17 Ekim 2013 Perşembe

İDEALİ ARAYAN POLİS


1937 yılında Büyük Atatürk'ün direktifleri ile açılan polis enstitüsünde yüksek tahsil iki yıl ile sınırlı idi. Mezunlar en fazla emniyet amiri rütbesine kadar yükselebiliyorlardı.

İl emniyet müdürü ihtiyacı, polis kolejini başarıyla bitirenler arasından seçilerek hukuk ya da siyasal bilgiler fakültelerine gönderilenlerden temin ediliyordu. Çünkü bu mezunlar, emniyet amiri rütbesini tamamladıklarında emniyet müdürü rütbesine yükselebiliyorlardı.

Ne var ki 1950 yılında polis koleji kapatıldı ve fakat eksikliklerinin belli olması üzerine 1958 yılında yeniden öğretime açıldı.

1961 yılında polis enstitüsünde (daha sonra polis akademisi adını almıştır) eğitim süresi üç yıla çıkarıldı. Hukuki konulara daha çok yer verildi. 1967'lerde, önceki mezunlar da fark imtihanlarına girerek üç yıllık mezun sayıldılar. Böylece il emniyet müdürleri, polis akademisi mezunları arasından atanmaya başladı.

1964 yılı mezunlarından itibaren komiser yardımcıları üçer yıl arayla komiser, başkomiser, emniyet amiri olup onikinci yılda "müdür" seviyesine ulaştılar. Emniyet müdürlüğü rütbesinde bugünkü gibi dört sınıf olmadığı için 1970'li yıllarda 30'lu yaşlarda il emniyet müdürleri atanmış oldu. (Bugün birinci sınıf emniyet müdürlüğüne ulaşmak için en az 24 yıllık süre gerekmektedir. Bu da en erken 45 yaşına tekabül etmektedir.)

Otuzlu yaşlardaki emniyet müdürleri faal olmak, atak olmak, başarılı olmak istiyorlardı.

Aynı yıllarda istihbarat birimlerinde yüksek okul mezunu olmayan orta-K'lı komiserler çalıştırılmaktaydı. Başkomiserlikten yukarı terfi edemedikleri için birçoğu, bu egolarını tatmin adına genç il emniyet müdürlerini yönlendirebiliyorlardı. Telsiz cambazlığını, yalakalığı, yağcılığı iyi beceriyorlardı. Kendilerine koltuk bulmak için diğer rütbelileri karalamayı mubah sayıyorlardı. Emniyet müdürleri hangi fikirdense sevmediği akranlarını aksi fikirli olarak tanıtıyorlardı. Emniyet müdürleri içkiye karşı ise rakiplerini ayyaş olarak bildiriyorlardı. Onlarla yürütülen işlerde ideal düzey yakalanamıyordu. Hizmette verim artırılamıyordu. (Çok kaliteli kişilik yapısına sahip orta-K'lı komiserler olduğunu da belirtmeliyiz. Ancak sayıları az idi.)

1980 öncesinde toplumun tamamına yakını politize olmuştu. Bundan nasibini alan emniyet teşkilatı mensupları da POL-DER, POL-BİR gibi derneklere bölünmüştü. İl emniyet müdürünün belirlenmesinde, kıdem ve liyakat yerine politik tercihler öne çıkmıştı.

Siyasi taraf olmanın yanında rüşvet ve yolsuzluktan işlem yapılan mensup sayısı azımsanmayacak boyutlardaydı. Öyle ki bu işlere bulaşanlar, karışmayan personeli beceriksiz ve korkak olarak nitelendiriyorlardı.

İl emniyet müdürü atamalarında yöneticilik özelliğine bakılmıyordu. Çoğu kere "Ben adamı ikiseksen uzatırım" ya da "Koydum mu oturturum" felsefesi hâkimdi. İl emniyet müdürü böyle olunca personeli de onun safında yer almaya gayret gösteriyordu.

İnsan hakları ihlali ile yargılanan polis sayısı Batı standartlarının çok üstündeydi.

12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin ardından polis teşkilatında bina, silah, araç ve gereç konusunda fiziksel iyileştirmeler yapıldı. Ne var ki bu yenilikler düşünce yapısına yansıtılamadı. Eğitim için ABD'ye gönderilen genç komiserler, teşkilatımızın ufkunun açılmasında beklenen verimi sağlayamadılar. Ya dönmediler ya da başka kurumlara transfer oldular.

İşte bu ve buna benzer olumsuzluklar polis teşkilatının ideal düzeye gelmesini engelledi. Kendi genel müdürünü kendi içinden çıkaramaz duruma geldi. Fiziksel olarak güçlüydü. Fakat etkisizdi ve sanki vesayet altındaydı.

Kendi bakanlığının merkez ve taşra teşkilatı içinde yer bulamamıştı. Bir kenarından iliştirilmiş gibi "bağlı" kuruluş olarak yer almaktaydı.

Halk; ilde emniyet müdürünü, güvenliğini sağlayacak kişi olarak görüyordu. Fakat asayişi sağlama görevi valinindi. Suçu ise savcı kovuşturuyordu.

Görev tanımının yapılmayışı emniyet müdürünü boşluğa düşürüyordu. Onu, oyundan düşen bir sporcu konumuna getiriyordu.

Teşkilatın bu olumsuz durumdan bir an evvel kurtulabilmesi için il emniyet müdürlerine çok büyük görevler düşmektedir. Bugün üçyüzbinlere tırmanan personelin kabaca yüzde 95'i, 81 il emniyet müdürünün emrinde görev yapmaktadır.

Aileye yeni katılan çocuğun ana babayı taklit ettiği gibi her bir polis mensubu da il emniyet müdürünü örnek almaktadır. Buna hiyerarşi ve disiplin kavramını da eklediğimizde il emniyet müdürünün personel üzerindeki etkisi daha net anlaşılabilecektir.

İl emniyet müdürlerinin başarısı, mesleğiyle ilgili her masanın görevini çok iyi bilmesiyle ölçülmemelidir. Kendisine görev ve yetki veren mevzuatı bilmesi, öte yandan birimler arası koordinasyonu sağlaması yeterlidir.

Ancak il emniyet müdürlerinde olması gereken birkaç kriter daha vardır ki bunları şu şekilde sıralayabiliriz:

İl emniyet müdürleri hizmette verimi artırmayı planlayan, liderlik vasfı olan müdürler arasından seçilmelidirler.

İl emniyet müdürleri ülkenin siyasal, toplumsal, ekonomik ve kültürel konuları hakkında bilgi sahibi olmalıdırlar. Bu yönüyle dünya ülkelerinin ve dünya polisinin neresinde yer aldığımızı iyi tahlil edebilmelidirler.

İl emniyet müdürleri, gereğinden fazla katı disiplin nedeniyle kapalı durumdaki ast ve üst personel arasındaki iletişimi sağlama konusunda gayret sarf etmelidirler. Personelin ve halkın yönetime katılmasını sağlamalıdırlar. Takım ruhuyla çalışmalıdırlar.

İl emniyet müdürleri birim içi eğitimi önemsemelidirler. Komşu illerin bile trafik plaka numarasını ya da birçok trafik işaret levhasının anlamını bilmeyen trafik polislerinin olabileceği test edilerek birim içi eğitimin güncel hale getirilmesinin önemi göz önünde bulundurulmalıdır.

Her polisin performansının; çalıştığı şube müdürlüğünün, her şube müdürlüğünün performansının ise o il emniyet müdürlüğünün performansını göstereceği bilinmelidir. Çünkü 81 il emniyet müdürlüğü performansı, Emniyet Genel Müdürlüğünün performansını gösterecektir.

Polislik kutsal bir meslektir. Özlük hakları yeterince verilmemiş olsa da bu durum, polisin görevini yerine getirmesi konusunda engel teşkil etmez.

Aslında polisler aldıkları genel eğitim nedeniyle ehil görevlilerdir. Bazen birim içi bilgi eksikliği, bazen yanlış motivasyon, bazen de yanlış emir nedeniyle hatalı davranışlar sergileyebilmektedirler.

Yukarıdaki kriterlerle birlikte kutsal dinimizin "Emaneti, ehline veriniz" kuralı da uygulandığında polis teşkilatının geleceği daha parlak olacaktır.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder