar her yıl için yüzde 20'den az olmamak üzere artırılacaktır.
Yine Turizmi Teşvik Yasasına dayalı olarak çıkarılan "Turizm Yatırım ve İşletmeleri Nitelikleri Yönetmeliği"nde (Resmi Gazete, Sayı 18060, 25 Mayıs 1983, m. 115-116-117) şans oyunları oynatılacak yerlerde aranacak nitelikler saptanmıştır.
Görüldüğü üzere Turizmi Teşvik Yasasıyla işletilmelerine izin verilen bu yerlerden Turizmi Geliştirme Fonuna gelir sağlanmış, öte yandan çıkarılan yönetmeliklerle de işletme kuralları ayrıntılarla belirlenmiştir.
Anavatan Partisi de turizm amaçlı şans oyunlarını kumar olayına bir darbe olarak nitelendirmiş ve kahvehanelerde harcanan her yüz liranın yetmiş lirasının devletin cebine girdiğini belirtmiştir (Gündoğdu Özbaş, Kuruluş ve İcraatıyla Anavatan Partisi, s.204).
3.2.2 Piyango
Piyango, numaralı biletler satarak, karşılığında para ya da eşya verilmek üzere düzenlenen şans oyunlarıdır. Kazananlar bu biletleri satın alanlar içinden kura ile saptanır.
Piyango (çekiliş oyunu), eski Romalıların buluşudur. İlk piyangoyu birinci yüzyılda, Romalıları eğlendirmek ve devlete gelir sağlamak amacıyla İmparator Augustus (İ.Ö.63-İ.S.14) düzenlemiştir. Kendisinden sonraki imparatorlar döneminde de piyangolarda kazananlara, döneme göre geçerli olan -sözgelimi- birbirinden güzel köle kızlar, tam donatılmış gemiler, geniş araziler, yurttaşlık hakları verilmiştir (Dizdar, 1987).
Bugünküne uygun ilk kez 1539'da Fransa'da, 1569’da İngiltere’de piyangolar düzenlenmiştir. 1612 yılında yine İngiltere’de özel bir kuruluş, Amerika'daki Virginia sömürgesinde inceleme gezisinin giderlerini çıkarmak için piyangoya başvurmuştur. Sonunda 1812'de İngiltere'de çıkarılan bir yasayla piyango düzenlenmesi resmi bir şekle dönüştürülmüştür.
Ülkemizde resmi olmayan ilk piyango, Musevi asıllı Albert Mizrahi tarafından düzenlenmiştir (Dizdar, 1987).
Organize edilmiş ilk piyango uygulamaları ise yine resmi bir nitelik taşımamakla birlikte "Donanma Cemiyeti" tarafından başlatılmıştır. Amaç, bu derneğin gelişmesi için gerekli maddesel kaynakları sağlamaktı. İkramiyelerini, halkın ve kimi kuruluşların verdiği armağanların oluşturduğu bu piyangonun ilgi görmesinden hemen sonra, devlet tahvillerinin satışını özendirmek için de piyango uygulaması başlatılmıştır. Bu uygulama tahvil satın alanlar arasında gerçekleştirilen ad çekme biçiminde olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra, ülkenin hava gücüne katkı sağlamak amacıyla, 9 Ocak 1926 tarihli ve 710 sayılı yasayla, karşılığı, bu defa, sadece para olarak ödenmek üzere piyango düzenleme hakkı "Türk Tayyare Cemiyeti”ne verilmiştir (Milli Piyango İdaresi 1987 Faaliyet Raporu, s.17).
Uzun bir süre bu dernek tarafından sürdürülen piyango faaliyetleri, yeterli personel ve yaygın bir örgütlenme olanağına kavuşamama nedeniyle amaca ulaşmada yetersiz kalmıştır. Bu durum yurt çapında bilet dağıtım ve satışını gerçekleştirebilecek yeni bir örgütlenme gereksinimini gündeme getirmiştir. Bunun sonucu olarak 5 Temmuz 1939 tarih ve 3670 sayılı yasayla Milli Piyango İdaresi kurulmuş ve piyango faaliyetleri etkin bir şekilde yapılmaya başlanmıştır. Kurulduğu yıl Ankara, İstanbul ve İzmir'de kendi şubelerini açan Milli Piyango İdaresi, Türk Hava Kurumu ve Ziraat Bankaları şubelerinde başbayiler aracılığı ile bilet satışını sürdürmüştür.
Dördüncü şubesini 1966 yılında Adana'da açan İdare, 1972 yılında Samsun'da ve sonraki yıllarda da çeşitli illerde olmak üzere toplam 29 şube müdürlüğünde faaliyetlerini sürdürmektedir.
Ayrıca Lefkoşa’daki başbayilik aracılığıyla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinde de satış ve ikramiye ödemeleri yapılmaktadır.
Milli Piyango İdaresinin, satış şubelerinin olmadığı il ve ilçelerde ise bu hizmet, bankalar tarafından yapılmaktadır. Banka satışlarının, toplam satış içindeki oranı ortalama yüzde 20'yi bulmaktadır.
Başlangıçta Hava Kuvvetlerine katkıda bulunmak amacıyla kurulan Milli Piyango İdaresi, zamanla, başka hizmetlerde bulunmayı da amaçlamıştır.
24 Mayıs 1983 tarihli 2828 sayılı yasa ile Milli Piyango İdaresinin aylık gelirinin yüzde 1'i Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna devredilmiştir.
10 Haziran 1985 tarihli 3230 sayılı yasa ile, Türkiye'de her türlü piyango, şans oyunları, ortak bahis düzenlenmesi hususu Milli Piyango İdaresi görevlerine dahil edilmiş, bu yasayla İdarenin net olmayan gelirinin yüzde 10'unu Tanıtma Fonuna aktarması öngörülmüştür.
13 Kasım 1985 tarihli 3238 sayılı yasa ile değiştirilen 3670 sayılı yasanın 11’inci maddesi gereğince, yürütülen faaliyetler sonucu elde edilen net gelirin Savunma Sanayi Destekleme Fonuna aktarılmasına başlanmıştır.
Milli Piyango İdaresi, Dünya Devlet Piyangolar Birliği (AILE) ile Avrupa Devlet Piyangolar Birliğinin (AELE) aktif üyesidir. İki yıl süre ile Dünya Devlet Piyangolar Birliğinin başkanlığını yapan İdare, uluslararası AILE dergisi aracılığı ile ülkemizin tanıtılmasında etken rol oynamıştır (Milli Piyango İdaresi 1987 Faaliyet Raporu, s.18).
Milli Piyango İdaresi, kuruluş yasası gereği, yönetim kurulu tarafından yönetilmektedir. Yönetim kurulu; Maliye ve Gümrük Bakanlığınca atanan iki üye ile idare genel müdüründen oluşmaktadır.
Milli Piyango İdaresince yılda 35 çekiliş yapılmaktadır. Çekilişler her ayın 9'u, 19'u ve 29'u ile ulusal önem taşıyan günlerde ve bayramlarda yapılmaktadır. Ulusal günler ve bayramlarda yapılan çekilişler özel çekilişlerdir. Yedi rakamlı olan yılbaşı biletlerinin dışındakiler altı rakamlıdır.
1989 yılında 50’nci çalışma dönemini tamamlamış olan piyango idaresinin son beş yıllık dönem içindeki bilet satışları ile artış oranları aşağıdaki tabloda gösterilmiştir (Milli Piyango İdaresi 1987 Faaliyet Yıllığı, s.21).
Yıllar Bilet Satışları Artış Farkları Artış Oranı (%)
1985 65.953.996.000 30.951.948.000 83.7
1986 102.559.602.000 36.605.606.000 55.5
1987 155.280.478.000 52.720.875.000 51.4
1988 278.953.820.000 123.673.342.000 79.6
1989 764.235.138.000 485.281.318.000 173.9
Öte yandan aynı dönem içindeki ödenen ikramiye miktarları ile bu miktarların satışlara oranı da şu şekildedir (Milli Piyango İdaresi 1987 Faaliyet Yıllığı, s.29):
Yıllar Ödenen İkramiye Satışlara Oranı (%)
1985 41.449.822.000 62.8
1986 53.523.749.000 52.2
1987 83.970.641.000 54.1
1988 156.316.375.000 56.1
1989 234.651.605.000 30.7
Tabloda görüldüğü üzere ödenen ikramiye ve satışlara oranı, çeşitlilik göstermektedir. 1984'de yüzde 72,6, 1985'de yüzde 62,8 olan bu oranın 1989 yılında yüzde 30,7’lere düşmesi oldukça düşündürücüdür.
Böyle olmakla birlikte bilet satın alanlar için bu oranlar azımsanamayacak ölçüde görülmekte ise de 1990 yılbaşı hâsılatı olarak tahmin edilen 240 milyar liranın 138 milyar liralık ikramiyesinin, yaklaşık üçte biri olan 45 milyar lirasının 131 kişi tarafından paylaşıldığı (Cumhuriyet, 9 Aralık 1989) göz önünde bulundurulduğunda bilet alan milyonlarca kişinin umutsuz bir umut arayışına girdikleri söylenebilir.
"Nasıl olsa çıkmaz ama ben mutlaka alırım. Çünkü biletler burada durdukça ben hiç olmazsa bir hafta boyunca bambaşka bir insan olurum. Kendimi en güzel evlerde, özel uçaklarda, en güzel yemeklerde düşlerim. En güzel danslara giderim, insanlara avuç avuç para dağıtırım. Öyle güzel bir hafta geçiririm ki ne yağmur, ne çamur, ne motorun tekleyen sesi, ne oğlanın tedavisi için gereken para, hepsi aklımdan uçup gider. İşte ben bunun için aldım bu biletleri. Bir haftalığına umut satın aldım." (Işıl Özgentürk, Cumhuriyet, 31 Aralık 1989).
Bu sözler "Çıkarsa ne yapacaksın" diye sorulan bir yurttaşın piyango biletinden beklentileridir. "Size de çıkabilir"den sonra son olarak "Milyarder aranıyor" sloganıyla kamuoyunun karşısına çıkan Milli Piyango, etkin iletişim araçlarından da yararlanarak sürekli hâsılatını arttırmaktadır.
Alın teri kazançları ile günlük yaşamlarını zor sürdürenlerin, çocuklarını okutabilmek için dinlence günlerinde ek iş yapan memurlar ve işçilerin sınıf atlamak amacıyla aldıkları biletler aslında kimi fonlar için iyi bir kaynak oluşturmaktadır. 1988 yılında 278 milyar liralık hâsılat elde eden Milli Piyango, bu paranın 18.693.069.000 lirasını Tanıtma Fonuna, 1.869.307.000 lirasını Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna ve 44.042.225.000 lirasını da Savunma Sanayi Destekleme Fonuna aktarmışken 156 milyar lirasını ikramiye olarak dağıtmıştır.
1989 yılında 764.235.138.000 lira olduğu tahmin edilen Milli Piyango bilet satışları toplamından 234.651.605.000 lira ikramiye dağıtılırken, tanıtma fonu payı 23.856.388.000, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu payı 2.385.639.000, Savunma Sanayi Destekleme Fonu payı ise 122.000.000.000 lira olarak ayrılmıştır.
Milli Piyangonun yılbaşı büyük ikramiyeleri 1980 yılından beri 1500 kat yükseltilmiştir. 1980 yılında 10 milyon lira olan büyük ikramiye 1986'da 1 milyar liraya, 1990 yılında ise 15 milyar liraya çıkmıştır. Yine ilk defa 1990 yılbaşında ikramiyeler arasına 150 otomobil konularak para dışında ikramiye uygulaması getirilmiştir.
Milli Piyango İdaresi, kuruluşunun 50’nci yılında yeni bir şans oyununu daha piyasaya çıkarmıştır: Hemen Kazan. Kart yüzeyinin kazınması yöntemiyle oynandığı için adı Kazı-Kazan'a çıkan yeni şans oyunu, ucuz olduğundan, umulandan öte ilgi görmüştür. İlgi odağını oluşturan bir başka etmen ise sonucun aynı anda belirlenebilir olmasıdır.
Uygulamaya başladığında kamuoyunun gündeminde birinci sıraya yükselen Hemen Kazan oyunu, piyangonun satışında olumsuz rol oynamış ve ikisi arasında çekişme olmaması için zaman zaman uygulamaya ara verilmiştir.
Başlangıçta "Tayyare Piyangosu" denen "vatanperverane" bir girişimle biletlerini alan insanların ölçülü bir sabırsızlıkla ikramiye gününü beklemelerine karşılık, Hemen Kazan oyununun piyasaya çıkmasıyla her yaştan kişinin ceplerindeki biner liraları yutulmuş ve kent kirliliği için bir "neden" daha doğmuştur (Mümtaz Soysal, Milliyet, 9 Ağustos 1989).
Oynanması çok kolay bir şans oyunu türü olduğu için kumar bağımlılıklarının artmasına neden olan Hemen Kazan oyunu, özellikle çocuklar açısından tehlikeli görülmektedir. Şansın hangi seferde yakalanacağının belli olmaması insanlarda alışkanlık yaratmakta, böylece çıkıncaya kadar oyun sürdürülmektedir.
Doğru Yol Partisince, Hemen Kazan oyunu dolayısıyla kumarın, devlet eliyle tüm yurt düzeyinde yasallaştırıldığı iddia edilmiş ve yönetimin halkı açıkça kumara yöneltmesinin utanç verici bir olay olduğu vurgulanmıştır (Ulusal Basın Ajansı, 8 Ağustos 1989).
Çok tehlikeli bir sayrılık olduğu belirtilen kumarın, özellikle, çocuklar ve gençler üzerinde olumsuz etkileri büyük boyutlardadır. Kısa yoldan zengin olma, sınıf atlama yöntemleri arayan kişiler bu oyun için paralarını harcamakta, böylece daha çok ekonomik sıkıntı içine girmektedirler (İsmail Çifter, Cumhuriyet, 9 Ağustos 1989).
Özellikle Hemen Kazan oyunu göstermiştir ki "çabasız hemen kazanıvermek" toplumumuzun ortak özelliğidir. Milli Piyango Yönetimi, bu toplumsal özelliği bu kez çok iyi saptamış ve vergi yöntemleriyle toplamanın olanaklı görülmediği milyarları, kolayından elde etmeyi bilmiştir.
Milli Piyango Yönetimince de, bu tür şans oyunlarından elde edilen gelirin Katma Değer Vergisi olarak devlete ödeneceği, öte yandan Savunma Sanayi Destekleme Fonuna, Tanıtma Fonuna ve Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna katkı sağlanacağı ifade edilmektedir (Cumhuriyet, 11 Ağustos 1989).
Ancak devlete gelir sağlamanın daha adaletli, daha sağlam yolları vardır. Objektif kurallara dayalı olarak gerçekleştirilecek vergi reformlarıyla kamu gelirini artırmak olanaklı olacaktır. Yoksa halkı avutmak, oyalamak ve boş düşler arkasında koşmak hiçbir yarar sağlamayacaktır.
3.2.3 Sportoto
Sportoto, futbol maçlarının vereceği sonuçları önceden kestirip, para ödülü kazanmak temeline dayanan bir oyundur. Düzenlenecek futbol karşılaşmalarından, örgütçe saptanacak sayıda karşılaşma sonuçlarının önceden kestirilmesi ve kestirimdeki isabet derecesine göre dağıtılacak ikramiyelerden yararlanılmasıdır.
29 Nisan 1959 yılında yayınlanan 7258 sayılı "Futbol Karşılaşmalarında Müşterek Bahisler Düzenlenmesi Hakkında Yasa" bu yetkiyi, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne vermiştir (21 Mayıs 1986 tarihinde yürürlüğe giren 3289 sayılı Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğünün Örgüt ve Görevleri Hakkında Yasanın 2/i maddesi gereğince, futbol karşılaşmalarında müşterek bahis (sportoto ve sportoto) düzenlenmesi, anılan Genel Müdürlüğün görevlerinden sayılmıştır).
Yasa tasarısının gerekçesinden de anlaşılacağı üzere, söz konusu dönemde, özellikle İstanbul ve Ankara'daki futbol karşılaşmalarında, bir kısım izleyicinin, karşılaşmalar hakkında paralı olarak sözlü anlaşmalara giriştikleri, açıkça tartışmada bulundukları, ileri sürülen paraları üçüncü bir kişiye verdikleri görülmüştür. Bu, yasal olmayan “müşterek bahis”in varlığının göstergesidir. Yasa koyucu burada zaten var olan bir işi hukuksallaştırmıştır (Necati Yavuz, Sportoto, loto, Milli Piyango, At yarışları, İntertoto, Tertipler ve Diğer Müşterek Bahisler, Ankara, 1970, s.222) Şu ayrımla ki; yasallaştırmada salt katılımcıların yararlandırılması düşünülmemiş, Türk sporunun geliştirilmesi için anılan genel müdürlüğe de pay aktarılması öngörülmüştür (Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Örgüt ve Görevleri Hakkında Yasa, 3289 sayılı, m.14/a).
İngiltere’de 1911 yılında oynanmaya başlayan sportoto, ülkemizde 1957 yılında gündeme gelerek 24 Nisan 1959 tarihinde "müşterek bahis" kabul edilmiş ve ancak 26 Mart 1960 tarihinden itibaren katılımcıların ilgisine sunulmuştur.
Sportotonun gördüğü ilgi sonucu, örgüt üst yöneticilerince 1965 yılında sporloto oyununu organize etmek kararlaştırılmıştır. Ancak yapılan çalışmalar sonuç vermemiş, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün 1970 yılındaki çabaları da yeterli olmamıştır.
1985 yılında Sportoto Teşkilat Müdürlüğü konuyu yeniden gündeme getirmiştir. Aynı yıl Başbakanlığın onayları ile sporloto oyunu organizasyonu, Sportoto Teşkilat Müdürlüğüne verilmiş ve hazırlıklar bitirilerek 5 Mayıs 1986 tarihinde resmen başlatılmıştır.
Başka kişi ve kurumların futbol karşılaşmalarında ortak bahis düzenlemeleri, bilet satıp dağıtmaları cezalandırılmıştır. Ancak oynayanlara ilişkin bir hüküm yasada yer almamıştır.
29’uncu kuruluş yıldönümü nedeniyle yayınlanan çalışma raporunda sportotonun, ülkemizde sporun yaygınlaştırılması, sağlıklı gençlerin yetiştirilmesi için gerekli olan spor alanlarının yapımına parasal kaynak sağlamak amacıyla kurulduğu belirtilmektedir (29’uncu Kuruluş Yıldönümünde Sportoto-loto Çalışma Raporu, s.14). Ayrıca sporun kitlelere sevdirilmesi, duyarlı ve ilgili bir spor kamuoyunun oluşturulmasına hizmet etmek de sportoto örgütünün kuruluş amaçlarından sayılmıştır.
Türk sporuna ve sporcusuna yaptığı bu hizmetlerden başka sportoto, Kredi ve Yurtlar Kurumu aracılığıyla üniversite gençliğine, Çocuk Esirgeme Kurumu kanalıyla kimsesiz ve bakıma gereksinimi olan çocuklara destek sağlamaktadır. Ayrıca Tanıtma Fonu aracılığı ile de ülke tanıtımına katkıda bulunmaktadır.
Sportoto örgütü; bir hukukçu, bir maliyeci, bir sporcu üye ile örgüt müdüründen oluşturulan yönetim kurulunca yönetilir. Örgütte şimdiki durumda 165 yönetim, 21 matbaa ve 425 değerlendirme personeli görev yapmaktadır.
Sportoto ve sporloto kuponlarının, örgüt tarafından foto elektronik sayaç sistemine sahip modern makinelerde yapılabilmesi için gerekli planlama yapılmıştır. Ayrıca işgücünde tasarruf sağlanmasında ve sonuçların daha erken alınmasında büyük yarar sağlayacağına inanılan bilgisayarlarla kuponları değerlendirme işlemleri ile ilgili çalışmalar sürdürülmektedir.
Sportoto ve sporloto "Futbol Karşılaşmaları Müşterek Bahisler Tüzüğü" hükümlerine göre ancak gerçek ya da tüzel kişilerce oynanabilmektedir. Ayrıca gerçek kişilerde ergin olma koşulu aranmış ve bu şans oyununun çocuklar tarafından oynanması istenmemiştir.
İstenmeyen bir başka konu da şans kolonu sayısıyla ilgilidir. Tüzüğe göre gerçek kişiler 2500 şans kolonundan fazla oynayamamaktadırlar. Günümüzde her şans kolonunun 300 liraya doldurulduğu göz önünde bulundurulduğunda her hafta için üst sınır 750.000 -her ikisi için 1.500.000 lirayı bulmaktadır. Bu durumda yurttaşların ayda 6 milyon liradan fazla para ayırmaları istenmemiştir. Oysa araştırma ve gözlemlerimiz bu tür şans oyunlarına başvuranların aylık gelirlerinin, bu miktarın oldukça altında olduğunu göstermektedir.
Çalışmadan kazanmayı arzulayanlarla hafta sonu heyecanını yaşamak isteyenlerin daha büyük sıklıkta başvurdukları bu oyunlar için örgütün elde ettiği gelir, kuruluşundan Mart 1989'a değin 344.009.048.540 liradır. 1984 yılı sonu itibarıyla ancak 86.356.153.740 lira olan bu miktar sporlotonun da katılımıyla tırmanışını hızlandırmış, en çok gelir elde eden şans oyunu olmamakla birlikte, en çok ikramiye verme unvanını elde etmiştir (1988-1989 sezonu 19’uncu haftasında İstanbul’dan bir katılımcı 5.583.911.489 lira ikramiye kazanmıştır)..
Aşağıdaki tabloları inceleyerek örgüt hakkında daha objektif kanılara ulaşmak olanaklı olacaktır.
29’ncu Kuruluş Yıldönümünde Sportoto-loto Çalışma Raporuna göre son dört yıllık dönem içinde elde edilen gelir ile yıllık artış oranları şu şekildedir: (29’uncu Kuruluş Yıldönümünde Sportoto-loto Çalışma Raporu, s.22).
