Bunu İslam dininin
kutsal kitabı olan Yüce Kuran'da da görmek mümkündür. İniş sırasına göre
surelere bakıldığında Arabistan'ın Mekke şehrinde ve civarında işlenen suç
sayısı oldukça fazladır.
Oysa dönemin ticaret
yolu olarak bilinen Mekke Şam arasındaki uygarlıklarda, muhtemeldir ki yaşam
daha da kalitelidir.
Muhammed Mustafa, oniki
yaşından itibaren kırk yaşına kadar ikibinbeşyüz kilometrelik bu güzergâhta
ticaret yaptığı için tecrübe sahibi olmuştur.
610 yıllarında
kendisine Yüce Allah'tan gelen vahiyleri insanlara duyurma görevi verilmiştir.
Daha sonra bu vahiyler
toplanmış ve İslam dininin kutsal kitabı ortaya çıkmıştır.
İlk surelere
bakıldığında kötülük yapanlardan yani suç işleyenlerden söz edildiği
görülmektedir.
İlk inen Alak suresinde
Ebu Cehil adındaki kişi kastedilerek, Yüce Allah tarafından gönderilen
uyarılara inanma konusunda reddedici bir tutum sergilediği ifade edilmiştir.
Hatta ceza olarak saçından sürüklenip cehenneme atılacağı belirtilmiştir.
Suçlarla ilgili
vahiyler henüz ikinci sıradaki surede de yer almıştır. Yok yere yemin eden,
aşağılık, devamlı kusur arayıp kınayan, söz götürüp getiren, iyiliğe ve yardıma
engel olan, saldırgan, günahkâr, kaba saba,
mal ve çocuk sahibi olmuş diye yolunu şaşırmış olan insanlardan söz
edilmiştir. (Kalem/10-14) Bu insanlara uygulanacak müeyyideler de
açıklanmıştır: Toplumsal itaat gösterilmemesi, burunlarının sürtülmesi gibi...
Üçüncü sırada yer alan
surede Yüce Allah'tan başka tanrı olmadığı, Allah'a ortak koşanların yalancı
oldukları vahyedilmiştir. Bu suç için boyunduruklar ve boğazdan geçmez
yiyecekler ceza olarak gösterilmiştir. (Müzzemmil/12-13)
Çöl Araplarının
işlediği suçlar devam eden surelerde de yer almıştır.
Altıncı sırada yer alan
surenin tamamında Ebu Lehep ile karısının aykırı davranışları dile getirilmiş,
ceza olarak yine cehennemdeki alevli ateş gösterilmiştir. (Tebbet/1-5)
Bir sonraki surede kız
çocuklarının diri diri toprağa gömülmesinin hangi suç yüzünden
gerçekleştirildiği sorgulanmaya çalışılmıştır. (Tekvir/8)
Yüce Kuran'ın tamamı
okunduğunda cahiliye döneminde bunlara benzer insanın içini acıtacak birçok
suçun olduğu görülebilecektir.
Bazılarını sayalım:
Haksız yere Allah'ın yasakladığı cana kıyılması
Fakirlik korkusuyla çocukların öldürülmesi
Kız doğduğunda ondan arlanılması ve diri diri toprağa gömülmesi
İntihar
Fuhuş, zina, eşcinsellik
Erkeğin ümit edeceği şekilde kadınların açılıp saçılması
Babasının evlendiği kadınlarla evlenilmesi
İftira
Sahtekârlık
Hırsızlık
Yalana kulak verilmesi
Haram yenilmesi
Yetim malı yenilmesi
Ölçü ve tartıda hile
İçki ve kumar
Tefecilik
Cahiliye döneminde suçu işleyenlerin yakalanıp ceza göreceği bir sistemin olmayışı, yaşayanları daha da tedirgin etmiştir. Toplumun önemli bir kesimi, güçlünün gücü karşısında çaresizliğiyle başbaşa yaşamak zorunda kalmıştır.
Haksız yere Allah'ın yasakladığı cana kıyılması
Fakirlik korkusuyla çocukların öldürülmesi
Kız doğduğunda ondan arlanılması ve diri diri toprağa gömülmesi
İntihar
Fuhuş, zina, eşcinsellik
Erkeğin ümit edeceği şekilde kadınların açılıp saçılması
Babasının evlendiği kadınlarla evlenilmesi
İftira
Sahtekârlık
Hırsızlık
Yalana kulak verilmesi
Haram yenilmesi
Yetim malı yenilmesi
Ölçü ve tartıda hile
İçki ve kumar
Tefecilik
Cahiliye döneminde suçu işleyenlerin yakalanıp ceza göreceği bir sistemin olmayışı, yaşayanları daha da tedirgin etmiştir. Toplumun önemli bir kesimi, güçlünün gücü karşısında çaresizliğiyle başbaşa yaşamak zorunda kalmıştır.
