Kuran'da iki ana unsur var: Biri Yaradan'ın emirleri, diğeri ibretlik hikâyeler...
İkisini de sadeleştirdik. Ortaya Kuran'ın özeti çıktı:
İkisini de sadeleştirdik. Ortaya Kuran'ın özeti çıktı:
BİRİNCİ BÖLÜM
YARADANIN EMİRLERİ
Oku! (Alak
1)
Elif, Lam, Mim, Sad… (Araf 1)
Bütün ayetleri oku! (Kehf 27)
Kuran'ı, bin aydan daha
hayırlı olan Kadir gecesinde indirdim. O gece melekler ve Ruh, benim iznimle
inerler. Yapılacak işleri peyderpey yerine getirirler. (Kadir
1, 3, 4)
Emirlerimi, uyarılarımı
ve öğütlerimi Peygamber aracılığı ile gönderdim. (Kehf
56)
Sözün en güzelini,
birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirdim. (Zümer 23)
Öğüt alasınız diye
Kuran'da size her türlü örneği verdim. Emirlerimi iyi anlayıp yerine
getiresiniz diye Arapça indirdim. (Zümer 27-28)
İnkâr edenler, toplu
olarak bir defada indirilmeliydi dese de iyice anlaşılması için parça parça
indirdim. (Furkan 32) Ağır ağır
okumanız için, sure olarak, ayet olarak okuma parçalarına ayırdım. (İsra 106)
Böylece benim sözüm;
doğruluk ve adalet bakımından tamamlandı. Bu sözleri değiştirebilecek hiçbir
güç yoktur. (Enam 115)
Kuran; benden size bir
öğüttür. Gönüller derdine şifadır. (Yunus 57)
Asla uydurulabilecek bir söz değildir. (Yunus 37)
İnanan bir toplum için yol göstericidir. (Yunus 57)
Eğer yeryüzündeki ağaçlar
kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha katılarak mürekkep olsa, benim
kelimelerim tükenmez. (Lokman 27)
Aslında Kuran, bütün
insanlar için geçerlidir. (Sad 87)
Kendilerine ilim verilmiş
olanlar Kuran'ın, benden gelen gerçek olduğunu bilmeli ve ona inanmalıdırlar.
Kalpleriyle Kuran’a saygı duymalıdırlar. (Hac 54)
Ne var ki inkâr edenler,
kıyamet ansızın başlarına gelinceye ya da kurtulma gayretleri sonuçsuz
kalıncaya kadar Kuran'dan şüphe ederler. (Hac 55)
Bu itibarla Kuran’a
inananlar olduğu gibi ilmini kavrayamadığı ve yorumu kendilerine yapılmadığı
için inanmayanlar da vardır. (Yunus 39)
Bu Kuran, insanların kalp
gözünü açan bir ışık ve kesin bilgi edinecek bir millet için de yol
göstericidir.
(Casiye 20)
Size okunan ayetlerimi
hiç duymamış gibi kötülükte direnmeyin. Büyüklük taslamayın. Ayetlerimle alay
etmeyin. (Casiye 8)
Ey Muhammed! Sen, sana vahyedilen
Kuran’a sımsıkı sarıl. Kuran; sana ve kavmine bir öğüttür. İleride sen ve
kavminin insanları bu Kuran hükümlerinden sorumlu tutulacaksınız. (Zuhruf 43-44)
Kuran için; "Önceki
nesillerin masalları" diyenler olabilir.
Sakın onlara inanma. Sana vahyedilen bu Kuran, önceki Kitaplarda
yazılanları tasdik eder. (Enam 25)
Kimi insanların
vicdanları, ayetlerin doğruluğuna kanaat getirdiği halde, sırf haksızlık ve
büyüklenme yüzünden onları inkâr etmişlerdir. Tabii ki sonları da kötü
olmuştur. (Neml 14)
Ayetlerimle alay edip
ileri geri konuşanları gördüğünde, onlar başka bir konuya geçinceye kadar
onlardan uzak dur. Eğer şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra artık o
zalimler topluluğu ile oturma. (Enam 68)
Hasta olabilirsin. Rızık
aramak için çalışabilirsin. Savaşa gitmek zorunda kalabilirsin. Ne olursa
olsun, fırsat buldukça Kuran'dan kolayına geleni oku. (Müzzemmil
20)
Başkası Kuran okuduğunda
da sus ve dinle. İnkâr edenler, Kuran'ı dinlemeyin diye telkinde
bulunmuşlardır. Kuran okunurken yaygara koparılmasını ve anlaşılmasına engel
olunmasını istemişlerdir. Cezaları ateştir. (Fussilet
26)
Ey insan!
Akıp giden zaman içinde
insan ömrü de geçip gitmektedir. (Asr 1-2)
Kuran’daki emirleri
uygula. (Maide 68)
Peygambere ve sana
vahyolunana uy. (Enam 106)
“İşittik ve itaat ettik”
diyebil. (Enfal 21)
Ayetlerim hatırlatıldığı
zaman onlara karşı sağır ve kör davranma.
(Furkan 73)
Yeni İslam dinine inan. (Bakara 208)
İnanan biri olarak namaza
devam et. (Nisa 162)
Zekâtını ver. (Nisa 162)
Ürpererek ve ümit ederek
dua et. (Araf 56)
Gösteriş için ibadet
yapma. (Maun 6)
Yalnız bana ibadet et ve
yalnız benden yardım iste. (Fatiha 5)
Mal, mülk ve servette
çokluk yarışına girme. (Tekasür 1)
Malını, insanlara
gösteriş olsun diye harcama. (Nisa 38)
Cimrilik yapma. (Furkan 67) Savurgan olma. (İsra 26)
Yoksulu doyur. (Hac 36)
Boş ve yararsız şeylerden
uzak dur. (Müminun 3)
Zorbalık ve haksızlıkla
haram yeme. (Nisa 30)
Kötülük yapma, suç
işleme. (Aliimran 179)
Emanetleri, ehil olanlara
ver. (Nisa 58)
Yeminini bozma. Aksi
takdirde on fakire yedirmek veya onları giydirmek gerekir. Bunu yapamıyorsan
bir köle azat etmeli veya üç gün oruç tutmalısın. (Maide
89)
Yalan yere şahitlik etme.
(Furkan72)
Kaş göz işareti yapıp
alay etme. (Hümeze 1)
Laf götürüp getirme,
başkalarını kınama. (Kalem 11)
İnsanları arkasından
çekiştirme. (Hümeze 1)
Yapmayacağın şeyi
söyleme. (Saff 3)
Verdiğin sözü yerine
getir. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir. (İsra 34)
Boş sözlerle
karşılaştığında önemsemeyip geç. (Furkan 72)
Faydalı işler yap. (Furkan 71)
Yetim hakkı yeme. (Nisa 2)
Ölçü ve tartıda adil ol.
Bir şey alırken veya satarken ölçüyü tam uygula. Doğru terazi ile tart. (Mutaffifin 2)
Zengin fakir, yakın uzak,
ana baba da olsa adaleti dimdik ayakta tut. Keyfine uyarak adaletten sapma. (Nisa 135)
Akraba haklarına saygılı
ol. (Nisa 1)
Anaya babaya iyilik et.
Onlara iyi davran. İkisinden birisi ya da her ikisi, ihtiyarlık zamanlarında
senin yanında kalırlarsa sakın onlara "Öf" bile deme. Onları
azarlama. Onlara güzel söz söyle. (İsra 23)
Anaya babaya karşı
alçakgönüllü ol. Onlar seni küçükken nasıl terbiye ettilerse sen de onları
esirge. (İsra 24) Eğer seni,
hakkında bilgin olmayan bir şeyi körü körüne bana ortak koşman için
zorlarlarsa, o zaman onlara itaat etme. (Lokman 15)
Fakirlere, yetimlere,
akrabalara, komşulara, arkadaşlara, yolda kalmış yolculara, köle, cariye ve
hizmetçilere iyi davran. (Nisa36)
Onlara yardım et. Elin dar olup da bir şey veremeyecek olursan en azından
yumuşak söz söyle. (İsra 28)
Bana karşı yalan uydurma.
(Araf 37)
Yeryüzü barışa
kavuştuktan sonra bozgun çıkarma. (Araf 56)
Sıkıntı, hastalık ve
savaş zamanlarında sabırlı ol. (Bakara 177)
Haksız yere insan
öldürme. (İsra 33)
Geçim endişesi ile
çocuklarının canına kıyma. (İsra 31)
İlimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenler hiçbir zaman doğruyu
ve güzeli bulamazlar. (Enam 140)
Kendi canına kıyma. Kim
intihar günahını işlerse cezası cehennemdir. (Nisa
29-30)
İffetini koru. Eşlerin ve
sahip olduğun cariyelerin dışında haddini aşma.
(Müminun 5-6-7)
Zinaya yaklaşma. Zina,
çirkin bir hayâsızlıktır. (İsra 32)
Büyüklük taslama. (Nisa 36)
Yeryüzünde kasılıp
böbürlenerek yürüme. Çünkü ne yeri yarabilirsin, ne de boyca dağlara
ulaşabilirsin. (İsra 37)
Hakkında bilgi sahibi
olmadığın bir şeyin ardına düşme. Çünkü kulak, göz ya da gönül; o yaptığından
sorumludur. (İsra 36)
Benden başkalarıyla sizi
korkutmak isteyenlere kanma. (Zümer 36)
Nefsine yenilerek haddi
aşmış bile olsan benim affedebileceğimi bil ve yeni suçlar işlemekten sakın. (Zümer 53)
Benden eşlerinin ve
çocuklarının; ailen için mutluluk kaynağı olmasını dile. Duanız oldukça sizin
için güzel şeyler yapabilirim. (Furkan 74)
Düğümlere üfürüp büyü
yapan üfürükçü kadınlara, kıskanç kişilere (Felak 4-5),
cin olsun insan olsun hiçbir vesveseciye itibar etme. (Nas
6)
Açıklandığı zaman hoşuna
gitmeyecek şeyi sorma. Eğer Kuran indirilirken onları sorarsan açıklanır. Sorup
da başına iş çıkarma. (Maide 101)
Kendilerine kızgın
olduğum bir topluluğu dost edinme. İnkârcılar, mezardakilerden nasıl umut
kesmişlerse onlar da ahiretten öylesine umut kesmişlerdir. (Mümtehine
13)
Bu benim dosdoğru
yolumdur. Sadece benim yolumu takip edin. Başka yolları izlemeyin. (Enam 153) Dininizi parça parça edip
mezhep, tarikat, cemaat gibi adlar altında gruplara ayrılmayın, hiziplere
bölünmeyin. (Enam 159)
Düşünüp öğüt alasınız
diye bunları size söylüyorum. (Enam 152)
Ey Muhammed! Seni inanan
bir topluluk için evrensel uyarıcı ve müjdeci bir peygamber olarak gönderdim.