Yıllar Genel Hasılat Artış Farkları Artış Oranı (%)
1985 24.440.286.200 - -
1986 37.264.279.300 12.823.993.100 52.4
1987 59.893.175.200 22.628.895.900 60.7
1988 136.055.154.100 77.161.978.900 127.1
Tablodan görüleceği üzere kolonlar aracılığıyla şans arayan yaklaşık 2 milyon kişinin katılımlarıyla gelir hızla yükselmiş, 1985 yılından 1988 yılına artış yüzde 456 oranında gerçekleşmiştir.
Öte yandan 1988 yılında kimsesiz ve bakıma gereksinimi olan çocuklar için Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna 1.222.574.698 lira, üniversite gençliği için Kredi ve Yurtlar Kurumuna 5.324.962.610 lira, Tanıtma Fonuna 2.725.811.354 lira pay ayrılırken 4677 bayi toplam 14.341.597.224 liralık komisyon almışlardır. Aynı yıl Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü için 35.781.217.600 lira pay ayrılmıştır.
Öteki zorunlu giderler de ayrıldıktan sonra dağıtılan ikramiye yıllar itibarıyla artış oranları da dikkate alınarak aşağıdaki tabloda gösterilmiştir: (29’uncu Kuruluş Yıldönümünde Sportoto-loto Çalışma Raporu, s.26).
Yıllar Dağıtılan İkramiye Artış Farkları Artış Oranı (%)
1985 8.296.847.727 - -
1986 11.998.063.925 3.701.216.198 44.6
1987 19.434.840.133 7.436.776.208 61.9
1988 45.392 .947.173 26.958.107.040 133.5
Katılımcıların genel hâsılattan ne oranda pay aldıkları da aşağıdaki tabloda gösterilmiştir:
Yıllar Genel Hasılat Dağıtılan İkramiye Oran (%)
1985 24.440.286.200 8.296.847.727 33.9
1986 37.264 279.300 11.998.063.927 32.1
1987 59.893.175.200 19.434.840.133 32.4
1988 136.055.154.100 45.392.947.173 33.3
Tablo açıkça göstermektedir ki katılımcının ödediği paranın ancak üçte biri kendisine dönmektedir.
Sosyal amaçlı kurumlar için ayrılan payların da (1988 yılında Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu için ayrılan payın genel hasılata oranı yüzde 4,8’dir) azlığı göz önünde bulundurulduğunda örgütün, çoğunluk, spor tesisleri için önemli bir kaynak oluşturduğu söylenebilir. Örgüt üst düzey yöneticileri de bu durumu doğrulamaktadırlar (29. Kuruluş Yıldönümünde Sportoto-loto Çalışma Raporu, s.11). "Türk Sporuna ve Sporcusuna Tesis" parolasıyla iletişim araçlarının birçoğundan da yararlanarak sık sık kamuoyunun karşısına çıkmaktadırlar (Bunların arasında banliyö trenleri de sayılabilir).
Ancak Sportoto Teşkilat Müdürlüğünce yaptırılan kamuoyu araştırmasında (29’uncu Kuruluş Yıldönümünde Sportoto-loto Çalışma Raporu, s.30) oynama nedenlerinin başında para kazanmak gelmektedir. Bir başka anlatımla, katılımcı oynarken salt kazanacağı varsayımıyla yola çıkmaktadır.
Aynı araştırmada sportotoyu çoğunluk 18-44 yaş öbeğindeki yarısı aylıklı ya da ücretli erkek nüfusun oynadığı saptanmıştır.
Sözü edilen aylıklı ve ücretli grubun çoğunluk, pazartesi günlerini sportoto ve sporloto sonuçlarını değerlendirerek, öteki günleri ise yeni haftanın sonuçları için çıkarımlarda bulunarak geçirmeleri hizmet ve mal üretiminde düşüşlere neden olmaktadır. Üst düzey yöneticilerince bu doğrultuda bir önlem alındığına rastlanılmamaktadır. Böylece aylıklı ve ücretli grup; yöneticisiyle, yönetileniyle, spor tesisleri için büyük bir kaynak oluşturmaktadır. Oysa Anayasa, devletçe, sporun kitlelere yayılmasının özendirileceğini vurgulamaktadır (TC 1982 Anayasası, m.59).
3.2.4 At Yarışları
At yarışları yapmak ve bu yarışlar üzerinde müşterek bahisler düzenlemek 1953 yılında çıkarılan bir yasayla (At Yarışları Hakkında Yasa, Sayı 6132, 10 Temmuz 1953, m.1) Tarım ve Orman Bakanlığına verilmiştir.
Ankara’da hipodrom sorunu nedeniyle yapılamayan at yarışları şimdilik İstanbul, İzmir, Adana ve Bursa illerimizde sürdürülmektedir.
Bu yarışlar üzerinde ortak bahisler düzenleme yetkisi yasanın 5’inci maddesiyle Tarım ve Orman Bakanlığınca Türkiye Jokey Kulübüne devredilmiştir.
Eğlence amacıyla yapılacak at yarışları yasa kapsamı dışında tutulmuş ve yarışlarda ortak bahis düzenlenmesi yasaklanmıştır.
Yasa hükümlerine uymaksızın at yarışları düzenleyerek ortak bahis oynatanlar, en üst yönetim görevlisinin emriyle kolluk tarafından men edilirler. Suçlu görüldüklerinde para cezasıyla cezalandırılırlar.
Yasanın 3’üncü maddesi ise yarış gelirlerinin nasıl elde edileceği ile nerelerde kullanılacağı hakkında açıklamalar getirmiştir. Büyük bir çoğunluğu ortak bahis biletleri satış toplamının en çok yüzde 25'inde oluşan yarış gelirleri, yarış ikramiyelerine kaynaklık etmekle birlikte, atçılığın gelişmesinde ve yarış yerlerinin bakımı ve onarımında kullanılmaktadır.
Yasayla yapılmasına izin verilen ortak bahislerin hangi esaslar içerisinde düzenleneceğinin bir tüzükle (At Yarışları Müşterek Bahisler Tüzüğü, Resmi Gazete, Sayı 9085, 10.07.1953) belirleneceği de yasanın 8’inci maddesinde yer almıştır.
İkili, çifte, ganyan ve plasesiyle, üçlü ganyan ve üçlü bahisiyle, tabela da denilen dörtlü bahisiyle ve özellikle de altılı ganyanıyla yarışseverlerin ilgisine sunulan ortak bahisler de tüm öteki şans oyunları gibi ilgili yurttaşlar için bir umut kapısı durumundadırlar.
Ancak ne var ki, yarış gelirlerinden geri ödenen ikramiye oranı her geçen yıl hızla azalmaktadır. Bu durumun yarışseverleri ne ölçüde etkileyeceğini ise zaman gösterecektir.
At yarışları üzerine oynanan ortak bahislerde kolluğu ilgilendiren birinci husus "Yazıcı"ların faaliyetleriyle ilgilidir. Kahvehane amacıyla işletmeye açılan kimi iş yerlerinde ortak bahis oynamak, yorulmadan kazanmak isteyenler için bulunmaz bir fırsattır. Üstelik Yazıcı, kazanana yüzde 10 fazla para ödemektedir. Çünkü Yazıcı, Türkiye Jokey Kulübü gibi katma değer vergisi, eğlence vergisi ödememekte, Savunma Sanayi Destekleme Fonuna, Yüksek Öğrenim Kredi Yurtlar Kurumu ve Tanıtma Fonlarına pay vermemektedir.
At yarışları sonuçları çağın teknik iletişim araçlarıyla yazıcı kahvehanelerine ulaştırılabilmektedir.
Bugün Ankara’da bu amacı gerçekleştiren birçok yazıcı kahvehanesinin bulunduğu bilinmektedir. Bu ilimizde yarış düzenlenmemesine karşın, yarışların yapıldığı dört il ile kurulan iletişim ağı aracılığıyla ortak bahis oynanabilmektedir.
Ülkemizde son beş yılda bilet satışından elde edilen gelir ile bir önceki yıla artış oranı aşağıdaki şekildedir: (Türkiye Jokey Kulübü 1989 Çalışma Raporu, s.14).
Yıllar Yarış Günü Satış Geliri Oran (%)
1985 145 38.250.615.663 50.0
1986 162 57.680.629.413 50.8
1987 169 79.046.494.631 37.0
1988 176 124.923.574.821 58.0
1989 192 227.103.996.971 81.8
Ortak bahislerde yarış ikramiyeleri, bir önceki yılda elde edilen yarış gelirinin toplamı üzerinden hesaplanmaktadır (10 Haziran 1957 tarihinde kabul edilen ve 19 Haziran 1957 tarihli ve 9637 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 7000 sayılı At Yarışları Hakkındaki 6132 sayılı Yasaya Ek Yasa, m.1).
Buna göre son 5 yıllık yarış gelirleri ile yıllık ödenen ikramiye tutarları aşağıdaki şekildedir:
Yıllar Yarış Geliri Yıllık Öd. İkramiye Oran (%)
1985 9.239.737.403 2.924.674.000 45,2
1986 13.668.905.896 4.387.400.000 47,8
1987 18.422.707.232 5.821.144.000 42,6
1988 28.841.105.490 7.582.186.800 41,2
1989 50.993.441.068 12.272.587.600 42,5
At yarışları Hakkında Yasa, yarış ikramiyelerinin yarış gelirinin yüzde 40’ından aşağı olamayacağını belirtmektedir (m.3/a). 7000 sayılı yasa hükmü uyarınca yukarıdaki tablo bu gerçeği doğrulamaktadır. Ancak 1989 yılındaki toplam 227.103.996.961 liralık bilet satışı göz önünde bulundurulduğunda, bu paranın gerçek sahiplerine dönme oranının yüzde 5,4 gibi küçük boyutta olduğu görülecektir.
Katılımcılara bu denli düşük oranda para dönmekte iken resmi kurumlar ile fonlara ödenen pay toplamı çok daha fazladır.
Son 3 yıllık dönem içerisinde resmi kurum ve fonlara ödenen para miktarı aşağıdaki şekildedir:
Kurum-Fon 1987 1988 1989
Katma Değer Vergisi 9.485.574.1 14.673,974,139 22.711,248,203
Sav. San. Des. Fonu 7.904,635,517 12.491.633.411 22.711.248.203
Yük.Öğ.K.Yurt.Kur. 2.656.713.155 4.212.705.223 7.731.057.316
Jok.Kz.Yardım San. 127.679.363 168.076.321 291.508.233
Cumhurbaşkanlığı F. 7.133.370 25.387.272 61.085.361
Kızılay Kurumu 7.133.370 25.387.272 61.085.361
Tanıtma Fonu 2.523.874.148 3.939.944.043 7.042.553.720
Bel. Eğlence Resmi 3.611.521.918 5.634.118.670 9.956.019.602
T o p l a m 26.314.265.032 41.171.226.351 70.565.805.999
Bu durumda 1987 yılında tüm satışların yüzde 33,2’si, 1988 yılında yüzde 32,9’u, 1989 yılında ise yüzde 31,1’i resmi kurum ve fonlara kaynak oluşturmuştur.
Birçoğu bu sayısal gerçeklerden habersiz hipodromlara ya da yazıcılara koşan onbinlerce ortak bahis tutkunu belki de yaşamlarının hiçbir döneminde, hiçbir sorunlarını bu denli önem vererek tartışmamış, seçimlerde böylesi bir özen göstermemişlerdir (Umur Bugay, “Bu Atlar Hasta Eder Adamı”, Cumhuriyet Dergi, Sayı 10, 20 Nisan 1986, s.16).
"Düşmanınız varsa, öldüreceğinize müşterek bahis oynatınız" türünden sözlere sahne olan bu sayrılık, ölümle eş anlamlı görülmüş, ancak, iç piyasadan para çekilircesine bahisler hep sürdürülmüştür.
Kahvehanelerde yazıcılar aracılığıyla oynanan ortak bahislerin kolluk tarafından kolay yöntemlerle önlenebileceğine inanılmaktadır. Ancak önlenememe nedenleri, öteki kahvehane kumarlarında olduğu gibi, yönetimce yeniden değerlendirilmelidir.
Yasal düzenlemelerle olağan duruma getirilen at yarışları için Kamuoyu Araştırmaları Merkezince Ankara, İstanbul, İzmir, Adana ve Bursa'da 2200 yarışseverin katılımı ile gerçekleştirilen araştırmada, at yarışlarının akla ilk hangi öğeyi getirdiği sorulmuş, "kumar", "spor", "eğlence" ve "diğer" seçenekleri arasında kumar seçeneğinin en başta ve spor ve eğlence öğelerinin toplamı kadar olduğu görülmüştür.
500.000 yarış severi temsil ederek rastlantısal örnekleme ile yapılan araştırmada at yarışlarına gizli ellerin karıştığı, dış etkenlerden dolayı sonuçlarından kuşku duyulduğu öne sürülmüştür (Cumhuriyet, 30.07.1988).
Söz konusu araştırmada evreni oluşturanların yüzde 90.5'i; doping, hile ve usulsüzlük yapanlara verilen cezaların yetersiz olduğunu dile getirirken yine yüzde 76'lık bölüm, yarışların dürüst geçmesi için gerekli önlemlerin alınmadığını belirtmişlerdir.
Zira At Yarışları Hakkında Yasada öngörülen cezalar irdelendiğinde caydırıcılık gücünden yoksun olduğu hemen görülebilecektir.
Aynı araştırmada yarışların kuşkusuz ve dürüst geçmesi için alınması gereken önlemler ise aşağıdaki şekilde sıralanmıştır:
Doping kontrolü yarıştan önce yapılmalıdır. Yazıcıların egemenliğine son verilmelidir. Yarış komiserleri bu işi bilen kişilerden atanmalıdır. Kasıtlı faul ve ön kesmelerde gerekirse yarış sonuçları değiştirilmelidir. Sakatlıktan tümüyle kurtulamamış atların yarış kayıtları yapılmamalıdır. Suçlu görülenlere caydırıcı cezalar verilmelidir. Yarış yönetmelikleri günün koşullarına uygun olarak düzenlenmelidir. Yarış komiserleri kuralları cesur ve yansız uygulamalıdır. Yarışçılıkla uğraşan kişilerin eğitim düzeyleri yükseltilmelidir. Yıllık programlar, koşulara, çok sayıda atın katılmasını, koşuların çok mücadeleli geçmesini sağlayabilecek biçimde oluşturulmalıdır. Koşacak atlar, yarış öncesi gözetim altına alınmalıdır. Ahırlar bölgesine giriş-çıkışlar denetlenmelidir. Yarış ikramiyeleri arttırılmalıdır. Yarışlar devlet denetiminde yapılmalıdır. 6'lı ganyan bayileri sıkıca denetlenmelidir.
Tüm öteki şans oyunlarında olduğu gibi ortak bahisler, ülkemizde, yatırdıkları bu paraya oldukça çok gereksinimi olan kesimce oynanmaktadır. Türkiye’de 45 milyon insanın geçimini ya zor sağladığı ya da açlıkla tokluk arasında savaştığı (Esat Kıratlıoğlu, Doğruyol Partisi Adına Açıklama, Cumhuriyet, 10 Aralık 1989) göz önünde bulundurulduğunda şans oyunlarına giden paranın, oynayanlar için önemi daha da belirginlik kazanmaktadır.
4. BÖLÜM
KUMAR OYNANAN YERLER VE DENETİMİ
4.1 KUMAR OYNANAN YERLER
4.1.1 Kahvehanelerde Kumar
Kahvehaneler 18’inci yüzyıl sonlarında, 19’uncu yüzyıl başlarında halk ozanlarının saz çalıp şiirlerini okudukları, söyleşilerin yapıldığı, atışmaların düzenlendiği, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında edebiyatçıların, bilim adamlarının ve aydınların toplandığı yerler olmuştur. Daha sonra ise kitap okunması ve meddah öyküleri anlatılması dolayısıyla kıraathane adıyla anılmaya başlanmıştır.
Kahvehane, ilk kez 1554 yılında, İstanbul'da Şam ve Halep'ten gelen Hakim ve Cem adlı iki kişi tarafından Tahtakale semtinde açılmıştır. Bu kahvehanelere "aydınlar okulu" anlamında "mekteb-i irfan" denilmekteydi (İlk’ler Ansiklopedisi, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1985, s.67). Daha sonra sayıları hızla artarak üst yönetimin tepkilerine yol açan yerler olmuştur.
İstanbul'u günlerce sarsan kanlı ayaklanmalar, dinci kalkışmalar, liberal girişimler, ilk batılı düşünce tohumları ve demokratik hak istekleri önemli ölçüde bu kahvehanelerde mayalanmıştır. Osmanlı dönemi aydınları ve toplumun dinamik gücünü oluşturan öteki kesimler, kendilerini kahvehanelere atarak siyasal baskının dışına çıkmayı denemişlerdir. Bu nedenle sarayın bilgi toplayıcıları kahvehanelerde "karargâh" kurmuşlardır (Teoman Okaygün, "Kahveler ve Tabancalar," Cumhuriyet Dergi, Sayı 5, 16 Mart 1986, s.18).
Öte yandan kahvehaneler işçi bulma, işe alma, iş bilgisi ve becerisi edinme ve haberleşme yerleri olarak önemli işlev yüklenmişlerdir. Tembelce zaman geçirmek isteyenler, kahvehanelere sığınarak, toplumun eleştirici bakışlarından saklanmaya çalışmışlardır. Ev ve geçim sorunlarından bıkan erkekler için kahvehane, bir kaçma yeri olmuştur.
Sonradan kahvenin dince yasak olduğu yolunda şeyhülislamdan bildiri de bulunması istenilerek bu yerlerin kapatılmasına çalışılmıştır. Ancak, gerek din bilgilerinin kahve alışkanlığı edinmeleri, gerekse kahvehanelerden alınan yüksek vergi nedeniyle yayılmalarına göz yumulmuştur (Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, "Kumar" Maddesi, Gelişim Yayınları, İstanbul, 1986, s.7153).
Daha sonra boş gezenlerin artması, günlük siyasetin konuşularak yönetimin eleştirilmesi üzerine 1583 yılında çıkan bir emirle kahvehaneler kapatılmış ve gizlice işletecek olanların ömür boyu küreğe mahkûm edilecekleri duyurulmuştur. Osmanlı padişahı Birinci Ahmet döneminde (1603–1617) iki kez kahve ve kahvehane yasağı çıkarılmış, ancak uzun süre yürürlükte kalamamıştır. Esas ve sonraki yıllarda yankı uyandıran yasak Dördüncü Murat tarafından konulmuştur. 1633 yılında Cibali'de çıkan bir yangını öne süren padişah, kahvehaneleri kapatmış ve tütün yasağı koymuştur. Bu yasak 30 yıl sürmüş ve 1663'ten itibaren kahvehaneler yeniden açılmaya başlanmıştır.
Gizli öldürme tasarımlarının, kanlı ayaklanma görüşmelerinin ve iç karışıklıkların tasarlandığı yerler durumuna gelen kahvehaneleri bekleyen tehlike bu kez "kabadayı" takımından gelmiş ve kavga çıkarılan bu yerler sık sık kolluk güçlerince kapatılmıştır. Ancak bu durum, zorda kalan işleticilerin, yeniçeri ağalarına sığınmalarına yol açmıştır. Yeniçeribaşı ya da ağası, koruma altına almış olduğu kahvehaneye yandaşlarıyla gösterişli bir şekilde gelerek "pala" asmış, kahvehane böylece dokunulmazlık kazanmıştır (Okaygün, 1986).
Koruma altına alınan bu kahvehanelere yeniçeriler tarafından zamanla el konulmuştur. Onların işleticiliği altında, İstanbul'un en güzel yerlerinde oldukça süslü ve görkemli bir görünüme büründürülmüşlerdir.
Her kahvehanenin sahibi sıfatıyla bir başkahvecisi bulunmaktadır. Salonun görüşe elverişli en uygun yerinde minderli oturma yeri vardır. Hiçbir müşteri kahveciye saygıdan dolayı bu minderli yere oturmamaktadır (Ünver, A. Süheyl, Ressam Ali Rıza Bey'e Göre Yarım Asır Önce Kahvehanelerimiz ve Eşyası, Ankara, 1967, s.43).
Bir bilim adamının kahvehanelerde kullanılan eşyaları, bir ressamın fırçalarından çıkan tablolara bakarak yaptığı değerlendirme, ulus olarak kahveye ve kahvehaneye ne denli önem verildiğinin göstergesidir: "Kahve bizim o kadar geleneğimize yerleşmiş ki kahve pişirilen yeri tıpkı bir caminin mihrabına benzetmişiz." (Ünver, 1967).
Sözü edilen dönemlerde, kumar oynanması bakımından kolluğu ilgilendirecek durumlara rastlanılmamaktadır. Kadınların kendi aralarında komşuluk ilişkilerine girmeleri, erkek grubun daha özgürce her mahallede var olan kahvehanelere gidebilmelerini olanaklı kılmıştır (Ünver, 1967). Bu durumuyla kahvehaneler bir kulüp niteliğinde olup İngilizler ilk kulüpleri İstanbul'daki kahvehanelerden almışlardır. Oradan da öteki batılı ülkelere yayılmıştır.
Kahvehaneler, insanların dinlendikleri ve söyleşide bulundukları yerler olmakla birlikte, zamanla devlet büyüklerinin, siyasi parti temsilcilerinin ve parlâmenterlerin yurttaşlarla buluşup konuşmalarına da sahne olmuştur.
Yerli ve yabancı turistlerin dinlenmeleri ve buluşmaları bakımından yararlı olan bu iş yerleri, halkın okuma ve genel bilgileri öğrenmeleri alanında da hizmet vermiştir.
Ancak geçen yıllarda, kahvehanelerin sayıca çoğalması ve meslekten olmayan kişilerin bu iş koluna el atmaları nedeniyle, toplumun, kahvehanelere bakış açılarında değişiklikler olmuştur.
Federasyon Başkanı, bir genel kurul toplantısında (Türkiye Kahveciler, Kıraathaneciler, gazinocular ve Büfeciler Federasyonunun 25 Mayıs 1984’deki Olağan Genel Kurul Toplantısı) toplumun bakış açısının değişmesine neden olan unsurların kumar olduğunu üstü kapalı olarak belirtmiştir.
Söz konusu toplantıda, federasyonca, mesleğin gerçek anlamına sahip çıkılması için çaba gösterileceği vurgulanarak, her kahvehaneye bir kitaplık konulması için çalışmalara başlanılması konusunda karar alınmış ve derneklere bildirilmiştir. Yaygın anlamda değilse de kimi işleticiler tarafından kitaplık yapılmış, ancak bu kollukla ilişkileri iyi düzeyde tutabilmenin bir göstergesi olmaktan öteye gidememiştir. Bu çalışmada, evreni oluşturanların yanıtları ve gözlemlerimiz bu savın doğrulandığını göstermektedir (Çizelge 7).
Günümüzde kahvehanelerde başta oyun kâğıdı olmak üzere birçok oyun aracıyla oyunlar oynanmaktadır. Kahvehane işleticileri, çoğunluk, bu oyunların oynanması sonucu elde ettikleri kazanç için bu uğraşı seçmektedirler. Nasıl kumarbaz, çalışmadan kazanma isteğinde ise, işleticiler de aynı amaçla yola çıkmış kişilerdir. Bu bağlamda oynatan ve oynayan, eylemleri farklı, ancak sonuçları aynı olan yolda uyumlu birlikteliklerini yıllardır sürdürmektedirler. İşletici salt yurttaşın dinlenmesini ya da birbirleri ile buluşmalarını sağlamak için yaklaşık on kat fazla vergi vererek kahvehane açma yanlısı değildir. Bu amaç için daha az giderle çalıştırılabilecek "çay ocakları" en ideal işyerleri niteliğindedir (Umur Bugay, "Dört Çay Biri Az Şekerli", Cumhuriyet Dergi, Sayı 18, 15 Haziran 1986, s.18).
Yine bu çalışma dolayısıyla öğrenci, işçi, memur, serbest ticaret çalışanları ve işsiz seçenekleri gösterilerek yanıtlayıcılardan en fazla kumar oynayan kesimin işaret edilmesi istendiğinde, yaklaşık üçte ikilik (yüzde 63,1) bölümün "işsiz" seçeneğini işaret ettikleri görülmektedir (Çizelge 16).
İşsizlik oranının yüksek olduğu (1989 Yılında İşsizlik Oranı, TV1, 8 Mart 1990: DPT’ye göre %10.5, DİE’ye göre %12.5, OECD’ye göre %17) ülkemizde kahvehaneler bir tür sığınak görevi görmekte ve işsizler için deşarj rolü oynamaktadır. Türkiye Kahveciler, Kıraathaneciler, Gazinocular ve Büfeciler Esnaf ve Sanatkârları Federasyon Başkanlığının 1987 yılında Samsun’da yapılan Karadeniz Bölge toplantısında Federasyon Başkanı Ali Paşa Aksu’ya göre sayıları 280 bine ulaşan federasyona kayıtlı kahvehanelerin günlük konuk sayıları ise 12 milyon dolayındadır. Bu sayı, sabah girip akşam çıkanlar için ise 3 milyondur (Türkiye Kahveciler, Kıraathaneciler, gazinocular ve Büfeciler Esnaf ve Sanatkârları Federasyon Başkanlığının 26 Nisan 1987’de Samsun’da yapılan Genişletilmiş Karadeniz Bölge toplantısında Federasyon Başkanı Ali Paşa Aksu’nun Konuşması).
Milyonlarca kişinin işgücü kaybıyla birlikte, temiz havadan yoksun bu yerlerde oyun oynayarak hareketsiz kalmaları kan dolaşımıyla ilgili hastalıklara da yol açabilmektedir (Necati Özfatura, "Uyuşturucu Kültürü ve Kumar Salgını", Yeşilay Aylık Kültür ve Sağlık Dergisi, Sayı 609, Kasım 1984, s.14).
Bundan başka kahvehaneler, ilk kumar alışkanlığı edinilen yerlerdir (Özfatura, s.13).
Bu tutkuya kapılanlar daha sonra özel kumarhanelerin sürekli müşterileri olmaktadırlar.
Bizdekinin aksine kadife kaplı koltuklar, beyaz mermer masalar, kristal avizeler, gümüş tepsilerde, porselen fincanlarda köpüklü kahve sunan siyah ceketli, beyaz gömlekli, papyonlu nazik garsonlar, telefona çağrılan meşgul iş adamları, gazeteleri gözden geçiren entelektüeller, kitaplara dalmış öğrenciler, annesiyle öğle dinlencesinde buluşan sekreter kız, kahve yudumlayıp dinlenen işçiler, çantasından çıkarttığı evrakı gözden geçiren memur, okuma gözlüklerinin üstünden çevreyi seyreden emekliler, söyleşide bulunanlar, karşılaşanlar, tanışanlar, buluşanlar, köşesine çekilmiş yalnızlar, düşünenler, tartışanlar ve keyif yapanlarıyla kumar davranışından oldukça uzak bulunan Viyana kahvehaneleri, oyun olarak salt satranç ve bilardoya sahne olmaktadır (Erdinç Çabuk, "Viyana Kahveleri", Cumhuriyet Dergi, Sayı 202, 21 Ocak 1990, s.14).
Ülkemizde bu anlamda kahvehane, oldukça az sayıdadır. İşleticinin temel amacı daha fazla masa ve sandalye koyarak müşteri miktarını arttırmaktır. Kimi kez merdiven altlarına masa konularak ya da tavanları yüksek olan salonlara asma katlar yapılarak yararlanılmaya çalışıldığı gözlemlenmektedir. Çoğu kahvehaneler günün her saatinde dolu olduğundan çalışanlarca yeterince temizlenememektedir.
Bu durum kişi başına kullanım alanını küçültmekte ve hava kirliliğine yol açmaktadır.
Gerek kirlilik, gerekse yandaki masalardan gelen gürültüleriyle kahvehanelerimiz kitaplarına dalmış öğrencilere, gazeteleri gözden geçiren entelektüellere, annesiyle öğle dinlencesinde buluşan kızlara hiçbir zaman hitap edememiştir.
4.1.2 Kulüplerde Kumar
Kulüpler; görüşmek, konuşmak, okumak, spor yapmak gibi ereklerle yalnız üye olanların toplandıkları yerler olup 2908 sayılı yasaya göre kurulmuş derneklerdir. Sportif amaçlı olanlarına bu ad verilmiştir (Akıntürk, Turgut, Medeni Hukuk Bilgisi, Sevinç Matbaası, Ankara, 1973, s.182).
Ülkemizde her ne kadar kumar, kahvehanelerde oynanmakta ise de gerek bu yerler üzerinde kolluk denetiminin fazla oluşu, gerekse gürültülü ve sağlık bozucu nedenlerle her kesimden insanı çekememesi "kulüp" etmeninin ön plana çıkmasına neden olmuştur. Dernekler yasasına göre (m.90) bu gibi yerlerin en üst yönetim görevlisinden alınacak izinle, merkez ve şubelerinde lokal açılabilmektedir.
Kumar tutkusunu kahvehanede gideremeyenlerin, bir kulübe üye kaydı yaptırarak bu yerlere ait lokallerde kumar oynadıkları sıkça rastlanan bir durumdur. Salt üye olanların girebildikleri yerler olması nedeniyle, kulüpler herkese açık değildir.
Ceza yasasında (m.570) "oyun oynamak mutat olan yerler" kavramı ile dernek lokalleri amaçlanmıştır. Herkese açık yerlerde oynanan kumar eylemlerinin cezalandırıldığı gibi kulüplerde de oynanması olası kumar eylemleri cezalandırılmıştır. Böylece gizli kumarhaneler önlenmek istenmiştir.
Dernekler yasası (m.48), kolluk güçlerince, derneklerin yönetim yerleri ile lokallerine o yerin en üst yönetim görevlisinin yazılı emriyle girilebileceğini ve kumar oynandığının saptanması durumunda Polis Görev ve Yetki Yasası (m.8) gereğince kapatılabileceğini belirtmektedir.
Kolluk güçlerinin denetimi sırasında, kahvehanelerde kumar sanığı olarak yakalanmak ve yargısal işlem yapılmak üzere polis merkezine getirilmek sanıkların çoğu açısından hoş karşılanmamaktadır. Çevresi tarafından, oyun oynuyorken görülmekten sakınmayan bu kesim, kollukça yakalandığında oynamaktan öteye ayrı bir pişmanlık duygusuna kapılmaktadır. Kumar oynamak değil, yargısal işlem görmek üzücüdür onun için. Her ne kadar kahvehanelerde, paranın meydanda olmaması, dolayısıyla kolluğu atlatma sanısı oyuncular tarafından sıkça denenmekte ise de, bu konuda uzmanlaşmış kolluğun kahvehane kumarlarındaki yakalamaya ilişkin başarıları büyüktür.
Oynatan açısından bakıldığında, kahvehane kumarlarında işleticinin yargı merkezine gönderilmesi fazlaca önemli değildir. Çevresinin, onun yargısal işleme tabi tutulmuş olması karşısında göstereceği tepkiyi umursamaz bile. Kumar oynatırken bu durumun olabileceğini göze almıştır. En büyük çekincesi, iş yerinin kapatılmasıdır.
İşte bu nedenlerle hem oynatanlar, hem de oynayanlar, var olan riskleri kendilerince ortadan kaldırarak, paravan isimler altında kulüpler açmaktadırlar.
Bireyleri kulüp lokalleri açmaya yönelten nedenlerden biri de kahvehane açmanın yasal olarak olanaklı olmadığı durumlardır. Kahvehane açılacak yerin kimi eğitim ve ibadet yerlerine yakınlığı nedeniyle açılamaması durumunda, bu koşulların aranmadığı kulüp açılarak, lokalinde, aynı amaç gerçekleştirilmeye çalışılmaktadır.
Tablo 4'deki sayılar bu savı doğrulamaktadır. 1988 yılında ülkemiz polis sorumluluk alanında ele geçirilen 5474 kumar olayından 764’ü (yüzde 13,9) dernek lokallerinde meydana gelmiştir. Bu oran 1989 yılında yüzde 12,9’dur.
Lokal bölümlerinde kumar oynanan derneklerden birçoğunu gençlik ve spor kulüplerinin oluşturması, gençler bakımından benzer bir toplumsal yaranın kaynağıdır. Gençlerin, başlangıçta boş zamanlarını değerlendirme, sportif faaliyetlerde bulunma amaçları dışına çıkmalarıyla söz konusu lokallerde kumar alışkanlığına yakalanmaları toplumun geleceği açısından üzüntü vericidir.
Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü yetkililerince amatör spor kulüplerinin birçoğunun kumar nedeniyle kapatıldığı belirtilmiş, lokallerindeki denetimler arttırılmıştır.
4.1.3 Gizli Yerlerde Kumar
Ülkemizde yaygın olarak kahvehanelerde oynanan kumar davranışına, kulüplerde sayıca daha az rastlanılmaktadır. Ancak kulüplerdeki oyunlarda dönen paralar daha yüksek miktarlardadır.
Yine sayıca az olsa bile, parasal bakımdan kahvehane ve kulüplerde oynananlara göre daha yüksek boyutlara ulaştığı sanılan kumar oynama yerleri vardır ki biz bu çalışmada bunları "Gizli Yerlerde Oynanan Kumar" başlığı altında toplamayı uygun bulduk.
Kumar davranışının çoğunluk kahvehanelerde ve kulüplerde zemin bulduğu bir gerçektir. Kumar, aslında bu gibi yerlerde de gizli oynanmaktadır. Ancak kolluk denetimi ve oyun sırasında oynatana pay vermeme nedenleriyle kumarbazlar, kendilerine başka zeminler aramaktadırlar. Yargıtay kararları ve kolluk kayıtlarından anlaşıldığı üzere ev (Y.2.C.D.16.06.1960 tarihli ve 5302/6217 sayılı kararı), otel odası (Y.2.C.D.09.12.1949 tarihli ve 12960/1215 sayılı kararı), kahve ocağı (Y.2.C.D.10.11.1949 tarihli ve 11146/10887 sayılı kararı), deniz motoru (Y.2.C.D.13.02.1948 tarihli ve 1214/1408 sayılı kararı), çardak (Y.2.C.D.04.04.1947 tarihli ve 3447/3734 sayılı kararı), lokanta (Y.2.C.D.26.12.1946 tarihli ve 12480/12394 sayılı kararı) bu tür gizli yerlerin başlıcalarıdır.
Kumar suçları, kolluk kayıtlarında kahvehanelerde, kulüplerde ve öteki yerlerde olmak üzere üç başlık altında toplanmaktadır. Kahvehaneler ve kulüpler gizli yerler değildir. Ancak gizli olarak kumar oynanmasına sahne oluyorlarsa yasal işleme tabi tutulacaklardır. Gizli yerlerde oynanan oyunlarda da kumar suçu oluşabilmesi için ötekilerde olduğu gibi mutlak anlamda yasal iki koşulun yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Bunlardan birisi oyun sonucunda oynayanların kazanç ve zararlarının kişisel yetenekleri dışında şansa bağlı olması, ötekisi ise oynayanlarda kazanç amacının varlığıdır.
4.2 KUMAR OYNANAN YERLERDE DENETİM
Kolluk çalışanları, görev yaptıkları sorumluluk alanlarında oynanan kumarı çeşitli yollardan öğrenme olanaklarına sahiptirler. Burada en önemli kaynak, kumarbazların yakınlarının bildirim ve yakınmalarıdır (Çizelge 17). Yardımsever dernek üyeleri ve öteki kahvehane işleticileri de kumar oynandığını kolluğa bildiren kesimlerdir.
Kolluk ayrıca çeşitli yayın organları aracılığı ile ve yine kendi haber alma yöntemleriyle duyumlar elde edebilir. Bu gibi yerlerin her biri için dosya açılarak işletenler ve oynayanlar sürekli denetlenmelidir (Kadri Gülen, Günümüzde Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu Tatbikatı, Ankara, 1977). Etkin denetim bu sayrılığın o toplumda en aza inmesini sağlayacaktır.
Kumarbazlar kolluk tarafından ele geçirilme kuşkusuyla oyunu sürdürmeyi istemezler. Hangi ‘mekân’da bu garantiyi bulurlarsa o yerin müşterisi olurlar. Bu nedenle işleticiler, kumarbazlara güvence vermek zorundadırlar. Ya gözcü -ki buna kumar dilinde "erketeci" denilir- koyarak, ya da ortada para tutmayarak öncül önlemler almak işleticilerin sık başvurdukları yöntemlerdir.
Öte yandan kumar suçundan tutuklananların oranı, bu suç nedeniyle yargı merkezine gönderilenlerin yüzde 1'ine bile ulaşamamaktadır (Bu oran 1988 yılında binde 6,7, 1989 yılında ise binde 2,7 olmuştur). İşleticiler bu durumun kendilerince sağlandığı imajını yaratabilmekte ve müşterilerini arttırmaktadırlar.
Ayrıca kumarda oynanan paranın hangi yollarla elde edildiği araştırılmalı, ekonomik durumlarıyla bağdaşmayan kişilerin durumları incelenmeli ve paranın kaynağı sorulmalıdır. Bu durum hırsızlık, kaçakçılık, zimmet, rüşvet gibi suçların varlığını gösterebilir.
Yasa, kumar oynanan herkese açık yerlerin polisçe kapatılabilmesini öngörmektedir (Polis Görev ve Yetki Yasası, m.8) Jandarmada da durum aynıdır (Jandarma Teşkilatı Görev ve Yetkileri Yönetmeliği, m.35). Ancak iki koşulun gerçekleşmesi gerekir: Birincisi kumar oynandığına ilişkin kollukça kesin kanıt elde edilmesi, ikincisi ise o yerin en üst yönetim görevlisinin kapatmaya ilişkin emridir.
Kolluk, kumar oynandığının saptanması durumunda kapatmaya ilişkin bu görevini yerine getirecektir. Ancak aslolan, tarafları kumar davranışına iten nedenleri ortadan kaldırmaktır. Bu, salt kolluğun görevi olmamakla birlikte etkin denetim sonucu en az düzeye getirilebilir.
Sayrılık kertesine varmadıkça, kimse sık sık ne kolluk, ne de yargı önüne çıkmak istemez. Kolluğun, görev alanlarındaki kuşkulu yerlerde kontrollerini sürdürmeleri durumunda oynatan ve oynayanlar bu denetimden rahatsız olacak ve kendilerine başka yerler arayacaktır. Ancak öteki yerlerde de sürdürülen aynı denetim, bu sayrılığın ileri boyutlara ulaşmasını engelleyecektir.
Kumar olayının polisçe denetimi konusunda bu araştırmanın bulguları olumlu bir çizge ortaya çıkarmaktadır. İşleticilerin büyük bir bölümü (yüzde 88,4) kahvehanelerin "çok iyi" ve "iyi" kertede denetlendiğini dile getirmişlerdir (Çizelge 14).
Çizelge 18'deki, kumar oynattığı savıyla, polisçe yargı merkezine gönderilenlerin dağılımına ilişkin bulgular da, Çorum ilinde sözü edilen denetimin etkin olduğu sonucunu vermektedir. İşleticilerden yüzde 95,4’lük bölüm, polisçe kumar davranışı içerisinde görülmemiş ve bu suçtan dolayı yargı merkezine gönderilmemiştir. 1985 yılından sayılmak üzere son 5 yılda Çorum ili polis sorumluluk bölgesinde saptanmış olan kumar olay sayısının azlığı da çizelgedeki verilerle bağdaşır boyutlardadır. Tablo 1'de görüleceği üzere son 5 yılın ortalaması ancak 10'dur.
Oynatanlar çıkarılabildiği gibi oynayanlar da polisçe yargı merkezine götürülebilmektedir. Aynı tablodan anlaşılacağı üzere son 5 yılda, ortalama 49 kişi yargı önüne çıkarılabilmiştir.
Aynı dönem içinde ülke genelinde yargı önüne çıkarılanların yıllık ortalaması ise 26,043'tür (Tablo 2) Gerek Çorum ilinde, gerekse Türkiye'de kentsel nüfusa bakıldığında her 395 kişiden biri kumar nedeniyle yargı merkezine gönderilirken Türkiye genelinde bu sayı 206'dır (Çorum İli Kent Nüfusu: 96.725, Çorum İli Köy Nüfusu: 90.737, Genel Nüfus Sayımı (Nüfusun Sosyal ve Ekonomik Nitelikleri), 20 Ekim 1985, Çorum İli, DİE Matbaası, Ankara, Ocak 1988, s.4). (Türkiye Kent Nüfusu: 26.866.000, Türkiye Köy Nüfusu: 23.798.000, Genel Nüfus Sayımı (İdari Bölünüş) 20 Ekim 1985, DİE Matbaası, Ankara, 21 Ekim 1986, s.2).
Bu durum Çizelge 14 ile uyumlu görünmektedir. Yanıtlayıcıların dile getirdiği gibi kahvehanelerin denetimi etkin biçimdedir. Bu da göstermektedir ki kumar olayı Çorum ilinde, Türkiye genelinin altında bir seyir izlemektedir.
Tablolarda görüleceği üzere sayılar çeşitlilik göstermektedir. Bu, kumarla mücadeleye her yıl aynı önemin verilmemesinden kaynaklanmaktadır. Kolluk güçleri terör olaylarının yoğun olduğu dönemlerde kumarla savaşımı ikinci planda ele almışlardır. Polis ancak 1980 sonrası kumar oynanan yerler üzerinde etkin denetim yapma zamanı bulabilmiştir. Ayrıca 1980 sonrası, kahvehanelere dışardan yapılacak saldırı olasılığının da yok denecek düzeyde olması çok sayıda kişiyi kendisine çekmiştir.
Kumar oynatanlarla oynayanların önlem almaları sonucu yakalanamamaları ile kolluk güçlerinin sayısal yetersizliği (20 Temmuz 1988 günü itibarıyla toplam polis sayısı 84.713 olup, kentte yaşayan her 317 kişiye bir polis düşmektedir). (1985 Genel Nüfus Sayımı esas alınarak hesaplanmıştır) ve kumar suçu yönünden yasaların aradığı elde edilmesi zor kanıtlar gerçek sayıları yansıtamamaktadır (Ali Baykal, "Hukukumuzda Kumar Hükümleri ve 1072 Sayılı Yasa", Türk İdare Dergisi, Mayıs-Haziran 1969, Yıl 40, sayı 318. s.5).
Tüm bunlara karşın Emniyet Genel Müdürlüğü toplumumuzda derin yaralar açılmasına neden olan bu davranış karşısında, sonraki yıllarda sağlıklı bir savaşım verebilmek düşüncesiyle ayrıntılı istatistik tutma gereği duymuştur. 1988 yılından başlayarak kumar türleri ile kumar oynanan yerler ve sanıkların cinsiyet durumlarından yola çıkılarak geliştirilen bu istatistiksel bilgiler, yıllık olarak Tablo 4 ve Tablo 5’te gösterilmiştir.
