19 Şubat 2015 Perşembe

KURAN ÖZETİ

Kuran'da iki ana unsur var: Biri Yaradan'ın emirleri, diğeri ibretlik hikâyeler...
İkisini de sadeleştirdik. Ortaya Kuran'ın özeti çıktı:

BİRİNCİ BÖLÜM 
YARADANIN EMİRLERİ

Oku! (Alak 1)
Elif, Lam, Mim, Sad… (Araf 1)
Bütün ayetleri oku! (Kehf 27)
Kuran'ı, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinde indirdim. O gece melekler ve Ruh, benim iznimle inerler. Yapılacak işleri peyderpey yerine getirirler. (Kadir 1, 3, 4)
Emirlerimi, uyarılarımı ve öğütlerimi Peygamber aracılığı ile gönderdim. (Kehf 56)
Sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirdim. (Zümer 23)
Öğüt alasınız diye Kuran'da size her türlü örneği verdim. Emirlerimi iyi anlayıp yerine getiresiniz diye Arapça indirdim.  (Zümer 27-28)
İnkâr edenler, toplu olarak bir defada indirilmeliydi dese de iyice anlaşılması için parça parça indirdim. (Furkan 32) Ağır ağır okumanız için, sure olarak, ayet olarak okuma parçalarına ayırdım. (İsra 106)
Böylece benim sözüm; doğruluk ve adalet bakımından tamamlandı. Bu sözleri değiştirebilecek hiçbir güç yoktur. (Enam 115)

         Şifa Kuran
Kuran; benden size bir öğüttür. Gönüller derdine şifadır. (Yunus 57) Asla uydurulabilecek bir söz değildir. (Yunus 37) İnanan bir toplum için yol göstericidir. (Yunus 57)
Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha katılarak mürekkep olsa, benim kelimelerim tükenmez. (Lokman 27)
Aslında Kuran, bütün insanlar için geçerlidir. (Sad 87)
Kendilerine ilim verilmiş olanlar Kuran'ın, benden gelen gerçek olduğunu bilmeli ve ona inanmalıdırlar. Kalpleriyle Kuran’a saygı duymalıdırlar. (Hac 54)
Ne var ki inkâr edenler, kıyamet ansızın başlarına gelinceye ya da kurtulma gayretleri sonuçsuz kalıncaya kadar Kuran'dan şüphe ederler. (Hac 55)
Bu itibarla Kuran’a inananlar olduğu gibi ilmini kavrayamadığı ve yorumu kendilerine yapılmadığı için inanmayanlar da vardır. (Yunus 39)
Bu Kuran, insanların kalp gözünü açan bir ışık ve kesin bilgi edinecek bir millet için de yol göstericidir.  (Casiye 20)
Size okunan ayetlerimi hiç duymamış gibi kötülükte direnmeyin. Büyüklük taslamayın. Ayetlerimle alay etmeyin. (Casiye 8)
Ey Muhammed! Sen, sana vahyedilen Kuran’a sımsıkı sarıl. Kuran; sana ve kavmine bir öğüttür. İleride sen ve kavminin insanları bu Kuran hükümlerinden sorumlu tutulacaksınız.  (Zuhruf 43-44)
Kuran için; "Önceki nesillerin masalları" diyenler olabilir.  Sakın onlara inanma. Sana vahyedilen bu Kuran, önceki Kitaplarda yazılanları tasdik eder. (Enam 25)
Kimi insanların vicdanları, ayetlerin doğruluğuna kanaat getirdiği halde, sırf haksızlık ve büyüklenme yüzünden onları inkâr etmişlerdir. Tabii ki sonları da kötü olmuştur. (Neml 14)
Ayetlerimle alay edip ileri geri konuşanları gördüğünde, onlar başka bir konuya geçinceye kadar onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o zalimler topluluğu ile oturma. (Enam 68)
Hasta olabilirsin. Rızık aramak için çalışabilirsin. Savaşa gitmek zorunda kalabilirsin. Ne olursa olsun, fırsat buldukça Kuran'dan kolayına geleni oku. (Müzzemmil 20)
Başkası Kuran okuduğunda da sus ve dinle. İnkâr edenler, Kuran'ı dinlemeyin diye telkinde bulunmuşlardır. Kuran okunurken yaygara koparılmasını ve anlaşılmasına engel olunmasını istemişlerdir. Cezaları ateştir. (Fussilet 26)

Ey insan!
Akıp giden zaman içinde insan ömrü de geçip gitmektedir. (Asr 1-2)
Kuran’daki emirleri uygula. (Maide 68)
Peygambere ve sana vahyolunana uy. (Enam 106)
“İşittik ve itaat ettik” diyebil. (Enfal 21)
Ayetlerim hatırlatıldığı zaman onlara karşı sağır ve kör davranma.  (Furkan 73)
Yeni İslam dinine inan. (Bakara 208)
İnanan biri olarak namaza devam et. (Nisa 162)
Zekâtını ver. (Nisa 162)
Ürpererek ve ümit ederek dua et. (Araf 56)
Gösteriş için ibadet yapma. (Maun 6)
Yalnız bana ibadet et ve yalnız benden yardım iste. (Fatiha 5)
Mal, mülk ve servette çokluk yarışına girme. (Tekasür 1)
Malını, insanlara gösteriş olsun diye harcama. (Nisa 38)
Cimrilik yapma. (Furkan 67) Savurgan olma. (İsra 26)
Yoksulu doyur. (Hac 36)
Boş ve yararsız şeylerden uzak dur. (Müminun 3)
Zorbalık ve haksızlıkla haram yeme. (Nisa 30)
Kötülük yapma, suç işleme. (Aliimran 179)
Emanetleri, ehil olanlara ver. (Nisa 58)
Yeminini bozma. Aksi takdirde on fakire yedirmek veya onları giydirmek gerekir. Bunu yapamıyorsan bir köle azat etmeli veya üç gün oruç tutmalısın. (Maide 89)
Yalan yere şahitlik etme. (Furkan72)
Kaş göz işareti yapıp alay etme. (Hümeze 1)
Laf götürüp getirme, başkalarını kınama. (Kalem 11)
İnsanları arkasından çekiştirme. (Hümeze 1)
Yapmayacağın şeyi söyleme. (Saff 3)
Verdiğin sözü yerine getir. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.  (İsra 34)
Boş sözlerle karşılaştığında önemsemeyip geç. (Furkan 72)
Faydalı işler yap. (Furkan 71)
Yetim hakkı yeme. (Nisa 2)
Ölçü ve tartıda adil ol. Bir şey alırken veya satarken ölçüyü tam uygula. Doğru terazi ile tart. (Mutaffifin 2)
Zengin fakir, yakın uzak, ana baba da olsa adaleti dimdik ayakta tut. Keyfine uyarak adaletten sapma. (Nisa 135)
Akraba haklarına saygılı ol. (Nisa 1)
Anaya babaya iyilik et. Onlara iyi davran. İkisinden birisi ya da her ikisi, ihtiyarlık zamanlarında senin yanında kalırlarsa sakın onlara "Öf" bile deme. Onları azarlama. Onlara güzel söz söyle. (İsra 23)
Anaya babaya karşı alçakgönüllü ol. Onlar seni küçükken nasıl terbiye ettilerse sen de onları esirge. (İsra 24) Eğer seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi körü körüne bana ortak koşman için zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. (Lokman 15)
Fakirlere, yetimlere, akrabalara, komşulara, arkadaşlara, yolda kalmış yolculara, köle, cariye ve hizmetçilere iyi davran. (Nisa36) Onlara yardım et. Elin dar olup da bir şey veremeyecek olursan en azından yumuşak söz söyle. (İsra 28)
Bana karşı yalan uydurma. (Araf 37)
Yeryüzü barışa kavuştuktan sonra bozgun çıkarma. (Araf 56)
Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabırlı ol. (Bakara 177)
Haksız yere insan öldürme. (İsra 33)
Geçim endişesi ile çocuklarının canına kıyma. (İsra 31) İlimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenler hiçbir zaman doğruyu ve güzeli bulamazlar. (Enam 140)
Kendi canına kıyma. Kim intihar günahını işlerse cezası cehennemdir. (Nisa 29-30)
İffetini koru. Eşlerin ve sahip olduğun cariyelerin dışında haddini aşma. (Müminun 5-6-7)
Zinaya yaklaşma. Zina, çirkin bir hayâsızlıktır. (İsra 32)
Büyüklük taslama. (Nisa 36)
Yeryüzünde kasılıp böbürlenerek yürüme. Çünkü ne yeri yarabilirsin, ne de boyca dağlara ulaşabilirsin. (İsra 37)
Hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ya da gönül; o yaptığından sorumludur. (İsra 36)
Benden başkalarıyla sizi korkutmak isteyenlere kanma. (Zümer 36)
Nefsine yenilerek haddi aşmış bile olsan benim affedebileceğimi bil ve yeni suçlar işlemekten sakın. (Zümer 53)
Benden eşlerinin ve çocuklarının; ailen için mutluluk kaynağı olmasını dile. Duanız oldukça sizin için güzel şeyler yapabilirim. (Furkan 74)
Düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçü kadınlara, kıskanç kişilere (Felak 4-5), cin olsun insan olsun hiçbir vesveseciye itibar etme. (Nas 6)
Açıklandığı zaman hoşuna gitmeyecek şeyi sorma. Eğer Kuran indirilirken onları sorarsan açıklanır. Sorup da başına iş çıkarma. (Maide 101)
Kendilerine kızgın olduğum bir topluluğu dost edinme. İnkârcılar, mezardakilerden nasıl umut kesmişlerse onlar da ahiretten öylesine umut kesmişlerdir. (Mümtehine 13)
Bu benim dosdoğru yolumdur. Sadece benim yolumu takip edin. Başka yolları izlemeyin. (Enam 153) Dininizi parça parça edip mezhep, tarikat, cemaat gibi adlar altında gruplara ayrılmayın, hiziplere bölünmeyin. (Enam 159)
Düşünüp öğüt alasınız diye bunları size söylüyorum. (Enam 152)


Ey Muhammed! Seni inanan bir topluluk için evrensel uyarıcı ve müjdeci bir peygamber olarak gönderdim. Ayetlerde yazılı olan kurallara uymaları için insanları uyar. İnkârcılara boyun eğme ve Kuran ile onlara karşı olanca gücünle savaş. (Furkan 52)
Peygamberlik görevi karşılığında asla ücret alma. (Enam 90)
Yaptığın iyiliği hiçbir zaman başa kakma. (Müddesir 6)
Bir yetim iken seni barındırdım. Doğru yola yönelttim. Fakirken zengin ettim. Sana ilim ve iyi ahlaklılık verdim. Sakın öksüzü üzme. El açıp isteyeni de azarlama. (Duha 6-10) Sen insanların üstüne bir zorba değilsin. (Kaf 45) Onlara zor ve baskı kullanamazsın. (Gasiye 22) Benim tehdidimden korkanlara sadece Kuran'la öğüt vericisin. (Kaf 45)  Bilesin ki kişilerin sorguya çekilmesi sadece bana aittir. (Gasiye 26)
Ey Muhammed! Ben peygamber olmaya kimi layık görürsem onu seçerim. Bazı peygamberleri diğerinden üstün kıldım. Kitap olarak Davud'a Zebur’u, Musa'ya Tevrat’ı verdim. (İsra 55) Tevrat, Zebur ve İncil kitaplarını tasdik eden bu Kuran'ı da sana indirdim. Kendilerine daha önce kitap verdiğim Yahudiler ve Hıristiyanlar Kuran’a inanıyorken şu Araplardan bile bile inkâr edenler var. (Ankebut 47)
Kuran inmeden önce sen ne kitap okur, ne de yazı yazardın. Öyle olsaydı ayetlerimizi çürütmek isteyenler, Kuran hakkında şüpheye düşerlerdi. (Ankebut 48)
Ey Muhammed! Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Bil ki beni anmak, ibadetlerin en büyüğüdür. (Ankebut 45)
Senden önce de peygamberler gönderdim. Her biri toplumlarına açık belgeler, ilahîler ve aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdir. (Fatır 25) Sana söylediklerimi onlara da söyledim. Bir kısmının hayat ve hatırasını sana anlattım. Bir kısmından söz etmedim. Hiçbir peygamberin, benim iznim olmadan herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Benim emirlerim adaletle yerine getirilir. Yerine getirmeyenler ise cezalandırılır. (Mümin 78)
Gönderdiğim o peygamberleri de erkeklerden seçmiştim. Hepsi şehirde yaşıyorlardı. Neticede peygamberler ümitlerini kesip tamamıyla inkâr edileceklerini anladıkları zaman onlara yardım ettim. Dilediklerimi kurtuluşa erdirdim. Fakat suçlular için ceza kaçınılmazdır. (Yusuf 109-110)
İnkârcılar, Kuran'ı parça parça edip falcılık aracı yapmışlardır. (Hicr 91)
Seninle alay etmişlerdir. (Hicr 95)
Onların söyledikleri şeyler yüzünden senin canın sıkılmaktadır. Yaptıklarından dolayı hepsi hesap vereceklerdir. (Hicr 97)
Ayetlerimi yalanlayanlar ve büyüklenip onlardan yüz çevirenler yoldan çıkmış sayılacaklar ve cehennem ateşine gireceklerdir. (Araf 36)
Ey Muhammed, amcan Ebu Lehep, senin insanları İslam’a davet edişine eşiyle birlikte karşı çıkmıştı. Ne var ki kazandığı malı, onu benim kahrımdan kurtaramaz. Alevli bir ateşe girmekle cezalandırılacaktır. Eşi de odun taşıyarak ve boynunda hurma lifinden iple aynı cezaya çarptırılacaktır. (Lehep 1-7)
İnkârcılar, Kuran konusunda senin yalan söylediğini belirtiyorlarsa onlara şunu söyle: "Benim yaptıklarım benim, sizin yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarımdan sorumlu değilsiniz. Ben de sizin yaptıklarınızdan sorumlu değilim."  İnkârcılar; kör ve sağır davranıp kalp gözleriyle görmüyorlarsa, akıllarını kullanmıyorlarsa sen ne yapabilirsin ki... (Yunus 41-43) Akıllarını işletmedikleri sürece gerçeği duymayan sağırlar ve gerçeği söylemeyen dilsizler, canlıların en kötüleridir. İyi olduklarını görseydim onlara gerçekleri işittirirdim. (Enfal 23)
Ey Muhammed! Sabah akşam bana yalvarıp benim hoşnutluğumu isteyenleri kovma. Onların yaptıklarından sana bir sorumluluk düşmediği gibi, senin yaptıklarından da onlara bir sorumluluk düşmez. Onların bir kısmını diğer bir kısmıyla imtihana çekerim ki bakalım yoksul ve dar gelirlilere iyilikte bulunduğumu söylüyorlar mı? (Enam 52-53)
Bir gün yanına kör bir adam geldi. Telaşlıydı. İçi titriyordu ve korkar bir durumdaydı. Kendisine yarayacak bir öğüt alacaktı. Sen ona aldırış etmedin. İlgi göstermedin. Üstelik yüzünü ekşitip öteye döndün. Ama kendisini sana muhtaç görmeyen biri gelince, onunla ilgileniverdin. Olmaz böyle şey! Kuran’da yazıldığı gibi davranılmalıdır. (Abese 1-11)
Sen, ataları uyarılmadığı için tümüyle habersiz kalmış bir toplumu uyarman için gönderildin. (Yasin 6) Onlar üzerine yönetici değilsin. (İsra 54)
İnsanları İslam dinine davet et ama inanmaları için zorlama. (Yunus 99) Zira dinde zorlama yoktur. (Bakara 256) Ben isteseydim yeryüzündekilerin hepsi mutlaka İslam dinine inanırdı. (Yunus 99) Ancak akıllarını kullanmayanlar inkârcı kalırlar. (Yunus 100) Sana Müslümanların ilki olman emredilmiştir. (Yunus 104) (Enam 14) Yüzünü, tanrının birliğini tanıyan kimse olarak İslam dinine çevir. (Yunus 105)
İnkârcılardan bazılarına verdiğim dünyevi zenginliklerde gözün kalmasın. Onlar İslam dinine inanmadıkları için üzülme. İnananlara karşı şefkatli ol. (Hicr 88) Kıyamet günü sana uzanan elleri tut, güzel davran. (Hicr 85)
Sana gönderilen vahiyleri, kafalarını çatlatırcasına tekrar tekrar duyur ve bana ortak koşanlardan yüz çevir. (Hicr 94)
Mahşerde benim huzurumda toplanılmasından korkanları Kuran’la uyar. Onlar orada kendilerine destek verecek bir dost bulamazlar. (Enam 51)
Sen zaten şehirlerin anası olan Mekke ve çevresinde bulunanları uyarman için gönderildin. Ayrıca kıyamet gününün ne dehşet bir şey olduğunu da onlara bildirmelisin. Bu arada benden başka veliler edinenleri de sürekli gözetlediğimi bilmeni isterim. (Şura 7)
Dileseydim Mekke’dekileri de, Mekke dışındakileri de tek millet yapardım. (Şura 8) Ne var ki insanlar birbirleriyle çekişmeye devam edeceklerdir. (Hud 118) Zaten “Cehennemi hep cinlerden ve inkârcı insanlardan dolduracağım" lafını bunun için söyledim. (Hud 119)
Ayrılığa düştüğünüz her konuda hüküm vermek bana aittir. (Şura 10)
Ey Muhammed! "Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye Nuh'a tavsiye etmiştim. İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da tavsiye etmiştim. Sana da vahyediyorum ki kendilerini çağırdığın bu din, bana ortak koşanlara ağır gelmiştir. (Şura 13)
Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düşmüşlerdir. (Şura 14) Sen durmadan onları İslam dinine çağır ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü. (Şura 15) Gerçeği içeren Kitap ve adalet terazisi tarafımdan indirilmiştir. (Şura 17)
Ben insanı güçsüz bir bebek olarak yarattım. Sonra güç kuvvet verdim. Daha sonra da ihtiyarlık vererek yeniden zayıf kıldım. (Hac 5) Sen ne kadar uğraşsan da ölülere söz dinletemezsin. Arkalarını dönüp giden sağırlara sesini duyuramazsın. (Rum 52) Ve gerçeği göremeyen körleri sapıklıklarından aydınlığa çıkaramazsın. Sen ancak, ayetlerime inananlara işittirirsin ki onlar da Müslüman olurlar. (Rum 53)
Benden başka veli edinenler, bir ev edinen dişi örümceğe benzerler. Evlerin en dayanıksızının dişi örümceğin evi olduğunu bilselerdi başka veli peşinde koşmazlardı. (Ankebut 41)
Ey Muhammed! Kimi insanlar, bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman, seni ayakta bırakıp oraya akın ederler. Hâlbuki benim katımda olan şey, eğlenceden ve ticaretten daha iyidir. (Cuma 11)
Ey inananlar, Peygamberi, kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın. (Nur 63)
Peygamberle beraber, ortaklaşa bir iş üzerinde çalışırken ondan izin almadan çekip gitmeyin. (Nur 62) İçinizden, birbirini siper edinerek sıvışıp gidenleri ben mutlaka bilirim. (Nur 63)
Sesinizi, peygamberin sesinin üstüne çıkararak konuşmayın. (Hucurat 2)
Peygamberi, odaların arka tarafından bağırarak çağırmayın. Yanınıza gelinceye kadar sabredin. (Hucurat 4-5)
Bana ve peygamberime ihanet etmeyin. (Enfal 27) Size doğruyu yanlıştan ayıracak anlayışı ben veririm. Kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlarım. (Enfal 29)
Benim hazinelerim Muhammed’in yanında değildir. O bir melek değil, içinizden gelen bir peygamberdir. Geçmişin ve geleceğin haberlerini o bilmez. Sadece kendisine vahyolunanı duyurur. (Enam50)
Sizi rahatsız eden şey Muhammed’i de rahatsız eder. Size çok düşkündür. İnananlara karşı ise daha şefkatli, daha merhametlidir. (Tövbe 128)
Önceki nesillerden akıllı kimseler, bozgunculuk yapanları men etmeliydiler. Fakat bir kısmı kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr idiler ve hep suçlu olup çıktılar. Uslu olsalardı o nesilleri yok etmezdim. (Hud 116-117)

Ey insan! Bir dişinin gebe kalması ve doğurması benim bilgim dâhilindedir. Bir canlının uzun ömürlü olması ya da ömrünün kısa olması bir Kitapta yazılıdır. (Fatır 11)
Atanız Âdem’i topraktan, (Aliimran 59) sonraki nesilleri de çiftler halinde spermden yarattım. (Fatır 11)
Sonra sağlam bir bekleme yerinde bir damlacık haline getirdim. (Müminun 13)
Daha sonra o damlacığı embriyoya dönüştürdüm. Embriyoyu ete, eti kemiklere çevirdim. Kemiklere et giydirdim. Sonra onu yaratılanların en güzeli yaptım. (Müminun 14)
Sonuçta mutlaka ölecek ve kıyamet gününde yeniden diriltileceksin. (Müminun 15-16) Çünkü kimin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yarattım. (Mülk 2)
Gökleri, yeri ve ikisinin arasında bulunanları altı günde yarattım. Sonra arşa kuruldum. Kâinatı arştan yönetmekteyim. (Furkan 59)
Yedi göğü, birbiri üzerinde tabaka tabaka yarattım. Bu yaratmada en küçük bir bozukluk, bir uygunsuzluk göremezsin. (Mülk 3) Gökyüzünü kandillerle donattım ve onları, şeytanlar için taş taneleri yaptım. (Mülk 5)
Gökyüzünü korunmuş bir tavan gibi yaptım. (Enbiya 32) Her biri bir yörüngede yüzen güneşi, ayı, yıldızları yarattım. (Enbiya 33)
Güneş'i; ısı ve ışık kaynağı yaptım. Ay’ı; hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye takdir ettim. (Yunus 5) Yıldızları; karanın ve denizin karanlıklarında yönünüzü bulasınız diye yarattım. (Enam 97)
Sizi sarsmasın diye yeryüzüne dağları yerleştirdim. Doğru gidesiniz diye geniş yollar açtım. (Enbiya 31)
İçinden taze balık eti yemeniz ve takacağınız bir süs eşyası çıkarmanız için denizi emrinize verdim. O denizde gemiler suları yara yara giderler. (Nahl 14)
Akşamleyin meradan getirdiğiniz, sabahleyin meraya götürdüğünüz hayvanlarınızda sizin için bir güzellik vardır. Onların gidiş gelişleri size ayrı bir güzellik ve zevk verir.  (Nahl 6) Size onlardan, halis bir süt içiriyorum ki, içenlerin boğazlarından kayar gider. (Nahl 66)
Bu hayvanlar sizi ve yüklerinizi, siz yarı cana inmeden, varamayacağınız memleketlere taşırlar. (Nahl 7)
Balarıları; dağlardan, ağaçlardan ve insanların kurduğu kovanlardan evler edinirler. Her çeşit meyveden ve çiçekten yiyerek bal çıkarırlar. Renkleri çeşit çeşit bu bal, insanlara şifa verir. (Nahl 68-69)
Hurma ve üzümlerden de sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını işleten bir millet için kesin bir mucize vardır. (Nahl 67)
Ben gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. (Nahl 19) Benim bilgim dışında hiçbir meyve çekirdeği kabuğunu yarıp çıkamaz. Hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. (Fussilet 47)
Göğün boşluğunda uçan kuşları, benden başka havada tutan yoktur. (Nahl 79)
Size hayvan derilerinden evler yaptım. Bu evler sizin huzur ve dinlenme yerinizdir. Hayvanların yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından giyecek ve döşenecek eşya imal edebilirsiniz. Hatta ticaret malı yaparak geçiminizi sağlayabilirsiniz. (Nahl 80)
Ayrıca ağaç, ev, bulut gibi şeylerden sizin için gölgeler oluşturdum. Dağlarda oturulacak barınaklar, mağaralar meydana getirdim. Sizi sıcaktan soğuktan koruyan elbiseler yaptım. Hatta savaşta kullanacağınız zırhlı elbiseler hazırladım. (Nahl 81)

İnsan, aceleci olarak yaratılmıştır. (Enbiya 37) Özellikle kıyamet gününün ne zaman geleceği konusunda merak içindedir. (Enbiya 38) Aslında insanlar önlerinden ve arkalarından kendilerini saran ateşi önleyemeyecekleri ve hiçbir yardım da göremeyecekleri azap zamanını bilselerdi böyle acele istemezlerdi. (Enbiya 39)
Doğrusu o kıyamet azabı, inkâr edenlere ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecektir. Ne onu reddedebilecekler, ne de kendilerine süre verilecektir. (Enbiya 40)
Kıyamet, kulakları sağır eden korkunç titreşimli patlama sesiyle gelecektir. (Abese33) Gökyüzü, dehşetle yarılacak, (Müzzemmil 18) erimiş madene dönecektir. (Mearic 8) O gün, dağlar sarsılacak ve kum yığınlarına dönecektir. (Müzzemmil 14) Atılmış, renkli yün gibi olacaktır. (Mearic 9) Her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutacaktır. Her gebe kadın çocuğunu düşürecektir. İnsanlar hep sarhoş gibi olacaktır. (Hac 2) Çocuklar, ak saçlı ihtiyarlara döndürülecektir. (Müzzemmil 17) İnsanlar, yakınlarından kaçacaktır. Zira o gün, herkesin kendine yetecek bir derdi olacaktır. (Abese 37)  Başkasıyla ilgilenmeyecektir. (Mearic 11)
Böyle bir günde dost dostun halini sormaz. (Mearic 10) Zira kıyamet; alışverişin, dostluğun ve de kayırıcılığın olmadığı gündür. (Bakara 254)
Suçlu; oğullarını, eşini, kardeşini fidye olarak verse de o günün azabından kurtulamaz. (Mearic 11-12)
Kıyamet günü mezarlardan fırlayarak çıkanlar, dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler. (Mearic 43)
Gözleri dönmüştür. Kendilerini utanç sarmıştır. (Mearic 44)
Boruya birinci kez üflendiğinde dilediğim dışındakiler yere yıkılıp ölmüşlerdir. İkinci kez üflendiğinde ise hepsi yeniden dirilmiş bakmaktadırlar. (Zümer 68)
Mahşer yeri benim nurumla aydınlanmıştır. Kitap ortaya konmuştur. (Zümer 69) Adalet terazileri kurulmuştur. (Enbiya 47)  Peygamberler ve tanıklar getirilmiştir. (Zümer 69) Hiç kimseye zerre kadar zulüm edilmeyecek, hardal tanesi kadar bir şey olsa ortaya gelecektir. (Enbiya 47) Haklarında adaletle hüküm verilecektir. Asla haksızlık yapılmayacaktır. (Zümer 69)
Kıyamet koptuğu gün, inkârcılar dünyada bir saat kadar kaldıklarını iddia ederler. (Rum 55) "Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman yok eder" derler. Oysa yanılmaktadırlar. (Casiye 24)
İnananlar ve kendilerine ayetlerle ilim verilmiş olanlar ise yeniden dirilme gününe kadar kaldıklarını bilmektedirler. (Rum 56)
Bilin ki dünya hayatı bir oyun, eğlence, süs, kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır. Tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap ya da tarafımdan bir bağışlama ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir. (Hadid 20)
Yeryüzünde olan ve sizin başınıza da gelebilen hastalık, afet gibi bütün felaketler bir kitapta yazılıdır. Böylece elinizden kaçan iyi ve güzel şeylere üzülmemiş olursunuz. (Hadid 23)

Benden başka tanrı edinme. (İsra 22) Hiçbir kimseyi, hiçbir şeyi bana ortak koşma. (Enam 151) Ortak koşanların dediklerine sabret ve onlardan uzaklaş. (Müzzemmil 10) Yoksa kınanırsın ve yalnız başına kalırsın. (İsra 22)
Ortak kullanılan bir köle ile bir kişiye bağlı köle bir olmaz. (Zümer29)   
Kuşkusuz ortak koşan da, koşmayan da ölecek ve kıyamet gününde benim huzurumda davalaşacaklardır. (Zümer 30-31)
Benim yarattığım şuurlu insanlar, yaratış ve yaratılış bakımından bana ortak koşanlardan daha güçlüdür. (Saffat 11)
Gece ve gündüz, güneş ve ay; benim varlığımın belgeleridir. Eğer bana kulluk etmek istiyorsanız güneşe ve aya değil, onları yaratan bana ibadet edin. (Fussilet 37)
Ey Muhammed! Benim yerime tapılan putlar, inanan birinin günahının bağışlanması için aracılık yapamazlar. (Zuhruf 86)
Lat, Uzza ve Menat gibi putlar senin ve atalarının tanrı diye isimlendirdiği keyfi isimlerdir. Ben onların tanrı oldukları hakkında hiçbir delil göndermedim. O putlara tapanlar, yalnızca zanna ve kendi arzularına uymaktadırlar. (Necm 19-20-23) Oysa zan, gerçek bakımından hiçbir şey ifade etmez. (Necm 28)
O putlar hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü kendileri yaratılmıştır. (Nahl 20)
O putların yürüyecekleri ayakları, tutacakları elleri, görecekleri gözleri, işitecekleri kulakları yoktur. (Araf 195)
Kendi keyfini tanrı edinen kişiyi gördün mü? Bilgisi olduğu halde onu şaşırttım. Kulağını, kalbini mühürledim. Gözüne de perde çektim. Benden sonra ona kılavuzluk edecek kimse yoktur. (Casiye 23)
O halde, yaratan ben, yaratmayan putlar gibi mi olurum? (Nahl 17)
Putlar, hayat bulmaz ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini bile bilmezler.  (Nahl 21)
Ey insanlar! Benim dışımda taptıklarınız, toplansalar bir sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek onlardan bir şey kapsa onu ondan geri alamazlar. (Hac 79)
Ben size kendi nefislerinizden eşler yarattım ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar verdim. Sizi güzel rızıklarla besledim. (Nahl 72) Buna rağmen beni bırakıp da kendilerine göklerde ve yerde olan rızıktan hiçbir şey veremeyen ve buna asla güçleri yetmeyen putlara tapmayın. (Nahl 73) Bana benzerler aramayın. (Nahl 74)

İnsanın tarih sahnesinde görünmesinden önceki dönem, sonsuz bir zaman kesitinden ibarettir. O zamanlar insan, henüz dikkate değer bir varlık değildi. (İnsan 1)
Oysa şimdi işiten ve gören bir varlıktır. Kendisine doğru yol gösterilmiştir. Yanlış yaparsa ceza vardır. (İnsan 2-3)
Yeryüzü korkunç depremle sarsıldığında insanlar, ayrı ayrı gruplar halinde ortaya çıkarlar ve yaptıkları işler kendilerine gösterilir. (Zilzal 6) İyilik yapanlar iyilik, kötülük yapanlar kötülük görürler. (Zilzal 7-8)
İnanmadıkları halde inanmış gibi görünenlerin durumu, karanlık gecede ateş yakan kimse gibidir. Ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda hemen söndürürüm ve onları karanlıklar içinde bırakırım. Artık hiçbir şeyi görmezler. (Bakara 17)
İnanmayanlar; sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. (Bakara 18) Önlerini aydınlatan şimşeğin ışığında yürürler. Üzerlerine karanlık çökünce çakılıp kalırlar. (Bakara 20) Gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşekler bulunan bir yağmura tutulmuş gibidirler. Yıldırım seslerinden, ölüm korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. (Bakara 19) İçlerinde öğrenim görmeyenler vardır. Tevrat'ı okuyamazlar. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir. Sadece tahminde bulunurlar. (Bakara78)
Kitap yazıp "Bu Allah katındandır" diyerek ücret karşılığı satanlara ceza vardır. (Bakara79)
Benim Kitaptan indirdiğim ayeti gizleyip satanlar da cezalandırılacaklardır. Kıyamet günü onlarla konuşmayacağım. (Bakara 174)
Mescitlerimin yıkımı için uğraşanlar kötü insanlardır. Mescitlerde, bana ibadet edenleri engelleyenler zalimdirler. (Bakara 114)
Bir zamanlar İbrahim'i bir takım emir ve yasaklarla denedim. Hepsini yerine getirdi. Kendisini insanlara önder ve peygamber yaptım. Benden Mekke’yi güvenli bir şehir yapmamı istedi. Soyundan önderler yapmamı talep etti. (Bakara 124)
Onlara kendi içlerinden bir peygamber gönderdim. Ki ayetlerimi kendilerine okusun. Kitabı ve bilgeliği öğretsin. Onları kötülüklerden arındırsın. (Bakara 129)
Çevrelerindeki insanlar korku ve ümitsizlik içinde paniğe kapılmışken Kâbe’yi bir toplantı merkezi ve güvenli bir yer yaptım. İbrahim ve oğlu İsmail, Kâbe’nin duvarlarını onarıp yükseltti. Onlardan Kâbe'yi temizlemelerini istedim. İstedim ki Kâbe’nin etrafını dönerek tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler rahat etsinler. (Bakara 125)
Bana inanın. (Bakara 136) Benim dinimi esas alın. (Bakara 138) Ben hem Müslümanların, hem de Yahudi ve Hıristiyanların rabbiyim. (Bakara 139)
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakup'a, Musa'ya, İsa'ya inanın. (Bakara 136)
Size ve diğer peygamberlere indirdiklerime inanın. (Bakara 136)
Henüz bana teslim olmayanlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa o zaman doğru yolu bulmuş olurlar. (Bakara 137
İbrahim, İsmail, İshak, Yakup ve torunlarının Yahudi ya da Hıristiyan olduklarını söylüyorsunuz. (Bakara 140)
Onlar bir toplum idi, gelip geçti. Onların yaptıkları kendilerine, sizin yaptıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz. (Bakara 141)
Benim yolumda öldürülenlere, "Ölüler" demeyin. Siz farkında olmayabilirsiniz. Onlar diridirler. (Bakara 154)
Sizi korku, açlık, mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksiltmek gibi şeylerle denerim. Böylece sabrınızı ölçerim. Doğru yolu bulup bulmadığınızı böylece anlarım. (Bakara 155-157)
Ayetleri inkâr etmiş ve kâfir olarak ölmüş olanların cezaları hafifletilmeyecektir. Öbür dünyada yüzlerine bakılmayacaktır. (Bakara 161-162)
Benim gerçekler manzumesi olarak indirdiğim Kitapta farklı yorumlar yaparak ayrılığa düşmek doğru değildir. (Bakara 176)
Ben insanlara yol gösterici olsun diye ayetlerimi gönderdim. (Lokman 3) Konuşup, düşüncelerini açıklamayı gösterdim.  (Rahman 4)
Dilediğim ve hoşnut olduğum kimselere göklerdeki nice melekler ile yardım edeceğim ve destek vereceğim. (Necm 26)
Sonunda kötülük yapanları cezalandıracağım. İyilik yapanları da daha güzeliyle ödüllendireceğim. (Necm 31)
Ufak tefek kusurları dışında, büyük günahlardan kaçınanları ise affedeceğim. (Necm 32)
Şüphesiz erkeği, dişiyi iki eş yaratan benim. (Necm 45)
Öldüren de, dirilten de benim. (Necm 44)
Ben zengin ederim. Ben yoksul kılarım. (Necm 48
Ben güldürür, ben ağlatırım. (Necm 43)
Ben şuurlandırır, ben bilinçlendiririm. (Necm 49)
Öldüğünde herkes benim huzuruma gelecektir. (Aliimran158)
Ahirette tekrar diriltmek de benim işimdir. (Yasin 12)
İnsanları ben açlıktan kurtarıp doyururum. Korkudan güvenliğe ben kavuştururum. (Kureyş 4)
Parmak uçlarını aynen eski haline ben getirebilirim. (Kıyamet 4)
Ben göklerin ve yerin nuruyum. Benim nurum, içinde lamba bulunan bir kandile benzer. Lamba cam içerisindedir. Cam, sanki inciden bir yıldız. Ne doğuya ve ne batıya mensup olmayan bereketli bir zeytin ağacının yağından yakılır. Öyle bereketli bir ağaç ki, neredeyse ateş değmese de yağı ışık verir. Işığı parıl parıldır. (Nur 35)
Bu kandil, benim adımın anıldığı evlerdedir. (Nur 36)
İnkâr edenlerin işleri ise, düz çöldeki serap gibidir. Susayan onu su sanır. Fakat yanına gelince hiçbir şey olmadığını anlar ve yanında yine beni bulur. (Nur 39)
Ya da onların işleri engin bir denizdeki karanlıklar gibidir: Üst üste dalgaların kapladığı bir deniz. Daha üstünde de bulutlar var. Birbiri üstüne karanlıklar... İçinde bulunan kimse elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremez. Benim ışık vermediğim kişiye hiçbir ışık bulunamaz. (Nur 40)

Göklerde ve yerde olan herkes ve kanatlarını çırparak uçan bütün kuşlar beni yüceltirler. Her biri kendi duasını ve yüceltme yöntemini bilmiştir. (Nur 41)
Rüzgârımla bulutları yönlendiriyorum. Sonra onları kaynaştırıp iç içe getiriyorum. Bulutların arasından yağmuru çıkarıyorum. Sonra gökteki dağlar gibi büyük bulut parçalarından bir dolu indirip onunla dilediğim yeri vuruyor, dilediğim yeri pas geçiyorum. Şimşeğin parıltısı neredeyse gözleri alıp götürecek. (Nur 43)
Bir taraftan gece ile gündüzü ardarda çeviriyorum. (Nur 44)
Sudan yarattığım canlılardan kimi karnı üzerinde sürünüyor. Kimi de iki ayak ya da dört ayak üstünde yürüyor. (Nur 45)
Geceyi dinlenmen için karanlık, gündüzü de çalışman için aydınlık yaptım. (Neml 86)
Senin için birçok hayvan yarattım. Bir kısmı binektir. Bir kısmının da eti yenilir. Sütü içilir. Arzu ettiğiniz yere onlara binerek gidersiniz. (Yasin 71-73)
Yağmurdan önce rüzgârı gönderdim. Yağmurla ölü toprağa can verdim. Hayvanları ve insanları suladım. (Furkan 48-49) Renkleri çeşit çeşit meyveler çıkardım. (Fatır 27)
İki denizi birbiri üstüne saldım. Biri tatlı ve susuzluğu giderici; diğeri tuzlu ve acı. İkisinin arasında geçişi engelleyen bir perde vardır. Birbirine kavuşmazlar. (Furkan 53) Denizden taze balık eti yersin. İnci, sedef gibi süs eşyası çıkarıp takınırsın. Gemilerin, denizi yarıp gittiğini görürsün. (Fatır 12)
Bilesin ki mülk ve yönetim benimdir. Benden başka yalvardığın şeyler bir çekirdek zarına bile sahip değildir. (Fatır 13)
İzzet ve şeref isteyen yalnız benden istemelidir. Kötü şeyleri planlayanlar için çetin bir ceza vardır. (Fatır 10)
Putlara çağırsan, çağrını duymazlar. Duysalar da sana cevap veremezler. (Fatır 14)
Sen her zaman bana muhtaçsın. Ama benim sana muhtaçlığım yoktur. (Fatır 15
İstersem sizi yok eder ve yerinize yeni bir millet getirebilirim. (Fatır 16) Zaten siz günahları nedeniyle ortadan kaldırılanların yerine gelmiştiniz. Sizin ardınızdan da dilediğimi sizin yerinize getiririm. (Enam 6) Bu benim için zor bir şey değildir. (Fatır 17)
Kimse kimsenin günahını yüklenmez. Günah sahibi, akrabalarını bile çağırsa onun yükünden hiçbir şey taşınmaz. (Fatır 18)
Körle, gören bir olmaz. (Fatır 19)
Karanlıkla aydınlık da bir olmaz. (Fatır 20)
Gölge ile sıcaklık da aynı değildir. (Fatır 21)
Dirilerle ölüler de bir olmaz. Şüphesiz ben, dilediğime işittiririm. Ama sen, kabirdekilere işittiremezsin. (Fatır 22)

Ey insanlar! Kendinize uyarıcı bir peygamber gelirse, herhangi bir milletten daha çok doğru yolda olacağınıza yemin etmiştiniz. İşte Muhammed uyarıcı olarak geldi. Yine de bazılarınız hak ve adalet yolunu seçmedi. (Fatır 42) Hâlâ büyüklük taslıyorsunuz ve kötü tuzaklar kuruyorsunuz. Hâlbuki kişi kazdığı kuyuya kendi düşer. (Fatır 43) Kendinizden önceki nesillerin nasıl yok edildiklerinden de mi ibret almıyorsunuz? (Yusuf  111) Onlardan her birini günahları sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdıran rüzgârlar gönderdik. Kimini korkunç titreşimli patlama sesiyle yerin dibine geçirdik. Kimini de suda boğduk. (Ankebut 40)
Üstelik önceki nesil insanları, kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Toprağı işlediler ve şimdikilerden daha fazla üretimde bulundular. Peygamberleri onlara apaçık delillerle gitmişlerdi. Ama onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi. (Rum 9)
Yeryüzünde gezilip dolaşıldığında görülecektir ki; önceki nesil insanları zulüm yaptıkları için evlerine temellerinden çarpılmış, üstlerindeki tavanlar tepelerine geçirilmiştir. (Nahl 26) Kentleri alt üst edilmiştir. Sefasını sürdükleri nice makamları, bahçeleri, pınarları başka toplumlara miras bırakmak zorunda kalmışlardır. (Duhan 25-28)
İnkârcıların da, önceki nesillerin düştüğü bu zor durumlarla karşılaşmamaları için kötülükten uzak durmaları, Kuran’a inanmaları gerekmektedir. (Mürselat  16-19) (Meryem 97-98) (Yunus 13)
Çünkü insan, tartışmaya en düşkün varlıktır.  (Kehf 54) Ayetlerimle kendilerini uyardığım halde hâlâ önceki nesillerin yol ve yöntemlerinin kendilerine de gelmesini beklerler. Benden af dilemeyi akıllarından geçirmezler.  (Kehf 55)
Ey insan! Kuran’ı Arapça indirdim ve uyulması gerekli kuralları tekrar tekrar açıkladım. Üstelik ibretlik hikâyelere yer verdim. Önceki devirlerde yaşayan insanların hangi hataları yüzünden yok edildiklerini anlattım. Umulur ki Kuran’dan ders alır, artık suç işlemezsin.  (Taha 113)
Kuran'dan yararlanmak senin için bir nimettir. Onda yazılı olan emirleri bilmemek ya da inkâr etmek olmaz. (Vakıa 82)
Kuran'dan yüz çevirenler için zor ve sıkıcı bir hayat vardır. O yüz çevirenleri kıyamet günü kör olarak ortaya çıkaracağım. (Taha 124) Kişi, önceden gören biri olduğunu, mahşerdeki toplantı yerine neden kör olarak sürüldüğünü sorar. (Taha 125) Çünkü ayetlerimde yazılı olan kuralları okuyup yerine getirmedin. O halde ben de seni gözden çıkaracağım. (Taha 126) İşte bu kör edilme, ayetlere inanmayanlara verilen bir cezadır. (Taha 127) Sonradan şunu diyeceğini pekâlâ biliyorum: “Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de böyle alçak ve rezil olmadan önce senin ayetlerine uysaydık." (Taha 134)
Aslında insanları hemen cezalandıracak olsaydım, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdım. Ecelleri gelinceye kadar erteliyorum ki yaptıklarına göre cezalandıracağım. (Fatır 45)
Mahşerde hepinizi toplayacağım. Suç işleyenleri diz çökmüş halde cehennemin yanına getireceğim. (Meryem 68) Susuz ve yaya olarak cehenneme süreceğim. (Meryem 86)
Suç işlemekten sakınan erdemli insanları ise kurtaracağım. İnanıp faydalı işler yaptıkça esirgeyeceğim. Onlar için gönüllerde bir sevgi yaratacağım ve onları herkese sevdireceğim. (Meryem 96)
İnsan der ki: "Öldüğüm zaman diri olarak mezarımdan çıkarılacak mıyım?" (Meryem 66)
Nasıl ki doğmadan önce hiçbir şey değilken yaratılıp insan olmuşsan öldükten sonra da dirileceksin. (Meryem 67)

Kıyamet koptuğunda (Vakıa 1) insanlar üç sınıfa ayrılır. (Vakıa 7) İlki; önde giden sınıftır. (Vakıa 10) İkincisi mutlu, (Vakıa 8), üçüncüsü de mutsuz sınıftır. (Vakıa 9)
Önde gidenler ve mutlular sınıfı; bana yakın olup benim tavsiyelerimi ve öğütlerimi yerine getirenlerdir. (Vakıa 11) Onlar nimetlerle dolu bahçelerdedirler. (Vakıa 12) İçinde bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere lezzet veren şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. (Muhammed 15) Süslü, nakışlı tahtlar üzerinde (Vakıa 15) karşılıklı yan gelip yaslanırlar. (Vakıa 16) Sürahiler, ibrikler ve öz kaynağından içkilerle doldurulmuş kadehlerle (Vakıa 18) çevrelerinde gencecik uşaklar dolanır. (Vakıa 17)
İçki, ne başlarını döndürür ne de akıllarını karıştırır. (Vakıa 19)
Onlara, yaptıklarına karşılık (Vakıa 24) gönüllerince seçtikleri meyveler (Vakıa 20), canlarının çektiği kuş etleri (Vakıa 21), titizlikle korunan inci misali (Vakıa 23) iri ve siyah gözlü genç kadınlar sunulur. (Vakıa 22)
Dalları yüklü kiraz ağaçları (Vakıa 28), salkım salkım dizili muz ağaçları (Vakıa 29) altında çağlayarak akan sular (Vakıa 31) arasındadırlar. Hepsi bakire olan cilveli hurilerle birlikte kabartılmış yataklar içindedirler. (Vakıa 34-37)
Mutsuz sınıftakiler (Vakıa 9) ise günah işleme hususunda ısrar edenlerdir. (Vakıa 46) Güçleri, saltanatları yok olup gitmiştir. (Hakka 29) Malı mülkü kendilerine fayda sağlamamıştır. (Hakka 28) Cehennem muhafızları onları tutup cehenneme atmıştır. (Hakka 30-31) Yetmiş arşın zincire vurmuştur. (Hakka 32) Kapkara dumandan bir gölgede  (Vakıa 43), iliklere işleyen bir ateş ve kaynar su içindedirler. (Vakıa 42) Kıyamet gününde karınlarını zakkum ağacından yiyerek dolduracaklardır. (Vakıa 52-53) Üstüne de susamış develerin suya saldırışı gibi kaynar sudan içeceklerdir. (Vakıa 54-55) Ki bu su bağırsakları parçalayacaktır. (Muhammed 15)
Kıyamet günü kim iyilikle gelirse kendisine daha iyisi verilir. Onlar o gün korkudan uzak ve güven içindedirler. (Neml 89)
Kim kötülükle gelirse, onlar da yüzükoyun ateşe atılır ve onlara: "Yaptıklarınızın karşılığından başkasını mı bekliyordunuz" denir. (Neml 90)
Dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de, inananlara da, inkârcılara da nimetlerimden veririm. (İsra 20) Ama ahiretin derecelerinin ve üstünlüklerinin daha büyük olduğunu bilmenizi isterim. (İsra 21)
Nasıl ki benim yolumda giden havariler, Meryem oğlu İsa’ya yardımcı olmuşlarsa siz de bana yardımcı olun. (Saff 14)
Beni bırakıp da ilah olduğunu ileri sürerek yalvardığınız varlıklar sizin sıkıntınızı ne uzaklaştırabilirler, ne de değiştirebilirler. Bana daha yakın olabilmek için vesile ararlar. (İsra 56-57)
Ey insan! Nasip arayasın ve taşınasın (Mümin 80), (Müminun 22) diye denizde gemiler yürütüyorum. (İsra 66) Boğulma korkusuyla karşı karşıya geldiğinde benden başkasından yardım istemezsin. Çünkü başkaca seni kurtaracak yoktur. Karaya çıktığında bana karşı nankörlük yapma. (İsra 67) Seni tekrar denize gönderebilirim ve üzerine kırıp geçiren bir kasırga salabilirim. Kimse seni kurtaramaz. (İsra 69)
Bir zarar dokunduğu zaman yatarken, ayaktayken veya otururken bana yalvarırsın. Tehlike geçtiğinde ise hiç yalvarmamış gibi çekip gidersin. Bu şekilde haddi aşmamalısın. Haksız yere taşkınlık yapmamalısın. (Yunus 12)
Güzel düşünüp güzel davrananlara daha fazla güzellik vardır. Onların yüzlerine kara da bulaşmaz, aşağılanma duygusu da.. Cennetin dostlarıdır onlar, sürekli kalıcıdırlar orada. (Yunus 26)
Kötü işler yapanlara da yaptıkları kötülüğün cezası aynen verilir. Ve onların yüzlerini bir aşağılanma duygusu kaplar. Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalara bürünmüştür. Yerleri cehennemdir. Hep orada kalacaklardır. (Yunus 27)
Mahşerde sizi bir araya topladığımda geçmişte yapmış olduklarınızın yararını ve zararını görürsünüz. (Yunus 28) Uydurduğunuz tanrılar da sizi terk edip gider. (Yunus 30)
Her insanın bir eceli vardır. Ecel geldiği zaman ne bir saat geri kalınır, ne de ileri gidilir.  (Yunus 49) Aynı şey milletler için de geçerlidir. Hiçbir millet ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir. (Müminun 43) Suç işleyerek başkasına zarar veren kişi, yeryüzündeki bütün servete sahip olsa ve onu feda etse bile cezadan kurtulamaz. (Yunus 54)
Gözleriniz beni göremez. Ama ben sizin gözlerinizi görürüm. Beni gönül gözlerinizle görürseniz kendi yararınıza, görmezseniz zararınızadır. (Enam 104)
Ayetleri size bu şekilde, çeşitli başlıklarla ve ayrıntılarla açıklıyorum ki ders alasınız ve ilimden nasiplenen bir millet olasınız. (Enam 105) Derin derin düşünen bir millet için bu gereklidir. (Bakara 266)
Benden başkasına tapanlara ve putlarına sövmeyin. Sonra onlar da bilmeyerek bana söverler. (Enam 108)
Ben onlara melekler indirseydim, ölülerin dirildiğini görüp onlarla konuşsalardı, gerçeği kanıtlayabilecek her şeyi karşılarına çıkarıp önlerine koysaydım yine de inanmazlardı. Çokları cehalet içindedirler. (Enam 111)
Her şehirde, oralarda bozgunculuk yapmaları için, günahkârlarını liderler yaptım. Onlar yalnız kendilerini aldatırlar, ama farkında olmazlar. (Enam 123)
Sonra günahkârlar, peygambere verilenin kendilerine de verilmesini istediler. Peygamberliği kime vereceğimi ancak ben bilirim. Suç işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere karşılık tarafımdan çetin bir ceza verilecektir. (Enam 124)
Doğru yola iletmek istediklerimin kalbini İslam dinine açarım. Saptırmak istediklerimin ise kalbini daraltır, sıkıntıya sokarım. (Enam 125)
Herkesin yapıp ettiklerinden haberim vardır. (Enam 132)
Kim benim huzuruma iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kötülükle gelene ise yaptığı kadarıyla ceza verilir. (Enam 160)
Günah olsun, sevap olsun, herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. (Enam 164) Kişi, kendi suçuyla mahkûm olur. (Müddesir 38)
Kötülük işleyenleri; sağlıklarında ve ölümlerinde, inanıp iyi işler yapan kimseler ile bir tutmayacağım. (Casiye 21)







Ey Peygamber! Ben her millete, uydukları bir ibadet yöntemi belirledim. Bu konuda seninle tartışmasınlar. (Hac 67)
Namazdan önce abdest al.
Yüzünü yıka.
Dirseklere kadar ellerini yıka.
Başını ve ayaklarını mesh et.
Cünüpsen boy abdesti al.
Hasta veya yolculuk halinde isen ve su bulamamışsan temiz bir toprakla elini ve yüzünü teyemmüm et.
Tuvaletten gelmişsen ve su bulamamışsan da teyemmüm et.
Kadınlara dokunmuş da su bulamamışsan yine teyemmüm et. (Maide 6)
Sonra sabah, akşam ve geceye yakın saatlerde namaz kıl. (Hud 114) Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında alışverişi bırakıp namaza koş. (Cuma 9) Namaz bitince rızkını temin etmek için çalışmaya devam et. (Cuma 10) İyiliklerin, kötülükleri gidereceğini bil. (Hud 114)
Namaz kılarken yüzünü kıbleye yani Kâbe’ye çevir. (Bakara 149) Duayı yüksek sesle okuma. Çok da kısma. Bu ikisi arasında orta bir yol benimse. (İsra 110)
Ne söylediğini bilmeyecek kadar sarhoşken namaza yaklaşma. (Nisa 43)
Ramazan ayı, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran'ın indirildiği aydır. (Bakara 185)
Sayılı ramazan günlerde oruç size farz kılınmıştır. (Bakara 184) Oruçlu iken suç işlemekten sakınacağınız umulmaktadır. (Bakara 183) Hastalık veya yolculuk nedeniyle oruç tutamayanlar, tutamadığı gün sayısınca başka günlerde kaza edebilirler. (Bakara 185)
İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutamayanlara bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. (Bakara 184)
Ramazanda sabahın beyaz ipliği, siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için. Sonra akşama kadar orucu tamamlayın. (Bakara 187)
Ramazan gecesinde kadınlarınıza yaklaşabilirsiniz. Ancak mescitlerde ibadete çekildiğinizde kadınlarla birleşmeyin. (Bakara 187)
İnsanlara mabet olarak ilk kurulan ev, Mekke'deki Kâbe’dir. Âlemlere uğur, bereket ve yol gösterici olarak kurulmuştur. (Aliimran 96)
İbrahim Peygamberi, benim evim olan Kâbe'nin mekânına yerleştirdim. (Hac 26) İnsanlar için de haccı ilan etmesini istedim. (Hac 27) Evimi; orada oturanlar, ziyaretçiler, rükû ve secde edenler için temizlemesini söyledim. (Hac 26) Zira Kâbe’ye giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi gerekir. (Aliimran 97)
Kim benim hac ibadetlerime ve kurbanlara saygı gösterirse, kalplerindeki erdemi sergilemiş olurlar. (Hac 32)
Yerli ve yabancılar için kıble ve ibadet yeri yaptığım Kâbe'den insanları geri çevirmeyin. (Hac 25) Ama bana ortak koşanları Kâbe'ye yaklaştırmayın. Bu kötü insanların hacca gelmemeleri sonucu ekonominiz bozulup yoksulluğa düşmekten korkmayın. (Tövbe 28)
Hac, belirlenmiş aylarda uygulanır. (Bakara 197) Eğer hac ve umreyi yapmaktan herhangi bir şekilde engellenirseniz kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar tıraş olmayın. Hastalığı nedeniyle hacca gidemeyenler oruç tutarak veya sadaka vererek ya da kurban keserek fidye vermelidir. Hacca kadar umreden yararlanmak isteyenler, kolayına gelen bir kurban kesmelidir. Bunu yapamayanlar ise hac günlerinde üç, memleketine döndüğünde de yedi olmak üzere on gün oruç tutmalıdır. Bu söylenenler, ailesi Kâbe'nin bulunduğu Mescid-i Haram'da oturmayanlar içindir. (Bakara 196)
Safa ile Merve tepeleri, benim sembollerimdir. Hac veya umre için gelenler, Kâbe'yi tavaf ederken Safa ve Merve tepelerini de dolaşsınlar. (Bakara 158)
Hac günlerinde kadına yaklaşmayın. Kötülük yapmayın. Kavga etmeyin. (Bakara 197)
Hac yolculuğu için azığınızı hazırlarken en hayırlı azığın erdemlilik olduğunu unutmayın... 
Ey inananlar, hac âdetlerine, savaşmanın yasak olduğu haram aylara, kurbanlık hediyelere, gerdanlık takılmış kurbanlık hayvanlara,  Kâbe'ye gelenlere saygılı olun. (Maide 2)
Hac mevsiminde ticaret yapmanızda size herhangi bir günah yoktur. (Bakara 198)
Yaya olarak veya develerle gelenler, (Hac 27) Kâbe’de, kurbanlık hayvanlar keserek fakirleri doyurmalıdır. (Hac 36) Bana, ne o hayvanların etleri, ne de kanları ulaşır. Bana ulaşan sizin erdemli davranışınızdır. (Hac 37)
Mecbur kalınması dışında ölü hayvan eti, kan ve domuz eti yenilmesi yasaklanmıştır. Aynı şekilde boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, yırtıcı hayvanlar tarafından yenmiş hayvanların eti de haram kılınmıştır. (Maide 3)
Yahudilere ise bir ceza olarak bütün tırnaklı hayvanlar ile sığır ve koyunun iç yağları da haram kılınmıştır. (Enam 146)
Eğiterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların, sizin için tuttukları av etlerini yiyebilirsiniz. (Maide 4)
Ey inananlar, hac ya da umre sırasında ihramda iken av hayvanını öldürmeyin. Av hayvanını kasten öldürenler, dengi bir hayvanı kurban ederler veya yoksullara yedirirler. Ya da buna denk olacak şekilde oruç tutarlar. (Maide 95)
Ancak deniz avı yapmak ve onu yemek helal kılınmıştır. (Maide 96)
Kulağı yarılan, yemin sonucu salıverilen, erkek dişi ikizler doğuran ve on defa doğurması yüzünden yük vurulamayan hayvanların adanması doğru değildir. (Maide 103)
Zekât farzdır.  Fakirlere, düşkünlere, yetimlere, dilenenlere, akrabadan insanlara, zekât işinde görevli olanlara, İslâm'a yönlendirilmek istenenlere, yolculara, kölelere, borçlulara ve benim yolumda cihat edenlere verilir. (Tövbe 60) Malın artması için verilen faiz, benim katımda artmaz. Ama benim rızamla verilen zekât; hem sevabı, hem de malı kat kat artırır. (Rum 39)
Mallarını benim yolumda harcayanların durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren bir tanenin durumu gibidir. İstediğime kat kat veririm. (Bakara 261)
Mallarını benim yolumda verip de sonra verdiklerinin ardından başa kakmayan ve eziyet etmeyenlere ödüllerim vardır. (Bakara 262)
Güzel, yapıcı bir söz, bir bağışlama; ardından eziyet gelen sadakadan daha üstündür. (Bakara 263)
İnsanlara gösteriş için sadaka verenlerin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer ki, sağanak yağmur yağdığında üstündeki toprağı silip süpürür. (Bakara 264)
Benim rızamı kazanmak ve ruhlarındaki inancı kökleştirmek için sadaka verenlerin durumu da tepe üzerinde bulunan bir bahçeye benzer ki, bol yağmur aldığında ürününü iki kat verir. Yağmur olmasa bile düşen çise yine ürün verir. (Bakara 265)
Size verilse, kabul etmeyeceğiniz kötü mallarınızı yardım olarak vermeye kalkmayın. (Bakara 267)
Sadakaları açıktan vermek güzeldir. Eğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, daha iyidir ve günahlarınızdan bir kısmını kapatır. (Bakara 271)
Kâfirlerin hoşuna gitmese de dindar ve yürekten bağlı olarak bana dua edin. (Mümin 14)
Gerçek dua, ancak bana yapılır. Benden başka dua edilenler kimsenin isteğini karşılayamazlar. Suya doğru avuç açmakla su ağza gelmez. Suyu bizzat ağza götürmek gerekir. İnkârcıların kendi putlarına yaptıkları dua da, suya avuç açanlarınki gibi boşa gider. (Rad 14)
Hiçbir şey için "Bunu yarın yapacağım" deme. (Kehf 23) "Allah dilerse yapacağım" şeklinde söyle. Yapacağın şeyi unuttuğun zaman beni an. Bu durumda seni başarıya ve aydınlığa ulaştıracağıma inan. (Kehf 24)
Sana vahyedildikçe Kitabımdaki ayetleri okumaya devam et. Kuran’ın kelimelerini değiştirebilecek hiçbir kudret yoktur. Kuran’dan başka da bir sığınak bulamazsın. (Kehf 27) Benim rızamı dileyerek sabah akşam bana dua edenlerle birlikte candan direniş göster. Dünya hayatının süsünü isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Beni anmayan, kötü arzularına uyan ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme. (Kehf 28)

İnkâr edenler için hazırladığım cehennemin duvarları onları çepe çevre kuşatmıştır. Susuzluktan imdat dileyecek olsalar kendilerine, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su verilir. Cehennem, kötü bir kalma yeridir. (Kehf 29)
İnananları ise yaptıkları güzel şeylerden dolayı ödüllendireceğim. Alt taraflarından ırmaklar akan cennette yaşatacağım. Cennet, iyi bir kalma yeridir. (Kehf 30-31)
Öyle ise isteyen inansın, isteyen inkâr etsin! (Kehf 29)
Servet ve oğullar, sizin için bir imtihan aracıdır. Dünya hayatının süsüdür. Ölümsüz olan iyi işler ise benim katımda hem sevapça daha iyi, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır.  (Kehf 46)
Ey insanlar, sizi bir erkek ve bir kadın yaratırken birbirinizi tanımanız için kabilelere ve milletlere ayırdım. Benim katımda en üstün olanınız; ırk, renk, soy ve servetçe değil, suç işlemeyeninizdir. (Hucurat 13)
Bana kulluk etmeleri ve putperestlikten sakınmaları için her millete bir peygamber gönderdim. Peygamberlerden bir kısmı insanları doğru yola iletti. Ama bir kısım millet de sapıklığı hak etti. Yeryüzünde gezilip görüldüğünde inkâr edenlerin sonunun nasıl olduğu görülebilecektir. (Nahl 36)
İnkârcılar, "Allah ölen kimseyi diriltmez" diye iddia ederler. Yanılmaktadırlar. Çünkü ben bir şeyi dilediğimde, onun hakkında söyleyeceğim söz, "Ol" demekten ibarettir. O hemen oluverir. (Nahl 38-40)
Kendilerine verdiğim nimetlerden, hiçbir şeyin farkında olmayan putlara pay çıkaranlar hem kız çocuklarından arlanırlar hem de arlandıkları şeyleri bana lâyık görürler. Kendilerine de hoşlandıkları erkek çocuklarını alırlar. (Nahl 56-57)
Onlardan birine kız doğduğu müjdelenirse yüzü kapkara kesilir. Kavminden gizler. Kız çocuğunu, aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün? (Nahl 58-59)
Eğer ben, insanları, yaptıkları her haksızlıkla cezalandırsaydım, yeryüzünde tek canlı kalmazdı. Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar ertelerim. Süreleri geldiği zaman da bir saat dahi ne geri kalırlar ne de ileri geçerler, derhal mahvolup giderler. (Nahl 61) 
Ben adaletli olmayı, iyilik yapmayı ve ihtiyaç sahibi akrabaya yardım etmeyi emrediyorum. Çirkin işleri, fenalığı ve azgınlığı da yasaklıyorum. (Nahl 90)
Taraflardan biri diğerinden daha kalabalık, daha güçlüdür diye yeminlerinizi birbirinize karşı hile aracı olarak kullanmayın. Böylece eğirdiği yünü sağlam iplik haline getirdikten sonra tekrar tel tel çözen kadının durumuna düşmeyin. Sizi böyle denerim. (Nahl 92)
Benimle yaptığınız sözleşmeyi, ucuz bir ücret karşılığı satmayın. Eğer bilirseniz, benim yanımda olan, sizin için daha iyidir. (Nahl 95) Sizin yanınızdaki dünya malı tükenirken, benimkiler kalıcıdır. (Nahl 96)
Baskıyla zorlananlar hariç olmak üzere her kim inandıktan sonra beni inkâr ederse işte öfkem bunlaradır. Onlar için büyük bir ceza vardır. (Nahl 106)
Bu, onların dünya hayatını ahirete tercih etmelerinden ve benim, inkâr eden kavmi doğru yola iletmeyeceğimden dolayı böyledir. (Nahl 107)
Bunlar; kalpleri, kulakları ve gözleri üstüne mühür bastığım insanlardır. Aymazlığa düşmüşlerdir. (Nahl 108) Ahirette hüsrana uğrayacaklardır. (Nahl 109)
Benim yolumda göç edip öldürülenleri veya ölenleri, güzel bir rızıkla besleyeceğim. (Hac 58) Onları hoşnut kalacakları cennete yerleştireceğim. (Hac 59)
İşkenceye uğratıldıktan sonra göç eden, ardından da savaşıp sabreden kişilere merhamet edeceğim. (Nahl 110)
Kendi nefsi için mücadele edenlere, yaptıklarının karşılığını tam tamına ödeyeceğim. (Nahl 111)
İbret için şu örneklemeye dikkat edin: Güzel söz; kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzer. (İbrahim 24) O ağaç, benim iznimle meyvelerini her zaman verir. (İbrahim 25) Kötü söz ise gövdesi toprağın üstünde destek bulmuş bir ağaca benzer, dayanağı yoktur. (İbrahim 26)
Beni peygamberlerime verdiğim söze ters düşer sanmayın. (İbrahim 47)
Ben, yaptığımdan sorumlu tutulmam. Günahkârlar ise sorguya çekileceklerdir. (Enbiya 23) Ahiret gününde benim huzuruma çıktıklarında zincire vurulmuş haldedirler. Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini ateş bürümüştür. Hepsi diriltilecekler ve yaptıklarının hesabını vereceklerdir. (İbrahim 49-51)

Cinlerden bir topluluk, Kuran’ı hayranlık verici bulmuşlar. (Cin 1) Kimseyi bana ortak koşmayacaklarını belirtmişler. (Cin 2)
Bir kısım insanlar da saf saf cinlere inanmışlar, bu da cinlerin şımarmalarına ve azgınlaşmalarına yol açmış. (Cin 6) Bu insanlar benim kimseyi diriltemeyeceğimi sanmışlar.  (Cin 7)
Bir yandan da meleklerin geçmişe ve geleceğe ait haberlerini dinlemek için semayı yoklamışlar. Fakat sema, alev halinde gök cisimleri tarafından korunduğu için dinlemelerine fırsat vermemiş. (Cin 8)
Aslında peygamberin gönderilmesinden önceki yıllarda da semada, meleklerin geçmişe ve geleceğe ait haberlerini dinliyorlarmış. Fakat şimdi, kim dinleyip bilgi hırsızlığı yapmak istese, kendisini yok edecek alev halinde gök cisimleriyle karşılaşmaktadır. (Cin 9)
Bununla yeryüzündekiler şu gerçeği kavramışlardır. Evet, çeşit çeşit yollara, fırkalara ayrılmışlardır. (Cin 10-11) Fakat başka yere kaçmakla benim elimden kurtulamayacaklarını anlamışlardır. (Cin 12) Bana teslimiyet göstererek Müslüman olanlar da olmuştur. (Cin 14) Haksızlığa saparak cehennem odunu olanlar da… (Cin 15)
Hiçbir insana ölümsüzlük vermedim. (Enbiya 34) Bu nedenle her canlı, ölümü tadacaktır. Ben insanı bir imtihan olarak kötülük ile de iyilik ile de deniyorum. (Enbiya 35)
Düşünen toplumlar ibret almalı ki ölümüne hükmettiğimi hayattan koparıp canını alırım. Henüz ölmemiş olanları ömürlerinin sonuna kadar bekletir, onları uykularında ölü gibi yaparım. (Zümer 42)
İnkâr edenlerin, kendilerini bana karşı savunacağını sandığı birtakım ilahları aslında kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar benden de ilgi ve destek görmezler.  (Enbiya 43) Ben onları da, atalarını da bu dünyada barındırdım. Ömürleri, kendilerine hiç bitmeyecek gibi uzun geldi. Oysa ben inkârcıların yurtlarını, Müslümanların fetihleriyle iyice daralttım. (Enbiya 44)
Şüphe yok ki İslam, tek din olarak sizin dininizdir. Rabbiniz de benim. Yalnız bana ibadet edin.  (Enbiya 92)
İnsanlar dinlerinde bölünmeler yaptılar. (Enbiya 93)
Bu durumda her kim inanmış olarak iyi davranışlar yaparsa onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz. Zira ben onu yazmaktayım. (Enbiya 94)
Yıkıma uğrattığım bir ülkeye artık yaşamak haramdır. Onlar bir daha geri dönemezler. (Enbiya 95) Hem inkâr edenler, hem de benden başka taptıklarınız cehennem odunudurlar. (Enbiya 98)
Eğer benden başka taptıklarınız tanrı olsalardı zaten cehenneme girmezlerdi. Oysaki hepsi orada sonsuza kadar kalacaklardır. (Enbiya 99)
Cehennemde onlara inim inim inlemek düşer. Yine onlar orada hiçbir iyi haber duymazlar. (Enbiya 100)
Ama güzel insanlar cennette, gönüllerinin dilediği nimetler içinde sonsuza kadar yaşayacaklardır. (Enbiya 101-102)
Onlar cehennemin uğultusunu duymazlar. (Enbiya 102) En büyük korku bile onları tasalandırmaz. (Enbiya 103)
Tevrat'a da, Zebur'a da ‘Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım mirasçı olacaktır’ diye yazmıştım. (Enbiya 105)
İnanın, bu Kuran'da da ibadet eden bir kavim için yeterli öğütler vardır.  (Enbiya 106)
Ey Muhammed! Seni âlemlere bir merhamet, bir sevgi olman için gönderdim.  (Enbiya 107) Onlara tanrılarının tek bir tanrı olduğunu ve Müslüman olmaları gerektiğini eşit biçimde açıkla. Eğer yüz çevirirlerse kıyamet günüyle tehdit edildiklerini hatırlat. (Enbiya 108-109)
Zira gün olur, gökyüzünü, kâğıt tomarını dürer gibi dürerim. İlk yaratılıştaki gibi baştan yaparım. (Enbiya 104)
Size bir tek din olarak Müslümanlığı verdim. (Müminun 52)
Ne var ki bana ortak koşanlar dinlerini parça parça bölüp çeşitli hiziplere ayırdılar. (Müminun 53)
Grup grup bölünerek kendi fikir ve davranışlarıyla övünür oldular. Aymazlık içine girdiler. (Müminun 53-54)
Hâlbuki size verdiğim servet ve oğullar bir imtihan aracıdır. (Müminun 55-56)
Esas olan suç işlememektir. (Müminun 57)
Bana ortak koşmamaktır. (Müminun 59)
Ayetlerimde belirttiğim işleri kalpleri çarparak yapmaktır. (Müminun 60)
İyilik için yarışmaktır. (Müminun 61)
Ben kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmem. Gerçeği söyleyen bir Kitap vardır. Herkesin eylemleri bu Kitapta tespit edilmiştir. (Müminun 62)
Ama inkârcıların kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bana ortak koşmalarından ve inkârcılıklarından öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar. Bu kötü işlerinden dolayı refah ve bolluk içinde olabilirler. Ama sıkıntıya veya azaba uğradıklarında da feryadı basarlar. (Müminun 63-64)
Boşuna sızlanmamaları gerekir. (Müminun 65) Kibirli bir şekilde geceleyin Kâbe'nin çevresinde toplanıp saçma sapan konuşuyorlardı. (Müminun 67)
Ayetler okunurken arkalarını dönüyorlardı. (Müminun 66)
İnanan erkeklere ve inanan kadınlara işkence yapıyorlardı. (Buruc 10)
İnsanların, inanmalarını istemedikleri için adeta intikam alıyorlardı. (Buruc 8) Kamçılarının şiddeti hendek gibi iz bırakıyordu. (Buruc 4) Bir grup insan da ateş hendeğinin başında oturmuş onların yapmakta oldukları işkenceyi izlemekteydi.  (Buruc 6-7)
Sonuçta işkence yapanların hepsi bu davranışlarından dolayı gebertilip yok edilmişlerdir. (Buruc 4)
O Kuran, çok değerli bir peygamberin, benden alıp tebliğ ettiği sözüdür. (Hakka 40) Benim tarafımdan indirilmiştir. (Hakka 43) Kuran, bir şairin, bir kâhinin sözü değildir. (Hakka 41-42) Peygamber uydurmuş olsaydı (Hakka 44) kıskıvrak yakalar (Hakka 45), can damarını koparırdım. (Hakka 46) Hiçbiriniz de buna engel olamazdınız.  (Hakka 47)
Ayetlerimden biri sizi topraktan yaratmış olmamdır. Sonra insan türü olarak her tarafa yayıldınız. (Rum 20)
Ayetlerimden biri, size nefislerinizden, sakinleşeceğiniz eşler yaratmam ve aranıza sevgi ve acıma hissi koymamdır. (Rum 21)
Ayetlerimden biri göklerin ve yerin yaratılması, benim buyruğumla ayakta durmasıdır. Dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. (Rum 22)
Ayetlerimden biri geceleyin uyumanız ve gündüzün nasibinizi aramanızdır. (Rum 23)
Ayetlerimden biri size, korku ve umut vermek için şimşeği göstermesi, gökten bir yağmur indirip onunla toprağı diriltmesidir. (Rum 24)
Yeryüzünü, ölümünün ardından nasıl canlandırıyorsam ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarırım. Siz de topraktan çağrıldığınızda mezarlarınızdan böyle çıkarılacaksınız. (Rum 20)
Ben ibret olsun diye istediğime çok rızık veriyorum. İstediğimden de kısıyorum. (Rum 37)
İnsanlara geniş imkân verdiğimde onunla ferahlıyor, şımarıyor. Ama öte tarafta kötülük yaptığı için karşılığında kötülük bulsa hemen ümitsizliğe düşüyor. (Rum 36)

İnsanların işledikleri günahları yüzünden, karada ve denizde felaketler yaygınlaştı. Belki kötülükten dönerler diye, ben onlara, yaptıkları kötülüklerin bir kısmını tattırıyorum.  (Rum 41) Önceki nesiller de kötülüklerden dönmedikleri için helak edildiler. (Rum 42) Bu nedenle kıyamet günü gelmeden kişi kendini dosdoğru olan dine adamalıdır. Zira o gün insanlar parça parça bölüneceklerdir. (Rum 43) Kim Müslüman olmayı inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. Bana ve İslam dinine inanarak iyi işler yapanlar ise cennetteki yerlerini hazırlamış olurlar.  (Rum 44)
Herkesin yaptıkları kitaba kaydedilir. (Mutaffifin 9)
Rezilliğe batmış günahkârların kitabı karanlık bir çukurun içindedir. (Mutaffifin 7) Onlar, inananlarla alay ettikleri için cehenneme gireceklerdir. (Mutaffifin 13-16)
İyilikte bulunanların kitabı da burçlardadır. (Mutaffifin 18) Cennette kendilerine mühürlenmiş halis bir içki sunulur.  (Mutaffifin 22-25)
Ben insanları koruması için takipçi melekler göndermişimdir. Buna rağmen milletler kendilerini değiştirmedikçe ben onları değiştirmem. Kendilerini geliştirmeyen milletler için bir kötülük istediğimde de hiçbir güç onu durduramaz. (Rad 11)
Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya yeryüzü parçalansaydı ya da bu Kitapla ölüler konuşturulsaydı o Kitap yine bu Kuran olacaktı. İsteseydim tüm insanları doğruya ulaştırırdım. İnkâr edenler, yaptıklarına karşılık olarak başlarına konacak bir felakete uğrayacaklardır. (Rad 31)
Kıyamet günü; Yahudiler, Hıristiyanlar, yıldıza tapan Sabiiler, ateşe tapan Mecusiler arasında ayrım yapacağım. Ve yine inananlar ve ortak koşanlar arasında da ayrım yapacağım. (Hac 17) Güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu bana secde etmektedir. İnkâr edenlere ise ceza hak olmuştur. (Hac 18)
Bana yardımcı olanlar, yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapıldığında insanları iyiliğe özendirirler ve kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. (Hac 40-41)
Sizi önceki Kitaplarda da, Kuran'da da "Müslümanlar" olarak adlandırdım. Dinde size hiçbir güçlük çıkarmadım. (Hac 78)
Dinde zorlama yoktur. Ayetlerde belirttim ki artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. Suç işlemeyip bana inananlar, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Karanlıklardan aydınlığa çıkarılırlar. İnkâr edenler ise aydınlıktan karanlığa götürülürler. (Bakara 256-257)
İnkâr edenlerin Kâbe’deki namazları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan ibarettir. (Enfal 35)
Herkes malından zekât verirken onlar benim yoluma engel olmak için mallarını harcarlar. İşte ben kötüyü iyiden böyle ayırt ederim. Kötüleri üst üste koyup topluca cehenneme yollarım. (Enfal 35-37)
Firavun ailesi de benim emirlerimi yalanlamıştı. Ceza olarak deniz üzerlerine kapanmış ve boğulmuşlardı. (Enfal 54)
Zira bir toplum kendilerinde bulunan güzel huyları, güzel davranışları kötülüğe çevirmezse ben de o topluma bahşettiğim nimeti azaba çevirmem. (Enfal 53)
Benim katımda canlıların en kötüsü, inkâr eden insanlardır. (Enfal 55) Hainlik yaparak anlaşmayı tek taraflı bozarlarsa siz de bozabilirsiniz. (Enfal 58)
Kuran’ın bazı ayetleri kesin anlamlıdır. Kitabın özü bu ayetlerdir. (Aliimran 7)
Bir de benzer anlamlı ayetler vardır. Kalplerinde kötülük bulunanlar; insanları şaşırtmak ve farklı anlam vermek için benzer anlamlı ayetleri öne çıkarmak isterler. (Aliimran 7)
İlimde derinleşmiş olanlar ise hepsine birden inandıklarını söylerler. (Aliimran 7)
Kadınlardan, oğullardan, salma atlardan, davarlardan, ekinlerden, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten gelen zevklere aşırı düşkün olmayın. Bunlar, dünya hayatının geçimidir.  (Aliimran 14)
İnkâr edip inkârcı olarak ölenlerin her biri, kendini kurtarmak için dünya dolusu altın verse de asla kabul edilmeyecektir. (Aliimran 91)
Sabreden, dürüst olan, huzurda boyun büken, iyilik için zekât veren ve sabah vaktinde dua edenler cennet yolundadırlar. (Aliimran 17)

Tefeciler yani faiz yiyenler mezarlarından, şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı gibi kalkarlar. Onlar tefeciliği alışveriş gibi görürler. Hâlbuki alışveriş helal, faiz haram kılınmıştır. (Bakara 275)
Faiz karışan malın bereketi yoktur. (Bakara 276)
Öyle kat kat katlayarak faiz yemeyin.  (Aliimran 130)
Benden ve Peygamberden faizcilere karşı bir savaş ilan edildiğini duymuş olun. (Bakara 279)
Eğer borçlu zorluk içindeyse eli genişleyinceye kadar bekleyin. Borcunu sadaka olarak ona bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. (Bakara 280)
Ey insanlar, belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. (Bakara 282)
Borç alan kişi de yazsın. Eğer aklı ermiyorsa ya da yazdırmaya gücü yetmiyorsa velisi adaletle yazdırsın. İki erkeği de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu kadınlardan biri unutursa ötekisi ona hatırlatsın diyedir. (Bakara 282)

Birinize ölüm geldiği zaman, eğer bir mal bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde vasiyet edin. (Bakara 180)
Her kim işittikten ve kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir. (Bakara 181)
Miras paylaşımında, akrabalar, yetimler ve yoksullar da hazır bulunursa güzel sözler söyleyerek onlara da verin. (Nisa 8)
Geriye zayıf, korumasız, engelli çocuklar bırakan ve onların durumlarından endişe duyanlar dikkat etsinler. Onlara haksızlığı önleyici sağlam söz söylesinler. (Nisa 9)
Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, karınlarını ateşle doldurmuş olurlar. (Nisa 10)
Çocuklarınızın alacağı miras hakkında, erkeğe kadının payının iki katı tavsiye edilir. Çocuklar ikiden fazla kadın ise, ölenin geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk yalnız bir kadınsa mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, bıraktığı mirasta ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı altıda birdir. Bu hükümler, ölenin yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. (Nisa 11)
Eğer çocukları yoksa, eşlerinizin yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra bıraktıkları mirasın yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin de çocuğunuz yoksa, yapacağınız vasiyet ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte biri, onlarındır; çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer miras bırakan erkek veya kadının evladı ve anası babası olmayıp bir erkek veya bir kız kardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte bire ortaktırlar. Bu bölüşüm, zarar verici olmayan vasiyet ve borçtan sonra uygulanır. (Nisa 12)
Ey Muhammed! Anasız babasız ve çocuksuz kişinin miras bölüşümü şu şekildedir: (Nisa 176)
Ölen kişinin çocuğu yoksa, bir kız kardeşi varsa, bıraktığı malın yarısı o kız kardeşinindir. Fakat kendisi, ölen kız kardeşinin çocuğu yoksa, onun mirasını tamamen alır. Eğer ölenin iki kız kardeşi varsa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Ve eğer varisler erkek kadın birçok kardeşler olursa, erkeğe, iki kadının payı kadar pay verilir. (Nisa 176)

Hep birlikte İslam’a sarılın. Din konusunda ayrılığa düşmeyin. Eskiden birbirinize düşman kişilerdiniz. Gönüllerinizi ben birleştirmiştim de kardeş kişiler olmuştunuz. Sizi bir ateş çukurunun tam kenarında iken kurtarmıştım. (Aliimran 103)
İslam dinine inananlar olarak siz, insanlar içinden çıkmış en iyi toplumsunuz. Herkesin iyilik yapmasını istersiniz. Kötülükten men edersiniz. Sadece bana inanırsınız. (Aliimran 110)
Kendilerine kitap verilmiş olanlardan da inanmış olanlar vardır. Gece saatlerinde secdeye kapanarak ayetlerimi okurlar. (Aliimran 113) Bana ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler. Faydalı işlere koşarlar. (Aliimran 114)
Ama çoğu yoldan çıkmışlardır. Size eziyetten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşsalar bile arkalarını dönüp kaçarlar. Üzerlerine miskinlik ve alçaklık damgası vurulmuştur. Onlar ki benim hışmıma uğramışlardır. Çünkü ayetlerimi inkâr ediyorlardı. Haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Haddi aşıyorlardı. (Aliimran 110-112) 
İnkâr edenlerin bu dünya hayatında harcadıkları malların durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinine vurup onu mahveden dondurucu bir rüzgârın tahribatına benzer. (Aliimran 117)
Ey inanç sahipleri, sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten kin ve düşmanlıkları, ağızlarından dökülen sözlerinden belli olmaktadır. Kalplerinde sakladıkları düşmanlıkları ise daha büyüktür. (Aliimran 118)
Kendilerine kitap verilenlerden, o kitabı insanlara açıklamalarını istemiştim. Ama onlar, verdikleri sözü kulak ardı etmişlerdir. Hatta daha da ileri giderek kitabı satmışlardır. (Aliimran 187)
Peygamberler aracılığıyla söz verdiğim üzere çalışanlarınızı ödülsüz bırakmayacağım. İster erkek, ister kadın olsun; hepiniz eşitsiniz. Göç edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, yolumda işkence ve hakarete uğrayanların, vuruşanların, öldürülenlerin suçlarını görmezden geleceğim ve onları içlerinde ırmaklar akan bahçelere yerleştireceğim. (Aliimran 195)
İnkârcıların refah içinde diyar diyar dolaşmaları sizi aldatmasın. (Aliimran 196) Azıcık bir nimetlenmedir o. Sonra onların varacağı yer cehennem olacaktır. (Aliimran 197)
Araplar önceden sürekli suç işleyen insanlardı. (Cuma 2)
Çoğu okuma yazma bilmeyen ümmi Araplara, kendi içlerinden olan ve onlara ayetlerimi okuyan, onları arıtıp temizleyen, onlara Kitabı ve bilgeliği öğreten bir peygamber gönderdim. (Cuma 2)
Aslında o peygamberi, henüz kendilerine katılmamış olanlara da göndermiştim. (Cuma 3)
Kendilerine Tevrat kitabı verilip de onun buyruklarını tutmayanların durumu, ciltlerce kitap taşıyan eşeğin durumuna benzer. Tanrı ayetlerini yalanlayan milletin durumu ne kötüdür. (Cuma 5)
Bana ve peygambere itaat edenler; peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayırsever ve barışseverlerle beraberdirler. Onlar güzel arkadaşlardır. (Nisa 69)
Muhammed ve beraberinde bulunanlar inkârcılara karşı sert tutum içerisindedirler. Kendi aralarında ise sevecendirler. Onları, secde ederek lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün. Yüzlerinde secdelerin izleri vardır. Bu, onların Tevrat'taki nitelikleridir. İncil'deki nitelikleri ise, filizini çıkarıp güçlendirmiş ve kalınlaşıp gövdesi üzerine dikilerek ekincileri sevindiren bitki gibidir. (Fetih 29)
Geçmiş peygamberlerin ardından, önceki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Ona, içinde yol gösterici ve ışık bulunan ve erdemliler için bir kılavuz olan İncil'i verdik. (Maide 46)
İncil'e uyanların kalplerine şefkat ve merhamet koyduk. (Hadid 27)
İncil'e inananlar, benim onda indirdiğim hükümler ile hükmetsinler. Kim benim indirdiğim ile hükmetmezse işte onlar dinden çıkmış günahkârlardır. (Maide 47)
Ey Muhammed, sana da, daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere Kuran'ı gönderdik. Artık aralarında benim indirdiğim ile hükmet. Sana gelen gerçeği bırakıp da onların arzularına uyma. (Maide 48)
Her bir millete bir yol ve bir yöntem verdim. İsteseydim sizleri bir tek millet yapardım. Size verdiğim yol ve yöntemlerde sizi denemek için böyle yaptım. Size düşen görev, iyi işlerde birbirinizle yarışmaktır. (Maide 48) Artık İslam öncesi cahiliye dönemindeki hükümler geçersizdir. (Maide 50)
Çöl Arapları, inkârcılıkta ve ikiyüzlülükte daha beterdirler. Peygambere indirdiğim hükümlerin sınırlarını tanımamaya daha yatkındırlar. (Tövbe 97)
Çöl Araplarından kimi var ki, fakirlere harcadığını angarya sayar ve sizin başınıza belalar gelmesini bekler. En kötü bela onların başına olsun. (Tövbe 98)
Çöl Araplarından kimi de var ki bana ve ahiret gününe inanır. Harcadığını bana yakın dereceler kazanmaya ve peygamberin dualarını almaya vesile sayar. Gerçekten o verdikleri, kendileri için yakın derecelere vesiledir. (Tövbe 99)
İslam dinine girme hususunda ilk öne geçen muhacirler olmuştur. Onlar altlarından ırmaklar akan, içinde sonsuza kadar kalacakları cennetlerde kalacaklardır. (Tövbe 100)
İnananlara zarar vermek, inkârcılığı pekiştirmek, inananların arasını açmak ve önceden benimle ve peygamberimle savaşmış olan adama yataklık yapmak için mescit yapanlar da vardır. Amaçları; bölgeyi gözetleyerek bilgi toplamak ve mescidi üs haline getirmektir. "Bununla iyilikten başka bir niyetimiz yoktu" diye de yemin etmektedirler. Oysa yalan söylemektedirler. (Tövbe 107) Ey Peygamber! Bu mescitte kesinlikle namaza durma. İlk günden itibaren erdemlilik üzere kurulan Kuba mescidi, namaz kılman için çok daha uygundur. Orada arınmayı isteyen insanlar vardır. (Tövbe 108)
Binasını benim rızam üzerine kuran kimse mi daha iyidir, yoksa bir uçurumun kenarına kurup, onunla beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? (Tövbe 109)
Yaptıkları bina, kalpleri parçalanıncaya kadar yüreklerinde bir kuşku olarak kalacaktır. (Tövbe 110)

Annene babana iyi davran. Annen seni zahmetle karnında taşıdı. Zahmetle doğurdu. (Ahkaf 15)
Bir bebeğin anne karnında taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Sonra yiğitlik çağına gelip kırk yaşına ulaştığında kendisine ve ebeveynine verilen nimete şükreder. Kendisinin, hoşnut olacağı iyi bir iş yapmaya yöneltilmesini ister. Barış içinde yaşamayı talep eder. (Ahkaf 15)
Bana ortak koşan putperest kadınlarla, onlar inanıncaya kadar evlenmeyin. İnanan bir cariye, hoşunuza gitse dahi ortak koşan hür kadından iyidir. Ortak koşan putperest erkekler de inanıncaya kadar, onları kadınlarınızla evlendirmeyin. İnanan bir köle, hoşunuza gitse dahi ortak koşan hür adamdan iyidir. (Bakara 221)
Kadınların aybaşı hali bir rahatsızlıktır. Bu sebeple aybaşı halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, emrettiğim yerden onlara yaklaşın. (Bakara 222)
Kadınlarınız sizin evlat yetiştiren tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz biçimde varın. Güzel davranışlar göstererek ileriye hazırlık yapın. (Bakara 223)
Kadınlarına yaklaşmamaya yemin edenler dört ay beklerler. Eğer bu müddet içinde kadınlarına dönerlerse bu iyidir. Dönmeyip kadınlarını boşamaya karar verirlerse ayrılırlar. (Bakara 226-227) 
Boşanmış kadınlar başkasıyla evlenmeden önce kendi kendilerine üç aybaşı beklemelidir. Hamile olup olmadığına bakmalıdır. Hamile olmaları halinde kocaları barışmak isterlerse onları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Erkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır. (Bakara 228)
Boşanan kadınlar bekleme sürelerini bitirdikten sonra, kocalarıyla güzellikle anlaştıkları takdirde o kadınların tekrar evlenmelerine engel olmayın. (Bakara 232)
Emzirmeyi tamamlatmak isteyen baba için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne ve baba, çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Eğer anne ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz ücretini uygun bir biçimde ödediğiniz sürece size bir sorumluluk yoktur. (Bakara 233)
Ölen erkeğin geride bıraktığı eşi, evlenmeksizin dört ay on gün bekler. Sonrası için serbesttir. (Bakara 234)
Evlat edindiklerinize, öz babalarıyla bağlarını kesmeyecek şekilde davranın. (Ahzab 5) Babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşlerinizdir ve ailenizin bireyleridir. (Ahzab 5)

Peygamberin eşleri inananların anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da, birbirlerine diğer inananlardan ve muhacirlerden daha yakındırlar. (Ahzab 6)
Ey peygamber hanımları! Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Yabancı erkeklere karşı çekici bir eda ile konuşmayın. Sonra kalbinde kötülük bulunan kimse ümide kapılır. (Ahzab 32)
Evinizde oturun. Eski cahiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın. (Ahzab 33) Sizden kim açık bir hayâsızlık yaparsa, onun cezası iki katına çıkarılır. (Ahzab 30)
Ben ve peygamberim, bir işte hüküm verdiğimiz zaman, artık inanmış bir erkek ve inanmış bir kadının, o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. (Ahzab 36)
Keza Muhammed, evlatlığı Zeyd’in eşiyle evlenme isteğini içinde saklıyordu. Halktan çekindiği için açığa vurmuyordu. ‘Evlatlıkları, eşleriyle ilişiklerini kestiklerinde onlarla evlenilebilir’ hükmünü getirdim ve Muhammed, evlatlığı Zeyd’in eşiyle evlenebildi. (Ahzab 37)
Öyle ki benim takdir ettiğim bir şeyi yerine getirmekte, peygambere herhangi bir güçlük yoktur. Önceden gelip geçmiş nesiller arasında da yol yöntem böyleydi. (Ahzab 38)
Ey peygamber! Ücretlerini yani mehirlerini verdiğin eşler; savaş esiri cariyeler; amca, dayı, hala ve teyze kızları sana helal kılınmıştır. (Ahzab 50)
Bir de diğer inananlardan ayrıcalıklı olarak kendisini ücretsiz Peygambere hibe etmiş kadınlar helal kılınmıştır. (Ahzab 50)
Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Boşadığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda sakınca yoktur. (Ahzab 51)
Bunun dışında hoşuna gitse de başka kadınlarla evlenmen doğru değildir. Ama cariyeler her zaman için helaldir. (Ahzab 52)
Bir gün Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir şeyler anlatır. Fakat eşi, anlatılanları diğer eşe haber verir. Peygamber, tarafımdan bildirilen bu gerçeği eşine söyler. Eşi şaşırır ve kimin bildirdiğini sorar. Peygamber, tarafımdan haber verildiğini belirtir. (Tahrim 3) Bunun üzerine Peygambere, hanımlarına duyurması için söylediklerim şunlardır:
 “Eğer Peygambere karşı birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah’tır, Cebrail’dir ve erdemli inananlardır. Bunların ardından melekler de Peygambere yardımcıdır. Eğer Peygamber sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi kendini Allah'a veren, inanan, gönülden itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, seyahat edebilen dul ve bakire eşler verebilir.” (Tahrim 4-5)
Ey inananlar, peygamberin evine, yemeğe çağrılmadan girmeyin. Öyle bir çağrıyı da beklemeyin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz peygamberi üzmekte, fakat o size bunu söylemekten utanmaktadır. Peygamberin hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından seslenin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin kendisinden sonra Peygamber hanımlarını nikâhlamanız büyük bir günahtır.  (Ahzab 53)
Peygamberin hanımlarına; babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin oğulları, hizmetindeki kadınlar ve ellerinin altındaki cariyelerle görüşmelerinde, onlara görünmelerinde hiçbir günah yoktur. (Ahzab 55)
Ey peygamber! Eşlerine, kızlarına ve inananların kadınlarına söyle: Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları zaman dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Onların tanınıp incitilmemesi için en elverişli olan budur. (Ahzab 59)

Kadınlarınızın fuhuş yaptıkları dört şahitle doğrulanmışsa ölünceye kadar onları evlerde tutun. (Nisa 15)
Eşcinsel ilişkide bulunan erkeklere eziyet edin. Tövbe edip durumlarını düzeltmeleri halinde eziyete son verin. (Nisa 16)
Şu bilinmelidir ki, tövbe, bilmeden suç işleyenler için geçerlidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da ölüm gelip çattığında, "Şimdi tövbe ettim" demenin bir anlamı yoktur.  İnkârcı olarak ölenlere de tövbe yoktur. (Nisa 17-18)
Apaçık çirkin bir hayâsızlık yapmadıkları sürece, kendilerine önceden verdiğiniz malları kadınlarınızdan geri almayın. Onlarla iyi geçinin. (Nisa 19)
Eşinizi bırakıp başka biriyle evlenmek istiyorsanız bıraktığınız eşinize verdiğiniz malı geri almayın. Bir zamanlar en yakın içli dışlı dost olduğunuzu unutmayın. Hele de sahtekârlık yaparak ya da iftira ederek geri almaya kalkışmayın. (Nisa 20)
Babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Bu edepsizliktir. İğrenç ve kötüdür. (Nisa 22)
Bunun dışında evlenmeniz haram kılınanlar şunlardır: Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, süt analarınız, süt bacılarınız, hanımlarınızın anaları, birleştiğiniz hanımlarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız -eğer onlarla henüz birleşmemişseniz kızlarıyla evlenebilirsiniz- öz oğullarınızın hanımları. (Nisa 23)
Ayrıca iki kızkardeşle evlenmeniz de uygun değildir. (Nisa 23)
Nikâhlı kadınlarla evlenmeniz de haram kılınmıştır. Harp esiri ise nikâhlı olduğuna bakılmaz. (Nisa 24)
Hür ve inanmış kadınla evlenmeye gücü yetmeyenler köle kızlarla evlenebilir. Zira hepiniz aynı kökten gelmektedir. Aynı toplumun bireylerisiniz. İnsanlık bakımından aranızda bir fark yoktur. İffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartıyla köle kızlarla evlenilebilir. Evlendikten sonra fuhuş yapmaları halinde hür kadınlara verilen cezanın yarısı uygulanır. (Nisa 25)
Kimi insanları, diğerlerinden üstün kıldım. Örneğin erkekler; kadınları gözetip kollarlar. Mallarından bolca harcarlar. Kadınlar ise saygılıdırlar. Gizliliği gereken şeyi korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara önce öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden çıkarın. (Nisa 34)
Ey peygamber, kadınları boşamak istediğiniz zaman üç defa âdet görüp temizlenmelerini bekleyin. (Talak 1)
Âdetten kesilmiş olanlarla hiç âdet görmemiş kadınların bekleme süreleri üç aydır. (Talak 4)
Gebe olanlar ise doğum yapıncaya kadar beklerler. (Talak 4)
Boşadığınız kadınları, gücünüz ölçüsünde evinizin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıştırıp evden çıkmaya zorlamayın. Çocuğunuzu emzirirlerse onlara ücretlerini verin. (Talak 6)
Varlıklı kimse varlığı oranında, dar gelirliler ise imkânı ölçüsünde nafaka yardımında bulunsun. (Talak 7)
Zina eden kadına ve erkeğe yüz değnek vurun. İnananlardan bir grup da onlara uygulanan cezaya tanık olsun. (Nur 2)
Zina eden erkek veya kadın, ancak zina eden biriyle evlenebilir. İkinci koşul ise evleneceği kişinin bana ortak koşuyor olmasıdır. (Nur 3)
Zina edenlerle evlenmek inananlara yasaklanmıştır. (Nur 3)
Namuslu kadınları zina ile suçlayıp da sonra bu iftiralarını ispat için dört tanık getirmeyenlere seksen değnek vurun. (Nur 4)
İftirayı, dilden dile birbirinize aktarmayın. Hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda gevelemeyin. (Nur 15)
Bir şeyden habersiz namuslu inanmış kadınlara zina iftira edenler, dünyada da ahirette de lanetlenmişlerdir. Kendilerine hak ettikleri ceza verilecektir. (Nur 23)

Ey inananlar, başkasının evine sahiplerinden izin almadan, bir de ev sakinlerine selam vermeden girmeyin. (Nur 27)
Cinsel konularla ilgili erkekler iki şeye dikkat etsinler. (Nur 30)
Birincisi, kadınlara gözünü dikip bakmasınlar. (Nur 30)
İkincisi, cinsel organlarının görünmesine mani olsunlar.
Kadınlar ise dört hususa dikkat etsinler: (Nur 31)
Birincisi, cinsel arzuyla bakmaktan kaçınsınlar. (Nur 31)
İkincisi, cinsel organlarının görünmesine mani olsunlar. (Nur 31)
Üçüncüsü, göğüsleri görünmesin diye başlarındaki örtünün ucuyla yakalarını kapasınlar. (Nur 31)
Dördüncüsü, ayaklarını yere vurarak dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler. (Nur 31)
Cinsel suçların azalması için içinizdeki bekârları evlendirin. Köle ve cariyelerinizden iyi olanların evlenmelerine yardımcı olun. Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. (Nur 32)
Hizmetçileriniz ve küçük çocuklarınız, üstünüzün açık olabileceği üç vakitte odalarınıza izinsiz girmesinler. Bunlar; sabah namazı öncesi, elbisenizi çıkarıp yatacağınız öğle vakti ve yatsı namazı sonrasıdır. (Nur 58)
Artık evlenme arzuları kalmamış, hayızdan ve evlattan kesilmiş kadınların, ziynetlerini göstermek için ortalıkta dolaşmamaları şartıyla dış giysilerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur. Ama sakınmak için titiz davranmaları, onlar için daha iyidir. (Nur 60)
Köre, topala, hastaya güçlük yoktur. Onlara yapamayacakları görev yüklenmez. Yapamadıklarından dolayı günahkâr olmazlar. (Nur 61)
"Hanımla bacı kardeş olduk" diyerek ayrılmak isteyen kocalar, söylediklerinden dönüp karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi serbest bırakmaları gerekir. Ancak serbest bırakılacak bir köle bulamazsa, cinsel temastan önce üst üste iki ay boyunca oruç tutmalıdır. Buna güç yetiremeyen ise altmış fakiri doyurmalıdır. (Mücadele 3-4)
Eğer bir kadın, kocasının huysuzluğundan endişe ederse, barışarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de günah yoktur. Barış daima iyidir. Ama kişinin; bencil ve kıskanç davranmaya eğilimli olduğu da unutulmamalıdır. (Nisa 128)
Ne kadar isteseniz de karılarınız arasında tam adalet sağlayamazsınız. Bu nedenle biriyle çok ilgilenip ötekine kocasızmış gibi davranmayın. (Nisa 129)
Ey inananlar, inanmış kadınlar göç ederek size geldiği zaman onları imtihan edin. Eğer onların gerçekten inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları inkârcılara geri göndermeyin. Ücretlerini kendilerine verdiğiniz takdirde bu kadınlarla evlenmenizde sizin için bir günah yoktur. (Mümtehine 10)
Ey Peygamber, inanan kadınlar sana sığındıklarında, bana hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, bir iftira uydurup getirmemek ve doğru işlerde sana karşı gelmemek hususunda yemin edip sana söz verirlerse onların sözünü kabul et. (Mümtehine 12)

"Meclislerde yer açın" dendiği zaman yer açın. “Kalkın" dendiği zaman da, kalkın. Böylece sizin de yüreğiniz ferahlar, dereceleriniz yükseltilir. (Mücadele 11)
Nimetlerimi paylaşma konusunda kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü hareketinizde dürüst davranın. (Bakara 195)
Başkasına ait malı haksızlıkla elde etmek için idarecilere veya hâkimlere rüşvet vermeyin. (Bakara 188)
İçki ve kumarda büyük günah ve insanlar için yararlar da vardır. Ama onların zararları yararlarından çok daha fazladır. (Bakara 219)
İçki, kumar, tapılmak için dikilen taşlar ve şans oklarının her biri şeytan işi birer kötülüktür. Bunlardan kaçınmak gerekir. (Maide 90)
Ey inananlar, bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Olabilir ki, alay ettikleri topluluk kendilerinden daha iyidir. Kadınlar da başka kadınlarla alay etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden daha iyi olabilir. Birbirinizde kusur aramayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. (Hucurat 11)
Ayetlerimin inkâr edildiğini, bu ayetlerle alay edildiğini işittiğinizde, bir başka konuya geçinceye kadar, ikiyüzlülerin yanında oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi sayılırsınız. (Nisa 140)
İkiyüzlüler öylesine kötüdürler ki inananlar zafer kazandığında onlarla beraber hareket ettiklerini söylerler. İnkârcılar kazandığında ise onları inananlardan koruduklarını belirtirler. (Nisa 141)
İkiyüzlüler, inanç ile inkârcılık arasında bocalayıp dururlar. Zaten namaza da üşene üşene kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar. (Nisa 142-143)
Şüphe yok ki ikiyüzlüler cehennemin en alt katındadırlar. (Nisa 145)
Münafıklar önce inanıp sonra inkâr eden ikiyüzlü insanlardır. İçi başka dışı başkadır. Fiziki görüntüleri hoşa gitse de birbirine dayandırılmış kereste gibidirler. Onlardan sakınmak gerekir. (Münafıkun 3-4)
Gizli konuşma doğru değildir. İyilik ve erdemlilik üzerinde konuşmalar yapabilirsiniz. Ama günah, düşmanlık ve peygambere isyan konusunda gizli konuşmalar yapmayın. (Mücadele 9-10)
Ey inananlar, zandan tümüyle sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın ve birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. (Hucurat 12)
Size yoldan çıkmış bir adam bir haber getirirse onun doğruluğunu etraflıca araştırın. Yoksa bilmeyerek bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (Hucurat 6)
Babalarınız ve kardeşleriniz eğer inançlı olmaya karşı inkârı tercih ediyorlarsa onları dost edinmeyin. İçinizden onları dost edinenler zalimlerin ta kendileridirler.  (Tövbe 23)
Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallarınız, kötü gitmesinden korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız evleriniz; size benden, peygamberimden ve benim yolumda cihat etmekten daha sevgili ise siz artık yoldan çıkmışsınız demektir. Bu durumda sizi doğru yola iletmem. (Tövbe 24)
Kötülüklerin vebali, kötülerin yakasına yapışır. Zulmedenler, işledikleri kötülüklerin, kendi başlarına geleceğini bilmelidirler. (Zümer 51)

Saldırıya uğrayanlar kendini savunuyorlarsa kınanmaz ve cezalandırılmazlar. (Şura 41) Haksız yere taşkınlık yapanlara ise ceza vardır. (Şura 42)
Kim sabreder ve affederse şüphesiz bu makbul bir harekettir. (Şura 43)
İnanan biri, başka bir inanan kişiyi öldüremez. Kazaen öldürmüşse inanmış bir köle azat etmesi veya ölenin ailesine diyet vermesi gerekir. (Nisa 92)
Kasten inanan birini öldürürse cezası cehennemdir. (Nisa 93)
Ey insanlar, öldürülenler hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık köle, kadına karşılık kadın öldürülebilir. Ama kardeşi tarafından herhangi bir şekilde affa uğrarsa, affedene uygun bir ödeme yapmak gerekir. Düşmanlığın devam etmemesi için bu benim hafifletme nedenimdir. (Bakara 178)
Kısas, bu yönüyle faydalıdır. Suç işlemede caydırıcı rol oynadığı umulur. (Bakara 179)
Tevrat'ta cezalar; cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş karşılığındadır. Yaralama suçu da aynısıyla cezalandırılır. (Maide 45) İncil’de İsa, Kuran’da ise Muhammed; indirilen ayetlere göre hükmederler. (Maide 47-48)
Kim kısas hakkından vazgeçerse günahlarının bağışlanmasına vesile olur. Her kim benim indirdiğim hükümlerle hükmetmezse zalimdir. (Maide 45)
İşlediği suçu günahsızların üstüne atanlar iftira suçu işlemişlerdir. Cezaları büyüktür. (Nisa 112)
Ne gariptir ki, suç işleyen biri, insanlardan gizleniyor da benden gizlenmiyor. Oysa işleyeceği suçun planını yaparken ben onun yanındayım. (Nisa 108)
Bana ve peygamberime karşı savaşmaya kalkışan ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası; öldürülmeleri, asılmaları, ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi ya da sürgün edilmeleri şeklindedir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir. Ahirette de onlara büyük cezalar vardır. (Maide 33)
Hırsızlık eden erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık benden bir ceza olarak ellerini kesin. (Maide 38)
Ey inananlar, adaletli olun. Hakkı ayakta tutun. Adaletle şahitlik edin. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletten saptırmasın. (Maide 8)
Şu bilinmelidir ki, kendisine yapılan saldırının dengiyle karşılık verdiği halde kendisine tekrar saldırılanlara yardım ederim. (Hac 60)

Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa hemen aralarını bulun, barıştırın. Daima adil olun. (Hucurat 9)
İnananlar kardeştirler. Adaletle kardeşlerinizin arasını düzeltin. (Hucurat 10)
Sırf bana inandıkları için haksız yere ülkelerinden çıkarılanlar olmuştur. (Hac 40) Bu nedenle zulme uğrayanlara savaşma izni verilmiştir. (Hac 39) Zira halkın bir kısmını diğerlerine karşı savunmasaydım içlerinde benim ismimin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, sinagoglar ve mescitler şimdiye kadar çoktan yıkılırdı. (Hac 40)
Hürmetler ve yasaklar karşılıklıdır. O halde, azgınlık edip size saldırana, size saldırdığı şekilde ve ölçüde saldırın. (Bakara 194) Yakaladığınız yerde öldürün. (Bakara 191) Sizi çıkardıkları Mekke’den siz de onları çıkarın. Fitne ya da baskı, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. (Bakara 191) Haksız yere saldırmayın. (Bakara 190)
Baskı ve zulüm ortadan kalkıncaya ve din tamamen benim oluncaya kadar inkârcılarla savaşın. (Enfal 39)
Bana ortak koşanlar nasıl sizinle topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. (Tövbe 36)
Sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle dost olmayın.  (Mümtehine 9)
Din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik edin. Onlara adaletli davranın.  (Mümtehine 8)
Köre, topala, hastaya güçlük yoktur. Bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir. (Fetih 17)
Savaş sırasında toplu halde kâfirlerle karşılaştığınızda arkanızı dönmeyin, korkup kaçmayın.  (Enfal 15)
Savaş taktiği veya başka bir birliğe katılma amacının dışında sırtını dönüp kaçanların yeri cehennemdir. (Enfal 16)
Savaşta karşı taraftan ölenleri siz öldürmediniz. Ben öldürdüm. (Enfal 17)
Ey Muhammed, sen de öldürmedin. Elindeki kumu, silahı sen atmadın. Ben attım. İnananları, güzel bir imtihanla denemek için böyle yaptım. (Enfal 17)
Ey inananlar, size “Savaşa çıkın" dendiği zaman olduğunuz yerde çakılıp kalmayın. Ahiret hayatı yerine bu dünya hayatına kanmayın. Dünya hayatının nimetleri ahiret hayatına oranla pek azdır. (Tövbe 38)
Atlı ya da yaya, mallarınızla ve canlarınızla cihat edin. (Tövbe 41)
Eğer gerektiğinde savaşa çıkmazsanız, sizi pek acı bir azapla cezalandırırım ve yerinize başka bir kavim getiririm. Siz savaşa çıkmamakla bana hiçbir zarar veremezsiniz. (Tövbe 39)
Eğer siz peygambere yardım etmezseniz ben yardım ederim. Nitekim inkâr edenler Muhammed’i, Ebubekir ile birlikte Mekke'den çıkarmışlardı. Mağarada iken onlara huzur ve güven indirdim. Sizin görmediğiniz askerlerle destekledim. (Tövbe 40)
Şöyle yakın bir yerde ganimet ve orta uzunlukta bir yolculuk olsaydı sana uyup peşinden gelirlerdi. Ancak meşakkatli yol, o inkârcılara uzak geldi. Gerçi onlar, "Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber yola çıkardık" derler. (Tövbe 42) Ama kadınlarıyla ve çocuklarıyla evde oturmayı tercih ederler. (Tövbe 83)
Zaten savaşa çıkmak için hiçbir hazırlıkları yoktu. Sizinle birlikte savaşa çıksalardı, kötülük ve zarardan başka bir katkıları olmazdı. Birbirinize düşürmek için aranıza girerlerdi. (Tövbe 46-47)
Sana iyilik ulaşırsa bu, onların hoşuna gitmez. Kötülük dokunursa "Biz savaşa katılmamakla önceden başımızın çaresine bakmışız" derler ve sevinerek dönüp giderler. (Tövbe 50)
Düşmanlara karşı gücünüz yettiği kadar asker ve atlar besleyin. Düşmanınızı bu şekilde korkutabilirsiniz. (Enfal 60)
Eğer barışa yanaşırlarsa sen de yanaş ve bana dayan. (Enfal 61)
Ey Peygamber, inananları savaşa özendir. İnananlardan dirençli yirmi kişi olsa, iki yüz kişiyi yenebilir. Yüz kişi olsa bin kişiye galip gelebilir. Çünkü inkârcılar, doğruları anlamayan bir topluluktur. (Enfal 64-65)
Araplara yakın oturan Rum orduları, İranlılara yenildiler. Ama birkaç yıl içinde galip geleceklerdir. Rumların galip geleceği o gün, inananlar da sevineceklerdir. (Rum 2-4)
Bedir'de karşı karşıya gelen şu iki grubun halinde sizin için büyük bir ibret vardır. Gruplardan biri benim yolumda çarpışmaktaydı. Diğer tarafta ise inkârcı grup vardı. İnkârcılar, inananları kendilerinin iki kat fazlası görüyorlardı. (Aliimran 13)
Bedir savaşında siz vadinin Medine tarafında, düşman kuvvetleri de vadinin Mekke tarafında mevzilenmişti. Kervan da sahildeydi. Sözleşmiş olsaydınız bu kadar güzel mevzilenemezdiniz. (Enfal 42)
Bedir savaşını Müslümanlar kazanmıştır. (Aliimran 123) Uhud savaşı ise kaybedilmiştir. Uhud’da, iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu. Savunmada görevli okçu birlikleri yerlerinden erken ayrılmışlardı. (Aliimran 121-122) Bir kısım Müslümanlar cepheye gitme yerine evde oturmayı tercih etmişlerdir. (Tövbe 93) Ölmekten korkmuşlardır. Hâlbuki İslam yolunda öldürülenler ölü sanılmamalıdır. Onlar şehittirler. (Aliimran 169-170)
Savaşta yara alanlar bile peygamberin çağrısına uyarak savaşa devam etmişlerdir. Bunun sonucu olarak tarafımdan ödüllendirilmişlerdir. (Aliimran 172)
Ey Muhammed! Sen o zaman benim üç bin melekle kendilerini desteklediğimi bildirmiştin. Düşmanın o anda üzerlerine gelmesi durumunda eğitilmiş beş bin melekle takviye edeceğimi belirtmiştin. Çünkü kalpleriniz bu sayede rahatlasın istiyordum. (Aliimran 124-126)
Güçsüz olduğunuz bir dönemde Bedir'de de size yardım edip zafere ulaştırmıştım. (Aliimran 123)
Savaş sırasında asla gevşemeyin, üzülmeyin. Galip geleceğinize inanın. (Aliimran 139)
Eğer siz Uhud'da bir acıya uğradınızsa, Bedir'de de düşmanınız bir acıya uğramıştır. O günleri biz insanlar arasında döndürür dururuz. Zaferi bazen bir topluma, bazen diğerine nasip ederiz. Ta ki, inananları ortaya çıkarana kadar… (Aliimran 140)
Siz savaşta, düşmanlarınızı yok ederken, size olan sözümü yerine getirmiş ve arzuladığınız zaferi size göstermiştim. Siz ise zaafa düşmüştünüz. Peygamberin verdiği emir konusunda tartışmaya kalkışmıştınız. Dolayısıyla asi olmuştunuz. Kiminiz dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra, denemek için sizi yenilgiye uğrattım. Ama siz savaş alanından kaçtınız. Peygamber sizi geri çağırıyordu. Siz arkanıza bakmadan uzaklaşıyordunuz. Size üzüntü üzerine üzüntü verdim ki artık elden kaçırdığınız ganimete ve başınıza gelen yenilgiye üzülemezdiniz. (Aliimran 152-153)
Sonra o üzüntünün ardından size bir güven verdim. İçinizi yatıştırdım. Ama bir kısmınız kendi canlarının derdine düşmüştü. Cahiliye döneminde olduğu gibi benim hakkımda yanlış düşünceler üretiliyordu. Savaş alanında olmasalar öldürülmeyeceklerini ileri sürüyorlardı. Ama ölüm onlara yazılmışsa evlerinde dahi olsalar öldürülürlerdi. (Aliimran 154)
Canı veren de alan da benim. Benim yolumda ölür ya da öldürülürseniz, benim affıma ve merhametime kavuşmuş olursunuz ki bu, o ölen ya da öldürülenlerin dünyada topladıklarından daha iyidir.  (Aliimran 156-157)
Ey Muhammed! Benim merhametimle ve sevgimle sen insanlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı yürekli olsaydın çevrenden dağılır giderlerdi. O halde onları bağışla ve bağışlanmalarını dile. Yapılacak işlerde onların görüşlerini al. Sonra bana güven. Ben size yardım edersem hiçbir güç sizi yenemez. (Aliimran 159-160)
Huneyn savaşında sayısal çokluğunuz sizi böbürlendirmişti. Fakat sayınızın size hiçbir yararı olmamıştı. Nitekim yeryüzü, tüm genişliğine rağmen size dar gelmiş ve savaş alanından kaçmıştınız. (Tövbe 25) 
Sonra ben; peygamberimin ve inananların üzerine güven veren rahmetimi indirdim. Görmediğiniz askerler indirerek inkârcıları bozguna uğrattım. (Tövbe 26)
Ey inananlar, savaş alanında karşı tarafın kuvvetlerini size az olarak gösteriyordum. Yılgınlığa düşmenizi istemiyordum. (Enfal 43)
Bir düşman topluluğu ile karşılaştığınızda dayanın. Çekişip birbirinize düşmeyin. Korkuya kapılırsanız, gücünüzün zayıflayacağını bilin. Sabırlı olun. (Enfal 45-46)
Benim yoluma engel olmak amacıyla, halka gösteriş yaparak yurtlarından çıkan o kendini beğenmiş kâfirler gibi olmayın. (Enfal 47)
Zafer günü geldiğinde görülecek ki, insanlar kitleler halinde İslam dinine gireceklerdir. İşte o gün beni övün. Beni yüceltin. Beni övgüyle yücelterek anın. (Nasr 1-3)
Kendilerine kitap verilmiş olanlar sizden korkarlar. İyice korunmuş şehirlerde veya duvar arkasında olmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarında şiddetli ayrılık vardır. Sen onları birlik beraberlik içinde sanırsın. Akıllarını işletmeyen bir topluluktur. Kalpleri darmadağınıktır. (Haşr 11-14)
Ey inananlar, size düşman orduları saldırdığı zaman, üzerlerine bir rüzgâr ve görmediğiniz ordular göndermiştim. (Ahzab 9)
Ordular vadinin üstünden ve alt yanından size saldırdıklarında şaşkına dönmüştünüz. Yüreğiniz ağzınıza gelmişti. Yenilgiye uğratılarak imtihan edilmiştiniz. (Ahzab 10-11)
Bir kısmınız kaçmak için evlerinizin korumasız kaldığını öne sürerek peygamberden izin istemiştiniz. (Ahzab 13)
Ölümden veya savaştan kaçmak kimseye yarar sağlamayacaktır. (Ahzab 16)
Savaş alanında tehlike ile karşılaşıldığında, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimse gibi gözleri korkudan dönmüş bir halde bakarlar. (Ahzab 19) Ama tehlike geçip de ganimetleri paylaşırken, mala düşkünlükleri belli olur. Bu tip kimseler içtenlikle inanmış değillerdir. (Ahzab 19)
İnananlardan öyleleri vardı ki, çarpıştılar ve şehit düştüler. Zafer için verdikleri sözden dönmediler. (Ahzab 23)
Kendilerine kitap verilmiş olan Yahudi ve Hıristiyanlar, savaş sırasında inkârcılara yardım ediyorlardı. Onları kalelerinden indirdim ve kalplerine korku düşürdüm. Sizi onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayağınızı dahi basmamış olduğunuz topraklarına mirasçı yaptım. (Ahzab 26-27)
Ey inananlar, düşmanlarınıza karşı savunma tedbirlerinizi alın. Gerektiğinde de bölükler halinde harekete geçin ya da toplu halde savaşa çıkın. (Nisa 71)
İnanmış gibi görünen bir kısım ikiyüzlüler sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi isterler. Benim yolumda göç edinceye kadar onlardan dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse yakalayın ve öldürün. Onlardan ne dost olur, ne de yardımcı… (Nisa 89)
Savaş yolculuğunda inkârcıların size saldırmasından korkuyorsanız namazı kısaltmanızda bir sakınca yoktur. (Nisa 101)
Ey Muhammed! Sen namaz kıldırdığında bir grup sizi korusun. Sonra namazı bitiren grup silahlarını alıp nöbet tutsunlar. İnkârcılar, sizi ani bir baskınla bozguna uğratmayı umarlar. (Nisa 102)
Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. İyice vurup sindirince bağı sıkıca bağlayarak onları esir alın. Ondan sonra serbest bırakır veya karşılığında fidye alırsınız. Aslında isteseydim onlardan öç alırdım. Fakat sizi birbirinizle denemek için savaşı emrediyorum. Benim yolumda mücadele ettikleri için öldürülenlerin yaptıklarını boşa çıkarmayacağım. Onları cennete göndereceğim. (Muhammed 4-6)
Savaş hakkında ayet geldiğinde, kalplerinde kötülük bulunanlar bayılıp düşen kimsenin baktığı gibi bakarlar. (Muhammed 20)
Hele de iş başına gelip yönetimi ele alırlarsa ülkede nizamı bozarlar. Akrabalık bağlarını keserler. (Muhammed 22)
İşte lanetlediğim ve sağırlaştırıp körleştirdiğim kimseler bunlardır. Bir türlü Kuran’ı okumazlar. Eğer Kuran’ı iyi okuyup inceleselerdi doğru yolu bulmuş olacaklardı. (Muhammed 23-24)
Gökleri ve yeri yarattığım gündeki sayısına göre oniki ay vardır. Bunlardan dördü haram aylardır. Haram aylar içinde savaşmayın. Haram ayların yerlerini de değiştirmeyin. (Tövbe 36)
Savaşmanın yasak olduğu haram aylar çıkınca bana ortak koşanları nerede bulursanız öldürün. Onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tövbe ederlerse, namazı kılarlarsa, zekâtı verirlerse onları serbest bırakın. (Tövbe 5) Size dürüst davranırlarsa siz de onlara dürüst davranın. (Tövbe 7)
Peygamber istediği halde bazıları "Bu sıcakta savaşa çıkmayın" diyerek geride kalmışlardır. Bilselerdi, cehennem ateşi daha sıcaktır. Onlardan ölen birinin namazını kılmayın, mezarı başında durmayın. Onlar evlerindeki kadınlarla beraber olmayı yeğlemişlerdir. (Tövbe 81-84)
Zayıflara, hastalara, yardım için verecek bir şeyi bulunmayanlara, bana ve peygamberime karşı içten bağlı kalıp insanlara öğüt verdikleri sürece, sefere katılmamalarından dolayı bir günah yoktur. (Tövbe 91)
Ey Peygamber! Savaşa gitmek için sana geldiklerinde sen, "Sizi bindirecek bir binek bulamam" deyince, harcayacak para ya da eşya bulamadıklarından, üzüntüyle gözlerinden yaşlar boşalarak geri dönen kimseler için de herhangi bir günah yoktur. (Tövbe 92)
Zengin oldukları halde savaşa çıkmamak için senden izin isteyenler kınanmalıdır. Çünkü onlar geride kalan kadınlarla beraber olmayı tercih etmektedirler. (Tövbe 93)
İnananların canlarını ve mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın aldım. Çünkü inananlar benim yolumda ve din uğruna savaşırlar, öldürürler, öldürülürler. Bu, benim Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da üstlendiğim gerçek bir sözdür. (Tövbe 111)
Medine halkına ve onların çevresinde bulunan çöl Araplarına, peygamberden geri kalmaları ve onun canından önce kendi canlarını düşünmeleri yakışmaz. Onların susuzluk, yorgunluk, açlık çekmeleri, inkârcıları öfkelendirecek bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı başarı kazanmaları karşılığında kendilerine güzel bir iş ve sevap yazılır. (Tövbe 120)
Küçük, büyük bir masraf yapmaları, bir vadiyi aşmaları, mutlaka onların lehine kaydedilir. (Tövbe 121)
İnananların hepsinin birden savaşa çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grubun dinde derin bilgiler edinmek ve sefere çıkan topluluk geri döndüğünde, korunmaları ümidiyle onları uyarmak için arkada kalmaları gerekir. (Tövbe 122)
Savaş ganimetleri; peygamber, peygamber yakınları, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar ve benim içindir. Bu malların, zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet gücü olmamasına dikkat edilmelidir. Peygamberin size verdiğini alın, yasakladığından da sakının. (Haşr 7)
Bedir savaşında aldığınız ganimetlerin beşte biri; bana, peygamberime, peygamberin akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. (Enfal 41)
Bir peygamberin ganimet mallarından hakkından fazlasını alması, hıyanet etmesi olur şey değildir. Kim emanete hıyanet eder, hakkından fazlasını alırsa kıyamet günü boynuna yüklenip getirir. (Aliimran 161)
Benim katımda insanlar derece derecedirler. Bir kısmı benim rızama uyanlardır. Bir kısmı da hışmıma uğrayanlardır. (Aliimran 162-163)
 
Sizden önce Hıristiyan ve Yahudi toplumlarına Kitap indirildi. "Bize de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk" demeyesiniz diye size de Kuran'ı gönderdim. Kuran ayetlerini kim yalanlarsa onu cezalandıracağım. (Enam 156-157)
Kendilerine kitap verilmiş olan Hıristiyanlar ve Yahudilerin yemeği size helal, sizin yemeğiniz de onlara helaldir. (Maide 5)
Kendilerine kitap verilmiş olan Yahudilerle ve Hıristiyanlarla en güzel bir biçimde tartışın. Tanrınızın bir olduğunu, onlara ve size indirilenlere inandığınızı bildirin. (Ankebut 46)
Zira Kuran, kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde parıldayan apaçık ayetlerdir. Bu ayetleri, zalimlerden başkası inkâr etmez. (Ankebut 49)
İnsanlar bir tek toplumdu. (Bakara 213) Din ise İslam’dı. (Aliimran 19) Kendilerine kitap verilmiş olan Hıristiyanlar ve Yahudiler, kendilerine ilim geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düşmüşlerdir. (Bakara 213)  Onların yapacağı iş, bir an önce kavgayı kesip İslam dinine girmeleridir. (Aliimran 20)
Kendilerine kitap verilmiş olan Hıristiyanlardan ve Yahudilerden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bunun sebebi, onların: "Kendi dinimizden olmayan ümmiler hakkında ne yaparsak mubahtır, ondan dolayı sorumlu olmayız" demeleridir. Böyle bile bile benim adıma yalan söylerler. (Aliimran 75)
Kendilerine kitap verilmiş olan Hıristiyanlar ve Yahudiler, dinlerinde aşırılığa gitmemelidir. "Baba Allah, Oğul Allah ve Kutsal Ruh diye üç Allah vardır" dememelidir. Çünkü biricik tanrı Ben’im. Çocuk sahibi değilim. (Nisa 171) Doğurulmadım. Doğurmadım. (İhlas 3)
Ey inananlar, Yahudileri ve Hıristiyanları gönül dostları edinmeyin. Onlar birbirlerinin gönül dostlarıdır. (Maide 51) Sizin gönül dostunuz ise ben ve peygamberimdir. Rükû eder bir halde namazı yerine getirip, zekâtı veren inananlardır. (Maide 55)
Meryem'in oğlu İsa Mesih yalnızca bir peygamberdir. Ondan önce de birçok peygamberler gelip geçti. Annesi de gayet doğru bir kadındır. İkisi de yemek yerlerdi. Yaşamak için yemeğe muhtaç olan nasıl tanrı olabilir ki? (Maide 75)
İnsanların arasında, inananların en azılı düşmanı olarak Yahudileri ve bana ortak koşanları bulursun. İnananlara sevgice en yakınları da "Biz Hıristiyanız" diyenlerdir. Çünkü Hıristiyanların içinde rahipler ve keşişler vardır. Rahipler din adamlarıdır. Keşişler ise bilim adamlarıdır. Onlar büyüklük taslamazlar. (Maide 82)
Peygambere indirilen Kuran'ı anlamaya başladıklarında gözlerinden yaşlar boşaldığını görürsün. (Maide 83)
Ey Muhammed! Kendilerine kitap verilmiş olan Yahudi ve Hıristiyanlara her türlü ayeti getirsen yine onlar senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Aslında onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. (Bakara 145)
Hıristiyanlar ve Yahudilerden bana ve ahiret gününe inanmayan, benim ve peygamberimin haram kıldığını haram saymayan ve İslam'ı din edinmeyen kimselerle, küçülüp boyun eğerek kendi elleriyle vergi verinceye kadar savaşın. (Tövbe 29)
Yahudiler din adamlarını Rab edinmişlerdi. Hıristiyanlar ise hem rahiplerini hem de Meryem oğlu İsa Mesih'i Rab kabul etmişlerdi. Oysa yalnız tek Tanrı'ya inanıp ibadet etmekle emredilmişlerdi. (Tövbe 31)
Ben peygamberimi; doğru yolu ve hak dini getirsin diye gönderdim ki o hak dini, bütün dinlerin üstüne çıksın. (Tövbe 33)
Ey inananlar, Yahudi din adamlarından ve Hıristiyan rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları ihtiyacı olanlara harcamazlar. (Tövbe 34)
Gün gelir, o biriktirdikleri altınlarla cehennem ateşinde alınları, böğürleri ve sırtları dağlanır. (Tövbe 35)





Medyen kavmi, önceki nesillerdendir. Ölçü ve tartıda hileli davranırlar. İnsanların eşyasını değerinden düşük alıp satarlar. Yeryüzünde sürekli bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarırlar. Kendilerine uyarıcı olarak gönderilen Şuayb Peygambere de karşı çıktıkları için korkunç deprem onları yakalar ve yurtlarında diz üstü çöktürülerek yok edilirler. (Araf suresi)
Semud kavmi, vadilerde kayaları oyarak yaptıkları evlerde kalırlar. Onlara; suyun, deveyle paylaştırılarak kullanılacağı haber verilir. Buna göre su içme nöbeti bir gün kendilerinin, bir gün de devenin olacaktır. Kavmin insanları bu nöbete uymadıkları gibi deveyi de keserler. Uyarılmaları için peygamber olarak gönderilen Salih'in yol göstericiliğine karşın körlüğü doğru yola tercih ederler. Bunun karşılığı ceza olarak azgın sarsıntı ile yok edilirler. (Araf suresi)
Âd kavmi, sütunlarla dolu, yüksek binaları olan İrem şehrinde yaşarlar. Yakaladıkları başka kavimlere zorbaca davranırlar. "Bizden daha kuvvetli kim var" diyerek yeryüzünde haksız yere büyüklük taslarlar. Hem tanrılarını, hem de kendilerine peygamber olarak gönderilen Hud'u inkâr ederler. Ceza olarak yedi gece ve sekiz gün boyunca üzerlerine salınan sert ve azgın bir kasırga ile içi boş hurma kütükleri gibi yere serilerek yok edilirler. (Araf suresi)
Eski bir geleneğe göre tarla sahipleri ekin biçmeye giderken yoksullara da haber verirler ve ürünlerinden bir miktarını onlarla paylaşırlardı. Bir sabah tarla sahipleri oldukça erken kalkarlar ve yoksullara görünmeden ekin biçmeye giderler. Niyetleri yoksullara yardımdan kaçmaktır. Hâlbuki yardıma güçleri yetmektedir. Ne var ki tarladaki ekinler, onlar uykudayken Allah tarafından gelen bir ateşle yanıp küle döndürülür. Tarlalarını gördüklerinde bütün servetlerinden mahrum kaldıklarını anlarlar. Yoksula yardım etmekten kaçındıkları için suçlarını kabul ederler. Cezaları ise ahiret azabıdır. (Kalem suresi)
Allah, Âdem'e eşiyle birlikte cennette yerleşip diledikleri yerden yemelerini, içmelerini söyler. Sadece gösterdiği ağaca yaklaşmamalarını ister. Bu arada şeytan devreye girer. Amacı, Âdem ile eşinin gizlenmiş olan edep yerlerinin kendilerine görünmesidir. Âdem’e ve eşine şöyle fısıldar: "Rabbinizin sizi bu ağaçtan men etmesinin sebebi, ikinizin birer melek veya birer ebedi varlık olmamanız içindir." Yine Âdem'e dönerek sonsuzluk ağacını ve sonu gelmez bir saltanatı göstereceğini söyleyerek aklını karıştırır. Böylece şeytan tarafından aldatılmış olan Âdem ve eşi aşağı düşer ve ağacın meyvesini tattıklarında edep yerleri kendilerine görünür. Bahçedeki yapraklarla üzerlerini örterler. Aslında insanlara, edep yerlerini örten ve onları süsleyen elbiseler hazırlanmıştır. Esas olan, kötülüklerden sakınma elbisesinin bunlardan daha iyi olduğunu bilmektir. (Araf suresi)
Âdem'in iki oğlu birer kurban keserler. Biri kabul edilir, diğeri edilmez. Kurbanı kabul edilmeyen, kabul edileni öldüreceğini söyler. Diğeri Allah'ın, kötülükten sakınanların kurbanını kabul edeceğini ve kendisine öldürmek için el uzatması halinde karşılık vermeyeceğini söyler. Nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye kışkırtır ve onu öldürür. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderir. Karganın yaptığını görünce; kardeşinin cesedini gömmek için şu karga kadar da olamadığını anlayarak pişman olur. Bunun için Allah, İsrailoğullarına Kuran’da şunu yazar:
“Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kişiyi öldürürse tüm insanları öldürmüş gibidir. Kim de o canı yaşatırsa, bütün insanları yaşatmış gibi olur.” (Maide suresi)
Birinin 99, diğerinin bir koyunu olan iki kişi tartışırlar ve adaletle hükmedeceğine inandıkları Davud'a gelirler. 99 koyunu olan, tek koyunun da kendisine verilmesini ister. Tartışma sonucu tek koyunu da alır. Davud, bunun haksızlık olduğuna karar verir. Ortakçıların çoğunun, birbirlerinin haklarına tecavüz ettiklerini, inanıp iyi işler yapanların ise sayıca az olduğunu beyan eder. Davud burada, kendisini Allah’ın denediğini düşünür ve af diler. Sonunda toplumuna yönetici yapılır. (Sad suresi)
Süleyman atları çok sever. Bu nedenle Allah tarafından kendisine safkan koşu atları sunulur. Akşam oldukça atların getirilmesini ister. Onların boyunlarını, bacaklarını sıvazlar. Aslında Süleyman, tahtının üzerine bir ceset bırakılarak imtihan edilir. Derhal af dileyerek Allah’a yönelir ve kimsenin ulaşamayacağı bir yönetim verilmesini ister. Sonuçta emrine, kötülük yapanların üzerine estireceği rüzgâr verilir. Ayrıca her biri birer bina ustası ve dalgıç olan şeytanlar da Süleyman'a bağışlanır. Süleyman, toplumunu hak ve adaletle yönetme konusunda örnek olur. (Sad suresi)
Kendisine Allah tarafından ilim verilen Süleyman için, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan ordular oluşturulur. Karınca vadisine geldiklerinde bir karınca diğerlerine, Süleyman'ın ordularının farkında olmadan ezmemesi için yuvalarına girmelerini söyler. Süleyman, karıncanın sözüne güler ve Allah'tan verdiği nimete şükrettiğini, gönlüne faydalı işler yapmasını ilham etmesini ister. Sonra kuşları teftiş eder. Hüdhüd kuşu biraz geç gelmiştir. Mazeret olarak Sebe'den çok önemli bir haber getirdiğini belirtir. Orada Sebelilere hükümdarlık eden ve yüce bir tahtı olan bir kadın bulduğunu söyler. Kadın ve toplumu; arşın sahibi Allah'ı bırakmış, güneşe secde etmektedirler.
Süleyman, Hüdhüd'le Sebe sultanı Melike’ye bir mektup gönderir. Mektupta teslimiyet göstermeleri, Melike'nin ve toplumunun kendisine gelmeleri istenir. Melike, konuyu ileri gelenleriyle konuşur. Süleyman gibi hükümdarların bir memlekete girdiler mi orayı perişan edeceklerini belirtir.  Sonra da Süleyman'a hediye göndermeye karar verir. Hediyeler gelince Süleyman elçiye Allah'ın verdiğinin onların vereceğinden daha iyi olduğunu belirtir. Sebe’ye gelmeleri halinde onları başları yerde oradan çıkaracağını söyler.
Elçinin gitmesinden sonra Süleyman ileri gelenlere, o kadının tahtını kimin getirebileceğini sorar. Allah tarafından ilim verilmiş biri hemen getirebileceğini söyler ve Süleyman, Melike'nin tahtını yanıbaşına yerleşmiş olarak görür. Süleyman, tahtın biçiminin değiştirilmesini ister. Melike geldiğinde, tahtının böyle mi olduğu sorulur. Melike tahtı tanır ve kendisine ait olduğunu söyler.
Daha önce Allah'tan başka taptığı şeyler, Melike'nin Müslüman olmasına engel olmuştur. Bu defa köşke girmesi istenir. Adımını attığında köşkün parıldayan zeminini su sanır ve eteğini yukarı çeker. Süleyman, zeminin cilalı, şeffaf sırçadan olduğunu söyler. Melike daha önce kendine zulmettiğini anlar ve Süleyman'la birlikte, Allah'a teslim olduğunu bildirir. (Neml Suresi)
Ahirette cennetliklerle cehennemliklerin arasını bir perde bölmektedir. Ara noktada burçlar vardır. Burçların üzerinde herkesi yüzlerinden tanıyan birkaç adam bulunmaktadır. Henüz cennete girmemiş olup girmeyi ümit eden cennet halkını selamlarlar. Sonra cehennemdekilere dönerler. Dünyada iken büyüklük taslayan ve servet biriktiren kimselerin bu güçlerinin kendilerine bir yarar sağlamadığını görürler. Her biri birer inkârcı olan cehennemdekiler, dinlerini bir eğlence ve oyun edinmişlerdir. Dünya hayatı onları aldatmıştır. Bu günler ile karşılaşacaklarını unutmuşlardır. Ayetleri bile bile inkâr ettikleri için şimdi de kendileri unutulmakla karşı karşıya bırakılmışlardır. Öyle ki cennetliklerin suyundan ve yiyeceğinden istediklerinde Allah'ın bunları inkârcılara haram kıldığı cevabıyla karşılaşmışlardır. (Araf suresi)
Allah, Musa bebeğin annesine, onu emzirmesini ve başına bir şey gelmesinden korkması halinde bir sepet içinde ırmağa bırakmasını vahyeder. Daha sonra onu peygamber yapacağını da bildirir. Nihayet Firavun ailesi onu kaybolmuş bir çocuk olarak ırmaktan alır. Musa bebek aslında Firavun ailesi için bir düşman olacaktır. Firavun'un eşi sepetin içinden erkek çocuk çıkınca kocasına göz aydınlığı diler. Onu evlat edinebileceklerini söyler. Fakat Musa'nın annesi heyecan içindedir. Bebeğin ablasına sepeti takip ettirir. O da, kimse farkına varmadan uzaktan ırmaktaki kardeşini izler. Bebeğe, Allah tarafından başka kadınların sütünü emmesi bilerek yasaklanmıştır. Firavun ve ailesi, çocuğun emeceği bir dadı bulma telaşı içine düşer. Durumu uzaktan izleyen bebeğin ablası, onun bakımını üstlenecek ve onu eğitecek bir aileyi buluvereceğini söyler. Böylece Musa öz annesine geri döndürülürken Allah'ın vaadinin kesinlikle gerçek olduğu bilinmiş olur. (Kasas suresi)
Musa, yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaştığında Allah tarafından kendisine ilim ve hükmetme gücü verilir. Şehre gittiği bir gün iki kişinin dövüştüğünü görür. Biri tanıdığıdır ve Musa'dan yardım ister. Musa ötekine yumrukla vurur ve adam orada ölür. Bunun şeytanın işi olduğunu düşünerek korku içinde şehirde sabahlar. Ancak kendisinden dün yardım istemiş olan adam, feryat ederek yine Musa'dan yardım ister. Musa onun yaramaz biri olduğunu düşünse de kendisinin ve yardım isteyenin de düşmanı olan adamı yakalamak ister. Adam Musa'ya; dün birini öldürdüğünü, bugün de kendisini öldürmek istediğini, bunun zorbalık olduğunu, barışseverlikle bir ilgisinin bulunmadığını söyler. Bu arada şehrin öbür tarafından koşarak gelen bir adam Musa'ya, bir kısım insanların kendisini öldürmek için aralarında konuştuklarını ve buradan uzaklaşması gerektiğini söyler. Musa korka korka, etrafı kollayarak oradan çıkar ve Allah'ın kendisini doğru yola iletmesi dileğiyle Medyen'e hareket eder. (Kasas suresi)
Musa, Medyen suyuna varınca suyun başında birçok insanın, hayvanlarını suladıklarını görür. Onların gerisinde, diğerlerine karışmasın diye hayvanlarını sudan uzaklaştıran iki kadın vardır. Musa, onlara hayvanları neden suya bırakmadıklarını sorar. Kadınlar, babalarının yaşlı olduğunu, gelemediğini, kendilerinin ise çobanlar sulayıp çekilmeden onların içine sokulup hayvanlarını sulayamayacaklarını bildirirler. Bunun üzerine Musa, onların yerine davarları sular ve gölgeye çekilerek Allah'a yönelir ve vereceği her nimete muhtaç olduğunu bildirir. Bir süre sonra o iki kadından biri çekingen bir tavırla Musa'nın yanına gelir ve babasının çağırdığını, hayvanları sulama ücretini vereceğini söyler. Babasıyla görüştükten sonra kadınlardan biri onun güçlü biri olduğunu belirtir ve babasından Musa'yı ücretle tutmasını ister. Yaşlı adam Musa'ya sekiz yıl hizmet etmesi şartıyla iki kızından birini nikâhlamak ister. Musa, dediklerine Allah'ın kefil olduğunu belirterek anlaşmayı kabul eder. (Kasas suresi)
Musa, genç yardımcısıyla iki denizin birleştiği yere kadar yürümek için yola çıkar. Yolda birine rastlarlar. Rastladıkları kişi, Allah tarafından ilim verilmiş biridir. Musa, ona öğretilenden kendisine de öğretilmesi şartıyla o kişiye tabi olabileceğini söyler. Adam, kendisi anlatıncaya kadar yaptıkları hakkında soru sormaması kaydıyla Musa'nın talebini kabul eder. Birlikte yola koyulurlar. Bir süre sonra bir gemiye binerler. Adam gemiyi deler. Musa sorar: "İçindekileri boğmak için mi deldin gemiyi? Vallahi korkunç bir iş yaptın." Adam, soru sormama şartını hatırlatınca Musa unuttuğunu söyler ve geçiştirir. Yollarına devam ederler. Bir süre sonra bir çocuğa rastlarlar ve adam çocuğu öldürür. Musa, adama kötü bir iş yaptığını söyler. Adam, soru sormama şartını hatırlatınca Musa artık bir şey söylemeyeceğine söz verir. Yine yola koyulurlar. Bir şehre gelirler. Halktan yiyecek isterler. İnsanlar onlardan çekindikleri için yemek vermezler. Orada, yıkılmak üzere bir duvara rastlarlar. Genç adam duvarı onarır. Musa yine müdahale ederek "İsteseydin buna karşılık bir ücret alabilirdin" der. Bu son müdahale adamla Musa'nın arasının ayrılmasına yol açar ve adam tahammül edemediği şeylerin iç yüzünü açıklar: Gemiyi bilerek delmiştir. Çünkü gemi, balıkçılıkla geçinen bir grup yoksula aittir. Biraz ötelerindeki kral, tüm sağlam gemilere zorla el koymaktadır. Yoksul balıkçıları mağduriyetten kurtarmıştır. Öldürdüğü çocuğun ana babası inanmış kişilerdir. Çocuğun onları azgınlığa ve inkâra sürüklemesinden korkulmuştur. Allah tarafından kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli çocuğun verilmesi istenmiştir. Ücret almadan onardığı duvar, şehirde iki yetim çocuğa aittir. Duvarın altında çocuklara ait bir hazine vardır. Babaları iyi bir insandır. Çocuklar büyüyünce Allah'tan bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmaları istenmiştir. ( (Kehf suresi)
Firavun ve orduları Mısır'da yaşarlar. Yaptıkları sanat eserleriyle, yükselttikleri binalarla ve yetiştirdikleri bahçelerle ünlenirler. Ne var ki ülkelerinde azgınlaşırlar ve İsrailoğullarına çok kötülük ederler. Onların oğullarını öldürürler. Kadınlarını ise kendilerine hizmet ettirirler. Musa’ya uyanların ellerini ve ayaklarını çaprazlama keseceği ve hurma dallarına asacağı tehdidinde bulunurlar. İsrailoğulları, Musa tarafından ikna edilerek geri dönerken Firavun ve askerleri tarafından takip edilirler. Musa'ya, Allah tarafından asasıyla denize vurması vahyedilir. Bunun sonucu olarak deniz hemen yarılır ve her dalga kümesi kocaman bir dağ gibi olur. Musa ve adamlarının ardından, Firavun ve askerleri de denizde açılan yollara girerler. Musa ve beraberindekiler karaya çıkınca deniz kapanır ve Firavun, askerleriyle birlikte suda boğulur. (Şuara suresi)
Musa'nın, İsrailoğullarını serbest bırakmasını istemesi, Firavun'un sert tutumuna yol açar. Kendisinden başka ilah edinmesi durumunda Musa'yı zindana atacağı tehdidinde bulunur. Musa, İsrailoğullarını götürmek istediğini ve bu konuda bir mucizeye sahip olduğunu bildirir. Firavun, Musa'dan mucizesini göstermesini ister. Musa, asasını yere atar. Birden asa, yılan olur. Ayrıca elini cebinden çıkarır. Birden o el, seyredenlere bembeyaz görünür. Bu defa Firavun, adamlarına haber vererek ülkesindeki bütün maharetli büyücülerin toplanmasını ister. Bir bayram günü büyücüler sergiledikleri hünerlerle halkı büyülerler. Sıra Musa'ya gelince Allah tarafından asasını yere atması vahyedilir. Görülür ki asa, büyücülerin büyülerini yutup yok eder. Bunun üzerine büyücüler Musa'nın tanrısına inandıklarını belirtirler. Firavun daha da öfkelenir. Askerleriyle onların ardına düşer. Denizin üstlerine kapanmasıyla boğulup ölürler. (Araf suresi)
Yüce Kuran'da İsrailoğulları olarak anılan millet Yahudilerdir. Peygamberleri Musa'dır. Allah; yıllar önce Musa ile yaşananları, ders çıkarması için Yüce Muhammed’e nakleder. Buna göre Yahudiler, Musa'nın önderliğinde Firavun ve adamlarının eziyetinden kurtulurlar. Musa'yla birlikte denizi geçerler. İleride kendilerine mahsus birtakım putlara tapan bir kavme rastlarlar. Musa'dan, onların tanrıları gibi tanrı yapmasını isterler. Musa, Allah'tan başka bir tanrı aranmaması gerektiğini belirtir. Musa'ya, Tur dağına giderek tanrıya ibadet etmesi için kırk gün süre verilir. Musa, kardeşi Harun'u yerine bırakarak Tur dağına hareket eder. Dağa ulaştığında Allah'ın kendisine görünmesini ister. Allah, bunun mümkün olmadığını, ancak bakmasını istediği dağın yerinde durması durumunda kendisini görebileceğini belirtir. Ne var ki Allah dağa görününce dağ darmadağın olur. Musa korkar, bayılır. Ayılınca hemen tövbe ederek af diler. Bunun üzerine Allah, Musa'yı, gönderdiği vahiylerlerle insanların başına seçtiğini belirtir. Vahiyler, Tevrat Kitabını oluşturur. Tevrat, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir. İbranice verilmiştir. Allah Musa'dan, kavminin, ayetlerde yazılı öğütlere sarılmalarını ister. Yoldan çıkmışları ve haksız yere büyüklenenleri ayetlerinden uzaklaştıracağını belirtir.
Musa, Tur dağına Allah'la konuşmaya gidince kavmi, Samiri adında birinin saptırmasıyla bir buzağı heykelini tanrı edinir. Buzağı heykeli, ne konuşabilmekte, ne de onlara yol gösterebilmektedir. Musa dönünce kardeşi Harun'a ve kavmine kızar. Allah'ın emrini beklememekle acele ettiklerini belirtir. Kardeşiyle birlikte affedilmelerini ister. Buzağıyı tanrı diye benimseyenlerin cezalandırılacaklarını, ancak kötülük işledikten sonra tövbe edip inananlar için Allah'ın bağışlayıcı olacağını hatırlatır. Tanrısını yakacağını ve parça parça edip denize dökeceğini söyleyerek Samiri'yi kovar. Kendi tanrılarının ancak kendisinden başka tanrı olmayan Allah olduğunu, Allah'ın ilminin her şeyi kuşattığını açıklar.
Musa, kırk gece ibadetten sonra kavminden seçtiği yetmiş adamı Allah'ın huzuruna getirir. Kendisi Allah ile görüşür. Oraya gelenler ise Musa ile Allah arasındaki o yüce konuşmayı işitmekle yetinmeyip Allah'ı açıkça görmedikçe inanmayacaklarını söylerler. Bu büyük bir suçtur ve korkunç titreşimli patlama sesiyle yok edilirler. Musa, içlerinden çıkan bazı beyinsizlerin hatalarından dolayı hepsinin ceza görmemesi gerektiğini belirterek yeniden af diler. Allah ise cezasının dilediği kişiye dokunacağını, kötülükten sakınanlara, zekâtını verenlere ve ayetlere inananlara merhamet ve esirgeyicilik göstereceğini belirtir. Çünkü kötülükten sakınanlar, Tevrat'da ve İncil'de de varlığından söz edilen ve mektebe gitmemiş Muhammed Peygambere uyarlar. Muhammed onlara iyiliği emreder, kötü ve çirkinden onları alıkoyar. Onlara güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. O Peygambere inanan, destekleyerek ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla beraber indirilen ışığa yani Kuran'a uyanlar kurtuluşa ererler. (Araf suresi, Taha suresi)
Yahudiler, Yakup'un oniki oğlundan gelen oniki torun kabileye ayrılır. Kavmi, Musa'dan su isteyince Allah tarafından asasını taşa vurması vahyedilir. Asanın vurduğu yerden oniki pınar fışkırır. Her kabilenin içeceği yer belli olur. Sonra üzerlerine buluttan gölge yapılır. Kudret helvası ve bıldırcın eti gönderilir. Kudüs şehrinde oturmaları söylenir. Deniz kıyısında bulunan şehir halkı cumartesi çalışma yasağını çiğnemektedirler. Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar bollaşarak akın akın onlara gelmektedir. Cumartesi tatili yapmadıklarında gelmemektedir. Aslında böylece kendileri yoldan çıkmalarından dolayı imtihan edilmektedirler.
İçlerinden bir grup, Allah'ın yıkıma uğratacağı bir kavme ne diye öğüt verildiğini sorar. Bunun iki nedeni vardır. Biri, Tanrıya mazeret beyan edebilmek içindir. İkincisi ise suç işlemekten sakınırlar diyedir. Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince onlara "Aşağılık maymunlar olun" denilir. Allah bu maymunlaşmış insanlar hadisesini bizzat görenlere ve sonradan gelen nesillere bir ibret dersi vesilesi kılar.
Sonraki yıllarda Yahudiler grup grup yeryüzüne dağıtılır. Bir kısmının durumu iyidir. Diğer bir kısmı ise kötü durumdadır. Kötülüklerinden belki dönerler diye iyilik ve kötülüklerle imtihan edilirler. Ardından, Tevrat'ı miras alan bir nesil onların yerine geçirilir. Ne var ki onlar da dünya malına tamah eden bozuk bir nesildir. "Nasıl olsa bağışlanacağız" düşüncesiyle karşı taraftan gelecek bir menfaate kanarlar. Nihayet Muhammed Peygambere, Yahudilere bir adamın ibretlik haberini okuması istenir. Bu habere göre kendisine ayetler verilen adam, öğüt ve uyarılara uyacağı yerde şeytanın da peşine takılarak azgınlardan olur. Onun durumu köpeğin durumuna benzetilir: Üstüne varsan da dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. (Araf suresi)
Karun, Musa'nın kavmindendir. Zengindir. Servetinin, kendi bilgi ve becerisi sayesinde verildiğini iddia eder. Kavmine azgınlık yapmış biridir. Kavmi onun şımarmamasını, bozgunculuk yapmamasını ister. Onu süsü püsü içinde görenlerden dünya hayatını benimseyen bir grup, ona verilenin benzerinin kendilerine de verilmesi dileğinde bulunurlar. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise inanıp iyi işler yapanlara Allah'ın mükâfatının daha önemli olduğunu, buna da sabredenlerin kavuşabileceğini söylerler. Sonuçta Karun'un evi barkı yere batırılır. Kendisine yardım edecek bir topluluğu olmaz. Geçmişte onun yerinde olmak isteyenler böylece inkârcıların iflah olmadığını daha iyi anlarlar. (Kasas suresi)
Musa'ya gönderilen Tevrat Kitabında İsrailoğullarının iki kez bozgunculuk yaptıkları ve çok böbürlendikleri belirtilir. Birinci kez bozgunculuk yaptıklarında, güçlü kuvvetli kullarla üzerlerine gidilir. Evlerine kadar girilir. Memleketin her tarafı kontrol altına alınır. İkinci kez bozgunculuk yaptıklarında yine Kudüs'teki Mescit'e girilir ve ele geçirdikleri her şey tahrip edilir. Ancak yeniden bozgunculuk yapmaları halinde Allah tarafından cezalandırılacakları belirtilir. Çünkü bilinir ki cehennem, inkârcılar için bir hapishanedir. (İsra suresi)
Allah Musa'dan, kavmine bir inek kesmelerini duyurmasını ister. Bu inek; sarı renkli, parlak tüylü, seyredenlerin içini açan, hiç alacası olmayan, toprak sürmemiş, ekin sulamamış, çifte koşulmamış, boyunduruk altına alınmamış olacaktır. Kavminden insanlar, Allah'ın emrini yerine getirmeye bir yol bulacaklarını söyleseler de istemeye istemeye ineği keserler. Aslında kavmin insanları bir adam öldürmüşler ve katili hakkında birbirleriyle tartışmaktadırlar. Allah, onların gizlediğini ortaya çıkaracaktır. Kesilen hayvanın etinden bir parçayla, öldürülen adama vurulmasını ister ve adam dirilir. İşte Allah ölüleri de böyle diriltmektedir. Gerçek olan odur ki Allah insanların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir. (Bakara suresi)
Antakya şehrine Allah'ın buyruklarını açıkça duyurmak için üç elçi gönderilir. Şehir halkı; elçilerin kendileri gibi insan olduklarını, yalan söylediklerini, Allah'ın hiçbir şey indirmediğini, hatta elçiler yüzünden uğursuzluğa uğradıklarını, vazgeçmemeleri halinde elçileri taşlayacaklarını bildirirler. Elçiler; şehir halkının uğursuzluklarını ve haddi aştıklarını hatırlatır. Bu arada şehrin öbür ucundan koşarak bir adam gelir. Oradaki insanlara, kendilerinden bir ücret istemeyen bu elçilere uymalarını söyler. Ayrıca Allah yerine putlara tapılmasının hiçbir yarar sağlamayacağını belirtir. Buna rağmen şehir halkı koşarak gelen bu adamı öldürür. Adam, ölüm anında Allah tarafından bağışlanır ve cennete girmesi sağlanır. Kendilerinden önce gelen nice nesillerin yok edildiğini bilmiyorlar gibi hareket eden şehir halkı ise üzerlerine gelen korkunç titreşimli patlama sesiyle hareketsiz bir kül yığınına döndürülür. (Yasin suresi)
Yakupoğulları soyunun devam edebilmesi için Zekeriya, Allah'tan bir çocuk vermesini ister. Allah ona efendi, nefsine hâkim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya'yı müjdeler. Zekeriya, eşinin kısır olduğunu belirtir. Kendisinin, ihtiyarlığın son sınırına vardığı halde bunun nasıl mümkün olduğuna şaşırır. Bu, Allah için kolaydır. Zekeriya'yı da öyle yaratmıştır. Yahya doğup büyür. Henüz çocuk iken kendisine Allah tarafından ilim ve bilgelik verilir. Ayrıca şefkat ve dürüstlükle donatılır. Tevrat'a vargücüyle sarıldığı için zorba ve isyankâr değildir. Kötülüklerden sakınır. Ana babasına iyi davranır. İyilik ve barış için çalıştığından doğduğu, öldüğü ve yeniden dirildiği gün kendisine esenlik vaat edilir. (Aliimran suresi)
Meryem, ailesinden ayrılır ve doğuda bir yere çekilir. Allah ona, bir ruh olarak insan şeklinde görünen Cebrail'i gönderir. Meryem korkup ürkse de Cebrail, Allah'ın gönderdiği bir elçi olduğunu, tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için geldiğini belirtir. Meryem, iffetsizlik yapmadığını, kendisine erkek dokunmadığını söyler. Allah'ın gücünün bir delili olarak kararlaştırıldığı için Meryem İsa'ya gebe kalır. Bir hurma dalının altında çocuğunu doğurur. Sonra kucağına alarak kavmine getirir. İnsanlar tuhaf karşılarlar. Meryem, konuşmaları için çocuğu gösterir. Çocuk onlara; Allah'ın kendisine İncil'i verdiğini, kendisini peygamber yaptığını, bulunduğu yerde kutsal ve bereketli kıldığını, yaşadığı sürece ibadet etmesini önerdiğini bildirir. Ayrıca annesine; iyilik yapmasını, zorba olmamasını söyler. İşte Meryem oğlu İsa'nın kimliği hakkında kuşkuya düşülen konunun gerçeği budur. Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değildir. Konuyla ilgili olarak Muhammed insanları uyarmalıdır. Meleklere göre Allah İsa'ya yazmayı, bilgeliği, Tevrat'ı, İncil'i öğretir. İsa, İsrailoğullarına bir peygamber olarak geleceğini ve çamurdan yapacağı kuşa üfleyince onun uçacağını, körü ve cüzzamlıyı iyileştireceğini, ölüleri dirilteceğini, kendisinden önce gelen Tevrat’ı doğrulayacağını bildirir. Allah konuyla ilgili olarak Muhammed Peygambere; Hıristiyanlarla ve Yahudilerle ortak bir sözde birleşilmesini, Allah'tan başkasına tapılmamasını, Allah'a ortak koşulmamasını emreder. İnkârcıları dost tutan ikiyüzlüler, İsa'yı öldürdükleri için lanetlenirler. Hâlbuki ne öldürürler, ne de asarlar. Tam aksine, Allah İsa'yı kendisine yükseltir. Fakat öldürdükleri onlara İsa gibi gösterilir. Onun hakkında ayrılığa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. (Meryem suresi, Nisa suresi)
Nuh, kavmine peygamber olarak gönderilir. Kavminin inkârcı ileri gelenleri, Nuh'un insandan başka bir şey olmadığını söylerler. "Eğer Allah, peygamber göndermek isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi" derler. Atalarından böyle bir şey duymadıklarını belirtirler. Doğruluktan uzaklaşıp zalimce ve azgınca hareket ederler. Yüce Allah Nuh’a, dini ayakta tutmalarını ve dinde ayrılığa düşmemelerini tavsiye ettiği halde insanlar buna uymazlar ve suç işlemeye devam ederler. Üstelik Nuh'a "Mecnundur" yakıştırmasında bulunarak incitirler. Bu durumda Allah'tan yardım dileyen Nuh'a bir gemi yapması vahyedilir. Sular coşup yükselmeye başlayınca, Nuh’un yanında yer alan her cinsten eşler gemiye bindirilir. Tahtadan yapılmış gemi, dağlar gibi dalgalar arasında gider ve sular çekilince Cudi dağının üzerine yerleşir. İçindekiler kurtulur. Nuh, oğluna da gemiye binmesini söyler. Fakat oğlu, kendisini sudan koruyacak bir dağa sığınacağını belirterek bu çağrıya uymaz ve öteki inkârcılarla birlikte boğulur. (Hud suresi)
Allah, kesin inananlardan olması için İbrahim'e, göklerin ve yerin muhteşem varlıklarını göstermektedir. İbrahim, gece olunca bir yıldız görür ve Allah'ının yıldız olduğunu, yıldız batınca batanları sevmediğini söyler. Ardından ay'ı doğarken görür. Bu defa Allah’ının ay olduğunu, o da batınca vazgeçtiğini söyler. Aynı şekilde güneşi doğarken görür ve Allah’ının güneş olduğunu ifade eder. Üstelik güneş daha büyüktür. Fakat onun da battığını görünce yeri göğü yaratan tek tanrıya inandığını, Allah'a ortak koşanlardan olmadığını açıklar. Kavmi onunla tartışmaya girer. Fakat o Allah'ın ilminin her şeyi kuşattığını söyleyerek tek Allah'a inananların, Allah'a ortak koşanlardan daha çok güvene layık olduğunu belirtir. Güvende olma, inanıp da inançlarını herhangi bir zulümle kirletmeyenlerin hakkıdır. Böylece kavmine karşı dereceleri yükseltilen İbrahim'e üstün meziyetler verilir. (Enam suresi)
İbrahim'in babası Azer; işitmeyen, görmeyen ve hiçbir yararı olmayan putlara tapmaktadır. İbrahim, kendisine ilim geldiğini belirterek babasının şeytana uymamasını ister. Babası, putlardan ibaret olan tanrılarına yüz çevrilmesinden hoşnut olmaz. Onlara dil uzatmaktan vazgeçmemesi halinde İbrahim'i taşlayacağını bildirir. İbrahim, babasının esenlik içinde kalmasını ve lütufkâr olan Allah'tan bağışlanmasını diler. Sonra putları parça parça kırar. Yalnız en büyüğünü bırakır. İbrahim'e kızarlar. "Tanrılarımızı sen mi parçaladın" diye sorarlar. İbrahim, kendisinin değil, en büyük putun parçaladığını söyler. Eğer konuşurlarsa, putlara sorulmasını ister. Tabii ki putlar cevap veremez ve Allah’ın birliğine inanılır. (Enbiya suresi)
İbrahim, putperestlerin ellerinde yonttukları şeylere taptıklarını görünce hem kendilerini, hem de yaptıkları şeyleri Allah'ın yarattığını söyleyerek onları uyarır. Putperestler buna tepki gösterirler ve İbrahim'i bir mancınık marifetiyle odun ateşine atarlar. Puta tapanların hevesleri Allah tarafından kursaklarında bırakılır ve İbrahim oradan kurtulur. (Rivayete göre ateş suya, odunlar da balığa dönüşür ve Şanlıurfa’daki balıklı göl oluşur.) Daha sonra İbrahim Allah'a gider ve ondan hayırlı bir çocuk ister. Kendisine bir oğlan müjdelenir. Adı İsmail'dir. Koşabilecek yaşa geldiğinde, babası rüyasında İsmail’in boğazını kestiğini görür ve bu rüyasını oğluna anlatır. İsmail, babasına emrolunduğu şeyi yapması konusunda rıza gösterince İbrahim, onu kurban etmek için alnı üzerine yatırır. Oysa bu Allah'ın İbrahim'i bir sınavıdır. Oğluna bedel olarak bir koç kurban verilir ve İsmail kurtulur. Böylece kurban ibadetiyle birlikte İbrahim'e iyi bir nam bırakılmış olur. İyiler, Allah tarafından bu şekilde ödüllendirilir. (Saffat suresi)
Üç melek elçi, İbrahim Peygambere oğlu olacağı müjdesini vermeye geldiklerinde, şehir halkını perişan edeceklerini bildirirler. Çünkü Sodom şehri erkekleri, kadınları bırakıp şehvet için hemcinslerine gitmektedirler. Yol kesip toplantılarda çirkinlikler sergilemektedirler. İbrahim, elçilere Sodom’da Lût Peygamberin olduğunu hatırlatır. Elçiler, Allah’ın emirlerini duyurmak için Lût Peygambere giderler. Lût, şehir halkına üç melek elçiyi göstererek onların kendi misafiri olduğunu ve onlara karşı kendisinin utandırılmamasını ister. Şehir halkı "Şunu bunu korumak sana mı kalmış" diyerek iyi niyetli olmadıklarını belli ederler. Elçiler yüzünden uğursuzluğa uğradıklarını öne sürerek bu işten vazgeçmelerini, aksi takdirde elçileri taşlayacaklarını bildirirler. Bu arada şehrin öbür ucundan koşarak gelen bir adam, ücret istemeyen bu elçilere uymalarını söyler. Allah’tan başka tanrı edinilmemesini, putların hiçbir yarar sağlamadığını hatırlatır. Buna rağmen Lût Peygamber, şehir halkına kızlarını göstererek düşündükleri buysa onlarla evlenebileceklerini söyler. Onlar ise ne halt ettiklerini bilmeyecek kadar sersemdirler. Aslında Lût'a, Allah tarafından suçlu toplumun sabaha karşı köklerinin kesileceği vahyedilmiştir. Üç melek elçi, Lût’un, ailesini geceden yola çıkarmasını ve arkalarına bakmadan istenen yere gitmelerini istemiştir. Lût’un hanımı, bir istisna olarak suçlu toplumla birlikte bırakılmıştır. Güneş doğarken hepsini korkunç titreşimli patlama sesi yakalamış ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırılmıştır. Şehirleri yerle bir edilmiştir. (Şuara Suresi, Hud suresi)
Bir zamanlar Yusuf, babası Yakup'a; rüyasında güneşi, ay'ı ve on bir gezegeni kendisine secde ederken gördüğünü bildirir. Babası Yakup, şeytanın, insan için açık bir düşman olduğunu hatırlatarak rüyasını kardeşlerine anlatmamasını ister. Böylece Allah'ın, Yusuf’a rüya yorumlarını öğreteceğini söyler. Diğer kardeşleri, Yusuf’la Bünyamin'i, babalarının daha çok sevdikleri konusunda hemfikirdirler. Bir kısmı Yusuf'u öldürmeyi, diğer bir kısmı da kuyunun dibine bırakmayı teklif ederler. Kervanlardan birinin alacağı düşüncesiyle kuyuya bırakmaya karar verirler. Babalarına Yusuf konusunda kendilerine güvenmelerini, gezip oynaması için izin vermesini, onu koruyup gözeteceklerini söylerler. Babaları tedirgin olduğunu ve onu bir kurdun yemesinden korktuğunu belirtir. Kardeşleri, kurdun yemesine fırsat vermeyecekleri konusunda babalarını ikna ederler. Onu kuyunun dibine bırakmaya karar verdiklerinde Allah, Yusuf’a şöyle vahyeder: "Üzülme, onların bu yaptıklarını bir gün hiç farkında olmayacakları bir sırada onlara anlatacaksın." Akşamleyin ağlayarak babalarına gelirler. Oynarken Yusuf'u eşyalarının yanında bıraktıklarını ve onu kurdun yediğini söylerler. Kan sürdükleri gömleğini babalarına gösterirler. Babaları Yakup, nefislerinin çocuklarını aldatmış olduğunu ve böyle bir işe sevkettiğini söyleyerek sabredeceğini bildirir. Oradan geçmekte olan bir kervan su almak için kuyuya geldiğinde Yusuf'u farkeder. Ticaret maksadıyla onu saklar ve Mısır'a vardıklarında ucuz bir fiyata satar. Onu satın alan Aziz, evlat edinmeyi düşünür. Bu arada Yusuf ergenlik çağına gelir ve kendisine Allah tarafından ilim verilir. Ayrıca rüyaların yorumlanması öğretilir. Evinde kaldığı Aziz’in karısı, Yusuf'u arzular ve nefsinden gönlünü tatmin etmek ister. Aslında Yusuf da onu arzular. Fakat kötülük ve fuhuş ondan uzak tutulduğu için kabul etmez. Kapıya doğru koşuşurlar. Kadın, Yusuf'un gömleğini arkadan çekip yırtar. Kapıda kadının kocası Aziz’e rastlarlar. Kadın kocasına, Yusuf'un, kendisine kötülük yapmak istediğini söyler. Yusuf ise, kadının kendisini birlikte olmaya çağırdığını belirtir. Kadının akrabasından biri yırtık gömlekle ilgili şu yargıda bulunur: Önden yırtılmışsa erkek,  arkadan yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. Gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gören koca; hanımını suçlu bulur ve günahının affını dilemesini ister. Yusuf’a da bundan kimseye söz etmemesini söyler.
Şehirde kimi kadınlar Aziz'in hanımının, genç uşağının nefsinden gönlünü eğlendirmek istediği, aşktan yüreğinin zarının delindiği yönünde dedikodu çıkarırlar. Bunu duyan kadın, şehirdeki diğer kadınları evine davet eder. Güzelce ağırlar. Meyve ikram eder. Ellerine bıçak verir. Meyve soyarken yanlarına gönderilen Yusuf'un yakışıklılığını görünce ona hayranlıklarından dolayı ellerini keserler. Aziz’in hanımı diğer kadınlara ısrarla Yusuf'tan murat almak istediğini, kabul etmezse onu zindana attıracağını söyler. Şiddetle sakınan Yusuf sonunda zindana atılır. Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girer. Biri rüyasında şarap yaptığını, diğeri başının üstünde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığını gördüğünü söyler. Yusuf'tan rüyalarını yorumlamasını isterler. Yusuf rüyaları yorumlamadan önce ataları olan İbrahim, İshak ve Yakup'un dinine bağlı olduğunu, Allah'a herhangi bir şeyin ortak koşulmaması gerektiğini, tek tanrının çok tanrılıktan daha iyi olduğunu zindan arkadaşlarıyla paylaşır. Sonra da rüyalarını yorumlar. Arkadaşlarından biri, Allah edindiği kişiye şarap sunacaktır. Diğeri ise asılacaktır ve kuşlar onu başından yiyecektir. Yusuf, zindandan kurtulacağını düşündüğü birinci kişiye, Allah edindiği kişi yanında kendisini anmasını söyler. Ne var ki adam bunu unutur ve Yusuf yıllarca zindanda kalır. Bir gün Kral bir rüya görür ve ileri gelenlerden yorumlamalarını ister. Rüyasında yedi cılız inek, yedi besili ineği yemektedir. Ayrıca yedi yeşil başak, yedi de kuru başak vardır. Yorumcular, bilemeyeceklerini söylerler. Yalnız zindandan kurtulan kişi, kendisinin zindana gönderilmesi durumunda yorumunu yapabileceğini söyler. Zindana gönderilir. Yusuf'la görüşür. Yusuf'tan aldığı yoruma göre yedi yıl ekin ekeceklerini, biçtiklerinden yiyecekleri kadarını alıp gerisini başağında bırakacaklarını, bunun ardından yedi yılın kurak geçeceğini, kuraklık yıllarında tohumluk dışında önceden biriktirdiklerinden yiyebileceklerini, daha sonra ise yağmur sonucu bolluğun geleceğini ve halkın rahat edeceğini söyler. Kral, bu yorumu yapanın getirilmesini ister. Yusuf zindandan çıkarılıp getirildiğinde onu özel danışmanı yapar. Ülke hazinelerinin yönetilmesi görevini verir.
Kuraklık başlayınca Yusuf'un kardeşleri erzak almak için Mısır'a gelirler. Yusuf, hazine görevlisidir. Onun huzuruna çıkarlar. Yusuf onları tanır. Fakat onlar Yusuf’u tanıyamazlar. Yusuf bir yandan erzak yüklerini bağlatırken bir yandan da kardeşlerle konuşur. Onların küçük bir kardeşleri olduğunu, onu kendilerine getirmelerini, eğer getirmezlerse artık erzak vermeyeceğini bildirir. Kardeşler, bunu yapabileceklerini ima ederek ayrılırlar. Yusuf, gittiklerinde fark edip tekrar gelmeleri için erzak bedeli olarak aldığı sermayeyi yüklerinin içine geri koydurur.
Döndüklerinde, yeniden erzak alabilmeleri için kardeşleri Bünyamin'i de göndermesi hususunu babalarına iletirler. Önceden Yusuf hakkında güven yitirdikleri için babaları tereddüt içindedir. Bu arada sermayelerinin geri verildiğini yüklerini açınca görürler. Babaları Yakup, kuşatılmaları ya da çaresiz kalma durumu dışında Bünyamin'i geri getirme konusunda Allah adına söz alır ve Mısır’a bir tek kapıdan değil, ayrı ayrı kapılardan girmelerini söyler.
Babalarının emrettiği yerden Mısır'a girerler. Gerçekten babaları Yakup, Allah tarafından kendisine ilim verilmiş biridir. Kardeşleri Yusuf'un yanına girince, Yusuf, öz kardeşi Bünyamin'i yanına alır ve ona kardeşi olduğunu, diğer kardeşlerinin kendilerine yaptıklarına üzülmemesini söyler. Sonra da kardeşlerinin yüklerini hazırlatır. Bu arada kralın su tasını bilerek Bünyamin'in yükü içine koyar. Tellalın, kafilenin hırsızlık yaptığı yönünde haykırmasını ister. Kardeşler, Mısır'a hırsızlık için gelmediklerini, tasın kimin yükünde çıkarsa bu ülkede kalmasına razı olduklarını bildirirler. Nihayet su tası, kardeşi Bünyamin’in heybesinden çıkar. Yusuf'a daha önce Allah tarafından böyle bir plan öğretilmiştir. Çünkü her ilim sahibinin üstünde bir başka bilen vardır. Yusuf’un kardeşleri şimdi Bünyamin'in hırsızlık yaptığını, daha önce de onun kardeşinin çaldığını iftira ederler. Yusuf, kendisinin kastedildiğini açığa vurmaz ve Allah'ın daha iyi bildiğini söyler. Kardeşler, ihtiyar babalarının buna çok üzüleceğini, Bünyamin yerine bir başka kardeşin alıkonulmasını isterlerse de Yusuf bunu kabul etmez. Çaresiz dönerler. Babaları üzülür ve yine sabra sarılır. Yusuf'u anarak sızlanır. Oğullarının tekrar Mısır'a giderek Yusuf'u ve Bünyamin'i aramalarını, Allah'tan umut kesmemelerini ister. Yakup'un oğulları, Yusuf'’un yanına vardıklarında az bir sermaye ile tam ölçü zahire vermesini isterler. Yusuf ise onların cahil zamanlarında Yusuf ile kardeşine yaptıklarını hatırlatır. Yusuf adı anılınca onun Yusuf olduğunu anlarlar. Yusuf, Allah'ın, güzel düşünüp güzel davrananları ödülsüz bırakmayacağını söyleyerek gömleğini babalarına götürmelerini, sonra da bütün aile olarak kendi yanına gelmelerini ister. Kafile Mısır'dan yola çıktığında babaları yanındakilere Yusuf'un kokusunu duyduğunu belirtir. Müjdeci gömleği getirince gözleri açılır ve başkalarının bilemeyeceği şeyleri Allah tarafından gönderilen vahiy ile bildiğini söyler. Oğullar, babalarına seslenerek Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dilemesini isterler. Hep birlikte Mısır'a hareket ederler. Yusuf anasına ve babasına sarılır. Onları tahtın üstüne çıkarır. Hepsi, Yusuf'un önünde secde eder gibi eğilirler. (Yusuf suresi)
Yunus, Allah tarafından gönderilen peygamberlerdendir. Allah'tan izinsiz olarak kavminden ayrıldığı için kaçtığı gemiden denize atılır ve balık onu yutar. İnsanların diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalması gerekirken çıplak bir araziye atılır. Üzerine gölge yapması için kabak türü geniş yapraklı bitki örtülür. Yüzbinden fazla kişiye peygamber olarak gönderilir ve hepsi ona inanırlar. Çünkü balığın karnında iken Allah'ı yücelterek anmıştır. (Saffat suresi)
Lokman, çocuğuna şu öğütleri verir: Yapılan iyilik ya da kötülük, bir hardal tanesi ağırlığında bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde ya da yerin derinliklerinde bulunsa da Allah tarafından kişinin karşısına getirilir. Bu nedenle kişiler iyiliğe yöneltilmeli, kötülüklerden vazgeçirilmelidir. Küçümseyerek insanlardan yüz çevrilmemelidir. Yeryüzünde böbürlenerek yürünmemelidir. Doğal olunmalıdır. Ses yükseltilmemelidir. Seslerin en çirkininin merkeplerin sesi olduğu unutulmamalıdır. Allah'ın, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri sevmediği bilinmelidir. (Lokman suresi)
Önceki nesiller içinde yaşayan bir grup yiğit genç, tanrılarının yeri göğü yaratan Allah olduğunu öne sürmüşlerdir. Hükümdarları ise puta tapılmasını istemektedir.
Gençlerin sayısı hakkında üç kişidir diyenler olduğu gibi beş ya da yedi kişi olduğunu söyleyenler olmuştur. Ayrıca bir de köpekleri vardır. Hükümdara karşıdırlar. Putlardan uzaklaşılmasını isterler.
İçlerinden biri, hükümdardan korunmak için mağaraya sığınmalarının uygun olacağını söyler. Mağarada uykuya dalarlar. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını uzatmış yatmaktadır. Güneş, sağ taraflarından doğar ve onları rahatsız etmeden geçerek sol taraflarından batar.
Uyandıklarında mağarada ne kadar kaldıklarını konuşurlar. "Bir gün kaldık" diyenler olduğu gibi "Dokuz yıl artısıyla üçyüz yıl kaldık" diyenler de olur. Kaç kişi olduklarını ve mağarada ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Zira insanlar arasında ashab-ı kehf diye anılan mağara arkadaşları hakkında bilgisi olanlar çok azdır. Bu nedenle kesin delil olmadıkça mağara arkadaşları hakkında münakaşaya girişilmemeli ve onlar hakkında ileri geri konuşanlardan bilgi istenmemelidir.
Uyandıklarında yiyecek almak üzere birini şehre gönderirler. Elinde, önceki nesiller döneminde kullanılan gümüş para vardır. Gizli hareket etmesini hatırlatırlar. Çünkü yakalandıklarında kendi dinlerine döndürülme ve taşlanarak öldürülme tehlikesinin bulunduğunu bilirler. Sonuçta şehir halkı paradan şüphelenerek onları bulur ve mağaradan çıkamamaları için üstlerine bir bina yapılmasını isterler.
Hükümdar, Allah dışında tanrılara tapılmasını dayatmaktadır. Bu nedenle Allah, Muhammed Peygambere, kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğilmemesini vahyeder. Ve şu mesajı hatırlatır:
“Onları uyutup sonra uyandırdığımız gibi öldükten sonra dirilmenin de gerçek olduğu bilinmelidir. Kıyamet gününün geleceğinden asla şüphe edilmemelidir.” (Kehf suresi)
İki adamın birer bağı vardır. Arasından bir ırmak akar. Bağlar, yemişlerini vermiştir. Adamlardan birinin başka gelirleri de vardır. Servetçe ve oğulca daha zengindir. Bir gün bağına gittiğinde, bağının kuruyacağını sanmadığını, kıyametin kopacağına inanmadığını, Allah'ın huzuruna götürüldüğünde bu dünyadakinden daha iyisini bulabileceğini söyler. Bağındaki ürün bolluğunun Allah’tan geldiğine şükretmez. Gökten gelebilecek bir afetle bağının kuruyup yalçın kaya kesilebileceği ihtimalini düşünmez.
Diğeri ise insanı Allah'ın yarattığını, Allah'a hiç kimseyi ortak koşmadığını söyler. İnsanların, karşısındaki kişiyi servetçe ve oğulca basit görmemesini, Allah’ın ona da daha değerli bir bağ verebileceğini hatırlatır.
Nitekim zengin olduğunu iddia eden adamın kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri yoktur. Kendi kendini de kurtaracak güçte değildir. Bunun sonucu olarak bütün ürünü afet sonucu mahvolur. Bağ için harcadıklarına vahlanarak avuçlarını ovuşturur ve Allah’a ortak koştuğu için pişman olur.
İşte böyle bir durumda, dostluk ve koruma, hak olan Allah'tandır. O, karşılık verme bakımından da iyidir, iş sonuçlandırma bakımından da iyidir. (Kehf suresi)
Geçmiş dönemlerde Zülkarneyn, Allah tarafından iki nesil kadar yönetime sahip kılınmıştır. Bir gün güneşin battığı bir yerde bir kavme rastlar. Allah tarafından Zülkarneyn'e, onlara azap ya da iyilik etme yolunu seçmesi istenir. O, haksızlık edenlerin cezalandırılacağını, inanıp iyi davrananların ödüllendirileceğini söyler. Başka bir gün güneşin doğduğu yere ulaşır. Güneş, herhangi bir şeye sahip olmayan bir topluluk üzerine doğmaktadır. Zülkarneyn, yüksek bir mevkinin ve hükümranlığın sahibidir. Nice bilgi ve yetki, Allah tarafından kendisine verilmiştir. Sonra yoluna devam eder. İki dağ arasına ulaştığında bir kavme rastlar. Kavmin insanları Yecuc ve Mecuc'un bozgunculuk yaptıklarını, onlarla kendileri arasına bir set yapmasını, bunun için vergi verebileceklerini söylerler. Zülkarneyn, Allah'ın kendisi için verdiği imkânların, onların vereceğinden daha iyi olduğunu belirtir ve bedensel güçleriyle yardım etmeleri halinde set yapacağını söyler. İki dağın arasını demir kütleleriyle doldurtup dağlarla aynı seviyeye getirince üflemelerini ister. Demir kütleleri ateş haline gelince üzerine erimiş katran döker. Yecuc ve Mecuc o seti bir daha aşamazlar. (Kehf suresi)
İsrailoğullarının ileri gelenleri ile peygamberleri arasında, savaşın insanları yurtlarından çıkardığı, çocuklarından ayırdığı hususunda konuşmalar geçerken Allah, Talut'u hükümdar olarak gönderir. Onun bilgisini ve gücünü artırır. Talut, savaş için ordugâhtan çıkınca askerlerine; Allah'ın kendilerini bir ırmakla deneyeceğini, bu nedenle ırmaktan kana kana değil, sadece bir avuç su içmelerini söyler. Ne var ki, içlerinden pek azı hariç, hepsi kana kana su içerler. Talut ve kendisiyle beraber inananlar, ırmağı geçince Calut'a ve askerlerine karşı güçlerinin yetmeyebileceğini söylerler. Allah'a kavuşacaklarına kanaat getirenler ise Allah'ın, sabredenlerle beraber olduğunu, az bir topluluğun Allah'ın izniyle çok topluluğu yenebileceğini belirtirler. Calut ve ordusuyla karşılaştıklarında onları yenerler. Davud, Calut'u öldürür. Allah Davud'a hükümdarlık ve bilgelik verir. Dilediği ilimleri ona öğretir. Eğer Allah, insanlardan bir kısmının kötülüğünü, diğerleriyle savmasaydı elbette yeryüzü bozguna uğrardı. Fakat Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir. (Bakara suresi)