Ayetlerde yazılı olan kurallara uymaları için insanları uyar. İnkârcılara boyun
eğme ve Kuran ile onlara karşı olanca gücünle savaş. (Furkan
52)
Peygamberlik görevi
karşılığında asla ücret alma. (Enam 90)
Yaptığın iyiliği hiçbir
zaman başa kakma. (Müddesir 6)
Bir yetim iken seni
barındırdım. Doğru yola yönelttim. Fakirken zengin ettim. Sana ilim ve iyi
ahlaklılık verdim. Sakın öksüzü üzme. El açıp isteyeni de azarlama. (Duha 6-10) Sen insanların üstüne bir
zorba değilsin. (Kaf 45) Onlara zor ve
baskı kullanamazsın. (Gasiye 22) Benim
tehdidimden korkanlara sadece Kuran'la öğüt vericisin. (Kaf
45) Bilesin ki kişilerin
sorguya çekilmesi sadece bana aittir. (Gasiye 26)
Ey Muhammed! Ben
peygamber olmaya kimi layık görürsem onu seçerim. Bazı peygamberleri diğerinden
üstün kıldım. Kitap olarak Davud'a Zebur’u, Musa'ya Tevrat’ı verdim. (İsra 55) Tevrat, Zebur ve İncil
kitaplarını tasdik eden bu Kuran'ı da sana indirdim. Kendilerine daha önce kitap
verdiğim Yahudiler ve Hıristiyanlar Kuran’a inanıyorken şu Araplardan bile bile
inkâr edenler var. (Ankebut 47)
Kuran inmeden önce sen ne
kitap okur, ne de yazı yazardın. Öyle olsaydı ayetlerimizi çürütmek isteyenler,
Kuran hakkında şüpheye düşerlerdi. (Ankebut 48)
Ey Muhammed! Sana
vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve
kötülükten alıkoyar. Bil ki beni anmak, ibadetlerin en büyüğüdür. (Ankebut 45)
Senden önce de
peygamberler gönderdim. Her biri toplumlarına açık belgeler, ilahîler ve
aydınlatıcı kitaplar getirmişlerdir. (Fatır 25)
Sana söylediklerimi onlara da söyledim. Bir kısmının hayat ve hatırasını sana
anlattım. Bir kısmından söz etmedim. Hiçbir peygamberin, benim iznim olmadan
herhangi bir mucize getirmesi söz konusu olamaz. Benim emirlerim adaletle
yerine getirilir. Yerine getirmeyenler ise cezalandırılır. (Mümin
78)
Gönderdiğim o
peygamberleri de erkeklerden seçmiştim. Hepsi şehirde yaşıyorlardı. Neticede
peygamberler ümitlerini kesip tamamıyla inkâr edileceklerini anladıkları zaman
onlara yardım ettim. Dilediklerimi kurtuluşa erdirdim. Fakat suçlular için ceza
kaçınılmazdır. (Yusuf 109-110)
İnkârcılar, Kuran'ı parça
parça edip falcılık aracı yapmışlardır. (Hicr 91)
Seninle alay etmişlerdir.
(Hicr 95)
Onların söyledikleri
şeyler yüzünden senin canın sıkılmaktadır. Yaptıklarından dolayı hepsi hesap
vereceklerdir. (Hicr 97)
Ayetlerimi yalanlayanlar
ve büyüklenip onlardan yüz çevirenler yoldan çıkmış sayılacaklar ve cehennem
ateşine gireceklerdir. (Araf 36)
Ey Muhammed, amcan Ebu
Lehep, senin insanları İslam’a davet edişine eşiyle birlikte karşı çıkmıştı. Ne
var ki kazandığı malı, onu benim kahrımdan kurtaramaz. Alevli bir ateşe
girmekle cezalandırılacaktır. Eşi de odun taşıyarak ve boynunda hurma lifinden
iple aynı cezaya çarptırılacaktır. (Lehep 1-7)
İnkârcılar, Kuran
konusunda senin yalan söylediğini belirtiyorlarsa onlara şunu söyle: "Benim yaptıklarım benim, sizin
yaptıklarınız sizindir. Siz benim yaptıklarımdan sorumlu değilsiniz. Ben de
sizin yaptıklarınızdan sorumlu değilim." İnkârcılar; kör ve sağır davranıp kalp gözleriyle
görmüyorlarsa, akıllarını kullanmıyorlarsa sen ne yapabilirsin ki... (Yunus 41-43) Akıllarını işletmedikleri
sürece gerçeği duymayan sağırlar ve gerçeği söylemeyen dilsizler, canlıların en kötüleridir. İyi olduklarını görseydim
onlara gerçekleri işittirirdim. (Enfal 23)
Ey Muhammed! Sabah akşam
bana yalvarıp benim hoşnutluğumu isteyenleri kovma. Onların yaptıklarından sana
bir sorumluluk düşmediği gibi, senin yaptıklarından da onlara bir sorumluluk
düşmez. Onların bir kısmını diğer bir kısmıyla imtihana çekerim ki bakalım
yoksul ve dar gelirlilere iyilikte bulunduğumu söylüyorlar mı? (Enam 52-53)
Bir gün yanına kör bir
adam geldi. Telaşlıydı. İçi titriyordu ve korkar bir durumdaydı. Kendisine
yarayacak bir öğüt alacaktı. Sen ona aldırış etmedin. İlgi göstermedin. Üstelik
yüzünü ekşitip öteye döndün. Ama kendisini sana muhtaç görmeyen biri gelince,
onunla ilgileniverdin. Olmaz böyle şey! Kuran’da yazıldığı gibi
davranılmalıdır. (Abese 1-11)
Sen, ataları uyarılmadığı
için tümüyle habersiz kalmış bir toplumu uyarman için gönderildin. (Yasin 6) Onlar üzerine yönetici
değilsin. (İsra 54)
İnsanları İslam dinine
davet et ama inanmaları için zorlama. (Yunus 99)
Zira dinde zorlama yoktur. (Bakara 256) Ben isteseydim yeryüzündekilerin hepsi mutlaka İslam
dinine inanırdı. (Yunus 99) Ancak
akıllarını kullanmayanlar inkârcı kalırlar. (Yunus
100) Sana Müslümanların ilki olman emredilmiştir. (Yunus 104) (Enam 14) Yüzünü, tanrının
birliğini tanıyan kimse olarak İslam dinine çevir. (Yunus
105)
İnkârcılardan bazılarına
verdiğim dünyevi zenginliklerde gözün kalmasın. Onlar İslam dinine
inanmadıkları için üzülme. İnananlara karşı şefkatli ol. (Hicr
88) Kıyamet günü sana uzanan elleri tut, güzel davran. (Hicr 85)
Sana gönderilen
vahiyleri, kafalarını çatlatırcasına tekrar tekrar duyur ve bana ortak
koşanlardan yüz çevir. (Hicr 94)
Mahşerde benim huzurumda
toplanılmasından korkanları Kuran’la uyar. Onlar orada kendilerine destek
verecek bir dost bulamazlar. (Enam 51)
Sen zaten şehirlerin
anası olan Mekke ve çevresinde bulunanları uyarman için gönderildin. Ayrıca
kıyamet gününün ne dehşet bir şey olduğunu da onlara bildirmelisin. Bu arada
benden başka veliler edinenleri de sürekli gözetlediğimi bilmeni isterim. (Şura 7)
Dileseydim Mekke’dekileri
de, Mekke dışındakileri de tek millet yapardım. (Şura
8) Ne var ki insanlar birbirleriyle çekişmeye devam
edeceklerdir. (Hud 118) Zaten “Cehennemi hep cinlerden ve inkârcı
insanlardan dolduracağım" lafını bunun için söyledim. (Hud 119)
Ayrılığa düştüğünüz her
konuda hüküm vermek bana aittir. (Şura 10)
Ey Muhammed! "Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa
düşmeyin" diye Nuh'a tavsiye etmiştim. İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da
tavsiye etmiştim. Sana da vahyediyorum ki kendilerini çağırdığın bu din, bana
ortak koşanlara ağır gelmiştir. (Şura 13)
Onlar kendilerine ilim
geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düşmüşlerdir. (Şura 14) Sen durmadan onları İslam
dinine çağır ve emrolunduğun gibi dosdoğru yürü. (Şura
15) Gerçeği içeren Kitap ve adalet terazisi tarafımdan
indirilmiştir. (Şura 17)
Ben insanı güçsüz bir
bebek olarak yarattım. Sonra güç kuvvet verdim. Daha sonra da ihtiyarlık vererek
yeniden zayıf kıldım. (Hac 5)
Sen ne kadar uğraşsan da ölülere söz dinletemezsin. Arkalarını dönüp giden
sağırlara sesini duyuramazsın. (Rum 52)
Ve gerçeği göremeyen körleri sapıklıklarından aydınlığa çıkaramazsın. Sen ancak, ayetlerime
inananlara işittirirsin ki onlar da Müslüman olurlar. (Rum
53)
Benden başka veli
edinenler, bir ev edinen dişi örümceğe benzerler. Evlerin en dayanıksızının
dişi örümceğin evi olduğunu bilselerdi başka veli peşinde koşmazlardı. (Ankebut 41)
Ey Muhammed! Kimi
insanlar, bir ticaret veya bir eğlence gördükleri zaman, seni ayakta bırakıp
oraya akın ederler. Hâlbuki benim katımda olan şey, eğlenceden ve ticaretten
daha iyidir. (Cuma 11)
Ey inananlar, Peygamberi,
kendi aranızda birbirinizi çağırdığınız gibi çağırmayın. (Nur
63)
Peygamberle beraber,
ortaklaşa bir iş üzerinde çalışırken ondan izin almadan çekip gitmeyin. (Nur 62) İçinizden, birbirini siper
edinerek sıvışıp gidenleri ben mutlaka bilirim. (Nur
63)
Sesinizi, peygamberin
sesinin üstüne çıkararak konuşmayın. (Hucurat 2)
Peygamberi, odaların arka
tarafından bağırarak çağırmayın. Yanınıza gelinceye kadar sabredin. (Hucurat 4-5)
Bana ve peygamberime
ihanet etmeyin. (Enfal 27) Size doğruyu
yanlıştan ayıracak anlayışı ben veririm. Kötülüklerinizi örter ve sizi
bağışlarım. (Enfal 29)
Benim hazinelerim
Muhammed’in yanında değildir. O bir melek değil, içinizden gelen bir
peygamberdir. Geçmişin ve geleceğin haberlerini o bilmez. Sadece kendisine
vahyolunanı duyurur. (Enam50)
Sizi rahatsız eden şey
Muhammed’i de rahatsız eder. Size çok düşkündür. İnananlara karşı ise daha
şefkatli, daha merhametlidir. (Tövbe 128)
Önceki nesillerden akıllı
kimseler, bozgunculuk yapanları men etmeliydiler. Fakat bir kısmı kendilerine
verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr idiler ve hep suçlu olup
çıktılar. Uslu olsalardı o nesilleri yok etmezdim. (Hud
116-117)
Ey insan! Bir dişinin
gebe kalması ve doğurması benim bilgim dâhilindedir. Bir canlının uzun ömürlü
olması ya da ömrünün kısa olması bir Kitapta yazılıdır. (Fatır
11)
Atanız Âdem’i topraktan, (Aliimran 59) sonraki nesilleri de
çiftler halinde spermden yarattım. (Fatır 11)
Sonra sağlam bir bekleme
yerinde bir damlacık haline getirdim. (Müminun 13)
Daha sonra o damlacığı
embriyoya dönüştürdüm. Embriyoyu ete, eti kemiklere çevirdim. Kemiklere et
giydirdim. Sonra onu yaratılanların en güzeli yaptım. (Müminun
14)
Sonuçta mutlaka ölecek ve
kıyamet gününde yeniden diriltileceksin. (Müminun
15-16) Çünkü kimin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü
ve hayatı yarattım. (Mülk 2)
Gökleri, yeri ve ikisinin
arasında bulunanları altı günde yarattım. Sonra arşa kuruldum. Kâinatı arştan
yönetmekteyim. (Furkan 59)
Yedi göğü, birbiri
üzerinde tabaka tabaka yarattım. Bu yaratmada en küçük bir bozukluk, bir
uygunsuzluk göremezsin. (Mülk 3)
Gökyüzünü kandillerle donattım ve onları, şeytanlar için taş taneleri yaptım. (Mülk 5)
Gökyüzünü korunmuş bir
tavan gibi yaptım. (Enbiya 32) Her biri bir
yörüngede yüzen güneşi, ayı, yıldızları yarattım. (Enbiya
33)
Güneş'i; ısı ve ışık
kaynağı yaptım. Ay’ı; hesabı ve yılların sayısını bilesiniz diye takdir ettim. (Yunus 5) Yıldızları; karanın ve denizin
karanlıklarında yönünüzü bulasınız diye yarattım. (Enam
97)
Sizi sarsmasın diye
yeryüzüne dağları yerleştirdim. Doğru gidesiniz diye geniş yollar açtım. (Enbiya 31)
İçinden taze balık eti
yemeniz ve takacağınız bir süs eşyası çıkarmanız için denizi emrinize verdim. O
denizde gemiler suları yara yara giderler. (Nahl 14)
Akşamleyin meradan
getirdiğiniz, sabahleyin meraya götürdüğünüz hayvanlarınızda sizin için bir
güzellik vardır. Onların gidiş gelişleri size ayrı bir güzellik ve zevk
verir. (Nahl
6) Size onlardan, halis bir süt içiriyorum ki, içenlerin
boğazlarından kayar gider. (Nahl 66)
Bu hayvanlar sizi ve
yüklerinizi, siz yarı cana inmeden, varamayacağınız memleketlere taşırlar. (Nahl 7)
Balarıları; dağlardan,
ağaçlardan ve insanların kurduğu kovanlardan evler edinirler. Her çeşit
meyveden ve çiçekten yiyerek bal çıkarırlar. Renkleri çeşit çeşit bu bal,
insanlara şifa verir. (Nahl 68-69)
Hurma ve üzümlerden de
sarhoş edici bir içecek ve güzel bir rızık elde edersiniz. İşte bunda, aklını
işleten bir millet için kesin bir mucize vardır. (Nahl
67)
Ben gizlediğiniz ve açığa
vurduğunuz her şeyi bilirim. (Nahl 19)
Benim bilgim dışında hiçbir meyve çekirdeği kabuğunu yarıp çıkamaz. Hiçbir dişi
gebe kalmaz ve doğurmaz. (Fussilet 47)
Göğün boşluğunda uçan
kuşları, benden başka havada tutan yoktur. (Nahl 79)
Size hayvan derilerinden
evler yaptım. Bu evler sizin huzur ve dinlenme yerinizdir. Hayvanların
yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından giyecek ve döşenecek eşya imal
edebilirsiniz. Hatta ticaret malı yaparak geçiminizi sağlayabilirsiniz. (Nahl 80)
Ayrıca ağaç, ev, bulut
gibi şeylerden sizin için gölgeler oluşturdum. Dağlarda oturulacak barınaklar,
mağaralar meydana getirdim. Sizi sıcaktan soğuktan koruyan elbiseler yaptım.
Hatta savaşta kullanacağınız zırhlı elbiseler hazırladım. (Nahl
81)
İnsan, aceleci olarak
yaratılmıştır. (Enbiya 37) Özellikle
kıyamet gününün ne zaman geleceği konusunda merak içindedir. (Enbiya 38) Aslında insanlar önlerinden
ve arkalarından kendilerini saran ateşi önleyemeyecekleri ve hiçbir yardım da
göremeyecekleri azap zamanını bilselerdi böyle acele istemezlerdi. (Enbiya 39)
Doğrusu o kıyamet azabı,
inkâr edenlere ansızın gelecek ve onları şaşkına çevirecektir. Ne onu
reddedebilecekler, ne de kendilerine süre verilecektir. (Enbiya
40)
Kıyamet, kulakları sağır
eden korkunç titreşimli patlama sesiyle gelecektir. (Abese33)
Gökyüzü, dehşetle yarılacak, (Müzzemmil
18) erimiş madene dönecektir. (Mearic
8) O gün, dağlar sarsılacak ve kum yığınlarına dönecektir. (Müzzemmil 14) Atılmış, renkli yün gibi
olacaktır. (Mearic 9) Her emzikli
kadın emzirdiği çocuğu unutacaktır. Her gebe kadın çocuğunu düşürecektir.
İnsanlar hep sarhoş gibi olacaktır. (Hac 2)
Çocuklar, ak saçlı ihtiyarlara döndürülecektir. (Müzzemmil
17) İnsanlar, yakınlarından kaçacaktır. Zira o gün, herkesin
kendine yetecek bir derdi olacaktır. (Abese 37) Başkasıyla ilgilenmeyecektir.
(Mearic 11)
Böyle bir günde dost
dostun halini sormaz. (Mearic 10)
Zira kıyamet; alışverişin, dostluğun ve de kayırıcılığın olmadığı gündür. (Bakara 254)
Suçlu; oğullarını, eşini,
kardeşini fidye olarak verse de o günün azabından kurtulamaz. (Mearic 11-12)
Kıyamet günü mezarlardan
fırlayarak çıkanlar, dikilmiş putlara doğru akın akın gider gibidirler. (Mearic 43)
Gözleri dönmüştür.
Kendilerini utanç sarmıştır. (Mearic 44)
Boruya birinci kez
üflendiğinde dilediğim dışındakiler yere yıkılıp ölmüşlerdir. İkinci kez
üflendiğinde ise hepsi yeniden dirilmiş bakmaktadırlar. (Zümer
68)
Mahşer yeri benim nurumla
aydınlanmıştır. Kitap ortaya konmuştur. (Zümer 69)
Adalet terazileri kurulmuştur. (Enbiya 47) Peygamberler ve tanıklar getirilmiştir. (Zümer 69) Hiç kimseye zerre kadar zulüm
edilmeyecek, hardal tanesi kadar bir şey olsa ortaya gelecektir. (Enbiya 47) Haklarında adaletle hüküm
verilecektir. Asla haksızlık yapılmayacaktır. (Zümer
69)
Kıyamet koptuğu gün,
inkârcılar dünyada bir saat kadar kaldıklarını iddia ederler. (Rum 55) "Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi
ancak zaman yok eder" derler. Oysa yanılmaktadırlar. (Casiye 24)
İnananlar ve kendilerine
ayetlerle ilim verilmiş olanlar ise yeniden dirilme gününe kadar kaldıklarını
bilmektedirler. (Rum 56)
Bilin ki dünya hayatı bir
oyun, eğlence, süs, kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışıdır.
Tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra
kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azap ya
da tarafımdan bir bağışlama ve hoşnutluk vardır. Dünya hayatı aldatıcı bir
zevkten başka bir şey değildir. (Hadid 20)
Yeryüzünde olan ve sizin
başınıza da gelebilen hastalık, afet gibi bütün felaketler bir kitapta
yazılıdır. Böylece elinizden kaçan iyi ve güzel şeylere üzülmemiş olursunuz. (Hadid 23)
Benden başka tanrı
edinme. (İsra 22) Hiçbir kimseyi,
hiçbir şeyi bana ortak koşma. (Enam 151)
Ortak koşanların dediklerine sabret ve onlardan uzaklaş. (Müzzemmil
10) Yoksa kınanırsın ve yalnız başına kalırsın. (İsra 22)
Ortak kullanılan bir köle
ile bir kişiye bağlı köle bir olmaz. (Zümer29)
Kuşkusuz ortak koşan da,
koşmayan da ölecek ve kıyamet gününde benim huzurumda davalaşacaklardır. (Zümer 30-31)
Benim yarattığım şuurlu
insanlar, yaratış ve yaratılış bakımından bana ortak koşanlardan daha güçlüdür.
(Saffat 11)
Gece ve gündüz, güneş ve
ay; benim varlığımın belgeleridir. Eğer bana kulluk etmek istiyorsanız güneşe
ve aya değil, onları yaratan bana ibadet edin. (Fussilet
37)
Ey Muhammed! Benim yerime
tapılan putlar, inanan birinin günahının bağışlanması için aracılık yapamazlar.
(Zuhruf 86)
Lat, Uzza ve Menat gibi
putlar senin ve atalarının tanrı diye isimlendirdiği keyfi isimlerdir. Ben
onların tanrı oldukları hakkında hiçbir delil göndermedim. O putlara tapanlar,
yalnızca zanna ve kendi arzularına uymaktadırlar. (Necm
19-20-23) Oysa zan, gerçek bakımından hiçbir şey ifade etmez. (Necm 28)
O putlar hiçbir şey
yaratamazlar. Çünkü kendileri yaratılmıştır. (Nahl
20)
O putların yürüyecekleri
ayakları, tutacakları elleri, görecekleri gözleri, işitecekleri kulakları
yoktur. (Araf 195)
Kendi keyfini tanrı
edinen kişiyi gördün mü? Bilgisi olduğu halde onu şaşırttım. Kulağını, kalbini
mühürledim. Gözüne de perde çektim. Benden sonra ona kılavuzluk edecek kimse
yoktur. (Casiye 23)
O halde, yaratan ben,
yaratmayan putlar gibi mi olurum? (Nahl 17)
Putlar, hayat bulmaz
ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini bile bilmezler. (Nahl 21)
Ey insanlar! Benim
dışımda taptıklarınız, toplansalar bir sinek bile yaratamazlar. Hatta sinek
onlardan bir şey kapsa onu ondan geri alamazlar. (Hac
79)
Ben size kendi
nefislerinizden eşler yarattım ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar
verdim. Sizi güzel rızıklarla besledim. (Nahl 72)
Buna rağmen beni bırakıp da kendilerine göklerde ve yerde olan rızıktan hiçbir
şey veremeyen ve buna asla güçleri yetmeyen putlara tapmayın. (Nahl 73) Bana benzerler aramayın. (Nahl 74)
İnsanın tarih sahnesinde
görünmesinden önceki dönem, sonsuz bir zaman kesitinden ibarettir. O zamanlar
insan, henüz dikkate değer bir varlık değildi. (İnsan
1)
Oysa şimdi işiten ve
gören bir varlıktır. Kendisine doğru yol gösterilmiştir. Yanlış yaparsa ceza
vardır. (İnsan 2-3)
Yeryüzü korkunç depremle
sarsıldığında insanlar, ayrı ayrı gruplar halinde ortaya çıkarlar ve yaptıkları
işler kendilerine gösterilir. (Zilzal 6)
İyilik yapanlar iyilik, kötülük yapanlar kötülük görürler. (Zilzal
7-8)
İnanmadıkları halde
inanmış gibi görünenlerin durumu, karanlık gecede ateş yakan kimse gibidir.
Ateş yanıp da etrafını aydınlattığı anda hemen söndürürüm ve onları karanlıklar
içinde bırakırım. Artık hiçbir şeyi görmezler. (Bakara
17)
İnanmayanlar;
sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. (Bakara 18)
Önlerini aydınlatan şimşeğin ışığında yürürler. Üzerlerine karanlık çökünce
çakılıp kalırlar. (Bakara 20) Gökten
boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşekler bulunan bir yağmura
tutulmuş gibidirler. Yıldırım seslerinden, ölüm korkusuyla parmaklarını
kulaklarına tıkarlar. (Bakara 19)
İçlerinde öğrenim görmeyenler vardır. Tevrat'ı okuyamazlar. Bütün bildikleri
kulaktan dolma şeylerdir. Sadece tahminde bulunurlar. (Bakara78)
Kitap yazıp "Bu
Allah katındandır" diyerek ücret karşılığı satanlara ceza vardır. (Bakara79)
Benim Kitaptan indirdiğim
ayeti gizleyip satanlar da cezalandırılacaklardır. Kıyamet günü onlarla
konuşmayacağım. (Bakara 174)
Mescitlerimin yıkımı için
uğraşanlar kötü insanlardır. Mescitlerde, bana ibadet edenleri engelleyenler
zalimdirler. (Bakara 114)
Bir zamanlar İbrahim'i
bir takım emir ve yasaklarla denedim. Hepsini yerine getirdi. Kendisini
insanlara önder ve peygamber yaptım. Benden Mekke’yi güvenli bir şehir yapmamı
istedi. Soyundan önderler yapmamı talep etti. (Bakara
124)
Onlara kendi içlerinden
bir peygamber gönderdim. Ki ayetlerimi kendilerine okusun. Kitabı ve bilgeliği
öğretsin. Onları kötülüklerden arındırsın. (Bakara 129)
Çevrelerindeki insanlar
korku ve ümitsizlik içinde paniğe kapılmışken Kâbe’yi bir toplantı merkezi ve
güvenli bir yer yaptım. İbrahim ve oğlu İsmail, Kâbe’nin duvarlarını onarıp
yükseltti. Onlardan Kâbe'yi temizlemelerini istedim. İstedim ki Kâbe’nin
etrafını dönerek tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler
rahat etsinler. (Bakara 125)
Bana inanın. (Bakara 136) Benim dinimi esas alın. (Bakara 138) Ben hem Müslümanların, hem
de Yahudi ve Hıristiyanların rabbiyim. (Bakara 139)
İbrahim'e, İsmail'e,
İshak'a, Yakup'a, Musa'ya, İsa'ya inanın. (Bakara 136)
Size ve diğer
peygamberlere indirdiklerime inanın. (Bakara 136)
Henüz bana teslim
olmayanlar da sizin inandığınız gibi inanırlarsa o zaman doğru yolu bulmuş
olurlar. (Bakara 137
İbrahim, İsmail, İshak,
Yakup ve torunlarının Yahudi ya da Hıristiyan olduklarını söylüyorsunuz. (Bakara 140)
Onlar bir toplum idi,
gelip geçti. Onların yaptıkları kendilerine, sizin yaptıklarınız da size
aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz. (Bakara
141)
Benim yolumda
öldürülenlere, "Ölüler" demeyin. Siz farkında olmayabilirsiniz. Onlar
diridirler. (Bakara 154)
Sizi korku, açlık,
mallarınızdan, canlarınızdan ve ürünlerinizden eksiltmek gibi şeylerle denerim.
Böylece sabrınızı ölçerim. Doğru yolu bulup bulmadığınızı böylece anlarım. (Bakara 155-157)
Ayetleri inkâr etmiş ve
kâfir olarak ölmüş olanların cezaları hafifletilmeyecektir. Öbür dünyada
yüzlerine bakılmayacaktır. (Bakara 161-162)
Benim gerçekler manzumesi
olarak indirdiğim Kitapta farklı yorumlar yaparak ayrılığa düşmek doğru
değildir. (Bakara 176)
Ben insanlara yol
gösterici olsun diye ayetlerimi gönderdim. (Lokman 3)
Konuşup, düşüncelerini açıklamayı gösterdim.
(Rahman 4)
Dilediğim ve hoşnut
olduğum kimselere göklerdeki nice melekler ile yardım edeceğim ve destek
vereceğim. (Necm 26)
Sonunda kötülük yapanları
cezalandıracağım. İyilik yapanları da daha güzeliyle ödüllendireceğim. (Necm 31)
Ufak tefek kusurları
dışında, büyük günahlardan kaçınanları ise affedeceğim. (Necm
32)
Şüphesiz erkeği, dişiyi
iki eş yaratan benim. (Necm 45)
Öldüren de, dirilten de
benim. (Necm 44)
Ben zengin ederim. Ben
yoksul kılarım. (Necm 48
Ben güldürür, ben
ağlatırım. (Necm 43)
Ben şuurlandırır, ben
bilinçlendiririm. (Necm 49)
Öldüğünde herkes benim
huzuruma gelecektir. (Aliimran158)
Ahirette tekrar diriltmek
de benim işimdir. (Yasin 12)
İnsanları ben açlıktan
kurtarıp doyururum. Korkudan güvenliğe ben kavuştururum. (Kureyş
4)
Parmak uçlarını aynen
eski haline ben getirebilirim. (Kıyamet 4)
Ben göklerin ve yerin
nuruyum. Benim nurum, içinde lamba bulunan bir kandile benzer. Lamba cam
içerisindedir. Cam, sanki inciden bir yıldız. Ne doğuya ve ne batıya mensup
olmayan bereketli bir zeytin ağacının yağından yakılır. Öyle bereketli bir ağaç
ki, neredeyse ateş değmese de yağı ışık verir. Işığı parıl parıldır. (Nur 35)
Bu kandil, benim adımın
anıldığı evlerdedir. (Nur 36)
İnkâr edenlerin işleri
ise, düz çöldeki serap gibidir. Susayan onu su sanır. Fakat yanına gelince
hiçbir şey olmadığını anlar ve yanında yine beni bulur. (Nur
39)
Ya da onların işleri
engin bir denizdeki karanlıklar gibidir: Üst üste dalgaların kapladığı bir
deniz. Daha üstünde de bulutlar var. Birbiri üstüne karanlıklar... İçinde
bulunan kimse elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremez. Benim ışık vermediğim
kişiye hiçbir ışık bulunamaz. (Nur 40)
Göklerde ve yerde olan
herkes ve kanatlarını çırparak uçan bütün kuşlar beni yüceltirler. Her biri
kendi duasını ve yüceltme yöntemini bilmiştir. (Nur
41)
Rüzgârımla bulutları
yönlendiriyorum. Sonra onları kaynaştırıp iç içe getiriyorum. Bulutların
arasından yağmuru çıkarıyorum. Sonra gökteki dağlar gibi büyük bulut
parçalarından bir dolu indirip onunla dilediğim yeri vuruyor, dilediğim yeri
pas geçiyorum. Şimşeğin parıltısı neredeyse gözleri alıp götürecek. (Nur 43)
Bir taraftan gece ile
gündüzü ardarda çeviriyorum. (Nur 44)
Sudan yarattığım
canlılardan kimi karnı üzerinde sürünüyor. Kimi de iki ayak ya da dört ayak
üstünde yürüyor. (Nur 45)
Geceyi dinlenmen için
karanlık, gündüzü de çalışman için aydınlık yaptım. (Neml
86)
Senin için birçok hayvan
yarattım. Bir kısmı binektir. Bir kısmının da eti yenilir. Sütü içilir. Arzu
ettiğiniz yere onlara binerek gidersiniz. (Yasin 71-73)
Yağmurdan önce rüzgârı
gönderdim. Yağmurla ölü toprağa can verdim. Hayvanları ve insanları suladım. (Furkan 48-49) Renkleri çeşit çeşit
meyveler çıkardım. (Fatır 27)
İki denizi birbiri üstüne
saldım. Biri tatlı ve susuzluğu giderici; diğeri tuzlu ve acı. İkisinin
arasında geçişi engelleyen bir perde vardır. Birbirine kavuşmazlar. (Furkan 53) Denizden taze balık eti
yersin. İnci, sedef gibi süs eşyası çıkarıp takınırsın. Gemilerin, denizi yarıp
gittiğini görürsün. (Fatır 12)
Bilesin ki mülk ve
yönetim benimdir. Benden başka yalvardığın şeyler bir çekirdek zarına bile
sahip değildir. (Fatır 13)
İzzet ve şeref isteyen
yalnız benden istemelidir. Kötü şeyleri planlayanlar için çetin bir ceza
vardır. (Fatır 10)
Putlara çağırsan, çağrını
duymazlar. Duysalar da sana cevap veremezler. (Fatır
14)
Sen her zaman bana
muhtaçsın. Ama benim sana muhtaçlığım yoktur. (Fatır
15
İstersem sizi yok eder ve
yerinize yeni bir millet getirebilirim. (Fatır 16)
Zaten siz günahları nedeniyle ortadan kaldırılanların yerine gelmiştiniz. Sizin
ardınızdan da dilediğimi sizin yerinize getiririm. (Enam
6) Bu benim için zor bir şey değildir. (Fatır
17)
Kimse kimsenin günahını
yüklenmez. Günah sahibi, akrabalarını bile çağırsa onun yükünden hiçbir şey
taşınmaz. (Fatır 18)
Körle, gören bir olmaz. (Fatır 19)
Karanlıkla aydınlık da
bir olmaz. (Fatır 20)
Gölge ile sıcaklık da
aynı değildir. (Fatır 21)
Dirilerle ölüler de bir
olmaz. Şüphesiz ben, dilediğime işittiririm. Ama sen, kabirdekilere
işittiremezsin. (Fatır 22)
Ey insanlar! Kendinize
uyarıcı bir peygamber gelirse, herhangi bir milletten daha çok doğru yolda
olacağınıza yemin etmiştiniz. İşte Muhammed uyarıcı olarak geldi. Yine de
bazılarınız hak ve adalet yolunu seçmedi. (Fatır 42)
Hâlâ büyüklük taslıyorsunuz ve kötü tuzaklar kuruyorsunuz. Hâlbuki kişi kazdığı
kuyuya kendi düşer. (Fatır 43) Kendinizden
önceki nesillerin nasıl yok edildiklerinden de mi ibret almıyorsunuz? (Yusuf 111)
Onlardan her birini günahları sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine
balçıktan pişirilmiş taşlar yağdıran rüzgârlar gönderdik. Kimini korkunç
titreşimli patlama sesiyle yerin dibine geçirdik. Kimini de suda boğduk. (Ankebut 40)
Üstelik önceki nesil
insanları, kuvvet bakımından kendilerinden daha güçlüydüler. Toprağı işlediler
ve şimdikilerden daha fazla üretimde bulundular. Peygamberleri onlara apaçık
delillerle gitmişlerdi. Ama onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi. (Rum 9)
Yeryüzünde gezilip
dolaşıldığında görülecektir ki; önceki nesil insanları zulüm yaptıkları için
evlerine temellerinden çarpılmış, üstlerindeki tavanlar tepelerine
geçirilmiştir. (Nahl 26) Kentleri alt üst
edilmiştir. Sefasını sürdükleri nice makamları, bahçeleri, pınarları başka
toplumlara miras bırakmak zorunda kalmışlardır. (Duhan
25-28)
İnkârcıların da, önceki
nesillerin düştüğü bu zor durumlarla karşılaşmamaları için kötülükten uzak
durmaları, Kuran’a inanmaları gerekmektedir. (Mürselat 16-19) (Meryem 97-98) (Yunus 13)
Çünkü insan, tartışmaya
en düşkün varlıktır. (Kehf 54) Ayetlerimle kendilerini
uyardığım halde hâlâ önceki nesillerin yol ve yöntemlerinin kendilerine de
gelmesini beklerler. Benden af dilemeyi akıllarından geçirmezler. (Kehf 55)
Ey insan! Kuran’ı Arapça
indirdim ve uyulması gerekli kuralları tekrar tekrar açıkladım. Üstelik
ibretlik hikâyelere yer verdim. Önceki devirlerde yaşayan insanların hangi
hataları yüzünden yok edildiklerini anlattım. Umulur ki Kuran’dan ders alır,
artık suç işlemezsin. (Taha 113)
Kuran'dan yararlanmak
senin için bir nimettir. Onda yazılı olan emirleri bilmemek ya da inkâr etmek
olmaz. (Vakıa 82)
Kuran'dan yüz çevirenler
için zor ve sıkıcı bir hayat vardır. O yüz çevirenleri kıyamet günü kör olarak
ortaya çıkaracağım. (Taha 124) Kişi, önceden
gören biri olduğunu, mahşerdeki toplantı yerine neden kör olarak sürüldüğünü
sorar. (Taha 125) Çünkü
ayetlerimde yazılı olan kuralları okuyup yerine getirmedin. O halde ben de seni
gözden çıkaracağım. (Taha 126) İşte bu kör
edilme, ayetlere inanmayanlara verilen bir cezadır. (Taha
127) Sonradan şunu diyeceğini pekâlâ biliyorum: “Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin
de böyle alçak ve rezil olmadan önce senin ayetlerine uysaydık." (Taha 134)
Aslında insanları hemen
cezalandıracak olsaydım, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdım. Ecelleri
gelinceye kadar erteliyorum ki yaptıklarına göre cezalandıracağım. (Fatır 45)
Mahşerde hepinizi
toplayacağım. Suç işleyenleri diz çökmüş halde cehennemin yanına getireceğim. (Meryem 68) Susuz ve yaya olarak
cehenneme süreceğim. (Meryem 86)
Suç işlemekten sakınan
erdemli insanları ise kurtaracağım. İnanıp faydalı işler yaptıkça
esirgeyeceğim. Onlar için gönüllerde bir sevgi yaratacağım ve onları herkese
sevdireceğim. (Meryem 96)
İnsan der ki: "Öldüğüm zaman diri olarak mezarımdan
çıkarılacak mıyım?" (Meryem 66)
Nasıl ki doğmadan önce
hiçbir şey değilken yaratılıp insan olmuşsan öldükten sonra da dirileceksin. (Meryem 67)
Kıyamet koptuğunda (Vakıa 1) insanlar üç sınıfa ayrılır. (Vakıa 7) İlki; önde giden sınıftır. (Vakıa 10) İkincisi mutlu, (Vakıa 8), üçüncüsü de mutsuz sınıftır. (Vakıa 9)
Önde gidenler ve mutlular
sınıfı; bana yakın olup benim tavsiyelerimi ve öğütlerimi yerine getirenlerdir.