TABLOLAR
Tablo 1: Son 5 Yılda Çorum İli Polis Sorumluluk Bölgesinde Saptanmış Olan Kumar Olayı ve Yakalanan Sanık Sayısı
Yıllar Olay Sayısı Sanık Sayısı
1985 5 25
1986 8 42
1987 9 43
1988 16 74
1989 12 61
TOPLAM 50 245
Tablo 2: Son 5 Yılda Ülkemiz Polis Sorumluluk Bölgesinde Saptanmış Olan Kumar Olayı ve Yakalanan Sanık Sayısı ile El konulan Para Tutarı
Yıllar
Olay Sayısı
Sanık Sayısı
El Konulan Para (TL)
1985
5985
28110
16.642.305
1986
6272
27567
23.250.990
1987
5245
24273
38.315.300
1988
5566
26288
399.870.020
1989
5210
23977
642.492.825
Toplam
28.278
130.215
1.120.571.440
Tablo 3: 1980 Yılına Göre Ülkemiz Polis Sorumluluk Bölgesinde Üç yıl Öncesi ile Üç Yıl Sonrasında Polisçe Kapatılan Yer Sayısı
Yıllar
Kapatılan Yer
Kahve
Kulüp
Okul
Ev
Başka
Toplam
1977
1065
144
21
21
7
1258
1978
879
166
24
23
15
1107
1979
1157
144
43
13
42
1399
1980
1303
80
8
41
27
1459
1981
2524
255
28
69
24
2900
1982
2556
324
14
120
63
3077
1983
3162
221
10
175
117
3685
Tablo 4: 1988 Yılında Ülkemiz Polis Sorumluluk Bölgesinde Kumar Olayına İlişkin Toplu Sayılar
Kumar
Olay
Sayısı
5566
Yakalanan
Sanık
Sayısı
26.288
Erkek Kadın
26.243
45
Yargı
Merkezine
Gönderilenler
Sayısı
4.597
Tutuklanan
Erkek Kadın
164 1
Oynanan
Kumarın
Türü
5581
Kılıç Yanık Okey Poker
891
1797 757 516
Zar Çanak Bakara Ötekiler
585
304 44 687
Kumar
Yakalanan
Yer
Sayısı
5474 Kahvehane Kulüp Ev Başka
4139
764
109
462
Kumar
Nedeniyle
Kapatılan
Yer Sayısı
4350
3489
448
89
324
Elkonulan
Para (TL)
399.870.020
Tablo 5: 1989 Yılında Ülkemiz Polis Sorumluluk Bölgesinde Kumar Olayına İlişkin Toplu Sayılar
Kumar
Olay
Sayısı
5210
Yakalanan
Sanık
Sayısı
23.977
Erkek Kadın
23.946 31
Yargı
Merkezine
Gönderilenler
Sayısı
23.757
Tutuklanan
Erkek Kadın
65 -
Oynanan
Kumarın
Türü
5243
Kılıç Yanık Okey Poker
785
1944 582 533
Zar Çanak Bakara Ötekiler
411
308 37 643
Kumar
Yakalanan
Yer
Sayısı
5189 Kahvehane Kulüp Ev Başka
4154
673
80
282
Kumar
Nedeniyle
Kapatılan
Yer Sayısı
4417
3688
507
51
171
Elkonulan
Para (TL)
642.492.825
5. BÖLÜM
YÖNTEM BULGULAR ÇİZELGE AÇILIMLARI
5.1 ARAŞTIRMA YÖNTEMİ
5.1.1 Araştırmanın Sorunu
Heyecan olgusunu gidermek ve yorulmadan kolayca kazanmak amacı ile çeşitli yerlerde oynanan kumar davranışının, kişinin sosyal çevresiyle ilişkilerini bozması, ruh sağlığını, düşün yaşamını olumsuz yönde etkilemesi ve bireylerde suça yöneltici rol oynaması bu araştırmanın sorununu oluşturmaktadır.
5.1.2 Araştırmanın Evreni
Araştırma evreni olarak, kumar oynayanların kendileri seçilmek istenmiş, ancak aynı ilde görev yürütmenin, kaçamak yanıtlara neden olacağı düşünülerek evreni en iyi temsil ettiğine inanılan kahvehane işleticilerinden seçilmesi yoluna gidilmiştir.
Bu nedenle Çorum İlinde faaliyet gösteren 130 kahvehane işleticisi, çalışmanın evrenini oluşturmuştur.
5.1.3 Araştırmanın Amacı
Kumar davranışını; oynayanlardan sonra, en iyi tanıdığına inanılan evrende, değişik yaklaşımlarla geliştirilen kavram ve modellerin kuramsal temelleriyle tartışmaya açık olduğu ve görgül araştırmalara dayalı bilgi birikiminin henüz yeterli düzeye varmadığı bir gerçektir.
Bu nedenle, şans oyunları konusunda henüz yeterince yanıtlanmamış ya da tartışmalı olan başlıca sorunların görgül yoldan araştırılması amacı ile kimi varsayımlar geliştirilmiştir. Böylece geliştirilen aşağıdaki varsayımlar sınanmış ve genellemelere ulaşılmaya çalışılmıştır:
Kumar alışkanlığı, ruhsal sorunların kökeni olarak rol oynayan ve suça yöneltici durumlar doğuran bir davranıştır.
Kumarda bağımlılık yaratılmasına neden olan temel öğeler, kazanç amacı ve heyecan olgusudur.
Kumar; öldürme, yaralama, intihar, zimmet, rüşvet, irtikâp, ihtilas, hırsızlık, dolandırıcılık, yankesicilik başta olmak üzere birçok suçun ‘neden’i olarak rol oynar.
Heyecan duygusunu yaşamak ve para kazanmak için kumar oynayanlar parasız ve şans denemek için amatör oyuncularla kumar oynamak istemezler.
Kumarda, nicelik açısından para tutarının azlığı ya da çokluğu önemli değildir. Sosyo-ekonomik düzeyi düşük olanlar az para ile, yüksek olanlar çok para ile oynarlar. Sonuçta vereceği zarar her iki kesimi de sarsacaktır.
Kumar, düşün yaşamının gelişmesine engel olur, çalışma isteğini azaltır, tembelliği arttırır. Düşünme yetileri ve sinir sistemi üzerinde olumsuz etkiler yapar.
Kahvehanelerin sayıca çok oluşu, işleticiliğinin, özel bilgi ve beceri gerektirmeyişindendir.
Kumar oynanan yerlerin kolluk tarafından etkin denetimi, bu alışkanlığın o toplumda en aza inmesini sağlar.
5.1.4 Varsayımın Niteliği
Kumar davranışının kişinin sosyal çevresiyle ilişkilerini bozduğu, ruh sağlığını olumsuz yönde etkilediği, bireylerde suça yöneltici rol oynadığı gerçeğini, herhangi bir karşılaştırmaya gitmeden Çorum ilindeki tüm kahvehane işleticilerini ele alarak yapılan bu çalışma, temsilci evreni olan bir araştırmadır.
Kişi üzerinde davranış bozukluklarına yol açan salt kumar alışkanlığı değildir. Sözgelimi uyuşturucu kullanıyor olmak, ekonomik bunalıma ya da iş stresine girmek sosyal çevreyle ilişkileri bozabilir ve suça yöneltici rol oynayabilir. Bu nedenle suçu, tüm öteki etmenlerden yalıtma olanağımız olmadığından panel tipi araştırmaya başvurulmuştur.
5.1.5 Örnekleme Tekniği
31 sorudan kurulu bir anket hazırlanarak, seminer için toplanan kahvehane işleticilerine küme tipi anket uygulanmıştır. Kumar oynamanın ve oynatmanın suç olduğu toplumumuzda, doğal olarak kaçınmak isteyenleri belli bir ölçüde katılmaya yöneltecek bir ortamın hazırlanması böylece olanaklı görülmüştür.
Ankette kullanılan soru cetvelinde genel bir giriş yapılarak güvenilir yanıt alabilmek amacı ile katılanlara uygun yaklaşım sağlanmak istenmiştir.
Soru cetveli ilkece kolay sorularla başlatılmış ve olgusal sorulara cetvelin son bölümünde yer verilmiştir. Araştırmanın temel varsayımlarını sınamaya yönelik can alıcı sorular, soru cetvelinin ağırlık merkezini oluşturmuştur. Ayrıca son olarak, oynayanlar üzerinde en iyi gözlemde bulunacaklarına inanıldığı için açık uçlu bir soruyla kaybeden kumarbazın ruhsal durumu öğrenilmek istenmiştir.
5.2 ARAŞTIRMA BULGULARI
5.2.1 Genel Görünüm
Çorum ilinde kahvehane işleticiliği yapmakta olan araştırma evreninin, çeşitli kişisel ve toplumsal özelliklerine bakıldığında bu mesleğin niteliği gereği kimi özelliklerin ağırlık kazandığı anlaşılmaktadır.
Ancak bu alanda başkaca araştırmaya rastlanılmadığından söz konusu özelliklerin ülke geneliyle ya da başka bir yöreyle karşılaştırılması olanaklı olamamıştır.
5.2.2 Cinsiyet ve Yaşları
Araştırma evreninde göze çarpan ilk özellik cinsiyet konusunda belirmiş ve hiç kadın kahvehane işleticisine rastlanılmamıştır (Kahvehanelerin herhangi bir nedenle yönetimce kapatılması durumunda, işleticiler, süreyi beklememek ve bir an önce faaliyete geçmek için, ailede bir kadın adına ruhsatname adı verilen izin belgesi düzenleyebilmektedirler. Bu durumda kahvehane işleticisinin kadın olduğundan söz edilemez).
Kahvehanelerin herhangi bir nedenle yönetimce kapatılması durumunda, işleticiler, süreyi beklememek ve bir an önce faaliyete geçmek için, ailede bir kadın adına ruhsatname adı verilen izin belgesi düzenleyebilmektedirler. Ancak bu durumda kahvehane işleticisinin kadın olduğundan söz edilemez.
Yaşları açısından bakıldığında, araştırma evreninin orta yaşlılığın orta ve üst basamaklarında toplanma eğiliminde olduğu görülmüştür. Bunda iki etken söz konusudur: İlki 18 yaşından küçüklere kahvehane işletme izni verilmemesi, ikincisi ise bu meslekte çalışanlara toplumumuzda iyi gözle bakılmamasıdır. Bu nedenle, genç yaşta başka uğraş alanını seçen kişi, başarılı olamaması durumunda, az anapara gerektirdiği için kahvehane işleticiliğine yönelmektedir. Üstelik fazlaca bilgi ve beceri gerektirmiyor olması da -yaş ilerlese bile- bu mesleğe başlamada engel değildir.
5.2.3 Medeni Durumları
Medeni durumlarına bakıldığında bekârların yüzde 10'da kalmasına karşılık, çoğunluğun evli oldukları ortaya çıkmaktadır. Öte yandan boşanmış bulunmaması, evliliklerin yaygın, boşanmaların az olduğu ülkemiz geneline benzerlik göstermektedir.
5.2.4 Kökenleri
Kökenleri açısından bakıldığında, araştırma evreninin kent kökenli ağırlıklı (yüzde 70) olduğu görülmektedir. Araştırmanın kent merkezinde yapıldığı göz önünde bulundurulduğunda sonuç normal karşılanabilir.
5.2.5 Öğrenim Durumları
Araştırma evrenini oluşturanlar çoğunluk (yüzde 59,2) ilkokul çıkışlıdır. Okuma-yazma bilmeyenlerle okuryazarların oranı da yüzde 7,7’dir. Bu durumuyla kahvehane işleticileri öğrenim düzeyleri açısından yetersizdir denilebilir.
5.2.6 Gelir Durumları
1989 yılı ilk yarısı rakamlarıyla evreni oluşturanların çoğunun (yüzde 84,6) 400.000 liradan az aylık gelir elde ettikleri göz önünde bulundurulduğunda bu mesleğin fazlaca gelir getiren mesleklerden olmadığı anlaşılabilir.
Topluca belirtmek gerekirse, araştırma evreni; orta yaşlılığın orta ve üst basamaklarındaki çoğunlukla evli, ilkokul çıkışlı, kent kökenli ve düşük gelir düzeyindeki erkek grubun ağır bastığı bir kümedir.
5.3 ÇİZELGE AÇILIMLARI
Çizelge 1
Kahvehane İşleticilerinin Önceki İşi
İş Sayı Oran (%)
Öğrenci 21 16,2
Memur 4 3,1
İşçi 50 38,5
Serbest ticaret çalışanı 40 30,8
İşsiz 15 11.4
Toplam 130 100,0
Kahvehanecilik mesleği, ülkemizde yaygın olarak yapılmakta olan iş kollarından biridir. Kahvehaneler, en küçük yerleşim birimlerinde bile gereksinim duyularak, yöre halkını bir araya toplayan öğe olmuştur.
Bu mesleği, hangi kesimden gelenlerin sürdürdüğünü saptamak amacıyla araştırma evrenine "önceki iş"leri sorulmuş ve yüzde 72,4’lük kesimin uğraşmakta olduğu işten ayrılarak kahvehane işletmeye başladıkları görülmüştür. Bu, genellikle iş tutamayan kişilerin kahvehane işlettikleri gerçeğini ortaya koymuştur.
Öğrencilikten sonra bu uğraş alanını seçenler yüzde 16,2 ile azımsanamayacak ölçüdedir. Öğrenimlerini çeşitli nedenlerle sürdüremeyenler, o ana değin başkaca iş hakkında bilgi ve beceriye sahip olamadıkları için bu mesleği yeğlemişlerdir.
İşçilerle serbest ticaret çalışanlarının, uğraşlarından kopmalarındaki en büyük etken, bu iş kollarında sosyal güvenlik haklarını elde edemeyişleridir. Bu kesim sosyal haklardan yararlandırıldıkları takdirde, istem azalacağı için, bu mesleğin seçimine daha az yönelim göstereceklerdir.
Çizelge 2
Kahvehane İşleticilerinin Önceki İşlerindeki Çalışma Durumu
İş Durumu Sayı Oran (%)
Önceki işleri iyi olanlar 19 14,6
Sürekli işi olmayanlar 58 44,6
İşi olmayanlar 53 40,8
Toplam 130 100,0
Araştırma evreni, önceki uğraşlarının sürekli olup olmadığı yönünde ele alınıp incelenmek istendiğinde, hiç işi olmayanlar ile aralıklı olarak buldukları işlerde çalışanların dağılımda, yüzde 85,4 gibi büyük bir payı oluşturdukları görülmüştür. Bu durum, Çizelge 1'de ortaya çıkan ve genellikle iş tutmayan kişilerin kahvehane işleticiliğine yöneldikleri gerçeğini pekiştirmektedir.
İşleri iyi olmasına karşın yüzde 14,6’lık kesim, çeşitli nedenlerle bu uğraşlarından vazgeçerek kahvehane işleticiliğine yönelmişlerdir. Bunda en büyük etken, kolay kazanma isteğidir. Çünkü kahvehane işleticiliği bir ya da iki yardımcının çalışmasıyla "patronluk" duygusunun en kolay tadılabileceği uğraş alanlarından biridir.
Çizelge 3
Kahvehanede Çalışmaya Başlama Yaşı
Yaş Sayı Oran (%)
15'den küçük 16 12.3
16-20 23 17.7
21-25 32 24.6
26-30 19 14.6
31-35 20 15.4
36-40 11 8.5
41-45 3 2.3
46-50 4 3.1
50 'den büyük 2 1.5
Toplam 130 100,0
Çizelge’de görüldüğü üzere kahvehanede çalışmaya başlama yaşı çeşitlilik göstermektedir.
Çalışma evrenini erkek kümenin oluşturduğu da göz önünde bulundurulduğunda dağılımda en çok oranda vatan hizmetinin bitirilip dönüldüğü yaş kümesi görülmektedir (Yüzde 24,6).
Ancak yine de 20 yaş öncesi bu mesleğe başlayanların yüzde 30 ile azımsanamayacak ölçüde olduğu ortadadır. Öğrenimini sürdüremeyen kümenin vatan hizmeti öncesinde kalıcı bir işe yönelmesinin pek olanaklı olmadığı toplumumuzda üçte bire yaklaşan bu oran yine de dikkate değerdir.
26-35 yaş arası kahvehanede çalışmaya başlayanların oranı da yüzde 30’dur. Ancak bu yaştan sonra işe başlayanların sayısında düşme görülmektedir.
Hangi yaş kümesinde bu mesleğe başlandığının saptanması için yöneltilen bu soru sonucunda kahvehaneciliğe genç yaşlarda başlandığı ortaya çıkmaktadır.
Çizelge 4
Kahvehane Çalışanlarının İşyerindeki Çalışma Süreleri
Çalışma saati Sayı Oran (%)
3'ten az 2 1,5
4-6 4 3.1
7-9 12 9.2
10-12 36 27.7
13-15 44 33.9
15'ten çok 32 24.6
Toplam 130 100,0
Çalışma koşullarının saptanması açısından yöneltilen çalışma sürelerine ilişkin soruya, yanıtlayıcıların yüzde 13,8’i "dokuz saatten az" olarak yanıt vermişlerdir. Tümüyle ayakta ve hareketli olarak çalışılan bu meslekte yüzde 86,2’lik bir kümenin on saatten daha fazla çalışıyor olması, koşulların ağır olduğunun göstergesidir. Dörtte birlik kümenin 15 saatten çok çalışması ise ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur.
Çalışma saatlerinin sabah beşte başlayıp gece yarısına değin sürdüğü kahvehanelerde, sistemli bir çalışma süresi uygulaması getirilememiş olması bu tür olumsuz bir dağılım oluşmasına neden olmuştur.
Özellikle kış günlerinde yeterince havalandırılamayan ve sık sık temizlik yapılamayan bu iş yerlerinde uzun süre çalışmış olmanın beden ve ruh sağlığını olumsuz ölçüde etkilediği de bilinen gerçeklerdendir.
Çizelge 5
Kahvehane İşleticiliğinin Seçilme Nedeni
Seçim nedeni Sayı Oran (%)
Baba mesleği olması 17 13,1
Fazla kazanma olasılığı 13 10,0
Anapara azlığı 71 54,6
Özel bilgi ve beceri gereksizliği 23 17,7
Başka 6 4,6
Toplam 130 100,0
Kahvehaneciliğin uğraş alanı olarak seçiliş nedeninin saptanması bakımından yöneltilen bu soruya verilen yanıtlardan araştırma evrenini oluşturanların yarıdan çoğunun, az anapara gerektirdiği için bu mesleği seçtikleri anlaşılmıştır.
Çoğu kez kiralanan bir salon, kahve ve çayın hazırlandığı bir ocak kabaca bu gereksinimi karşılamaktadır. Masa ve sandalyeler, raf, kimilerinde okuma köşesi ve askılıklar öteki ayrıntılardır.
Yanıtlayıcıların seçme nedeni olarak dile getirdikleri öteki amaçlar arasında, yüzde 17,7 ile özel bilgi ve beceriye gerek olmaması, yüzde 13,1 ile baba mesleğinin sürdürülmesi, yüzde 10 ile daha fazla parasal doyum sağlama olasılığı gibi amaçlar bulunmaktadır.
Çizelge 6
İş Hoşnutluğu
Hoşnutluk düzeyi Sayı Oranı (%)
Çok hoşnut 8 6,2
Hoşnut 32 24,6
Şöyle böyle 51 39,2
Hoşnut değil 21 16,2
Hiç hoşnut değil 18 13,8
Toplam 130 100,0
Çizelgeden de izlenebileceği gibi kahvehane işleticileri hoşnutluk düzeyi bakımından önemli değişkenlik göstermekle birlikte, genel eğilimleriyle düşük doyum düzeyindedirler. Genel eğilim, orta doyum düzeyinde toplanmakta ise de, işinden hoşnut olmayanların hoşnutlara yakın bir ağırlık taşıdığı görülmektedir.
Gerçekten işinden "çok hoşnut" ve "hoşnut" olan yüzde 30,8’lik bir kesim karşısında, işinden hoşnut olmayan ve hiç hoşnut olmayan yüzde 30’luk bir kesimin yer aldığı, üstelik yanıt olarak şöyle böyle diyenlerin çoğunluk hoşnut sayılamayacakları göz önüne alındığında hoşnutsuzluğun egemen bir nitelik taşıdığından söz edilebilir.
Çizelge 7
Kahvehanelere "Okuma Köşesi" Gerekliliği
Gereklilik ölçütü Sayı Oran (%)
Çok gerekli 36 27,7
Gerekli 10 7,7
Şöyle böyle 40 30,8
Gerekli değil 36 27,7
Hiç gerekli değil 8 6,1
Toplam 130 100,0
Kahvehaneler; 18’inci yüzyıl sonlarında, 19’uncu yüzyıl başlarında halk ozanlarının saz çalıp şiirlerini okudukları, söyleşilerin yapıldığı, atışmaların düzenlendiği, 19’uncu yüzyılın ikinci yarısında edebiyatçıların, bilim adamlarının, aydınların toplandığı, ülkeye ve dünyaya ilişkin haberlerin yayılmasına neden olduğu, daha sonra kitap, şiir okunduğu, meddah hikâyeleri anlatıldığı, bu nedenle kıraathane adıyla anıldığı yerlerdir.
Ancak kahvehaneler giderek bu görüntülerinden uzaklaşarak bugün çeşitli şans oyunlarının oynandığı yerlere dönüşmüştür. Şans oyunları oynatarak elde edilen kazanç; çay, kahve ya da meşrubat satarak elde edilenden fazla olduğu için okuma köşesi işleticilerle fazlaca gerekli görülmemiş, çok gerekli ve gerekli diyenler dağılımda üçte birlik (yüzde 35,4) kesimi oluşturmuşlardır.
Yüzde 27,7’lik bölüm kahvehaneleri, dinlenme ve söyleşide bulunmanın, kötü alışkanlıklardan uzaklaşmanın yanı sıra eğitime katkıda bulunmak zorunda olan yerler olarak tanımlamıştır. Aynı oranda yanıtlayıcı ise kiraların artmasının, kahvehanelerin küçülmesine neden olduğundan söz etmiştir.
Kahvehanelerde okuma salonu bulunmasını yararlı görmekle birlikte, günümüzde bunu olanaklı görmeyenlerin oranı yüzde 30,8’dir. Son olarak yüzde 6,1’lik kesim, okuma köşesine tümüyle karşı olduklarını dile getirmişlerdir.
Türkiye Kahveciler, Kıraathaneciler, Gazinocular ve Büfeciler Federasyonunun 1984 ve 1985 yılları çalışma programlarında kahvehanecilik mesleğinin gerçek anlamına sahip çıkmak amacıyla harekete geçildiği belirtilmiştir. Buradaki gerçek anlam "kıraathane" olgusudur.
Federasyon Başkanlığının 1987 yılında basına yaptığı açıklamada kahvehanelerin; vatandaşların dinlendiği, boş zamanlarında söyleşide bulunduğu, günlük gazeteleri okuduğu yerler olduğu belirtilmiştir. Aynı açıklamada okuma köşesi kurma isteği dile getirilmiş ve devletten bu konuda yardım ve destek beklendiği ifade edilmiştir.
Devlet Bakanlığının 1988 yılında valiliklere bir genelgeyle (Devlet Bakanlığının 30 Mart 1988 tarihli ve 03.09.C/00815 sayılı yazısı) duyurarak başlattığı "Kahvehaneden Kıraathaneye" adlı kampanya federasyonun çağrısına yanıt niteliğinde olmuş ve Çorum ilinde 130 işleticiden 40’ı, kahvehanelerine okuma köşesi yaptırarak bu kampanyaya katılmışlardır (Çorum Valiliğinin 16 Aralık 1988 tarihli ve 13498 sayılı yazısı).
Kahvehaneden Kıraathaneye adlı kampanya ile ilgili Bakanlık genelgesinde (Devlet Bakanlığının 9 Kasım 1988 tarihli ve 03.9.C/02563 sayılı yazısı) kahvehanelerde edinilen kötü alışkanlıkların en aza indirilmesi, toplumda okuma alışkanlığının yerleştirilmesi, kahvehaneye gidenlerin eğitimlerine katkıda bulunulması amaçlanmıştır.
Çizelge 8
Toplumun, Kahvehane İşleticileri Hakkındaki Görüşleri
Görüş Sayı Oran (%)
Kahvehanecilik yapılacak iş değildir 30 23,1
İşleticilere iyi gözle bakılmaz 49 37,7
İşleticiler kötü, kazanç iyidir 21 16,1
İşleticiler saygın kişilerdir 27 20,8
Kazanç öteki işlerden çok iyidir 3 2,3
Toplam 130 100,0
Kazanç ile kişilik bir araya getirilerek kahvehane işletenlerin toplumca nasıl değerlendirildiklerinin saptanması amacıyla bu soru yöneltilmiş olup yüzde 23,1’lik kesim, kazancının az olması nedeniyle kahvehaneciliğin yapılacak iş olmadığını dile getirmiştir. "Kahvehane işletenlere iyi gözle bakılmaz" diyenlerin oranı yüzde 37,7 ile dağılımda en büyük değere sahiptir. Buna karşılık beşte birlik kesim (yüzde 20,8) işleticilerin saygın kişiler olduğunu vurgulamışlardır.
Kazancı iyi olmakla beraber işletenlere iyi gözle bakılmaz diyenlerin oranıyla (yüzde 16,1) birlikte toplam dörtte üçlük kesim, toplum tarafından iyi gözle görülmediklerini, sayılmadıklarını dile getirmişlerdir. Gözlemlerimiz bunda en büyük etkenin "kumar" olduğunu göstermektedir.
Kahvehane müşteriliğinin maliyeti de yüksektir. Her ne kadar Türkiye Kahveciler, Kıraathaneciler, Büfeciler Esnaf ve Sanatkârları Federasyon Başkanı kahvehaneyi; vatandaşların dinlendiği, boş zamanlarında birbirleriyle söyleşi de bulunarak, en azından günlük gazetelerin okunduğu yerler olarak tanımlamakta ise de bu tanıma uygun işletme çok azdır. Para karşılığı olmasa bile oynanan kahvehane oyunlarında masrafın kaybedence karşılanması toplumumuzda gereksiz harcama olarak kabul görmektedir. Bu nedenle gereksiz harcamaların yapılmasına etken olan işyeri çalıştıranlara da, başta kahvehane müşterilerinin yakınları olmak üzere toplumun bir kesimi, hoşnut olmayan bir ifadeyle bakmaktadırlar.
Çizelge 9
Şans Oyunlarına Eğilimde Etmenler
Görüş Sayı Oran(%)
Heyecan kaynağıdır 15 11,5
Zenginlik kaynağıdır 10 7,7
Kararsız 34 26,2
Tümüyle zararlı değildir 38 29,2
Kesinlikle yasaklanmalıdır 33 25.4
Toplam 130 100,0
İşleticilere, şans oyunlarına eğilimli olma konusunda görüşleri sorulmuş ve dağılım, çizelge 9'da gösterilmiştir. Yüzde 11,5’lik kesim, şans oyunları oynanıldığı sürece heyecan duygusu yaşatır şeklinde görüş belirtmiştir. Yüzde 7,7' lik kesim, şans oyunlarını, en kolay zengin olma yöntemi olarak nitelendirmiştir. Şans oyunlarını tümüyle zararlı görmeyenlerin oranı yüzde 29,2’dir.
Zararlı olduğuna inanan ve düzenlenmesine, oynanmasına karşı olanlar ise dağılımın dörtte biridir. Burada yasaklanmak istenen, milli piyango, sportoto, sporloto ve at yarışlarındaki ortak bahisler gibi yasal olanlardır.
Dağılımda yüzde 26,2’lik kesim, şans oyunları konusunda kararsız kalmış, olumlu ya da olumsuz bir görüş belirtememiştir.
Kesinlikle yasaklanması yanlısı olanların dışındaki kesimin, dörtte üçlük bölümü oluşturması düşündürücüdür. Bu durum, hem şans oyunlarının toplumumuzda itibar gördüğünün, hem de işleticilerin kahvehanelerinde şans oyunlarına yeşil ışık yakılması isteğinin göstergesidir.
Çizelge 10
At Yarışları Üzerine Oynanan "Müşterek Bahis"e İlgi Düzeyi
İlgi düzeyi Sayı Oranı (%)
Çok - -
Şöyle böyle 6 4,6
Hiç 124 95,4
Toplam 130 100,0
Kahvehane işleticilerinin, devletçe izin verilen şans oyunlarına ne oranda ilgi gösterdiklerini saptamak üzere yöneltilen soruların ilkinde at yarışları üzerine düzenlenen ortak bahis oynayıp oynamadıkları sorulmuş, araştırma evrenini oluşturanların yaşadıkları Çorum kenti, at yarışları yapılan kentlerin dışında olduğundan yanıtlayıcıların hiç birisinin ortak bahis oynamadıkları görülmüştür.
Çok küçük bir küme (yüzde 4,6) bu yarışların yapıldığı kentlerde bulunduğunda, arada bir ilgi duyduğunu belirtmekte ise de yüzde 95,4’lük kesim hiç oynamamaktadır.
Sportoto ve piyangoya ilişkin verilere bakıldığında, bu kentte at yarışlarının düzenlenmesi durumunda, ilginin belirgin oranda artacağı varsayılabilir.
Çizelge 11
Sportoto ve Sporlotoya İlgi Düzeyi
İlgi Düzeyi Sayı Oranı (%)
Çok 12 9,2
Şöyle böyle 69 53,1
Hiç 49 37,7
Toplam 130 100,0
At yarışlarına göre yurt düzeyinde daha çok uygulama alanı bulan sportoto ve sporlotoya ne kadar ilgi duyulduğunun saptanabilmesi için yöneltilen bu soru karşısında yanıtlayıcılardan yüzde 37,7’lik kesimin hiç ilgi göstermediği görülmüştür. Sportoto ve sporlotoya arada bir ilgi duyanlarla beraber sürekli oynayanlar ise yüzde 62,3’lük bir oran ile şans oyunlarına gösterilen ilginin yüksek boyutlara ulaşmış olduğunu net olarak göstermektedir.
Özellikle sporlotonun 1986 yılında uygulamaya başlamasıyla kamuoyunda yüksek ilgi gören bu şans oyunları, çalışmadan kazanmayı arzulayanlarla, hafta sonu heyecanını yaşamak isteyenlerin sıkça başvurdukları bir yol olmuştur.
Çizelge 12
Milli Piyangoya İlgi Düzeyi
İlgi düzeyi Sayı Oranı (%)
Sürekli alanlar 6 4.6
Arada bir alanlar 99 76.2
Hiç almayanlar 25 19.2
Toplam 130 100.0
Toplumumuzdan bir kesit olarak ele aldığımız kahvehane işleticilerinin şans oyunlarına ne denli ilgi duyduklarının saptanabilmesi için yöneltilen iki sorudan sonra yine bu amaçla Milli Piyangoya ilgi düzeyleri saptanmak istenmiş, kabaca beşte birlik (yüzde 19,2) bir kesimin bu tür şans oyunlarına hiç ilgi göstermedikleri anlaşılmıştır. Milli Piyango biletini sürekli alanlar, sportoto ve sporlotoyu sürekli oynayanlar kadar bir sayıya ulaşamıyorsa da (yüzde 4,6) arada bir alanlarla birlikte bu sayı yüzde 80,8 ile ilginin toto ve lotodan daha fazla olduğunu göstermiştir.
Nitekim kurulduğu 1960 yılından 1986 yılına değin sportoto, toplam 84.880.707.789 lira gelir getirmişken (Sportoto 26’ncı Yılında, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1986, s.25), Milli Piyango sadece 1986 yılında 102.559.602.000 liralık satış gerçekleştirmiştir (Milli Piyango İdaresi 1987 Faaliyet Raporu, s.23).
Piyango biletinin sportotoya göre sıkıntı çekilmeden elde edilmesi, satıcının fazla olması, kuruluşun reklâm için daha çok pay ayırması, daha fazla oranda ikramiye dağıtması araştırma evrenine de yansımış olup sportotoya göre yüzde 17,5 oranında fazla ilgi görmüştür.
Çizelge 13
Şans Oyunlarına Aile Bütçesinden Ayrılan Pay
Ayrılan pay (TL) Sayı Oran (%)
1000 liradan az 54 41,5
1000 -5000 47 36,1
5000-10.000 21 16,2
10.000-20.000 7 5,4
20.000-50.000 - -
50.000 liradan çok 1 0,8
Toplam 130 100,0
Milli Piyangoya ilgi göstermeyenlerin oranı yüzde 19,2, toto ve lotoyu hiç oynamayanların oranı ise yüzde 37,7 iken bu tür şans oyunları için 1000 liradan az gideri olanların dağılımdaki oranı yüzde 41,5 olmuştur. Verilen yanıtlar anket formunda incelendiğinde 18 işleticinin (yüzde 13,8) hiç para ayırmadığı görülmüştür. Hiç ayırmayanlarla 1000 liradan az ayıranlar aynı bağlamda yanıt verdiklerinden yüzde 41,5’lik oran, piyango ve totoya ilgi göstermeyenlerin oranından büyük olmuştur.
Yanıtlayıcıların üçte birden fazlası (yüzde 36,1) 1000–5000 lira arasında pay ayırmakta iken yüzde 16,2’lik kesim 10.000–20.000 lira arasında şans oyunları için pay ayırmaktadır. 20.000 liradan fazla ayıranların oranı ise yüzde 6,2’dir.
Anketin uygulandığı sırada, kahvehane işleticilerinin yüzde 85,4’ünün aylık gelirlerinin 400.000 liradan az olduğu göz önünde bulundurulduğunda piyango bileti alan yüzde 80,8’lik kesim ile toto ve lotoya ilgi duyan yüzde 62,3’lük kesimin her ay bir ya da iki kitap parası tutarını bu amaç için sarfettikleri görülmüştür.
Çizelge 14
Kumarın Polisçe Denetimi
Denetim Sayı Oran (%)
Çok iyi 96 73,8
İyi 19 14,6
Şöyle böyle 11 8,5
Kötü 4 3,1
Toplam 130 100,0
Toplumumuzda birçok suçun kaynağı olarak önemli yer tutan kumar alışkanlığının, polisçe ne ölçüde denetlendiğinin saptanması için yöneltilen bu soru için, yanıtlayıcıların yüzde 88,4’lük bölümü çok iyi ve iyi kertede denetim yapıldığını vurgulamışlardır. Yüzde 8,5’i, bu denetimden tam olarak hoşnut olmadıklarını belirtirken, yüzde 3,1’lik kesim ise polis denetimini kötü bulmaktadır.
Herkese açık yerlerin suçlara kaynaklık ettiği, öte yandan suç işleyenlerin de yine buralarda barındığı esas alınarak, yasa koyucu tarafından hazırlandığı varsayılan Polis Görev ve Yetki Yasasında, polise verilen yetkinin yeterli olduğu görülmekte ve de dağılımda görüldüğü üzere yapılan denetimler, işleticilerce iyi düzeyde nitelendirilmektedir. Bunun sonucu olarak günümüzde Çorum il merkezindeki kahvehanelerde kumar olayına yok denecek kadar az rastlanılmaktadır (Tablo 1).
Çizelge 15
Rüşvet ve Armağanın Kumar Davranışına Etkileri
Etki düzeyi Sayı Oran (%)
Evet 7 5,4
Hayır 123 94,6
Toplam 130 100,0
Ülkemizde kumarın çoğunluk kahvehanelerde oynandığı kabul edilmektedir. Oyun oynatılarak kazanılan para; çay ya da öteki içecekleri satarak kazanılanlardan her zaman daha fazla ve sıkıntısızdır. İşleticiler, kumar davranışını kolluk denetiminin azlığına ya da çokluğuna göre düzenlerler. Kimi kez de kumar davranışının varlığını başka nedenler belirleyebilir. Bunlardan biri de denetim görevlilerinin rüşvet ya da armağan kabul etmesidir. Birçok suçun kaynağı olarak kabul gören kumar tutkusunun, çıkar sağlayarak sürdürülüp sürdürülmediğinin saptanması amacıyla yöneltilen bu soruya, yanıtlayıcılardan yüzde 94,6’sı gibi yüksek bir bölümü "hayır" şeklinde yanıt vermişlerdir. Ancak yüzde 5,4’lük bir bölüm, çıkar karşılığı eylemlerine göz yumulmasını sağlamışlardır.
Kamuoyunda yüz kızartıcı bir niteliğe sahip rüşvet suçunun oluşumuna olanak tanıyan, bir yanda kahvehane işleticileri, suçun, bir başka suç işleyerek artmasına neden olmaktadırlar.
Kahvehanesinde kumar oynatanlar, kolluk tarafından yakalanmayı göze alan kişilerdir. Ancak yakalanmamak için bir dizi önlemler alırlar. Bunlar genellikle kapıya gözcü koymak ya da yakalayanı etkileyebilecek güçte başka bir kolluk çalışanıyla yakınlık kurmak şeklinde sıralanabilir. Bu yöntemlerle başarının elde edilememesi durumunda rüşvet olayının başladığını görmek olanaklı olmaktadır.
Çizelge 16
Uğraşlarına Göre Kumar Oynayanların Dağılımı
Uğraş Sayı Oran (%)
Öğrenci - -
Memur 10 7,7
İşçi 11 8,4
Serbest ticaret çalışanları 27 20,8
İşsiz 82 63,1
Toplam 130 100,0
Müşterileri olması nedeniyle kumar oynayanları en iyi tanıması gerektiği varsayılan evrenin, hangi uğraş dalındakilerin, ne ölçüde bu davranışa yönseme gösterdiklerini saptamak amacıyla yöneltilen bu soruda dağılımdan da anlaşılacağı üzere işsizler yüzde 63,1 ile en büyük kesimi oluşturmuşlardır. Yaklaşık üçte birlik kesim ise öteki uğraş dallarından kişilerdir.
Serbest ticaretle uğraşanlar bu dağılımda yüzde 20,8 ile ikinci sırada yer alırken işçiler 8,4, memurlar 7,7 oranında kumar oynamaktadırlar.
Kahvehanede oturma alışkanlığı olmasına karşın, öğrencilerin kumar oynadıkları, evreni oluşturan işleticilerce saptanmamıştır.
Kumar oynayanların yaklaşık üçte ikisini işsizlerin oluşturduğuna bakıldığında kumar oynama nedenlerinden biri de ortaya çıkmaktadır: İşsizlik. Ülkemizde işsizlik oranının düşürülmesi durumunda kumar alışkanlığının yaygınlaşması önlenecek ve dağılımdaki yüzde 63,1’lik oran aşağıya düşecektir. Bu durumda yönetime, işsizlik sorununa çözüm getirici ekonomik düzenlemelere gitmek ve işgücünde önemli bir gizilgüç oluşturan genç kesimin kahvehane alışkanlığından uzaklaştırılmasını sağlamak görevi düşmektedir.
Çizelge 17
Kahvehanedeki Kumar Davranışını Kolluğa Duyuranların Dağılımı
Duyuruda bulunanlar Sayı Oran (%)
Öteki kahvehane işleticileri 6 4,6
Kumarda kaybedenler 8 6,2
Kaybedenlerin yakınları 35 26,9
Yardımsever dernek üyeleri 14 10,8
Duyuru yapılmayan 67 51,5
Toplam 130 100,0
Çeşitli kesimlerin tepkisini ölçmek amacıyla kumar davranışının kolluğa bildirim biçiminin saptanması için yöneltilen soruya karşılık, yanıtlayıcılardan yarısının böyle bir duyuruya tanık olmadıkları anlaşılmıştır. Kumarda kaybedenlerin yakınlarının, polise bildirimde bulunma oranı yüzde 26,9 iken, yardımsever derneklere üye olanlar tarafından kolluğun bilgilendirilme oranı da yüzde 10,8’dir. Kumarda kaybedenler yüzde 6,2, öteki kahvehane işleticileri de yüzde 4,6 oranında kolluğa bildirimde bulunmaktadırlar.
Toplam yüzde 48,5 oranındaki kolluğa bildirimde bulunanların içinden kabaca yarısından fazlasını (yüzde 26.9) kumarda kaybedenlerin yakınlarının oluşturması, bu sayrılıktan ilk kertede onların yakınıcı olduklarını göstermektedir.
Aile bütünlüğünün bozulmasında önemli bir etken olan kumar, kişileri kimi kez en yakınları için suç duyurusunda bulunmaya zorunlu kılan bir davranışa dönüşebilmektedir.
Bireylerin daha gönençli bir ortamda yaşamlarını amaçlayan birçok yardımsever kuruluş üyeleri de, çoğunluk oynanan yeri hedef alarak kolluğa duyuruda bulunmaktadırlar. Ancak ülkemizde salt kumara karşı örgütlenmiş bir kuruluş şimdilik yoktur. Bu tür bir örgütlenmeye gidilerek yaygın kampanyalar yapılması, kuşkusuz kumar alışkanlığının en aza inmesinde büyük rol oynayacaktır.
Çizelge 18
Kumar Oynattığı Savıyla Polisçe Yargı Merkezine Gönderilenler
Yargı merkezine gönderilenler Sayı Oran (%)
Gönderilmeyen 124 95,4
1 kez gönderilen 2 0,5
2 kez gönderilen 1 0,8
3 kez gönderilen 2 1,5
4 kez gönderilen - -
5 kez gönderilen 1 0,8
5'ten çok gönderilen - -
Toplam 130 100,0
Kahvehanelerde ne ölçüde kumar oynatıldığının ve kolluğun kumar davranışı karşısında duyarlılığının sınanması için yargı merkezine gönderilenlerin sayısı saptanmak istenmiş, büyük bir çoğunluğun (yüzde 95,4) yargı merkezine gitmemiş oldukları saptanmıştır. İkişer yanıtlayıcı üç, bir öteki de beş kez gittiğini belirtmiştir. Yargı önüne çıkarılanların dağılımdaki payları toplam yüzde 4,6’dır.
Ancak bu, kahvehane işleticilerinin yüzde 4,6 oranında kumar oynatıyor olmaları anlamına gelmemelidir. Kuşkusuz daha fazla kumar oynatılmaktadır. Gerek gözcüler aracılığıyla, gerek oynayanların önlem alması sonunda kolluğa, dolayısıyla yargı merkezine gönderilenlerin sayısı gerçek sayıyı ifade etmemektedir.
Çizelge 19
Kumarda Hileye Başvuranların Dağılımı
Hileye başvuranlar Sayı Oran (%)
Tümü 24 18,4
Çoğu 23 17,7
Oldukça 17 13,1
Çok azı 39 30,0
Hiçbiri 27 20,8
Toplam 130 100,0
Bireylerde maddesel ve tinsel kayıplara yol açan kumar davranışında, başka suçlara yönelme olup olmadığının, varsa hangi kertede olduğunun saptanması için kumar oynayanların hileye başvurup vurmadıkları sorulmuş ve yukarıdaki şekilde bir dağılım elde edilmiştir.
Dağılımda görüleceği üzere beşte birlik kesim, hiç hileye başvurulmadığını belirtmiştir.
Kumar oynayanların tümünün hileye başvurduğunu söyleyenlerin oranı yüzde 18,4 iken, çoklukla ve oldukça hileye başvuranların oranı toplam yüzde 30,8’dir. Az bir kesimin hileye başvurduğunu söyleyenlerin oranı ile birlikte toplam beşte dörtlük bölüm, kumarda, hile olgusunun varlığını dile getirmiştir.
Ceza yasalarımızca "dolandırıcılık" olarak nitelendirilen bu suç, kumar davranışının sonuçlarından biri olarak ortaya çıkmaktadır.
Hilenin şekli, çağa uygun bir gelişme göstermektedir. Federal Almanya'da yanında kumarhaneye getirdiği el çantasının içindeki "freon" gazı ile çalışan lazer tabancasını ceketinin kolunda saklayan oyuncunun, belli aralıklarla tabancasını çalıştırarak rulet masasındaki topu istediği aralığa sokarak oyunu lehine çevirmesi (8 Ağustos 1989 günlü Hürriyet gazetesinin Federal Almanya’da yayınlanan haftalık dergi “Der Spigel”den naklettiği haber) bunun son örneklerindendir.
