Cemaat, FETÖ’leşmeden
önce Yönetimi sağlı sollu yokladı. Polisevlerinde içkiyi yasaklattı.
Yönetim
karşısında ne kadar güçlü olduğunu sınamak istiyordu. Kamusal alanda türban
giydirtti.
Dediğimi
yaptırabiliyor muyum diye kendini iyice test etti. Muhalefeti yargı ile
susturttu.
İşler
düşündüğü gibi gidiyordu. İktidarı da yargı ile susturayım, dedi. Önce MİT müsteşarını, savcının talimatıyla ifadeye çağırttı. (7
Şubat 2012)
Olmadı.
Sonra
“yargı” silahını bir daha denedi. Doldur-boşalt yaptı! Savcı ve hâkimleriyle
iktidara yeniden saldırdı. 17 Aralıkta (2013) sağ kroşe, 25 Aralıkta sol kroşe
denemesi yaptı.
Nevri
dönmüştü bir kere. Tahammül edemiyordu. Yıllarca ne istediyse verilmişti. O da karşılığında
mezardakilere bile ‘EVET’ oyu verdirtmişti!
Fakat yargı
silahı tutukluk yaptı. Kroşeler de yeterli gelmedi. Bu defa askerin silahını
kullanmaya kalkıştı. 15 Temmuz’da (2016) içindeki FETÖ’yü dışarı çıkardı.
Be
mübarek(!) adam…
Kan çıkardın.
Kırmızıyı kirlettin.
Yaratıcının
o güzelim yeşilini de lekelemiştin.
Yetmedi…
Polisi
yedin…
Askeri
yedin…
Yargıyı
yedin…
Halkın
seçtiği iktidarı da ham yapabilirdin.
Fakat o
büyük Türk milletine toslayacağın hiç mi aklına gelmedi?
O büyük
Türk milleti sessizlik gösterebilir. İlgisiz görünebilir. Kaderci davranabilir.
Ama yurduna, milletine halel getirmek isteyenlerin heveslerini kursaklarında
bırakmasını da çok iyi bilir.
Sen bilmiyor
musun? O büyük Türk milleti; polisiyle, askeriyle, yargısıyla, üniversitesiyle,
basınıyla büyük bir renk cümbüşüdür. Tam bir gökkuşağıdır. Sen o gökkuşağındaki
renkleri çalabilir misin?
Polisevlerinde
içki yasağı ha..!
Tam da
“Sarı öküz” hikâyesi gibi…
Bu da bize
ders olsun.