(Vakıa 11) Onlar nimetlerle dolu
bahçelerdedirler. (Vakıa 12) İçinde
bozulmayan su ırmakları, tadı değişmeyen süt ırmakları, içenlere lezzet veren
şarap ırmakları ve süzme bal ırmakları vardır. (Muhammed
15) Süslü, nakışlı tahtlar üzerinde (Vakıa
15) karşılıklı yan gelip yaslanırlar. (Vakıa
16) Sürahiler, ibrikler ve öz kaynağından içkilerle doldurulmuş
kadehlerle (Vakıa 18) çevrelerinde
gencecik uşaklar dolanır. (Vakıa 17)
İçki, ne başlarını
döndürür ne de akıllarını karıştırır. (Vakıa 19)
Onlara, yaptıklarına
karşılık (Vakıa 24) gönüllerince
seçtikleri meyveler (Vakıa 20), canlarının
çektiği kuş etleri (Vakıa 21), titizlikle
korunan inci misali (Vakıa 23) iri ve siyah
gözlü genç kadınlar sunulur. (Vakıa 22)
Dalları yüklü kiraz
ağaçları (Vakıa 28), salkım salkım
dizili muz ağaçları (Vakıa 29) altında
çağlayarak akan sular (Vakıa 31)
arasındadırlar. Hepsi bakire olan cilveli hurilerle birlikte kabartılmış
yataklar içindedirler. (Vakıa 34-37)
Mutsuz sınıftakiler (Vakıa 9) ise günah işleme hususunda
ısrar edenlerdir. (Vakıa 46) Güçleri,
saltanatları yok olup gitmiştir. (Hakka 29)
Malı mülkü kendilerine fayda sağlamamıştır. (Hakka
28) Cehennem muhafızları onları tutup cehenneme atmıştır. (Hakka 30-31) Yetmiş arşın zincire
vurmuştur. (Hakka 32) Kapkara
dumandan bir gölgede (Vakıa 43), iliklere işleyen bir ateş ve
kaynar su içindedirler. (Vakıa 42)
Kıyamet gününde karınlarını zakkum ağacından yiyerek dolduracaklardır. (Vakıa 52-53) Üstüne de susamış
develerin suya saldırışı gibi kaynar sudan içeceklerdir. (Vakıa
54-55) Ki bu su bağırsakları parçalayacaktır. (Muhammed 15)
Kıyamet günü kim iyilikle
gelirse kendisine daha iyisi verilir. Onlar o gün korkudan uzak ve güven
içindedirler. (Neml 89)
Kim kötülükle gelirse,
onlar da yüzükoyun ateşe atılır ve onlara: "Yaptıklarınızın
karşılığından başkasını mı bekliyordunuz" denir. (Neml
90)
Dünyayı isteyenlere de,
ahireti isteyenlere de, inananlara da, inkârcılara da nimetlerimden veririm. (İsra 20) Ama ahiretin derecelerinin ve
üstünlüklerinin daha büyük olduğunu bilmenizi isterim. (İsra
21)
Nasıl ki benim yolumda
giden havariler, Meryem oğlu İsa’ya yardımcı olmuşlarsa siz de bana yardımcı
olun. (Saff 14)
Beni bırakıp da ilah
olduğunu ileri sürerek yalvardığınız varlıklar sizin sıkıntınızı ne
uzaklaştırabilirler, ne de değiştirebilirler. Bana daha yakın olabilmek için
vesile ararlar. (İsra 56-57)
Ey insan! Nasip arayasın
ve taşınasın (Mümin 80), (Müminun 22)
diye denizde gemiler yürütüyorum. (İsra 66)
Boğulma korkusuyla karşı karşıya geldiğinde benden başkasından yardım
istemezsin. Çünkü başkaca seni kurtaracak yoktur. Karaya çıktığında bana karşı
nankörlük yapma. (İsra 67) Seni tekrar
denize gönderebilirim ve üzerine kırıp geçiren bir kasırga salabilirim. Kimse
seni kurtaramaz. (İsra 69)
Bir zarar dokunduğu zaman
yatarken, ayaktayken veya otururken bana yalvarırsın. Tehlike geçtiğinde ise
hiç yalvarmamış gibi çekip gidersin. Bu şekilde haddi aşmamalısın. Haksız yere
taşkınlık yapmamalısın. (Yunus 12)
Güzel düşünüp güzel
davrananlara daha fazla güzellik vardır. Onların yüzlerine kara da bulaşmaz,
aşağılanma duygusu da.. Cennetin dostlarıdır onlar, sürekli kalıcıdırlar orada.
(Yunus 26)
Kötü işler yapanlara da
yaptıkları kötülüğün cezası aynen verilir. Ve onların yüzlerini bir aşağılanma
duygusu kaplar. Sanki yüzleri, karanlık geceden parçalara bürünmüştür. Yerleri
cehennemdir. Hep orada kalacaklardır. (Yunus 27)
Mahşerde sizi bir araya
topladığımda geçmişte yapmış olduklarınızın yararını ve zararını görürsünüz. (Yunus 28) Uydurduğunuz tanrılar da sizi
terk edip gider. (Yunus 30)
Her insanın bir eceli
vardır. Ecel geldiği zaman ne bir saat geri kalınır, ne de ileri gidilir. (Yunus 49)
Aynı şey milletler için de geçerlidir. Hiçbir millet ecelini ne öne alabilir,
ne de erteleyebilir. (Müminun 43)
Suç işleyerek başkasına zarar veren kişi, yeryüzündeki bütün servete sahip olsa
ve onu feda etse bile cezadan kurtulamaz. (Yunus 54)
Gözleriniz beni göremez.
Ama ben sizin gözlerinizi görürüm. Beni gönül gözlerinizle görürseniz kendi
yararınıza, görmezseniz zararınızadır. (Enam 104)
Ayetleri size bu şekilde,
çeşitli başlıklarla ve ayrıntılarla açıklıyorum ki ders alasınız ve ilimden
nasiplenen bir millet olasınız. (Enam 105)
Derin derin düşünen bir millet için bu gereklidir. (Bakara
266)
Benden başkasına
tapanlara ve putlarına sövmeyin. Sonra onlar da bilmeyerek bana söverler. (Enam 108)
Ben onlara melekler
indirseydim, ölülerin dirildiğini görüp onlarla konuşsalardı, gerçeği kanıtlayabilecek
her şeyi karşılarına çıkarıp önlerine koysaydım yine de inanmazlardı. Çokları
cehalet içindedirler. (Enam 111)
Her şehirde, oralarda
bozgunculuk yapmaları için, günahkârlarını liderler yaptım. Onlar yalnız
kendilerini aldatırlar, ama farkında olmazlar. (Enam
123)
Sonra günahkârlar,
peygambere verilenin kendilerine de verilmesini istediler. Peygamberliği kime
vereceğimi ancak ben bilirim. Suç işleyenlere, yapmakta oldukları hilelere
karşılık tarafımdan çetin bir ceza verilecektir. (Enam
124)
Doğru yola iletmek
istediklerimin kalbini İslam dinine açarım. Saptırmak istediklerimin ise
kalbini daraltır, sıkıntıya sokarım. (Enam 125)
Herkesin yapıp
ettiklerinden haberim vardır. (Enam 132)
Kim benim huzuruma
iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır. Kötülükle gelene ise yaptığı
kadarıyla ceza verilir. (Enam 160)
Günah olsun, sevap olsun,
herkesin kazanacağı yalnız kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu
yüklenmez. (Enam 164) Kişi, kendi
suçuyla mahkûm olur. (Müddesir 38)
Kötülük işleyenleri;
sağlıklarında ve ölümlerinde, inanıp iyi işler yapan kimseler ile bir
tutmayacağım. (Casiye 21)
Ey Peygamber! Ben her
millete, uydukları bir ibadet yöntemi belirledim. Bu konuda seninle
tartışmasınlar. (Hac 67)
Namazdan önce abdest al.
Yüzünü yıka.
Dirseklere kadar ellerini
yıka.
Başını ve ayaklarını mesh
et.
Cünüpsen boy abdesti al.
Hasta veya yolculuk
halinde isen ve su bulamamışsan temiz bir toprakla elini ve yüzünü teyemmüm et.
Tuvaletten gelmişsen ve
su bulamamışsan da teyemmüm et.
Kadınlara dokunmuş da su
bulamamışsan yine teyemmüm et. (Maide 6)
Sonra sabah, akşam ve
geceye yakın saatlerde namaz kıl. (Hud 114)
Cuma günü namaz için çağrı yapıldığında alışverişi bırakıp namaza koş. (Cuma 9) Namaz bitince rızkını temin etmek
için çalışmaya devam et. (Cuma 10)
İyiliklerin, kötülükleri gidereceğini bil. (Hud 114)
Namaz kılarken yüzünü
kıbleye yani Kâbe’ye çevir. (Bakara 149)
Duayı yüksek sesle okuma. Çok da kısma. Bu ikisi arasında orta bir yol benimse.
(İsra 110)
Ne söylediğini bilmeyecek
kadar sarhoşken namaza yaklaşma. (Nisa 43)
Ramazan ayı, doğrunun ve
doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kuran'ın indirildiği aydır. (Bakara 185)
Sayılı ramazan günlerde
oruç size farz kılınmıştır. (Bakara 184)
Oruçlu iken suç işlemekten sakınacağınız umulmaktadır. (Bakara
183) Hastalık veya yolculuk nedeniyle oruç tutamayanlar,
tutamadığı gün sayısınca başka günlerde kaza edebilirler. (Bakara
185)
İhtiyarlık veya şifa
umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da oruç tutamayanlara bir
fakir doyumu kadar fidye gerekir. (Bakara 184)
Ramazanda sabahın beyaz
ipliği, siyah ipliğinden ayırt edilinceye kadar yiyin, için. Sonra akşama kadar
orucu tamamlayın. (Bakara 187)
Ramazan gecesinde
kadınlarınıza yaklaşabilirsiniz. Ancak mescitlerde ibadete çekildiğinizde
kadınlarla birleşmeyin. (Bakara 187)
İnsanlara mabet olarak
ilk kurulan ev, Mekke'deki Kâbe’dir. Âlemlere uğur, bereket ve yol gösterici
olarak kurulmuştur. (Aliimran 96)
İbrahim Peygamberi, benim
evim olan Kâbe'nin mekânına yerleştirdim. (Hac 26)
İnsanlar için de haccı ilan etmesini istedim. (Hac
27) Evimi; orada oturanlar, ziyaretçiler, rükû ve secde edenler
için temizlemesini söyledim. (Hac 26)
Zira Kâbe’ye giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin o evi haccetmesi gerekir.
(Aliimran 97)
Kim benim hac
ibadetlerime ve kurbanlara saygı gösterirse, kalplerindeki erdemi sergilemiş
olurlar. (Hac 32)
Yerli ve yabancılar için
kıble ve ibadet yeri yaptığım Kâbe'den insanları geri çevirmeyin. (Hac 25) Ama bana ortak koşanları Kâbe'ye
yaklaştırmayın. Bu kötü insanların hacca gelmemeleri sonucu ekonominiz bozulup
yoksulluğa düşmekten korkmayın. (Tövbe 28)
Hac, belirlenmiş aylarda
uygulanır. (Bakara 197) Eğer hac ve
umreyi yapmaktan herhangi bir şekilde engellenirseniz kolayınıza gelen kurbanı
gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar tıraş olmayın. Hastalığı nedeniyle
hacca gidemeyenler oruç tutarak veya sadaka vererek ya da kurban keserek fidye
vermelidir. Hacca kadar umreden yararlanmak isteyenler, kolayına gelen bir
kurban kesmelidir. Bunu yapamayanlar ise hac günlerinde üç, memleketine
döndüğünde de yedi olmak üzere on gün oruç tutmalıdır. Bu söylenenler, ailesi
Kâbe'nin bulunduğu Mescid-i Haram'da oturmayanlar içindir. (Bakara
196)
Safa ile Merve tepeleri,
benim sembollerimdir. Hac veya umre için gelenler, Kâbe'yi tavaf ederken Safa
ve Merve tepelerini de dolaşsınlar. (Bakara 158)
Hac günlerinde kadına
yaklaşmayın. Kötülük yapmayın. Kavga etmeyin. (Bakara
197)
Hac yolculuğu için
azığınızı hazırlarken en hayırlı azığın erdemlilik olduğunu unutmayın...
Ey inananlar, hac
âdetlerine, savaşmanın yasak olduğu haram aylara, kurbanlık hediyelere,
gerdanlık takılmış kurbanlık hayvanlara,
Kâbe'ye gelenlere saygılı olun. (Maide 2)
Hac mevsiminde ticaret
yapmanızda size herhangi bir günah yoktur. (Bakara 198)
Yaya olarak veya
develerle gelenler, (Hac 27) Kâbe’de,
kurbanlık hayvanlar keserek fakirleri doyurmalıdır. (Hac
36) Bana, ne o hayvanların etleri, ne de kanları ulaşır. Bana
ulaşan sizin erdemli davranışınızdır. (Hac 37)
Mecbur kalınması dışında
ölü hayvan eti, kan ve domuz eti yenilmesi yasaklanmıştır. Aynı şekilde
boğulmuş, vurulmuş, yuvarlanmış, süsülmüş, yırtıcı hayvanlar tarafından yenmiş
hayvanların eti de haram kılınmıştır. (Maide 3)
Yahudilere ise bir ceza
olarak bütün tırnaklı hayvanlar ile sığır ve koyunun iç yağları da haram
kılınmıştır. (Enam 146)
Eğiterek yetiştirdiğiniz
avcı hayvanların, sizin için tuttukları av etlerini yiyebilirsiniz. (Maide 4)
Ey inananlar, hac ya da
umre sırasında ihramda iken av hayvanını öldürmeyin. Av hayvanını kasten
öldürenler, dengi bir hayvanı kurban ederler veya yoksullara yedirirler. Ya da
buna denk olacak şekilde oruç tutarlar. (Maide 95)
Ancak deniz avı yapmak ve
onu yemek helal kılınmıştır. (Maide 96)
Kulağı yarılan, yemin
sonucu salıverilen, erkek dişi ikizler doğuran ve on defa doğurması yüzünden
yük vurulamayan hayvanların adanması doğru değildir. (Maide
103)
Zekât farzdır. Fakirlere, düşkünlere, yetimlere,
dilenenlere, akrabadan insanlara, zekât işinde görevli olanlara, İslâm'a yönlendirilmek
istenenlere, yolculara, kölelere, borçlulara ve benim yolumda cihat edenlere
verilir. (Tövbe 60) Malın artması
için verilen faiz, benim katımda artmaz. Ama benim rızamla verilen zekât; hem
sevabı, hem de malı kat kat artırır. (Rum 39)
Mallarını benim yolumda
harcayanların durumu, her başağında yüz tane olmak üzere yedi başak veren bir
tanenin durumu gibidir. İstediğime kat kat veririm. (Bakara
261)
Mallarını benim yolumda
verip de sonra verdiklerinin ardından başa kakmayan ve eziyet etmeyenlere ödüllerim
vardır. (Bakara 262)
Güzel, yapıcı bir söz,
bir bağışlama; ardından eziyet gelen sadakadan daha üstündür. (Bakara 263)
İnsanlara gösteriş için
sadaka verenlerin durumu, üzerinde biraz toprak bulunan kayaya benzer ki,
sağanak yağmur yağdığında üstündeki toprağı silip süpürür. (Bakara
264)
Benim rızamı kazanmak ve
ruhlarındaki inancı kökleştirmek için sadaka verenlerin durumu da tepe üzerinde
bulunan bir bahçeye benzer ki, bol yağmur aldığında ürününü iki kat verir.
Yağmur olmasa bile düşen çise yine ürün verir. (Bakara
265)
Size verilse, kabul
etmeyeceğiniz kötü mallarınızı yardım olarak vermeye kalkmayın. (Bakara 267)
Sadakaları açıktan vermek
güzeldir. Eğer onları gizleyerek fakirlere verirseniz bu, daha iyidir ve
günahlarınızdan bir kısmını kapatır. (Bakara 271)
Kâfirlerin hoşuna gitmese
de dindar ve yürekten bağlı olarak bana dua edin. (Mümin
14)
Gerçek dua, ancak bana
yapılır. Benden başka dua edilenler kimsenin isteğini karşılayamazlar. Suya
doğru avuç açmakla su ağza gelmez. Suyu bizzat ağza götürmek gerekir.
İnkârcıların kendi putlarına yaptıkları dua da, suya avuç açanlarınki gibi boşa
gider. (Rad 14)
Hiçbir şey için
"Bunu yarın yapacağım" deme. (Kehf 23)
"Allah dilerse yapacağım" şeklinde söyle. Yapacağın şeyi unuttuğun
zaman beni an. Bu durumda seni başarıya ve aydınlığa ulaştıracağıma inan. (Kehf 24)
Sana vahyedildikçe
Kitabımdaki ayetleri okumaya devam et. Kuran’ın kelimelerini değiştirebilecek
hiçbir kudret yoktur. Kuran’dan başka da bir sığınak bulamazsın. (Kehf 27) Benim rızamı dileyerek sabah
akşam bana dua edenlerle birlikte candan direniş göster. Dünya hayatının süsünü
isteyerek gözlerini onlardan çevirme. Beni anmayan, kötü arzularına uyan ve işi
gücü aşırılık olan kimseye boyun eğme. (Kehf 28)
İnkâr edenler için
hazırladığım cehennemin duvarları onları çepe çevre kuşatmıştır. Susuzluktan
imdat dileyecek olsalar kendilerine, erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su
verilir. Cehennem, kötü bir kalma yeridir. (Kehf 29)
İnananları ise yaptıkları
güzel şeylerden dolayı ödüllendireceğim. Alt taraflarından ırmaklar akan
cennette yaşatacağım. Cennet, iyi bir kalma yeridir. (Kehf
30-31)
Öyle ise isteyen inansın,
isteyen inkâr etsin! (Kehf 29)
Servet ve oğullar, sizin
için bir imtihan aracıdır. Dünya hayatının süsüdür. Ölümsüz olan iyi işler ise
benim katımda hem sevapça daha iyi, hem de ümit bağlamaya daha lâyıktır. (Kehf 46)
Ey insanlar, sizi bir
erkek ve bir kadın yaratırken birbirinizi tanımanız için kabilelere ve
milletlere ayırdım. Benim katımda en üstün olanınız; ırk, renk, soy ve servetçe
değil, suç işlemeyeninizdir. (Hucurat 13)
Bana kulluk etmeleri ve
putperestlikten sakınmaları için her millete bir peygamber gönderdim.
Peygamberlerden bir kısmı insanları doğru yola iletti. Ama bir kısım millet de
sapıklığı hak etti. Yeryüzünde gezilip görüldüğünde inkâr edenlerin sonunun
nasıl olduğu görülebilecektir. (Nahl 36)
İnkârcılar, "Allah
ölen kimseyi diriltmez" diye iddia ederler. Yanılmaktadırlar. Çünkü ben
bir şeyi dilediğimde, onun hakkında söyleyeceğim söz, "Ol" demekten
ibarettir. O hemen oluverir. (Nahl 38-40)
Kendilerine verdiğim
nimetlerden, hiçbir şeyin farkında olmayan putlara pay çıkaranlar hem kız
çocuklarından arlanırlar hem de arlandıkları şeyleri bana lâyık görürler.
Kendilerine de hoşlandıkları erkek çocuklarını alırlar. (Nahl
56-57)
Onlardan birine kız
doğduğu müjdelenirse yüzü kapkara kesilir. Kavminden gizler. Kız çocuğunu,
aşağılık duygusu içinde yanında mı tutsun, yoksa toprağa mı gömsün? (Nahl 58-59)
Eğer ben, insanları,
yaptıkları her haksızlıkla cezalandırsaydım, yeryüzünde tek canlı kalmazdı.
Fakat onları takdir edilen bir süreye kadar ertelerim. Süreleri geldiği zaman
da bir saat dahi ne geri kalırlar ne de ileri geçerler, derhal mahvolup
giderler. (Nahl 61)
Ben adaletli olmayı,
iyilik yapmayı ve ihtiyaç sahibi akrabaya yardım etmeyi emrediyorum. Çirkin
işleri, fenalığı ve azgınlığı da yasaklıyorum. (Nahl
90)
Taraflardan biri
diğerinden daha kalabalık, daha güçlüdür diye yeminlerinizi birbirinize karşı
hile aracı olarak kullanmayın. Böylece eğirdiği yünü sağlam iplik haline
getirdikten sonra tekrar tel tel çözen kadının durumuna düşmeyin. Sizi böyle
denerim. (Nahl 92)
Benimle yaptığınız
sözleşmeyi, ucuz bir ücret karşılığı satmayın. Eğer bilirseniz, benim yanımda
olan, sizin için daha iyidir. (Nahl 95)
Sizin yanınızdaki dünya malı tükenirken, benimkiler kalıcıdır. (Nahl 96)
Baskıyla zorlananlar
hariç olmak üzere her kim inandıktan sonra beni inkâr ederse işte öfkem
bunlaradır. Onlar için büyük bir ceza vardır. (Nahl
106)
Bu, onların dünya hayatını
ahirete tercih etmelerinden ve benim, inkâr eden kavmi doğru yola
iletmeyeceğimden dolayı böyledir. (Nahl 107)
Bunlar; kalpleri,
kulakları ve gözleri üstüne mühür bastığım insanlardır. Aymazlığa düşmüşlerdir.