Birçok suça olduğu gibi dolandırıcılık suçuna da kaynaklık eden kumar davranışının, bu durumuyla toplum için ne denli tehlikeli olduğu daha açık bir şekilde görülebilmektedir.
Çizelge 20
Kumar Oynayanların Kaybettikten Sonraki Durumları
Durum Sayı Oran (%)
Kavga 78 60,0
Mala karşı suçlar 37 28,5
Tedavi merkezi 4 3,1
İntihara girişme 8 6,2
İntihar 1 0,8
Başka 25 19,2
Gözlem konusu yapılan kahvehane işleticilerinin kumar oynayanları en iyi tanıyacakları varsayımından yola çıkılarak yapılan bu araştırmada, çok seçenekli olarak yöneltilen kumardaki kaybetme sonrasına ilişkin soruya yanıtlayıcılardan yüzde 60’ı kavga edildiğine, yüzde 28,5’i hırsızlık, dolandırıcılık, yankesicilik, zimmet, ihtilas suçlarına, yüzde 6,2’si intihar girişimine, yüzde 0,8’i intihara, yüzde 19,2’si de başka durumlara tanık olduklarını bildirmişlerdir.
Kolluk kayıtlarında "darp" olarak geçen ve genelde yaygın olan kavga suçu, çizelgede en büyük sıklıkta olup, bunu yine ülkemizde yaygın olan başka bir suç zinciri takip etmektedir. Bunlar hırsızlık, dolandırıcılık, yankesicilik, zimmet, ihtilas gibi genelde mala karşı işlenen suçlardır. Az da olsa kumarda kaybetmenin sonucu meydana gelen olaylar arasında intihar ve öldürme olayları da vardır. İntihara girişme olayına yüzde 6,2 oranında rastlanılmışken sağaltım merkezine gidenlerin oranı daha azdır. Gerçi ülkemizde kumar bağımlıları için özel bir sağaltım merkezi yoktur. Yalnız Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesindeki Alkol ve Madde Bağımlıları Merkezinde az sayıda da olsa bu sayrılık bağımlılarına hizmet verilebilmektedir.
Çizelge 21
Kumarda Kaybedenlerin Borç Edinme Eğilimi
Borç edinme eğiliminde bulunanlar Sayı Oran (%)
Tümü 3 2,3
Çoğu 3 2,3
Aşağı yukarı yarısı 9 6,9
Çok azı 35 26,9
Hiçbiri 80 61,6
Toplam 130 100,0
Gözlem konusu yapılan kahvehane işleticilerinin yüzde 61,6’sının gözlemlerine göre, kumarbazlardan, hiçbirinin borç edinme eğiliminde olmadıkları anlaşılmıştır. Bununla beraber işleticilerden yüzde 26,9’u kumarbazların çok azının, yüzde 6,9’u kabaca yarısının, yüzde 4,6’sı da çoğu ve tümünün borç edinme eğiliminde olduklarını dile getirmektedirler.
Kumarda kaybettikten sonra borç para isteyemeyenlerin de bulunabileceği göz önünde bulundurulduğunda, bu tutku sonucu kişilerin hangi ölçüde parasız kaldıkları daha iyi anlaşılmış olacaktır. Gözlemlerimiz; doğal yıkımlar, sayrılıklar sonucu parasız kalmaktan çok, kumar sonucu ruhsal çöküntüye uğrayarak parasız kalanların suça daha eğilimli oldukları yönündedir.
Dağılımdan borç edinme eğiliminin az olduğu kanısına varılmaktadır. Ancak kumarbaz parasız ya da az para ile kumar oynamamaktadır. Kahvehanede borç alan kumarcı, sonraki günlerde güvenini yitirme durumuyla baş başadır. Bu nedenle borç para, kumar yerlerine gitmeden önce sağlanılır.
Kumarda asıl tehlikenin başlangıcı işte bu borç alınan paraların kaybedilmesidir. Kumarcı buraya kadar çok sıkıntılı değildir. Kendi parasının yanı sıra borç edindiği parayı da kaybettikten sonra sıkıntılar başlamaktadır. Kendisine güven duyan birkaç kişiden de borç edinip kumarda yitirince sıkıntı daha da çok artmaktadır.
Böylece kaybetme sonucu ruhsal çöküntü ve borcun ödenememesi sıkıntısı, başka suçlara yönelmede etken rol oynamaktadır.
Kumarbazın bu geçiş dönemini ilk olarak kumarcı arkadaşları ile ailesi ayırt etmektedirler. Ancak arkadaşları acımasız oldukları için, ailesi de herkesin duymasını istemediği için kumarbaz sağlık kuruluşuna gidememekte ve kumar bağımlısı olarak toplumdaki sıfatını sürdürmektedir.
Çizelge 22
Kumar Borcu Namus Borcu mudur?
Görüş Sayı Oran (%)
Kesinlikle katılıyorum 26 20,0
Katılıyorum 20 15,4
Kararsızım 16 12,3
Karşıyım 22 16,9
Kesinlikle karşıyım 46 35,4
Toplam 130 100,0
Borçlar Yasasının 504’üncü maddesi, kumarın alacak hakkı doğurmayacağını belirlemiştir. Üstelik kumar, ceza yasasına göre de yasaktır. Bu durumda kumarbazların, kendi aralarındaki kazanç-zarar sonucu alışverişlerinin ne şekilde saptanacağı büyük bir önem içermektedir. Ancak geleneklere sıkı sıkıya bağlı olunulan ülkemizde, bu durum pek sorun yaratmamış ve "Kumar borcu, namus borcudur" özdeyişi doğmuştur.
Bu özdeyiş, kumarbazlar arasında Borçlar Yasasındaki "Kumar, bir alacak hakkı doğurmaz" hükmüne karşılık ortaya çıkmıştır. Yasa önünde bu hakkını elde edemeyeceğini anlayan kesim, böyle bir özdeyişten yola çıkarak bu boşluğu doldurmaya çalışmışlardır.
Kumarbazları en iyi tanıdıklarına inanılan evrene, bu konudaki görüşleri sorulduğunda yarıdan fazlası (yüzde 52,3) karşı görüşte olduklarını bildirmişlerdir. Başka bir anlatımla, yasal düzenlemenin dışında bir kurama katılmamışlardır.
Yanıtlayıcıların kabaca üçte biri, kumar borcunu, namus borcu olarak nitelemişken yüzde 12,3’lük kesim kararsız olduklarını belirtmiştir.
Bu sorunun kumarbazlara yöneltilmesi durumunda sözü edilen özdeyişe katılma oranı büyük ölçüde artacaktır. Aksi durumda kumara ilişkin suç sayımlamalarında artış kaçınılmaz olacaktır.
Çizelge 23
Kumarbazların Yakınlarıyla İlişkilerindeki Kopma ve Dışlamalar
Görüş Sayı Oran (%)
Kesinlikle katılıyorum 58 44,6
Katılıyorum 24 18,5
Kararsızım 15 11,5
Karşıyım 14 10,8
Kesinlikle karşıyım 19 14,6
Toplam 130 100,0
Bireylerin en yakınları olarak kabul edilen ailesi, çevresi ve iş arkadaşlarıyla olan ilişkileri toplumsal yaşamda büyük bir öneme sahiptir. Evreni oluşturanlara, kumar davranışının, uyumlu yaşam biçimindeki etkisini sınamak için, yakınlarla olan ilişkilerde kopma ve dışlamalar olup olmadığı sorusu yöneltilmiş ve Çizelge 23'teki dağılım elde edilmiştir.
Yanıtlayıcıların üçte ikiye yakın bölümü, kumarbazların ailesi, çevresi ve iş arkadaşlarıyla olan ilişkilerinde kopmalar, dışlamalar olabileceği yönünde görüş belirtirken, kabaca dörtte biri bu görüşe karşı olduğunu dile getirmişlerdir. Kararsız olanların oranı ise yüzde 11,5’dir.
Kumar alışkanlığı edinenlerin aile bireyleri arasında uyumsuzluk yaratması, bu en küçük toplum birimini olumsuz yönde etkileyecek, yine iş yaşamında mal ya da hizmet üretiminde düşüşlere, kayıplara neden olacaktır.
Gerek aile, gerek iş yaşamında büyük zararların başlangıcı olarak kabul edilen kumarın, basit bir suç olmayıp, ceza yasalarındaki en büyük suçlara "neden" oluşturduğunun bilinciyle konuya yaklaşılması kuşkusuz yararlı olacaktır.
Çizelge 24
Yaş Durumu
Yaş grubu Sayı Oran (%)
19’dan küçük - -
20-29 41 31,5
30-39 42 32,3
40-49 32 24,6
50-59 13 10,0
60'tan büyük 2 1,6
Toplam 130 100,0
Çizelge 3'de kahvehanede çalışmaya başlama yaşına ilişkin dağılım yer almış ve çoğunluğun genç yaşta bu mesleğe yöneldiği, yaş arttıkça, başlayanların sayısında düşme olduğu görülmüştür.
20 yaş öncesi bu meslekte çalışmaya başlayanların yüzde 30 oranında olmasına karşılık, bu yaş öncesi kahveciliği meslek edinenlere rastlanmamıştır. İşleticilerin yaş durumunun saptanması amacıyla yöneltilen soru sonucu elde edilen dağılımda, evrenin yüzde 31,5’inin 20–29, yüzde 32,3'ünün ise 30–39 yaş grubunu oluşturduğu görülmektedir. Doğal olarak daha sonraki yaşlarda bu mesleği sürdürenlerin sayılarının azalmakta olduğu, 40–49 yaş grubunun dağılımın yüzde 24,6’sını, 50–59 yaş grubunun yüzde 10'unu, 60 yaşından büyük olanların ise yüzde 1,6’sını kapsadığı gözlenmektedir.
Çizelge 8'de görüldüğü üzere araştırma evrenini oluşturanların yaklaşık dörtte üçü toplumca kahvehane işletenlere iyi gözle bakılmadığını vurgulamışlardır. İşte bu nedenle bireyler, iş yaşamına başlarken bu mesleği seçmemektedirler. Böylece yanıtlayıcıların yarısından fazlasının 30–35 yaş öbeğinde olması bu mesleğe yönelenlerin orta yaşlılığın orta ve üst basamaklarında toplanma eğiliminde olduğunu göstermektedir.
Çizelge 25
Medeni Durumu
Medeni durum Sayı Oran (%)
Evli 117 90,0
Bekâr 13 10,0
Boşanmış - -
Toplam 130 100,0
Araştırmanın yapıldığı Çorum İlinde kadın kahvehane işleticilerinin bulunmaması gözlem sonucu saptandığından cinsiyetle ilgili soru yöneltilmemiştir. Tümüyle erkek olan evrenin medeni durumlarına ilişkin ortaya çıkan dağılımda, ülkemiz geneliyle koşutluk sağlandığı görülmüştür.
Evrenin yüzde 90'ının evli, yüzde 10'unun bekâr olması, öte yandan boşanmış bulunmaması, evliliklerin yaygın, boşanmaların az olduğu (İbrahim Tanyeri ve Sunday Üner, Nufus ve Ekonomi, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Ankara, 1987, s.16) ülkemiz geneline benzerlik göstermektedir.
Çizelge 26
Köken Durumu
Yer Sayı Oran (%)
Köy 39 30,0
Kent 83 63,8
Büyük kent 8 6,2
Toplam 130 100,0
Kahvehane işleticilerinin yetiştiği toplumsal çevreye bakıldığında, evren birimleri arasında önemli çeşitlenmelerin olduğu anlaşılmaktadır. Evrenin yaklaşık üçte ikisinin (yüzde 63,8) kent kökenli, yüzde 30'unun ise köy kökenli olduğu anlaşılmaktadır. Büyük kent kökenlilerin sayısı ise yüzde 6,2’dir.
Hızlı kentleşmenin hüküm sürdüğü ülkemizdeki kahvehaneler, en çok ilgiyi bu yerleşim birimlerinde görmektedir. Kahvehaneler buralarda yağmurdan, soğuktan ya da sıcaktan koruyan ‘mekân’lar olarak bilinmektedir.
Ancak Türkiye genelinde, hangi kökenlilerin bu uğraşı seçtiklerine ilişkin bir araştırmaya rastlanılmadığından Çorum İlindeki durumu karşılaştırmak olanaklı olamamaktadır.
Çizelge 27
Öğrenim Durumu
Öğrenim Sayı Oran (%)
Okuma-yazma bilmez 3 2,3
Okuryazar 7 5,4
İlkokul 77 59,2
Ortaokul-Lise 37 28,5
Yüksekokul 6 4,6
Toplam 130 100,0
Çizelgede görüleceği üzere evreni oluşturanların üçte biri (yüzde 33,1) orta ve yüksek öğrenimi bitirmişlerdir. Yüzde 59,2’lik bölüm ilkokul çıkışlıdır. Okuryazarların oranı yüzde 5,4 iken okuma yazma bilmeyenlerinki yüzde 2,3’tür.
Buradan öğrenim düzeyi düşük kesimce daha çok kahvehane işleticiliği yapıldığı anlaşılmaktadır. Başka bir anlatımla öğrenim düzeyi arttıkça bu uğraşı seçenlerin sayısı azalmaktadır.
Evreni oluşturanların yüzde 70'inin kent kökenli oluşu, buna koşut olarak öğrenim olanaklarının kentlerde yoğunlaşması, ayrıca erkek olan yanıtlayıcıların kadın nüfusa oranla okur-yazarlık oranında fazlalıkları Çizelge 27'de olduğu gibi ülke genelindeki okur-yazarlık oranının üstüne çıkmıştır. (Türkiye’de okur-yazarlık oranı %70’tir. Ülkeler Almanağı, Milliyet Yayınları, Ekim 1987, s.174).
Çizelge 28
Gelir Düzeyi
Aylık gelir Sayı Oran (%)
200.000 liradan az 59 45,5
200.000 -400.000 51 39,2
400.000 -600.000 16 12,3
600.000- 800.000 3 2,3
800.000-1.000.000 1 0,8
1.000.000 liradan fazla - -
Toplam 130 100,0
Kahvehane işleticiliği yapanların elde ettikleri gelirin düşük düzeyde olduğu görülmektedir. Evreni oluşturanların yüzde 45,4’ü 200.000 liradan az kazanırken, bu oran, 200.000- 400.000 arasında kazananlarda yüzde 39,2’dir. Böylece büyük bir çoğunluğun (yüzde 84,6) 400.000 liradan az gelir elde ettiği anlaşılmaktadır.
400.000 liradan fazla kazananların oranı ise yüzde 15,4’lük kesimi oluşturmaktadır. Bu durumda kahvehane işleticiliğinin kazançlı bir meslek olduğundan söz edilemez. Ancak gerek kazanç azlığından, gerekse başka nedenlerle bu mesleği bırakanlara pek rastlanılmamaktadır. Bu durumda çay ya da meşrubat satarak yeterli kazanç sağlayamayanların, çoğu kez kumar oynatıp "mano" alarak doyurucu gelir düzeyine ulaştıkları söylenebilir.
Yine gözlemlerimiz kolluk denetiminin yetersiz kalması durumunda işleticilerin bu yola başvurduklarını göstermektedir. Bu nedenle kumarla savaşımda, kolluk denetiminin aksatılmadan sürdürülerek oynayıcılara ve oynatanlara olanak verilmemelidir.
Çizelge 29
Kaybetme Sonrasında Kumarbazdaki Dışavurumlar
Dışavurum Sayı Oran (%)
Moralsizlik 10 7,7
Pişmanlık 9 6,9
Suça yönseme 8 6,2
Çevreyle bağdaşamama 5 3,8
Yeni oyun arayışına girme 3 2,3
Sağlık bozulması 4 3,1
Yorgunluk 4 3,1
Karamsarlık 1 0,8
Yorumsuz 34 26,1
Yanıtsız 53 40,8
Toplam 130 100,0
Soru cetvelinin sonunda yanıtlayıcılara bir de açık uçlu soru yöneltilmiş ve kaybettikten sonra masada kalan kumarcının gözlemlenen ruhsal durumunun dile getirilmesi istenmiştir. Böylelikle, kumar davranışının toplumsal etkilerini, kumarbazları en iyi tanıdığına inanılan evrence daha objektif değerlendirmek olanaklı olacaktı.
İşleticilerden üçte ikilik (yüzde 66,9) bölüm soru cetvelini yanıtsız bırakmışlar ya da herhangi bir yorumda bulunmaktan kaçınmışlardır.
Öte yandan, dışavurum türleri olarak önemli çeşitlenmelerin olduğu görülmektedir. İşleticilerin yüzde 7,7' lik bölümü (yanıt verenlerin yüzde 23,3’ü) kaybeden kumarbazların ağlayacak durumlarına tanık olduklarını, moral yapılarının önemli ölçüde bozulduğunu, dağınık bir durumda bir süre yerlerinden kalkamadıklarını ve çevresindekilere bakamadıklarını vurgulamışlardır.
İşleticilerin, kaybeden kumarcılar üzerindeki bir saptamaları da pişmanlık duygusuyla ilgilidir. Yüzde 6,9’luk bölüm (yanıt verenlerin yüzde 20,8’i) masalardaki kumar sonrası görüntüyü bu şekilde tanımlamışlardır.
Suça eğimlilik konusunda bir görünüme sahip olanların dağılımdaki oranı da azımsanamayacak ölçüdedir (Yüzde 6,2). Onlara göre kumarbazlar kaybetmenin ezikliği içinde en yakınlarına bile sataşacak görünümleri ile tüm sevimsizliklerini üstlerinde toplarlar.
Sinirli bir yapıya bürünerek kaybetmenin acısını, başta aile bireyleri olmak üzere yakınlarından çıkarırcasına kırıcı bir tutum içerisinde olmaları, sevimsizliklerinin bir başka nedenidir. Bu davranışlarıyla çevresiyle bağdaşmaları da olanaklı olamamaktadır.
Düşünme yetilerinin kaybolması, hareket yeteneğinin azalması, parasızlığın dayanılmaz acısı sonucu üzüntü; kumarbazlarda görülen sağlık bozukluklarının başlıcalarındandır. Oynarken ayrımına varılamayan, ancak sonradan hissedilen yorgunluk ve bundan sonrası için gerekecek paranın nereden bulunacağı karamsarlığı kahvehane işleticilerinin saptadıkları öteki dışavurumlardır.
6. BÖLÜM
SONUÇ VE ÖNERİLER
Toplumda işlenen suçların bir bölümüne kumar davranışı neden olmaktadır. Başka bir deyişle, kumarhaneler, suçlu yetiştiren ve suça yönelten yerlerdir. Oynayanların; çoğu kez adam öldürme, yaralama, rüşvet alma ya da silahlı soygun yapma suçlarını işlemelerine kaynaklık etmektedir.
Kumar oynayanlar çevresiyle uyum sağlayamazlar. Aile yaşamlarında geçimsizlik hüküm sürer. Bu durum aile bütünlüğünü bozar ve çocukların yetişmelerini olumsuz yönde etkiler, ailenin ekonomik durumunu sarsar.
Kumar, düşün yaşamının gelişmesine de engel olur. Çalışma isteğini azaltırken, tembelliği arttırır. Böylece düşünme yetileri ve sinir sistemi üzerinde olumsuz etkilere yol açar.
Bireyi çalışmadan kazanmaya yönelten bu davranış, sonuçta kimseyi mutlu eden bir araç olamamış, hep umut olarak kalmıştır.
Yapılışı gereği iki ya da daha çok kişiyle oynanan kumarda herkesin kazanması söz konusu değildir. Kazanmak kadar kaybetmekte vardır. Ancak kazanacağını sananlar, ötekilerden sayıca çok olmalı ki kumar davranışı insanların toplumsal yaşama geçişlerinden bu yana sürmektedir. Zira kaybetme olgusu, doğası gereği insanlarda yoktur.
Başarma ya da kazanma tutkusunun kumar davranışında da baş göstereceği kuşkusuzdur. O halde insanlar kumar oynayacaklardır. Ancak kumar davranışının olumsuzlukları yönünde bilinçlendirilen toplumlarda, bu alandaki davranış bozukluklarında, bilinçlenme düzeyiyle ters orantılı, bir azalma görülecektir.
Kumar sayrılığı salt eğitim yetersizliği sonucu değildir. Yaşam koşullarının güçlüğü ve kolay kazanma arzusu da, özellikle gençler arasında, kumar alışkanlığının yayılmasına yol açmaktadır.
Kumar alışkanlığının kazanılmasında aile yaşamındaki kimi davranışlar da etken olmaktadır. Planlı aile bütçesi hazırlamayanlarla parasal değerlere aşırı önem veren aileler bu bağlamda yer almaktadır. Ayrıca öteki aile fertlerinde kumar alışkanlığının bulunması ya da ailenin kolay yoldan para kazandırmayı özendiren yapıda olması bu tip ailelerde yetişen bireylerde kumar alışkanlığına neden olmaktadır (Ayhan Tongay, Işık Lisesinde Düzenlenen Konferans, İstanbul, 1989).
Bireylerin kumar davranışına yönelmelerinde başka nedenler de rol oynamaktadır. Bu durum kumar oynayan biriyle arkadaşlık ilişkisine girme sonucu meydana gelebildiği gibi mutsuz ya da yalnız yaşam sonucu da meydana gelebilmektedir.
Yine başlangıçta eğlence olsun ya da zaman geçsin diye oynayanlar sonunda kumar bağımlısı durumuna düşebilmektedirler.
Fertlerde bu alışkanlığı sürdürme nedenlerinden biri de kaybettiklerini geri alma tutkusundan kaynaklanmaktadır. Kazandıklarından bir bölümünü işleticiye ödemek zorundadırlar. Bu nedenle asıl kazananlar işleticiler olmaktadır.
Bu gerçeğin ayrımına varan gelişmiş ülkelerde, kumar oynanan yerler, devlet tarafından işletilmektedir. Ülkemizde, Anavatan Partisince hükümet olmadan önce, her kentte gizli çalışan ve kolluk önlemleriyle denetim altına alınamayan kumarhanelerin varlığından söz edilmiş, kumar mafyası ve haksız kazançların göreli olarak büyümeye başladığı iddia edilmiştir.
