Polis Akademisi 1976 mezunları
olarak devre toplantılarımızın dokuzuncusunu Kuzey Kıbrıs’ta gerçekleştirdik. Bu
kararı, Kıbrıslı devre arkadaşlarımız da olduğu için geçen yıl Karadeniz
buluşmasında almıştık.
Bir turizm şirketiyle anlaştık.
Birkaç ay önceden girişimde bulunduğumuz için ekonomik bir tarifeyle Girne’de
Koloni otelde konakladık.
Yemek salonunun bizim için
ayrılan bölümünde daha çok birlikte olma şansı bulduk ve geçen seneden beri
yaşadıklarımızı paylaştık.
27 Nisan’dan itibaren dört gün
süreyle gerçekleştirdiğimiz birlikteliğin Kıbrıs konukları şu isimlerden
oluşuyordu:
Ahmet Kılıç, Cevat Çolak, Cevdet
Özkaya, Emrullah Akçaoğlu, Erol Özdemir, Fahri Soysal, Hasan Bendaşan,
Hayrettin Mungan, Hüseyin Kibrit, İhsan Tuğrul, İrfan Banaz, İsmet Bilgin, Kenan Altan, Lütfiye Özüyılmaz, Mualla Kütük,
Murat Aykaç, Murat Karcıoğlu, Necmettin Seymen, Nevzat Değirmencioğlu, Nurosman
Deliloğlu, Orhan Gazi Öztürk, Sadettin Dereköy ve Veli Akkaya.
Her ne kadar 23 devre
arkadaşımız varsa da eş ve bazı yakınlarla birlikte 53 kişiydik. Yine
meslektaşlarımızdan Kenan Birol ve Ayşe Kayıran da grubumuza zenginlik katan
isimlerdi.
İkinci gün bir otobüs
kiralayarak mini bir tur düzenledik. Öncelikle Beşparmak dağları üzerinde
muhtemel Arap saldırılarına karşı kurulmuş ve 700 metre yüksekliğindeki
Hilarion kalesine gittik. Kalenin burçlarından Girne’yi izlemek muhteşemdi.
Ardından Bellapais köyündeki
manastırı ziyaret ettik. Rehberimizin tavsiyesiyle klasik müzik konserleri için
kullanılan eşsiz salonu gördük. Salon akustiğinin muhteşemliği karşısında genel
istek üzerine devremiz Nevzat Değirmencioğlu asma kat yüksekliğindeki sanatçı
mahfeline çıkarak ortamın ruhuna uygun olarak seçtiği şarkıyı okudu. Böylece
akustiği test etmiş olduk. Söylendiği gibi harikaydı.
Aynı gün Güzelyurt bölgesine
gittik. Anamur’dan gelecek suyun depolanacağı barajı gördük. Boruların döşenme
işlemleri bitirilmek üzereydi. Yeşilyurt, Kuzey Kıbrıs’ın en yeşil bölgesi olmasına
rağmen bu sene yağmur yağmadığı için doğa, sarı renge bürünmüştü.
Dönüşte Girne'ye yaklaştığımızda
Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında ele geçirilen Rum savaş araçlarını ve
silahlarını gördük. Harekât sonucunda şehit olan Türk Silahlı Kuvvetleri
askerlerinin anısına Türkiye tarafından yapılan Karaoğlanoğlu Şehitliğini
ziyaret ettik. Şehitliğin Türkiye’ye açılan penceresinin önünde anı fotoğrafı
çektirdik.
Devre buluşmamızın üçüncü günüde
Lefkoşa ve Gazimağusa programımız vardı. Girne Lefkoşa yolu üzerinde bulunan ve
327 şehidimizin yer aldığı Boğaz Şehitliğini ziyaret ettik. Ruhlarına dualar
gönderdik. Ardından Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin kurucusu ve ilk
Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın mezarını ziyaret ettik.
Lefkoşa’da gördüğümüz ilginç
binalardan biri de Kıbrıs Selimiye Camisi idi. 1200’lü yıllarda Bizans kilisesi
olarak inşa edilen camiye, Osmanlı döneminde minareler eklenmişti.
Lefkoşa’da en etkileyici ziyaret
yerlerimizden biri Barbarlık Müzesiydi. 1963 yılında Kıbrıs Türk Kuvvetleri
Alayı'nda görevli bir binbaşının evi Rum çeteciler tarafından basılmış ve
ailesi şehit edilmiştir. Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın müze için söyledikleri
oldukça manidardır: "Bu yuvada hürriyetin bedeli ve Türk olmanın diyeti
ödenmiş, Kıbrıs'ın ikinci bir Girit olması önlenmiştir. Megali İdea sevdalıları
utansın. Şehitlerimizin ruhları şad olsun."
Lefkoşa Mağusa yolunda tecrübeli
rehberimiz bizi çeşitli konularda bilgilendirmeye devam etti. Lefkoşe
denilmemesini, doğrusunun Lefkoşa olduğunu, aynı şekilde Magosa yerine Mağusa
sözcüğünün kullanılmasını söyledi. Gazilik unvanı olduğu için de Gazimağusa
olarak anılması gerektiğini tekrarladı.
Beşparmak dağlarını süsleyen ve
dört futbol sahası büyüklüğündeki KKTC bayrağını gördük. Rehberimiz gece
yapılan ışıklandırma ile hem Türk bayrağı, hem de KKTC bayrağı olarak
göründüğünü belirtti.
Gazimağusa’ya gelince Maraş
bölgesine gittik. Kırk yıl önceki savaşın acı izlerini gördük. Bombalanmış ve
duvarları harap olmuş binalar arasından geçerek Maraş plajına ulaştık. Bu
bölgenin tek başına, 1973 yılında bütün Kıbrıs’ın turizm sektöründeki toplam
gelirinin yarısından fazlasını sağladığını öğrendik.
İnsanın yaptığı savaş, sonuçta
yine insana zarar veriyordu. Toprak yerinde duruyordu. Bombalanmış olsa da
binalar da duruyordu. Ama kırk yıldır zarar gören yine insanın kendi “refah”ıydı.
Gazimağusa, Kıbrıslı
devrelerimizden Hüseyin Kibrit’in yirmi yıl polislik yaptığı bir kentti.
Limanıyla ünlüydü. Bir başka ünlü eseri de Lala Mustafa Paşa Camisi idi.
Katedral iken çan kuleleri üzerine minareler yerleştirilmiş ve camiye
dönüştürülmüştü.
Gazimağusa’ya gelmişken vatan
şairi Namık Kemal’i anmamak olmazdı. Kaldığı zindanı gördük. O, Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü eserleri ve
fikirleriyle etkileyen “Hürriyetçi” bir edebiyat adamıydı.
Polis akademisi 1976 mezunları
olarak geçen yıl Gürcistan’a, bu yıl Kuzey Kıbrıs’a giderek sınır aşmaya devam
ediyorduk. Gazimağusa’dan dönüş yolunda gelecek yıl buluşmamızın İzmir’den
başlatılması ve Ege adalarının serin sularında gemiyle yapılması
kararlaştırıldı. Anlaşılan yine “sınırı” aşacaktık.
Dönüş yolunda devremiz İsmet
Bilgin ve eşi Bilgi Bilgin’in, televizyonlarda gösterimi devam eden Medcezir
dizisi çekimlerinde rol aldıklarını öğrendik.
Durur muyuz? Hemen oracıkta,
otobüste canlı performans istedik. Sağolsunlar, rollerini ve repliklerini bizim
için tekrarladılar. İnanın, televizyonda izlediğimizden daha “canlı” idi.
Aslında bizim gibi Polis
Akademili ruhuyla dokuz yıldır aralıksız devam eden devre buluşmalarının her
saatinde, her dakikasında o kadar replik, o kadar enstantane vardı ki makale
hacmine sığdırmak mümkün değildir. Yaşamak lazımdır.
Hülasa Feyzullah Arslan
devremizin nitelendirdiği gibi polis kolejinden itibaren geçen 44’üncü
yılımızda yine 4X4’lük idik.
Kıbrıs buluşmamızın dördüncü gününde, seneye Ege adalarında buluşmak dileğiyle
vedalaştık.