Bir yazımızda, Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğündeki bir hükümden yola çıkarak, görevli olmayan bir polisin siyasi mitinglere katılıp katılamayacağını dile getirdik. (http://erolozdemir28.blogspot.com)
Tüzüğe göre ceza ağırdı. Meslekten ihracı gerektiriyordu.
Emekli iki meslektaşımızdan yorum geldi. Yorumlardan biri Mustafa Kır’a aitti ve aynen şöyleydi:
“Kızını siyasi parti mitingine götürmek isteyip Disiplin Tüzüğünde bu konuda cezai hüküm olduğunu öğrenince tereddüde düşen polis memuru Metin'e benim tavsiyem şöyle olurdu...”
Mustafa Kır devam ediyordu:
“Polis arkadaşımız üniversiteye gitmeye hazırlanan kızını alıp hanımı ve varsa diğer çocuklarıyla birlikte önce polisevine bir akşam yemeğine götürsün. Mademki Ankara'da görevli. Biletler de ucuz. Ailesiyle birlikte Devlet Tiyatrolarında bir oyun izlesinler. Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası salonunda hiç olmazsa bir kez klasik müzik konseri izlesinler. Gene ailece bir bale ya da bir operaya gitsinler. O binaları, oyuncuları, izleyenleri bir görsünler. Ulus’ta bulunan TBMM müzelerini, Anadolu Medeniyetleri müzesini, Devlet Resim Heykel müzesini görsünler.
Kurtuluş mücadelesinin en önemli savaşlarından olan Sakarya Savaşı'nın yaşandığı Polatlı'yı görsünler. Polatlı'da yükselen Zafer Anıtı'nı, düşmanın geriye atıldığı Duatepe'yi, oradaki anıtları, Polatlı yolundaki Sakarya Savaşı'nın yönetildiği Alagöz Karargâhını görsünler. Ankara'da Hacıbayram Camisini görsünler, türbede dua etsinler. Ankara Kalesini, eski Ankara alışveriş merkezi olan Çıkrıkçılar çarşısını, tarihi hali ile restore edilen Hamamönü semtini gezsinler.
Polis arkadaşımız evinde, hiç olmazsa ansiklopedilerin ve 80-100 kitaplık bir kütüphanenin olmasını sağlasın. Kendisi okusun. Babanın okuduğunu gören çocuklar da okuyacak, en azından ona özeneceklerdir.
Çocuklarının yanında konuşmasına özen göstersin. Küfürlü ve sokak ağzıyla konuşmasın. Kelimeleri güzel telaffuz etsin. Kısa ve düzgün cümlelerle konuşsun. Çocukları ile ilgilensin. Onların problemlerini dinlesin, paylaşsın. Özellikle ve de özetle çocuklarının sosyal ve kültürel açıdan eşitlerine göre daha iyi yetişmesini sağlasın. Eğer bunu sağlayabilirse 18 yaşına gelen çocuklarımız siyasi tercihlerini kendiliklerinden yapar hale geleceklerdir.”
İkinci yorum emekli emniyet müdürü Çetin Yıldız’dan gelmişti. O, şöyle bir değerlendirmede bulunuyordu:
“Acaba teknik bir konu olarak mı yoksa biraz fikir yürütelim diye mi böyle bir konu anlatıldı, doğrusu tam kestiremiyorum. Bu konuda Mustafa Kır’ın görüşlerine katılmamak mümkün değil. Ancak bu ülkede sadece maaşıyla ev geçindirmeye çalışan bir polis memurunun bunları nasıl gerçekleştireceği doğrusu bende ciddi bir merak uyandırıyor. Kendi fikrime gelince.. Diyelim ki bu arkadaşımız kızıyla mitinglere katıldı ve şikâyete maruz kaldı. Şayet soruşturma dosyası demokrasinin tüm inceliklerini içine sindirmiş bir soruşturmacının elindeyse korkmasına gerek kalmaz. Ama tam aksi özelliklere sahip birinin elindeyse, şansı demokrasinin gereğini yapmayı ilke haline getiren bir idari hâkime kalmış demektir. Ancak bence polis memuru arkadaşın, kızını mitinglere götürmesine gerek yok. Şayet o bu kadar ince düşünüyorsa gerek aile, gerekse meslek hayatında demokratik düşünen ve bunu yaşamına aksettiren biridir. Bu nedenle kızının okumasını teşvik etmeli, yazılı ve görsel basın üzerinden fikrini geliştirmesine yardımcı olmalıdır. Bugün miting meydanlarında yapılan konuşmaların içeriğini tartışmaya bile gerek yok. Önemli olan demokratik hukuk kurallarına bağlı, insan hakları ve düşünce hürriyetine inanmış bireyler olabilmek. O zaman farklı da düşünsek, bir arada anlaşarak yaşayabiliriz.”
Yorumlar ilginçti. “Ne olur, ne olmaz! Her ihtimale karşı miting alanına gitmesin. Çocuğunun başka yöntemlerle gelişimini sağlasın” der gibiydi.
Yazımızda, tartışmayı iki boyutuyla ele almıştık. Polis memuru, ilk defa oy kullanacak olan kızını mitinge götürüyordu. Bu arada kendisi de siyasi bir mitinge katılmış oluyordu. Mitinge katıldığı için Tüzük hükümlerine göre ceza alır mıydı?
İki yorumcumuz da polis başmüfettişliğinden emekli olmuşlardı. Soruyu böyle sorduk.
Mustafa Kır’ın cevabı: “Polis arkadaşımız mitinge kızını götürüp orada görünür ve hakkında işlem yapılırsa Disiplin Tüzüğünde bu hüküm olduğu sürece ceza alır. Bundan kurtuluşu da yoktur. Çözüm Tüzükteki bu hükmün kaldırılmasıdır. Yoksa soruşturmacının iyi niyeti ve gayreti ceza almasını engellemez.”
Çetin Yıldız’ın cevabı: “Ben ceza vermezdim. Çünkü bir art niyet yok.”
Başka bir devlet memuru miting alanına gitseydi ceza yoktu. 1965 yılında yürürlüğe giren Devlet Memurları Kanunu böyle bir fiile ceza öngörmemiştir. Ancak 1979 yılında yürürlüğe giren Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü, polis teşkilatında çalışanların izinli günlerinde siyasal amaçlı toplantılara katılmasını yasaklamıştır.
Çünkü 1970’li yıllarda ülkemizde “Benim fikrim daha doğrudur” düşüncesiyle oluşan sağ-sol akımında polisin de etkilenerek tarafsızlığını yitirdiği düşünülmüştür.
Yoğurdun üflenerek yenilmesinin nedeni bundandır.
Yani Çetin Yıldız “art niyet yok, ben ceza vermezdim” dese de Mustafa Kır’ın dediği gibi Tüzük’te bu hüküm olduğu sürece memur ceza alabilecektir.
Geçmişte yazdıklarımın ambarıdır ÇÖTEN... Bazen polisiye bir anı.. Bazen bir köşe yazısı.. Bir makale ya da söyleşi.. Sıradan ya da sıradışı mesleki yaşanmışlıklar.. Kitap bile var bu ambarda.. Tabii ki zamanı olanlar için..