Dolayısıyla cahiliye
dönemindeki güvensizlik durumu, sadece çok sayıda suç işlendiği için değildir.
İşlenen suçlara karşı sistemli bir ceza sisteminin olmayışı da suçlulara
cesaret vermiştir.
İşte böylesine suç
batağına saplanmış bir toplumun bundan arındırılması pek kolay olmayacaktır.
Zaten Yüce Kuran mucizesinin giz perdesi de buradadır.
Öncelikli amaç,
suçların durdurulmasıdır. Her ne kadar ceza verilmesi yadsınmıyorsa da Kuran'ın
temel felsefesinin, suçun hiç işlenmemesi yönünde olduğudur.
Bu yönüyle bakıldığında
cahiliye döneminin hiç tutulur yanı yoktur. Yeni bir beyaz sayfa açılmalıdır.
Yüce Allah'ın vahiy yoluyla Yüce Peygamber'e gönderdiği kutsal ayetlerde
belirlenen kurallar dâhilinde oluşturulan yeni yaşam şekline göre hareket
edilmelidir.
Cahiliye dönemi,
suçlarla anılıyordu. Buna tepki olarak yeni dönem esenlikle hatta barışla
anılmalıdır.
İşte esenlik ve barış
anlamına gelen İslam dini, suça karşı bir panzehir olarak ortaya çıkmıştır.
Öyle ki, Yüce Kuran'ın
güvenlik felsefesini ortaya koyması açısından şu sözleri çok önemlidir:
"Yeryüzü barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarmayın." (Araf/56) Bu uyarıyı şöyle de algılayabiliriz:
Suç işlemeye son verilerek yeryüzü barışa kavuşturulmalıdır.
İslam'ın getirdiği
kuralları uygulayabilmek için öncelikle yeni dini kabullenmek gereklidir. Yeni
dini kabul etmek ise barıştan yana yer almak demektir. Başka bir anlatımla suçu
ötelemek demektir.
Ne var ki çöl Arapları
ile yola girmek bir hayli zordur. Çünkü çöl Arapları inkârcılıkta ve
ikiyüzlülükte beterdirler. Kimi Allah'a ve ahiret gününe inansa da büyük bir
çoğunluğu Allah yolunda yaptıklarını angarya sayarlar. (Tövbe/97-99) Bu nedenle
Yüce Kuran'da, muhacirlerin, çöl Araplarından önce İslam dinine girdikleri
belirtilmiştir. (Tövbe/100) Ki bu da ilginç ve önemli bir ayrıntıdır.
Günümüzde özellikle
üniter devlet yapılanmasında iki olgu önemli görülmektedir: Devletin bekası,
milletin refahı...
Cahiliye dönemi
sonrasında devletin bekası yönünde bir gelişmeyi göremeyebiliyoruz. Fakat
suçtan arındırılmış bir toplum oluşturma adına milletin refahının ön plana
alınmış olduğunu kolayca anlayabiliyoruz. Başka bir ifadeyle, köle
dışındakilerin birey hakları konusunda gelişmeler görülebilmektedir. Zira
610-632 yılları arası, Müslümanlar için gerçek bir aydınlanma çağıdır.
İster geçmiş
dönemlerde, isterse günümüzde işlensin. Suç, istenmeyen bir davranıştır.
İnsanın malına zarar verir.
Bedenini acıtır.
İçini üzer.
İnsanın malına zarar verir.
Bedenini acıtır.
İçini üzer.
Suç, tam anlamıyla bir devlet
sorunudur.
Bugün devletimizin en
büyük eksiği, suç öncesinde insanları iyiye motive etmek için eskisi kadar
sabır gösterememesidir. "İsterse suç işlesin, cezasını görür" mantığı
vardır. Bu yöndeki düzenlemelere ağırlık verilmelidir.
Polis; suçu işleyenle
suça maruz kalan arasındaki kişidir. Birinin acımasızlığı, diğerinin
çaresizliği karşısında negatif bir yaşamın tutsağı olmuştur.
Moralsiz bir teşkilatla
pozitif bir toplum yaratmak mümkün değildir. (2013)