21 Aralık 2017 Perşembe

SOSYAL MEDYADAKİ FERYADIMIZ

Sosyal medya olgusu, içinde bulunduğumuz çağa paralel olarak hızlı gelişme kaydetmektedir. Facebook sayfası, WhatsApp grubu gibi paylaşım alanları insanları birbirine iyice yaklaştırmaktadır.
 Biz polis koleji mezunlarının da bir derneği ve WhatsApp grubu bulunmaktadır. Mustafa Özgen müdürümüz emek verip beslemektedir.
Zaman zaman grup içi paylaşımlarda öyle konular vardır ki aslında bir teşkilatın iç dünyasını yansıtır. Biraz da geçmişteki bastırılmış duygularımızı açığa çıkarır. Artık emekli olunmuştur. Görevin saygınlığından, öneminden, ağırlığından, sorumluluğundan dolayı daha önce paylaşılamayan birçok konu emekli olunca bu sitelerde konuşulabilir olmuştur.
Biz 1960’ların, 1970’lerin mezunları olarak ilk başlarda sağcılıkla solculukla tanıştırılmıştık.
Alevilik Sünnilik ile tanıştırılmıştık.
Bölücü terör bizlere tanıştırılmak istenmiştir.
Dincilikle tanıştırılmıştık.
*
Sağcılık solculuk bayağı tuttu. Çoğumuz Polder’li, Polbir’li olduk. Sonuçta ülke, askeri müdahaleye maruz kaldı.
Bölücülüğü hiç tutmadık. Aksine daha da birleştik.
Alevilik-Sünnilik konusu toplumumuzu biraz sarstı. Ama teşkilatımızda ciddi bir sancı yaşanmadı.
Ne olduysa dincilikte oldu. Halkın yüzde 99’unun Müslüman olduğu ülkemizde iktidarlar, dindar yapılı muhafazakâr insanlarımızla iç içe yaşadı. Bu güzel bir davranıştı. Ama zaman içinde dincilerin (dindarların değil) saman altından su yürütmelerine göz yumdular. Allah’ın ipine ve sonuçta devletin belirlediği kurallara sıkı sıkı yapışacaklarına dincilerin oylarına yöneldiler. (Uğur Mumcu bu durumun sonuçlarını şöyle özetlemektedir: “1949 yılında CHP din derslerini kabul etti. Yıkıldı. 1957 yılında Demokrat Parti Said-i Nursi’nin cübbesini bayrak yaptı. Yıkıldı. 1960’ların ortalarında Süleyman Demirel Nur tarikatının, Süleymancıların sakallarını okşadı. Yıkıldı. 1980’lerin sonlarında Anavatan Partisi haç seferleri düzenledi. Yüzde 20’lere geriledi ve yıkıldı.”)
Bu durum teşkilatımıza da yansıdı. Bugün sosyal medyada adı geçen Ali Osmanlar, Mustafalar, Aliler, Ahmetler böyle türedi. Hepsi meslekte iken memurluğa alınma şartlarını kaybetmişlerdi bile. Ama himaye edildiler. Üstelik yeni cemaatçilerin yetişmelerine sebep oldular. Polis kolejinde, polis akademisinde öğrencilere kimi baskı uyguladı, kimi ikinci kura torbalarıyla yakalandı. Bu durum, dönemin emniyet genel müdürüne şu sözleri söyletti: “Polis teşkilatında haksızlık olursa, polis başkasına haksızlık yapmayı hak sayar.” (http://www.caginpolisi.com.tr/unal-erkan-ile-soylesi/)
Bu haksızlıklar oldu mu? Ziyadesiyle oldu. Polis kolejine göstermelik sınavlarla girildi. Meğer onlar kolej kimliğinden önce cemaat kimliği üstlenmiş kişilerdir. Cemaati, polislikten yüce görmüşlerdir. Mezun olunca da doğal olarak polis amiri değil, fetocu olarak kadroya çıkmışlardır. Bir başka ifadeyle cemaatçilik ruhu, polislik ruhunun önüne geçmiştir.
Aynı dönemlerde başka kurumlardan insanlar da fetocu olarak ülke sathına yayılınca gece yarısını bile bekleyemeden fetöcü tohumları ekmeye yeltenmişlerdir.
İşte bu kurumlarda sahte sınav, sahte kura gibi haksızlıklar olursa, dönemin emniyet genel müdürü Ünal Erkan’ın dediği gibi o kurumdakiler başkalarına haksızlık yapmayı hak sayarlar.
Oysa bu kutsal ocaklardan Atatürk Türkiye’sine yakışan bireyler de mezun olmuşlardır. Emekli de olunsa meydanlar boş bırakılmadan iyi, güzel ve faydalı mücadeleye devam edilmelidir. Bu kadar tecrübeyle yapılan her bir katkının, teşkilatımız için bir doktrin niteliğinde olacağı unutulmamalıdır.
Bu muhteşem birikimi, birbirimizden ve gençlerimizden esirgememeliyiz. Dostça, sevgiyle, kardeşçe paylaşmalıyız.
Kırmadan, üzmeden…