Yasal olmayan kumarhanelerin Osmanlı İmparatorluğu döneminde bile faaliyetlerini sürdürüp günümüze değin geldiği ve Anavatan Partisi iktidarınca izinli ve kazancı vergilendirilmiş kumarhaneler açılarak kumar mafyasına darbe indirildiği belirtilmiştir.
Konu hakkındaki açıklama ise "Eskiden yasal olmayan kumarhanelerde oynanan kumar bu salonlara kaymıştır ve yasal olmayan kumarhaneler de er geç faaliyetlerini durdurmak zorunda kalacaktır. Kumar mafyasının eski gücü de kalmamıştır. Çünkü gelirlerinin çoğu bu yasal olan kumarhanelere akmıştır" sözleriyle dile getirilmiştir (Özbaş, s.204).
Buradaki "Er geç faaliyetlerini durdurmak zorunda kalacaklardır" sözünden, şimdiki durumda yasal olmayan bir dizi kumarhanelerin varlıklarını sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Ancak denetim olgusundan söz edilmeden, kendiliğinden son bulacağı yargısına varılabilmektedir.
Tüm şans oyunları başlangıçta eğlenmek ve zaman geçirmek için oynanır. İnsan, kazandıkça kazanma zevki ve tutkusu için oynar. Kaybederse, kayıplarını çıkarmak için yine oynar. İşte bu kısır döngü içerisinde kumarbaz olur.
Parasal değerlerin yitirilmesine neden olmakla birlikte aile yaşamında da mutsuzluklara neden olan kumarbazların, başlangıçta kumara bir eğlence gözü ile baktıkları unutulmamalıdır.
Kumarbazlarda çoğunluk düşünsel girişim ve direşme yeteneği yoktur. Yaşam boyu salt kumarı düşünen kişiler için başarılacak ya da sürdürülecek başkaca bir iş kalmamıştır (Özker, 1946). Kumarbaz, bir oyun sona erdiğinde hemen yeni bir oyun arayışına girecek ve denetimin az olduğu ortamda, kısa bir süre sonra, masadaki yerini alacaktır.
Moral yapıda çöküntü, pişmanlık duygusu, çevreyle bağdaşamama, suça yönseme, yorgunluk, karamsarlık gibi sonuçların biri ya da birkaçının varlığıyla insan sağlığını doğrudan etkileyen bu sayrılık karşısında, etkin önlemlerin alınması gereği kaçınılmaz bir gerçektir.
Bilimsel ve teknolojik yenilikler alanında bilgi ve deneyim alışverişi, yeni enerji kaynakları arayışı, gen teknolojisi, uyuşturucu madde, aids, atom tesislerinin güvenliği konularında işbirliği, silahsızlanma, çevre kirliliğine neden olan gazların kullanımının denetimi ve azaltılması, ozon tabakasının korunması için uluslararası işbirliği alanındaki çalışmalar yanında kumar olgusu güncelliğini yitirmiş gibi görünmektedir. Bunlardan sözgelimi çevre sorunları için kimi gazetelerde tam sayfa ayrılması ya da adına bakanlık kurulmasının düşünülmesi göz önüne alındığında, kumar gerçeği için yapılanların ne denli yalın bir durumda kaldığı daha net bir görüntü vermektedir.
Ülkemizde kumar alışkanlığı ile savaşıma, kahvehaneleri kumar oynanan yerler olmaktan çıkarmakla başlamanın en uygun yol alacağı görüşündeyiz. Kahvehane nüfusu yaş ortalamasının 20'nin biraz üstünde, yaşam boyu spor nüfusu yaş ortalamasının ise 50'nin çok ötesinde olması (Fişek, Kurthan, "İçki Öldürür, Sigara Söndürür, Kumar Süründürür, Spor Güldürür", Cumhuriyet Gençlik, 16 Mart 1984, s.5) genç nüfusun bu sayrılığa çok kolay biçimde tutulmalarının bir kanıtıdır.
Sporun insanları güldürmesi için önceki yaşlarda yapılması gerektiği söylenebilir. Zira devlet katılımı ile gençlerin spor alanlarına çekilmesi, kahvehane nüfusunun azalmasına yol açacaktır.
Oysa orta öğretim gençliğinden yüzde 5–7 kadarı spor yapabilme olanağı bulabilmektedir. Öğrenim görmeyen gençler arasında ise, çalışmayan gençlik tehlikeye en açık bulunan kesimdir (Coşkun Somunoğlu, Gençlik ve Spor Sorunları Seminer Tebliği, Ankara, 1975, s.16). Unutulmamalıdır ki kumarın panzehiri spordur (Fişek, 1984).
Öğrenciler için okul ve evden sonra "üçüncü adres" diye nitelendirilen kahvehaneler, sigara dumanından oluşan sis bulutu içerisinde, oturacak sandalyelerin zor bulunduğu yerler olmuştur. Günümüzde erkekler kadar kızların da girebildikleri kahvehaneler; sandalyelere gömülmüş, önlerindeki kâğıtlara büyümüş gözlerle bakan, şansı iyi gitmediğinde de sinirlenen, dudağını ısıran özellikle üniversiteli gençleri barındıran yer olma kimliği kazanmıştır (Hakan Kara, "Üçüncü Adres Kahvehane", Cumhuriyet Gençlik, 14 Mart 1984, s.5).
Dinlenme ve boş zamanların değerlendirilmesinde uygun bir ortam olan kahvehaneler, kumar alışkanlığının edinildiği yer olmaktan en kısa zamanda kurtarılmalıdır (Özfatura, Necati,"Uyuşturucu Kültürü ve Kumar Salgını", Yeşilay Aylık Kültür ve Sağlık Dergisi, Sayı 609, 1984, s.13).
Yönetsel kolluk, haber alma tekniklerinden yararlanarak sorumluluk alanlarındaki kumar oynanan yerler üzerindeki denetimlerini arttırmalı, oynatanlara ve oynayanlara fırsat vermemelidir.
Kolluk bu denetsel görevini kahvehanelerde olduğu gibi kumar oynanan öteki yerlerde de sürdürmelidir. Zira kumar yakalanan öteki yerlerin kahvehanelere oranı 1988 yılında yüzde 24,4 ve 1989 yılında yüzde 20,1 ile azımsanamayacak boyutlardadır (Tablo IV). Bu yerlerin başında kulüpler gelmektedir.
Kahvehane denetimlerinin sıkça yapıldığı dönemlerde kimi işleticilerin “Kanarya Sevenler Derneği”, “Süs Bitkileri Tanıtma Derneği” gibi adlarla dernek kurarak lokallerinde kumar oynatmaları bu davranışın sürdürülebilmesi için hep başvurulan yol olmuştur. Adını derneğe veren ‘nesne'nin, çoğu kez dernekle ilişkisi saptanamamıştır.
Kolluk görevlilerinin Dernekler Yasası hükümlerince (m.48) harekete geçerek, bu yönde değerlendirmeye yönelmeleri gerekmektedir. İşleticilerin ya da dernek kurucularının bu doğrultudaki olası davranışları hakkında önceden kestirimde bulunmaya çalışılmalı ve önlem alınmalıdır.
Kumar davranışının en az düzeye indirilmesinde önemli bir yer tuttuğuna inanılan kolluk denetimi, uygulayıcı personelin konuya yaklaşımıyla yakından ilgilidir. Daha ağır suçların yoğun olduğu beldelerde kolluk, çoğu kez kumar davranışının üzerine gitmek için zaman bulamamaktadır. Özel statülü büyük illerin dışında, salt kumar davranışıyla savaşımı sürdürecek personel ayrılamamaktadır. Çoğunlukla "ahlak" kısmında fuhuş suçuyla birlikte mücadelesine çalışılmaktadır.
Oysa Fransa'da Police de Jeu, Amerika Birleşik Devletlerinde Caming Control Board adlı ve bu amaçla oluşturulan kuruluş üyelerince bu sayrılığın üzerine gidilmektedir (8 Ağustos 1989 günlü Hürriyet gazetesinin Federal Almanya’da yayınlanan haftalık dergi “Der Spigel”den naklettiği haber).
Herhangi bir nedenle kumar davranışının ne denli büyük kötülüklere yol açtığının bilincine ulaşan personelin, bu konuda özel savaşıma girdiklerini görmek olanaklıdır.
Kimi üst yönetim görevlileri de zaman zaman öne çıkarak kumar davranışı için karşı tutum içerisinde yer alarak görevlileri bizzat yönlendirmişlerdir.
Kumar oynatarak elde edilen para, uyuşturucu maddelerde olduğu gibi çok kolay bir şekilde rüşvet malzemesi olabilmektedir. Çünkü alın teri olmaksızın elde edilmiştir. Öte yandan küçük bir bölümün gözden çıkarılmasıyla büyük ölçüde haksız kazanç elde etmek söz konusudur. Olağan zamanda 20 lira kazanmak yerine, kumar oynatarak 100 lira elde edip 20 lirasını rüşvet payı ayırarak 80 lira kazanma düşüncesiyle yola çıkan işleticilerin, haksız kazanç elde ettikleri özellikle büyük kentlerde sıkça duyulan davranışlardandır.
Denetleyici grubun küçük gelir düzeyinde olması, emeksiz ve büyük ölçüde haksız kazanç elde eden grup karşısında kolay etkilenmelerine yol açabilmekte ve "kumar" ilk zararlı etkilerini burada göstermektedir.
"Bir mahalle bekçisinden, bir karakol polisine ya da polis şefine kadar hepsine kul köle olmaktan, hepsinin önünde, önümü iliklemekten bıktım artık" (Çetin, 1979) diyen kumarbaz ile herkese açık yer işleticisi, kolluğun rüşvet ve irtikâp kaynağını oluşturan en önemli gruptur.
1988 yılında polis sınıfında çalışanların işledikleri tüm suçlardan yüzde 7,2’sini, 1989'da yüzde 8,1’ini rüşvet ve irtikâp suçlarının oluşturması (Emniyet Genel Müdürlüğü 1988 Çalışmaları, Ankara, s.80) üst yönetimi bu konuda duyarlı olmaya zorunlu kılmaktadır.
İşte bu oranı oluşturan kolluk görevlisi, öteki kimi davranışlarda olduğu gibi kumar davranışının da bitmesini istemeyecektir. Kumar oynayanlar ve oynatanlar her zaman kolluğun kolayca haksız kazanç edinebildikleri yerler olacaktır.
Unutulmamalıdır ki, bu konuda üst yönetimin duyarlı olması, hem personelini, hem de kumar davranışı içerisinde bulunanları bu olumsuz alışkanlıklardan kurtarmada en büyük rolü oynayacaktır.
Toplumumuzda suçların önemi, öngörülen cezalarla değer kazanmaktadır. Kumar yasada, onlarca suçtan sonra, üstelik ‘kabahat’lerden sayılarak kamuoyunca pek tehlikeli bulunmamıştır. Olaya salt kumar davranışı açısından bakıldığında yasa koyucuya katılmak olanaklıdır.
Oysa kumar sonrası olası suçların varlığı göz önüne alındığında, kumarı aynı bağlamda düşünmek olanaksızdır. Yasa koyucunun ayrı bölümlerde ele almak zorunda kaldığı birçok davranışı, denetleyici grup bir arada göz önünde bulundurmalıdır. Başka bir ifadeyle, denetleyici, kumar davranışı sonucunda başka suçların da olabileceği varsayımından yola çıkarak önlemlerini sürdürmelidir.
Kolluk denetimiyle kumar alışkanlığını önlemeye çalışmak pratik ve etkili yollardan biridir. Ancak bu yöntem, bu davranışı en aza indirmeye yetmez.
Eğitim ve öğretim, aşı, aile planlaması için yapılanlarda olduğu gibi kampanyalar geliştirilerek, kamuoyunun bilgilendirilmesi sağlanmalıdır.
Bu gibi kampanyalar basın ve yayın organlarınca da desteklenerek, kumar davranışının ne denli kötü bir alışkanlık olduğu sıkça işlenmelidir.
Düzenlenecek seminer ve konferanslarla kamuoyu aydınlatılmalıdır. Böylece kumar davranışının olumsuz sonuçları hakkında düşünceler yenilenmiş olacak, en önemlisi konu gündemde tutulacaktır.
Bu durum oynatanları ve oynayanları etkileyeceği gibi kolluğu da harekete geçirecektir.
Kumar davranışının değerlendirmesini yapacak herhangi bir kuruluşa rastlanılmamaktadır. Bu alanda dernekler kurularak faaliyetler sürdürülmelidir. Yayın organları aracılığıyla bu tehlikeli sayrılığa karşı toplumun duyarlı bulunması sağlanmalıdır. Böylece kumar olayı, yasal metinlerden dışarı çıkarak eğrisiyle doğrusuyla günlük yaşamdaki yerini alacaktır. Burada kolluğa çağrı da söz konusudur. Suç işlenmeden kolluk görevlilerince önlem alınarak istenilen toplumsal düzene kavuşmak olanaklı olacaktır. Özdeksel ve tinsel değerleri ile düşün üretme yeteneğini yitirmemiş, yüzleri sürekli gülen bireylerden oluşan toplumda suç oranı zaten azalacaktır.
Kumar davranışı ekonomik durum ile de yakından ilgilidir. Kuşkusuz sosyal gönencin artması, kumar olgusunda azalmalara yol açacaktır. Sağlıklı ve planlı bir ekonomik politika izlenerek fert başına düşen ulusal gelirin (1230 dolar, Cumhuriyet, 13 Mart 1990, s.2) arttırılması sağlanmalı ve bireyler, şans oyunları sonucu ev ya da otomobil beklentisinden kurtarılmalıdır.
Kumar, kişinin kendi hayali ile kendisini zehirlemesidir. (Dostoyevski, 1945). Daha da acısı korkunç bir sayrılıktır. Buna karşın ülkemizde, salt kumarın sağaltımını gerçekleştirecek bir sayrılarevi yoktur (Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde “Kumar Bağımlıları Tedavi Merkezi” kurulması yönünde çalışmaların yeterli olmadığı, baştabiplikle yapılan yazışma sonucu anlaşılmıştır. Aynı yazıda ülkemizde bu tür bir spesifik merkez bulunmadığı da belirtilmiştir (27 Şubat 1990 tarihli ve 2967 sayılı yazı).
Oysa İstanbul'da Yarış Atları Hastanesi 1989 yılında 11.012 yarış atının muayene ve sağaltımını gerçekleştirmiştir. Türkiye Jokey Kulübü bu amaçla aynı yıl 72.910.985 lira harcama yapmış, 1990 yılı için ise 155.000.000 lira ödenek ayırmıştır (Türkiye Jokey Kulübü 1989 Çalışma Raporu, s.62). Yarış atları için hastane açılabilen Türkiye'de şimdiye değin kumar bağımlıları için bir sayrılarevinin bulunmaması düşündürücüdür. Sadece İstanbul'da Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Alkol ve Madde Bağımlıları Merkezinde az sayıda kumar bağımlısının sağaltımı yapılabilmekte, öteki illerde ise bu olanak hiç bulunmamaktadır.
Salt bu amaçla açılarak hizmete sunulacak hastaneler, birçok bağımlının yeniden kumarsız yaşama dönmelerinde büyük etken olacaktır. Karlı bir inişten giden bir kızak gibi hızla yuvarlanan kumarbaz için tek kurtuluş umudu bu merkezler olsa gerektir (Dostoyevski, 1945). Zira kumar sayrılığının sağaltımı için kesin yöntemler yoktur. Yararlı olacağına inanılan ikili görüşme ya da grup terapilerinin tek uygulama alanı ise yine bu merkezler olacaktır.
Toplumda kumar davranışının en aza indirilmesinde ceza öğesinin az ya da çok oluşunun tartışmaları yapılmıştır. Kimi yazarlar kumar davranışının önlenmesi için birinci çarenin, cezaların arttırılmasıyla olanaklı olacağını öne sürmüşlerdir (Özker, 1946).
Sayrıl kumarın, toplumdaki kötü etkilerinin sayılıp dökülmesiyle sonuca varılamayacağına inanan bu görüş yanlıları, kumarbazların ancak ceza ile bu alışkanlıktan kurtulabileceklerini savunmuşlardır. Onlara göre ceza öncesi önlemler lüks görülmüştür.
Türk Ceza Yasasında da aynı yol uygulanmış ve 1 Ağustos 1953 tarihinde 6123 sayılı yasa ile kaynak İtalyan ceza yasasından nakledilen özgürlük kısıtlayıcı cezada üst sınır, bir aydan altı aya çıkarılmıştır.
Bu durum, sayıca bir yarar sağlamaz. Kumar, biçim değiştirerek yine devam edecektir. Cadde üzerinde iki kişinin, geçen araçların plakalarındaki sayıların tek ya da çift oluşuna göre bahse girmeleri ve bilenin, önceden belirlenen parayı alması gibi yöntemler (Özker, 1946) geliştirilerek denetleyiciler bile hayrete düşeceklerdir.
Buradan kumar davranışının cezalandırılmaması yönünde bir sonuca gidilmesinin uygun olacağı görüşüne varılamaz. Savunulan, ceza artırımı ile yarar sağlanamayacağıdır. Kumar oynatmak için yer temin eden fail, kumar sonucu daha geniş ölçüde suç doğurabilecek organize bir "mekân" oluşturmuştur. Başka bir anlatımla, kumar oynanması için yer sağlanmasıyla kumarın doğurduğu sonuç dışında, bir suçun işlenmesini özendirici ortam hazırlanmıştır.
1989 yılında hazırlanan yeni ceza yasası tasarısında, şimdikinden ayrımlı olarak, kumar oynayanlara özgürlük kısıtlayıcı ceza verilmemesi planlanmışken oynatanlar açısından, uygulanmakta olan hükmün sürdürülmesi benimsenmiştir.
Ceza artırımı yöntemiyle kumar alışkanlığının önlenmesine çalışmak yerine, bu sayrılığın olumsuz etkileri sayılıp dökülerek kamuoyu bilgilendirilmelidir. Bireylerin kumar oynamalarına yol açan nedenleri ortadan kaldırma yönüne gidilmelidir.
7. BÖLÜM
ÖRNEK OLAYLAR
SOSYETEDE KUMAR
Bir mühendis arkadaş taahhüt ettiği bir işi çıkarmak üzere büyük bir şehre gidiyor. İşleri sırasında yüksek bir aile ile tanışıyor. Bilhassa bekâr olduğu için bu aile kendisine çok iltifat ediyor. Yemekte yeni ailelerle tanışıyor. Fakat daveti yapan ailenin kızı kendisi gibi bekâr olduğu için mühendisle çok alâkadar oluyor. Yemekten sonra kokteyl partileri devam ederken muhtelif masalarda kurulan briç, bakara, poker partileri devam ediyor. Bu evin müdavimleri müteahhit ve maliyecileri ve tüccarları çabucak birbirlerine tanıtıyor. Mühendis arkadaşı evin kızı alâkadar ediyor ve kendisine temiz hislerle bağlanıyor. Bütün lükse rağmen iyi ve mütevazı bir ev kadını olmayı bir dem olarak yaşatan bu kız ile mesut olmamaya bir sebep göremiyor. Bir hayal devresinden sonra mühendis arkadaş da kendisini poker masasında buluyor.
Arkadaşın bulunduğu masaya evin güzel ve bekâr kızı da oturuyor. Hatta mühendis arkadaşın karşısına geçerek romantik sözlerle ve gözlerle kendisini meşgul ediyor. Poker partisi devam ederken bazı gayri tabii hal ve jestler gözünden kaçmıyor. Bilhassa riyaziyeci olan bu arkadaş bir aralık evin güzel kızının blöf yaptığına iyice kani olarak ortada külliyetli bir para için bütün önündeki serveti ile rest çeken bu mahlûku kırmamak için kasten kabul ederek peki diyor. Diğer oyuncular kaçıyor ve görmüyorlar. Şimdi sıra ellerin görülmesi ve konuşulmasına geliyor. Mühendis arkadaş hayal kurduğu sempatik kıza elinizde neyiniz var diyor.
Kız şaşırmadan tabii olarak:
-Kare-Dam, diyor.
Masadaki diğer oyuncular hayretlerini gösteriyorlar, mühendis arkadaş da elini gösteriyor ve “ful” diyor. Bu vaziyette evin kızı yerdeki bütün paralarla birlikte arkadaşın önünde bulunan iki yüz lirayı da alıyor. Yalnız hadisenin şayanı dikkat tarafı bundan sonra başlıyor. Mühendis arkadaş kızın elinde Kare-Dam olmadığına kani. Çünkü kâğıt dağıtılırken sinek kızını yere atmış ve değiştirmiş. Bu vaziyette kâğıtların arasından sinek kızını buluyor ve diğer oyunculara göstermeden kıza açıp usulca gösteriyor. Kızın elinden Kare-Dam dediği kâğıtları karıştırıyor ve oyuna devam ediyor. Elinde üç Dam olduğu halde bu şekilde masa sosyete nezaketinden istifade ederek hile yolunu tercih ettiğini anlatıyor.
Mühendis birinci seanstan sonra rahatsızlığını bahane ederek aileden müsaade istiyor. Evin kızı ölüm terleri döküyor... Mühendise kapıya kadar refakat ediyor ve arkadaşa teessürlerini bildirirken:
-Size tam iki yüz lira borcum var, diyor (Özker, Nihat, Suç, Ceza ve Sosyete Bakımlarından Kumar, İzmir, 1946).
ÇANAKLI KONKENİN ADI ENFARKTÜS
On yıl önce Şişli'de bir kulüpteydim. Konken oynuyorduk, ama çanaklı konken. O zaman beş lira yirmi beş lira elbet. Paranın değerli olduğu zaman bu. Şimdi 100 lira 500 lira Çanaklı var. Unutmadan söyleyeyim çok beter bir oyundur bu çanaklı. Tur attıkça büyür oyun ve çanaktaki para durmadan çoğalır elbet. Ankara'da bunun adı Enfarktüstür.
Masada emekli bir öğretmen de var, benim sağımda oturuyor. Kulübün devamlı müşterisidir... Derken kumar büyüdü bir anda 1000 lira oldu. Ben o zaman emekli değilim ve 500 lira maaş alıyorum. Derken elime şahane kâğıt geldi. Elden dokuz yani. Ve finali oynuyorduk. Final eli çok heyecanlıdır zaten. İçimden alacağım bu sefer çanağı dedim. Bir tur döndü boş... İkinci turda sıra hocaya geldi. Bekliyorum bir türlü atmıyor kâğıdını. Zaten biraz ağır oynardı. Ben de kızdım, elim de iyi olduğu için sabırsızım. At be hoca, hep böyle yaparsın, bekletirsin adamı diye bağırdım. Sonra yandaki dürttü onu, hadi hoca oynasana, dedi. Bir de baktık ki ölmüş adam. Hem ellerindeki kâğıtlar öylece gidivermiş haberimiz yok. Sonra kenetlenmiş avucunu zorla açtık, içinden iki joker çıkmaz mı? (Hürriyet 1979 Ansiklopedik Yıllığı).
BİR SERVET KAYBETTİM
7-8 yaşlarında iken amcam ve akrabalarım benimle kâğıt oyunu oynarlar, bazen de oyun olsun diye içki içirirlerdi. Bu oyunlarım gün geçtikçe büyüdü. 15 yaşıma geldiğimde, kulüplere gitmeye başladım, bu arada içkiye de alıştım. Gün geçtikçe oyunlarım daha da büyüdü. Kulüplere iyice tutkun bir hale geldim.
Babamın hali vakti yerindeydi ve biraz daha büyüyünce bana bir araba almıştı. Arabayı satıp parasını kumarda kaybettim. Bu arada eşime, düğünümüzde takılan yaklaşık 1,5 kilo altını satıp bunun da parasını kumarda yedim. Kumarda yaklaşık 300 milyon lira para kaybettim.
Bu arada borçlanıyordum da. Babam kulüp sahiplerine, bana borç vermemeleri için tembih etmişti. Bunun üzerine yeni yerlere gitmeye başladım. Battıkça batıyordum. Baktım olacak gibi değil, göz göre göre ölecektim. Kendi ayaklarımla buraya (Bakırköy Alkol ve Madde Bağımlıları Tedavi Merkezi) tedaviye geldim. Ama şimdi çıkmaya korkuyorum (Sabah, 3 Nisan 1988).
TEK KOLLU CANAVAR KURBANI
Kumara alışmadan önce çok iyi bir işim ve çok mutlu olduğum bir ailem vardı. Bu tek kollu canavarlara 4 yıl önce bir arkadaşıma uyarak başladım. Daha önceleri kumar nedir bilmiyordum. Ama bu canavarlara alışınca, varımı yoğumu her şeyimi kaybettim.
Kumar makinelerine alışmadan önce, değil kahvehaneye gitmeyi, pişti oynamayı bile bilmiyordum. Artık kollu makinelerin öylesine müptelası olmuştum ki kapıdaki adamla bile senli benli olmuştuk. Gözüm ne ailemi, ne çocuklarımı görüyordu. Hatta çok sevdiğim, ekmek paramı kazandığım dükkânımı bile görmüyordum. Her gün evime geç gidiyor, eşime yalan söyleyerek makinelere gidiyordum.
Her gidişimde kazanırım diye ümit ediyor, oysa kaybettikçe daha fazla içeri giriyor ve batağa saplandıkça saplanıyordum. Benim için tek çözüm artık ölümdü. Denedim ama başarılı olamadım. Şimdi gördüğünüz gibi Bakırköy Alkol ve Madde Bağımlıları Tedavi Merkezindeyim (Sabah, 3 Nisan 1988).
ÖLDÜREN PİYANGO
Geçtiğimiz yılbaşı çekilişinde Milli Piyango biletine yarım milyar lira isabet eden, ancak annesinin pantolonunu yıkaması sonucu bileti parçalandığı için parasını alamayan genç, girdiği bunalım sonucu canına kıydı.
Tablacılık yaparak geçimini sağlayan 19 yaşındaki Mehmet Yalçın, biriktirdiği parayla 4 yılbaşı bileti aldı. Bunlardan 5173930 numaralı çeyrek biletine yarım milyar lira isabet etti. Büyük sevinçle evine gelen genç, tüm aramalarına karşın biletini bulamayınca annesine sordu. Daha sonra pantolonla birlikte yıkanmış bölük pörçük bilet bulundu. Biletin parçalarını birbirine yapıştıran Mehmet Yalçın, başvurularına karşın bugüne kadar ikramiyesini alamadı.
Bir süredir bunalım içinde olduğu belirtilen Mehmet Yalçın'ı arife günü akşamı annesi odasında baygın buldu. Ailesi tarafından Adana Balcalı Hastanesine getirilen genç kurtulamadı. Yapılan otopsi sonucu Mehmet Yalçın'ın naftalin içtiği belirlendi (Süleyman Güzel, Milliyet, 9 Mayıs 1989).
MUM IŞIĞINDA BİLE KUMAR OYNARIZ
İbrahim, elinde sürekli taşıdığını söylediği albümün sırrını açıkladığında dehşetle sarsıldım. Günümüzde, tasasını çekenler tarafından XXI. yüzyıla verilecek isim tartışılırken, çoğunluk "iletişim çağı" diğer bir deyişle "enformasyon çağı" demeyi uygun buluyorlar. Oysa bugün yeryüzünde yaşayan insanların büyük bir çoğunluğunun kafası ile yüreği arasında bile iletişim kopuktur. Birçok insan çocuğundan, eşinden, anasından, babasından hiçbir sıcak ileti almadan, hiçbir samimi duygu görmeden yaşamaktadır.
Mazlum insanların bir kısmı metropollerin en sosyetik ve artistik (!) semtlerinde sefaletin çamurunda yaşarlar. Adları kumarbazdır. Kumar: “Doktoru ve ilacı olmayan hastalık”. İlk kez piyango ile başlatılan kumar oynama ganyan, toto, loto.. ile hızlanarak sürüyor ülkemizde. İnsanlar umutlarını; o güzelim duyguyu bir çarkın dişlerine, bir futbol takımına, atlara, zarlara, kağıt parçalarına bağlarlar. Bu umut yoğunlaşır, kabarır, düşer, kalkar, halden gelen hale gider ve nihayet bu umut bir gün kendi kendini bitirir, yok olur. Çünkü artık hiçbir şey kalmamıştır."Ev yandıktan, ocak söndükten, artık kurtarılacak hiçbir şey kalmadıktan sonra insanlar birbirlerine gülse de olur." Piyangonun başında bir "Milli" kelimesi olduğundan dolayı, piyango oynayanlar için korkulacak bir şey yoktur. Mesela hiç işi gücü olmayan bir vatandaşımız şöyle diyor: "Ben seri olarak alırım. Bir seride hiç çıkmazsa iki veya üç amorti çıkar, bununla yeniden bir seri daha alıyorum, böylece devam edip gidiyor. Hele bir de tam çıkarsa..
Bu gurupta, buna çok benzeyen toto ve ganyan gibileri için de aynı şey denebilir.
Görüşlerini almaya gittiğimiz bir ganyan bayii “Amacımız bu sporla insanlara hizmet etmektir” diyordu özetle. Bu “hizmet” kapılarının herhangi birinden giren bir insan hemen ilerde kendisine benzeri bir “hizmet”(!) sunan zarları ya da kâğıtları eline alıyor ve çöküş başlıyor. Artık o bambaşka bir dünyadadır. Salt kumarla geçmiyor hayat; içki var, uyuşturucu var, hap var... Kumar, çirkef batağına açılan kapılardan sadece biridir. Biz burada az da olsa bu kapıyı aralayabilmek için, Hilton'daki komprador masalarından değil de Beyoğlu sefaletinden bir kesit sunalım istedik. Beyoğlu'nu en iyi gece yaşayanlar bilir. Gündüz uyuyan ve o civarda görevli olan bir bekçinin yardımıyla bir gece saat sıfırdan sonra Ahududu caddesinden girdik. Arkadaşlarımın yanında "emniyette" olduğumdan, hemen her acayip gördüğüm şeyin izahını soruyordum. Mesela karşıdan gelen, çok şımarık tavırlarla, laubali bir merhaba ile geçen genci sordum. "Koçero" dediler. "Her yol vardır onda. Fakat en büyük özelliği hapçı olmasıdır."
-Peki bu hapçılığın suç unsuru olan bir tarafı yok mu sizce, neden suç üstü yakalamıyorsunuz? Bu soru onlara göre iyice safça olmalı ki tebessüm ettiler.
-Biz bunları yakalamaya kalkarsak başımız belaya girer. Bunların yanlarında şişe parçaları ya da jilet bulunur, ya ceplerinde ya da avuçlarının içinde taşırlar. Bizim kendilerini tutacağımızı anladılar mı, hemen yatar ve boğazlarına şişeyi ya da jileti dayarlar. Hiç mi hiç şakaya gelmez bunlar. Bizim bir arkadaş, daha önce bu bölgede görev yaparken öyle birini karakola götürmek istemiş, o da kendi kendini jiletle paramparça etmiş. Zaten onların vücutları uyuşmuştur, artık acı falan duymazlar. O yüzden arkadaşın görev yeri değiştirildi. En iyisi görmemektir..
Bu sırada arkadaşım; koltuğuna bir çanta sıkıştırmış, esmer, kısa saçlı, lacivert takım elbiseli, otuz beş yaşlarında birini hemen yanımızdan geçerken durdurdu ve benim duyamayacağım yavaşlıkta bir şeyler söyledi. Karşılaştığımız kişi dönüp benimle el sıkıştı ve kendisini izlememizi istedi. Arkadaşım kulağıma: "Buraların en tanınmış ve sayılan kumarcısı İbrahim budur işte" dedi.
İbrahim bizi öyle izbe, öyle küf ve kurum kokan mahzenlerden geçirdi ki buralarda insanların olup olmayacağını düşündüm. Birkaç dakikalık mahzen ve tünel yolculuğundan sonra, kadın ve erkek seslerinin geldiği bir ‘yeraltı kahvehanesi’ne girdik. Sigara dumanından zorlukla seçilebiliyordu insanların siluetleri. Dayanılmaz ve yıllanmış her türlü pis kokunun örtüsüne sindiği büyükçe, kare şeklinde masa çevresine oturduk. Etrafımızda kadınlı-erkekli gruplar, kıyasıya paralar sayılıyor, markalar verilip alınıyor ve zarlar atılıyor. İbrahim ise her an oyuna oturacakmış gibi hallere giriyordu. Bunun için hemen soruyorum:
-İbrahim seni okuyucularımıza tanıtabilir miyiz?
-Adım İbrahim, soyadım Köylüoğlu. Çorum'da doğdum. Yirmi yıldır kumar oynarım. 34 yaşındayım. Resmi bir yerde çalışıyorum. Bunu da yaz n'olacak sanki diyor ve albümün içinden, sefaletin gayyasına düşmüşleri kahraman olarak birinci sayfasında büyük puntolarla manşet yapan, iki ay kadar eski tarihli bir gazete çıkarıp, oradaki resmini gösterip, dört yüz bin lirayı nasıl “üttürdüğünü” anlatıyor.
-Peki, İbrahim bu kadar çok parayı bir memur nasıl bir araya getiriyor?
-Oynayarak kazandım. Kazandım ve kaybettim. Hani derler ya kumarcının kumarcıya parası geçmez. Doğru demişler. Kumarcı bugün alır, yarın verir. Aslında biz kumarcıların paraları ev yani dükkân sahiplerine kalır. Yüzde on alırlar. Ama tabi onlar da bizim gibi bu paraların hiçbir faydasını görmezler. Bu paralar ya meyhanelere ya da pavyonlara gider.
-Gündüzleri işe gidiyor musun?
-Tabi gidiyorum.
-İyi ama saat ikiyi geçmiş, daha sen yeni oturacaksın...
-Kumarbazlar uyumazlar. Vakit varsa gündüz uyuruz...
-Eve gidebilecek misin sabah?
-Ne evi? Biz eve falan gidemeyiz. İki çocuğum var. Onları albümden görürüm. Yani senin anlayacağın biz kumarbazlar, çoluk çocuğumuzu albümlerden seyreder ve öyle hasret gideririz.
İbrahim elinden hiç bırakmadığı, arada bir kemerinin içine, beline soktuğu albümün sırrını açıkladığında dehşetle sarsıldım. Ve kendimi toparlayıp yeniden sordum:
-İbrahim, nasıl bir şey bu kumar. Yani istesen bırakamaz mısın? Hem, eşin, çocukların, kendin şikâyetçi değil misin bu durumdan?
-Bu bir hastalıktır. Önceleri kahve köşelerinde arkadaş oyunlarıyla veya toto, milli piyango gibi oyunlarla başlar. Mesela şimdi siz benim önüme milyonu koyun gözüm görmez, ama sizden beş yüz lira ütersem rahatlarım. Ben bu çamurdan çıkamam, bırakamam, istesem de bırakamam. Eşimde alıştı artık. Tabii ki hiçbir kimse kumarbaz bir koca istemez ama ne yapsın, alıştı yıllar geçince. Ben de arada bir uğrayıp para bırakıyorum eve. Helal kazancımdan... Kumardan aldıklarımın bir kuruşunu bile karıştırmam. Kumar parası yedirtmem çoluk-çocuğuma. Paraları ayrı yerlere koyarım.
-Neden yapıyorsun böyle bir şeyi?
-Elhamdülillah Müslümanız! Bak bu resimleri ben getirdim Arabistan'dan. Mekke ve Medine’deki camilerin resimleridir bunlar. Şu duvardaki büyük fotoğrafı da kendim çektim, Kâbe’nin resmidir. Ben ayrıca her Cuma günü namazımı da kılarım. O ayrı bir şey, bu ayrı bir şey.
-İbrahim bir gün tüm bu kumarhaneleri, sizin mekânlarınızı yıkarsak ne yaparsınız?
-Bize bir şey olmaz. Ben öyle kumarbaz tanıyorum ki, mum ışığında bile zar attı. Biz yeni mekânlar bulur ve gene oynarız.
-Hiç pişmanlık duymuyor musun? Bırakayım, vazgeçeyim demiyor musun?
-Aslında herkes pişmandır. Bunu devlet kendi de oynatıyor büyük lüks otellerde hem de makinelerle, ona sorsanız pişmanlık duyuyor mu? Tabi bizim gibilerin, hiçbir kumarbazın, sıhhati tam değildir. İyi bir muayene yapılsa hepimizde astım hastalığı vardır en azından. Ama dönüşü yok bu yolun, düşmüşüz bir defa. Balık nasıl sudan çıkınca yaşamazsa biz de başka hayatta yaşayamayız.
Bu sıralarda İbrahim’in gözleri uzun süredir yan taraftaki oyun oynanan masadaydı. Konuşmalarını duraklayarak sürdürüyordu. O yana doğru, o masaya doğru kaydığını, aktığını hissediyordum. Ve "ben oyuna oturuyorum" diyerek çabucak kalktı ve gitti, sabaha aydınlığa, aydınlık çağrılarına kulaklarını tıkayarak.
"Ne tuhaf! Allaha gerçekten bağlı olanların hiçbiri kumar oynamaz da, kumar oynayanların çoğu Allaha inanır” (İslam Aylık Mecmua, Sayı 28, Aralık 1985).
KAYNAKÇA
1. KİTAPLAR
Akev, Talat Sahir, Türk Hususi Hukukunda Kumar ve Bahis, İstanbul Üniversitesi Yayını, 1964
Akıncı, Yılmaz ve Atakan, Tahsin, Kabahat Fiilleri ve Usul Hükümleri, Minnetoğlu Kitapevi, İstanbul 1966.
Akıntürk, Turgut, Medeni Hukuk Bilgisi, Sevinç Matbaası, Ankara, 1973.
Büyük Larousse Sözlük ve Ansiklopedisi, "Kumar" Maddesi, Gelişim Yayınları, İstanbul, 1986.
Çetin, Celalettin, Hürriyet 1979 Ansiklopedik Yıllığı, İstanbul.
Doğan, Lütfi, Toplumun Temelini Sarsan Belli Başlı Problemler, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1986.
Dostoyevski, Fiodor Mihailoviç, Kumarbaz, Çev. Nurullah Ataç, Ahmet Halit Kitapevi, İstanbul 1945.
Emniyet Genel Müdürlüğü 1988 Çalışmaları, Ankara.
Gülen, Kadri, Günümüzde Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu Tatbikatı, Ankara 1977.
Gürbüz, Yaşar, Siyasal Sistemler, May Yayınları, İstanbul, 1980.
Hayat Ansiklopedisi, "Oyun" maddesi, Hayat Yayınları, Cilt IV-V.
İmregün, Oğuz, Ticaret Hukuku, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Ankara, 1988.
Kılavuz, A.Saim ve Başkaları, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, Marifet Yayınları, İstanbul, 1987.
Lane, Allen, The Psychology of Gambling, Edited by John Halliday and Peter Fuller, London, 1974.
Meydan Larousse, "Kumar " ve "İskambil" Maddeleri.
Milli Piyango İdaresi 1987 Faaliyet Raporu
Milliyet İLK'ler Ansiklopedisi, İstanbul, 1985.
Özbaş, Gündoğdu, Kuruluş ve İcraatıyla Anavatan Partisi.
Özker, Nihat, Suç, Ceza ve Sosyete Bakımlarından Kumar, İzmir, 1946
Sena, Cemil, Hazreti Muhammed'in Felsefesi, Remzi Kitapevi Yayınları, 4.Baskı İstanbul, 1986.
Tanyeri, İbrahim ve Üner, Sunday, Nufus ve Ekonomi, Türkiye Çevre Sorunları Vakfı Yayını, Ankara, 1987
Tuhr, Andras Von, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Çev. Cevat Edege, Yargıtay Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 1983.
Türk Ceza Yasası Öntasarısı, Ankara, l989.
Türkiye Jokey Kulübü 1985 Çalışma Raporu.
Türkiye Jokey Kulübü 1986 Çalışma Raporu
Türkiye Jokey Kulübü 1987 Çalışma Raporu
Türkiye Jokey Kulübü 1988 Çalışma Raporu
Türkiye Jokey Kulübü 1989 Çalışma Raporu
Türkiye Rehber Ansiklopedisi, "Oyun" Maddesi.
Ünver, A. Süheyl, Ressam Ali Rıza Bey'e Göre Yarım Asır Önce Kahvehanelerimiz ve Eşyası, Ankara, 1967.
29. Kuruluş Yıldönümünde Sportoto-loto Çalışma Raporu, Ankara.
2. MAKALELER
Baykal, Ali, "Hukukumuzda Kumar Hükümleri ve 1072 Sayılı Yasa", Türk İdare Dergisi, Mayıs-Haziran 1969, Yıl 40, sayı 318.
Bugay, Umur, Cumhuriyet Dergi, 20 Nisan 1986, Sayı 10
Bugay, Umur, "Dört Çay Biri Az Şekerli", Cumhuriyet Dergi, 15 Haziran 1986, Sayı 18.
Çabuk, Erdinç, "Viyana Kahveleri", Cumhuriyet Dergi, 21 Ocak 1990, Sayı 202.
Çifter, İsmail, Cumhuriyet, 9 Ağustos 1989.
Dizdar, Ali, "Talih Kuşu Hep Yükseklerde Uçtu", Cumhuriyet Dergi, 1 Ocak 1989, Sayı 149.
Fişek, Kurthan, "İçki Öldürür, Sigara Söndürür, Kumar Süründürür, Spor Güldürür", Cumhuriyet Gençlik, 16 Mart 1984.
İslam Aylık Mecmua, "Kumar Ekonomisi", Aralık 1985, Sayı 28.
Kara, Hakan, "Üçüncü Adres Kahvehane", Cumhuriyet Gençlik, 14 Mart 1984.
Kuran, Alp, Langırt Faciası", Cumhuriyet, 20 Aralık 1965.
Okaygün, Teoman, "Kahveler ve Tabancalar," Cumhuriyet Dergi, 16 Mart 1986, Sayı 5.
Olgun, İhsan, "Kumar Konusunda İdari ve Adli Kazanın Görüşü", Türk İdare Dergisi, Yıl 36, Eylül-Ekim, Sayı 302.
Özek, Çetin, "Türk Ceza Hukukunda Kumar Suçu", İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt XXIX, 1963.
Özfatura, Necati, "Kumar İptilası", Yeşilay Aylık Kültür ve Sağlık Dergisi, Kasım 1984, Sayı 612.
Özfatura, Necati, "Kumar Salgını", Yeşilay Aylık Kültür ve Sağlık Dergisi, Ekim 1984, Sayı 611.
Özfatura, Necati,"Uyuşturucu Kültürü ve Kumar", Yeşilay Aylık Kültür ve Sağlık Dergisi, 1984, Sayı 609.
Özgentürk, Işıl, Cumhuriyet, 31 Aralık 1989.
Somunoğlu, Coşkun, "Gençlik ve Spor Sorunları Seminer Tebliği", Ankara, 1975.
Soysal, Mümtaz, Milliyet, 9 Ağustos 1989.
Yenice, Kazım, "Otomatik Oyun Makineleri ve Kumar", Adalet Dergisi, Yıl 57, Ekim 1966, Sayı 10.
121 Uyuşturucu Madde Müptelası Hakkında Kriminolojik Anket, Yayın No 9, İstanbul, 1958.
Geçmişte yazdıklarımın ambarıdır ÇÖTEN... Bazen polisiye bir anı.. Bazen bir köşe yazısı.. Bir makale ya da söyleşi.. Sıradan ya da sıradışı mesleki yaşanmışlıklar.. Kitap bile var bu ambarda.. Tabii ki zamanı olanlar için..
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder