Güvenlikte olma hali, en yalın
anlamıyla can ve mal korkusundan uzak yaşamak anlamına gelebilmektedir.
Devlet, halkının güvende
yaşamasıyla doğrudan görevli olduğu için gerekli tedbirleri almaktadır.
Aşağıda yer vereceğimiz hukuki
metinler değerlendirildiğinde devletin bu konuda çok daha sağlamcı bir tutum
içine girdiği görülmektedir.
Nitekim 1937 tarihli Emniyet
Teşkilatı Kanununun birinci maddesinde, fiziken ve mantıken mümkün olmadığı halde
ülkenin emniyet ve asayişinden bizzat içişleri bakanının sorumlu olduğu
yazılmıştır.
Bundan amaç, çok önemli görülen
güvenlik hususunun sorumlusunun net olarak belirlenmesi isteğidir. Sanki
korunması gereken bir eşyanın bir kişiye imza karşılığı zimmetleniyor olması
gibi düşünülmüştür.
Maddenin devam eden bölümünde ise olması
gerektiği şekilde düzenleme yapılmış, kentsel alanlarda ve dışında görev
bölümüne gidilmiştir. Buna göre güvenliğin sağlanmasıyla ilgili olarak şehir
merkezleri için Emniyet Genel Müdürlüğü belirlenmiştir. Aynı kanunun 16'ncı
maddesine göre de il merkezlerinde emniyeti ve asayişi sağlama görevi il
emniyet müdürlüklerine verilmiştir.
Hal böyle iken 1949 tarihli İl
İdaresi Kanununa göre il sınırları içinde emniyet ve asayişin sağlanması,
valinin görevlerinden sayılmıştır. (Madde 11/C)
Burada da aynı sağlamcı
sahiplenmeyi görmekteyiz. Mademki ilin en yetkili ve sorumlu kişisi validir. O
halde çok önemli olan güvenlik hususu bu yetkiliye bizzat zimmetlenmeli diye
düşünülmüştür.
Hâlbuki 9'uncu maddeye göre vali
zaten, ilde Devletin ve Hükümetin temsilcisi ve ayrı ayrı her bakanın mümessili
ve bunların idari ve siyasi yürütme vasıtasıdır.
Burada her bakanın mümessili ve
yürütme vasıtası olduğu yazılı iken onbirinci maddenin C fıkrasında sadece güvenlikle
ilgili görevin valiye ait olduğunun belirtilmesi, öte yanda tarım, imar,
eğitim, sağlık gibi diğer bütün görevlerin belirtilmemesi kanun yapma tekniği
açısından hatalı olmuştur. Ya hepsi yazılmalıydı. Ya da hiçbiri yazılmamalıydı.
Böyle bir düzenleme ile dokuzuncu
madde hükmü pekiştirilerek valinin elinin daha da güçlendirilmesi istenmiş
olabilir. Ancak bunun iki sakıncası vardır. Biri, polis devletine gidildiği
intibaı verebilir. Diğeri, İl Emniyet Müdürü baypas edilmiş olur. Birinci de
rejim zarar görebilir, ikincisinde ise çağdaş yönetim anlayışından uzaklaşılır.
Emniyet müdürleri en alt rütbeden
başlayarak yükselmişlerdir. Aldıkları eğitim, gördükleri kurs ve edindikleri tecrübe
ile liyakat ve kıdem kazanmış ve bunun sonucu olarak üçlü kararname ile atanmışlardır.
Tarım bakanı adına il tarım
müdürü, milli eğitim bakanı adına il milli eğitim müdürü görev yapmakta ise içişleri
bakanı adına da şehir merkezleri için il emniyet müdürü görev yapmalıdır.
Güvenlik çok hassas bir konudur. Güvenliğin
içinde insanın hem bedeni, hem de temel hak ve hürriyetleri vardır. Bu değerler
üzerinde yapılacak bir hata, rejimin zedelenmesine yol açabilir. Vali, bir
copun kitlesel ağırlığını ve bunun karşı tarafa fiziksel yansıma şiddetinin ne
ölçüde olacağını emniyet müdürü kadar bilemez. Bir binanın temelinde ne kadar
demir kullanılacağını Bayındırlık Müdürü kadar bilemeyeceği gibi...
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz.
Vali, bulunduğu yerin güvenliğinin bozulduğunu fark ettiğinde emniyet müdürü
tarafından buna müdahale edilmesini isteyebilir. Ancak nasıl müdahale
edileceğine karışmaz.
Müdahale edilmeli miydi,
edilmemeli miydi?
Edilmeliydi de edilmemişse ya da tersi
bir durumda bunun faturası tamamen valiye aittir.
Müdahale edilecek hususun, bir
topluluğun dağıtılmasıyla ilgili olduğunu varsayalım. Müdahale sonrasında
kamuoyuna birtakım olumsuzluklar yansımış olsun.
Bunun iki nedeni olabilir: Ya
topluluğun gereksiz yere dağıtılması istenmiştir. Ya da müdahale sırasında yanlış
işler yapılmış veya orantısız güç kullanılmıştır.
Birincinin sorumlusu vali,
ikincinin sorumlusu ise emniyet müdürüdür.
Bu tür durumlarda çoğu kere sapla
saman birbirine karışır ve suçlu arandığında kurban hep emniyet müdürü olur.
İşte bunun önüne geçmek için Emniyet
Teşkilatı Kanununun birinci maddesi hükmü gereğince İl İdare Şube Başkanı
olarak İl Emniyet Müdürünün yeri perçinlenmeli ve İl İdaresi Kanununun
dokuzuncu maddesi C fıkrası iptal edilmelidir.
Vali, bütün bakanların temsilcisi
iken, il emniyet müdürü de şehir içi güvenliği için içişleri bakanlığının görevlisi
olmalıdır.
Valinin, bütün bakanların temsilcisi olduğu yazılı
iken tekraren içişleri bakanının görevini üstlenmesi ne kadar yanlışsa, il
emniyet müdürünün de güdük bırakılması o kadar yanlıştır.
İl emniyet müdürünün bu denli
boşlukta bırakılması kendisine bağlı personelde güvensizliğe yol açabilir.
Güvensiz birilerinin sağlayacağı
güvenlikten de hayır gelmez.