(Nahl 108) Ahirette hüsrana
uğrayacaklardır. (Nahl 109)
Benim yolumda göç edip
öldürülenleri veya ölenleri, güzel bir rızıkla besleyeceğim. (Hac 58) Onları hoşnut kalacakları
cennete yerleştireceğim. (Hac 59)
İşkenceye uğratıldıktan
sonra göç eden, ardından da savaşıp sabreden kişilere merhamet edeceğim. (Nahl 110)
Kendi nefsi için mücadele
edenlere, yaptıklarının karşılığını tam tamına ödeyeceğim. (Nahl
111)
İbret için şu örneklemeye
dikkat edin: Güzel söz; kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzer. (İbrahim 24) O ağaç, benim iznimle meyvelerini
her zaman verir. (İbrahim 25) Kötü söz ise
gövdesi toprağın üstünde destek bulmuş bir ağaca benzer, dayanağı yoktur. (İbrahim 26)
Beni peygamberlerime
verdiğim söze ters düşer sanmayın. (İbrahim 47)
Ben, yaptığımdan sorumlu
tutulmam. Günahkârlar ise sorguya çekileceklerdir. (Enbiya
23) Ahiret gününde benim huzuruma çıktıklarında zincire vurulmuş
haldedirler. Gömlekleri katrandandır. Yüzlerini ateş bürümüştür. Hepsi
diriltilecekler ve yaptıklarının hesabını vereceklerdir. (İbrahim
49-51)
Cinlerden bir topluluk,
Kuran’ı hayranlık verici bulmuşlar. (Cin 1)
Kimseyi bana ortak koşmayacaklarını belirtmişler. (Cin
2)
Bir kısım insanlar da saf
saf cinlere inanmışlar, bu da cinlerin şımarmalarına ve azgınlaşmalarına yol
açmış. (Cin 6) Bu insanlar benim
kimseyi diriltemeyeceğimi sanmışlar. (Cin 7)
Bir yandan da meleklerin
geçmişe ve geleceğe ait haberlerini dinlemek için semayı yoklamışlar. Fakat
sema, alev halinde gök cisimleri tarafından korunduğu için dinlemelerine fırsat
vermemiş. (Cin 8)
Aslında peygamberin
gönderilmesinden önceki yıllarda da semada, meleklerin geçmişe ve geleceğe ait
haberlerini dinliyorlarmış. Fakat şimdi, kim dinleyip bilgi hırsızlığı yapmak
istese, kendisini yok edecek alev halinde gök cisimleriyle karşılaşmaktadır. (Cin 9)
Bununla yeryüzündekiler
şu gerçeği kavramışlardır. Evet, çeşit çeşit yollara, fırkalara ayrılmışlardır.
(Cin 10-11) Fakat başka yere kaçmakla
benim elimden kurtulamayacaklarını anlamışlardır. (Cin
12) Bana teslimiyet göstererek Müslüman olanlar da olmuştur. (Cin 14) Haksızlığa saparak cehennem
odunu olanlar da… (Cin 15)
Hiçbir insana ölümsüzlük
vermedim. (Enbiya 34) Bu nedenle her
canlı, ölümü tadacaktır. Ben insanı bir imtihan olarak kötülük ile de iyilik
ile de deniyorum. (Enbiya 35)
Düşünen toplumlar ibret
almalı ki ölümüne hükmettiğimi hayattan koparıp canını alırım. Henüz ölmemiş
olanları ömürlerinin sonuna kadar bekletir, onları uykularında ölü gibi
yaparım. (Zümer 42)
İnkâr edenlerin,
kendilerini bana karşı savunacağını sandığı birtakım ilahları aslında
kendilerine bile yardım edecek güçte değildirler. Onlar benden de ilgi ve
destek görmezler. (Enbiya
43) Ben onları da, atalarını da bu dünyada barındırdım.
Ömürleri, kendilerine hiç bitmeyecek gibi uzun geldi. Oysa ben inkârcıların
yurtlarını, Müslümanların fetihleriyle iyice daralttım. (Enbiya
44)
Şüphe yok ki İslam, tek
din olarak sizin dininizdir. Rabbiniz de benim. Yalnız bana ibadet edin. (Enbiya 92)
İnsanlar dinlerinde
bölünmeler yaptılar. (Enbiya 93)
Bu durumda her kim
inanmış olarak iyi davranışlar yaparsa onun çabasını görmezlikten gelmek olmaz.
Zira ben onu yazmaktayım. (Enbiya 94)
Yıkıma uğrattığım bir
ülkeye artık yaşamak haramdır. Onlar bir daha geri dönemezler. (Enbiya 95) Hem inkâr edenler, hem de
benden başka taptıklarınız cehennem odunudurlar. (Enbiya
98)
Eğer benden başka
taptıklarınız tanrı olsalardı zaten cehenneme girmezlerdi. Oysaki hepsi orada
sonsuza kadar kalacaklardır. (Enbiya 99)
Cehennemde onlara inim
inim inlemek düşer. Yine onlar orada hiçbir iyi haber duymazlar. (Enbiya 100)
Ama güzel insanlar
cennette, gönüllerinin dilediği nimetler içinde sonsuza kadar yaşayacaklardır. (Enbiya 101-102)
Onlar cehennemin
uğultusunu duymazlar. (Enbiya 102)
En büyük korku bile onları tasalandırmaz. (Enbiya 103)
Tevrat'a da, Zebur'a da
‘Yeryüzüne benim iyilik ve barış seven kullarım mirasçı olacaktır’ diye
yazmıştım. (Enbiya 105)
İnanın, bu Kuran'da da
ibadet eden bir kavim için yeterli öğütler vardır. (Enbiya 106)
Ey Muhammed! Seni
âlemlere bir merhamet, bir sevgi olman için gönderdim. (Enbiya 107)
Onlara tanrılarının tek bir tanrı olduğunu ve Müslüman olmaları gerektiğini
eşit biçimde açıkla. Eğer yüz çevirirlerse kıyamet günüyle tehdit edildiklerini
hatırlat. (Enbiya 108-109)
Zira gün olur, gökyüzünü,
kâğıt tomarını dürer gibi dürerim. İlk yaratılıştaki gibi baştan yaparım. (Enbiya 104)
Size bir tek din olarak
Müslümanlığı verdim. (Müminun 52)
Ne var ki bana ortak
koşanlar dinlerini parça parça bölüp çeşitli hiziplere ayırdılar. (Müminun 53)
Grup grup bölünerek kendi
fikir ve davranışlarıyla övünür oldular. Aymazlık içine girdiler. (Müminun 53-54)
Hâlbuki size verdiğim
servet ve oğullar bir imtihan aracıdır. (Müminun
55-56)
Esas olan suç
işlememektir. (Müminun 57)
Bana ortak koşmamaktır. (Müminun 59)
Ayetlerimde belirttiğim
işleri kalpleri çarparak yapmaktır. (Müminun 60)
İyilik için yarışmaktır. (Müminun 61)
Ben kimseye gücünün
üstünde bir şey teklif etmem. Gerçeği söyleyen bir Kitap vardır. Herkesin
eylemleri bu Kitapta tespit edilmiştir. (Müminun 62)
Ama inkârcıların kalpleri
bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bana ortak koşmalarından ve
inkârcılıklarından öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar
dururlar. Bu kötü işlerinden dolayı refah ve bolluk içinde olabilirler. Ama
sıkıntıya veya azaba uğradıklarında da feryadı basarlar. (Müminun
63-64)
Boşuna sızlanmamaları
gerekir. (Müminun 65) Kibirli bir
şekilde geceleyin Kâbe'nin çevresinde toplanıp saçma sapan konuşuyorlardı. (Müminun 67)
Ayetler okunurken
arkalarını dönüyorlardı. (Müminun 66)
İnanan erkeklere ve
inanan kadınlara işkence yapıyorlardı. (Buruc 10)
İnsanların, inanmalarını
istemedikleri için adeta intikam alıyorlardı. (Buruc
8) Kamçılarının şiddeti hendek gibi iz bırakıyordu. (Buruc 4) Bir grup insan da ateş
hendeğinin başında oturmuş onların yapmakta oldukları işkenceyi
izlemekteydi. (Buruc
6-7)
Sonuçta işkence
yapanların hepsi bu davranışlarından dolayı gebertilip yok edilmişlerdir. (Buruc 4)
O Kuran, çok değerli bir
peygamberin, benden alıp tebliğ ettiği sözüdür. (Hakka
40) Benim tarafımdan indirilmiştir. (Hakka
43) Kuran, bir şairin, bir kâhinin sözü değildir. (Hakka 41-42) Peygamber uydurmuş olsaydı
(Hakka 44) kıskıvrak yakalar (Hakka 45), can damarını koparırdım. (Hakka 46) Hiçbiriniz de buna engel
olamazdınız. (Hakka
47)
Ayetlerimden biri sizi
topraktan yaratmış olmamdır. Sonra insan türü olarak her tarafa yayıldınız. (Rum 20)
Ayetlerimden biri, size
nefislerinizden, sakinleşeceğiniz eşler yaratmam ve aranıza sevgi ve acıma
hissi koymamdır. (Rum 21)
Ayetlerimden biri
göklerin ve yerin yaratılması, benim buyruğumla ayakta durmasıdır. Dillerinizin
ve renklerinizin değişik olmasıdır. (Rum 22)
Ayetlerimden biri
geceleyin uyumanız ve gündüzün nasibinizi aramanızdır. (Rum
23)
Ayetlerimden biri size,
korku ve umut vermek için şimşeği göstermesi, gökten bir yağmur indirip onunla
toprağı diriltmesidir. (Rum 24)
Yeryüzünü, ölümünün
ardından nasıl canlandırıyorsam ölüden diriyi, diriden de ölüyü çıkarırım. Siz
de topraktan çağrıldığınızda mezarlarınızdan böyle çıkarılacaksınız. (Rum 20)
Ben ibret olsun diye
istediğime çok rızık veriyorum. İstediğimden de kısıyorum. (Rum
37)
İnsanlara geniş imkân
verdiğimde onunla ferahlıyor, şımarıyor. Ama öte tarafta kötülük yaptığı için
karşılığında kötülük bulsa hemen ümitsizliğe düşüyor. (Rum
36)
İnsanların işledikleri
günahları yüzünden, karada ve denizde felaketler yaygınlaştı. Belki kötülükten
dönerler diye, ben onlara, yaptıkları kötülüklerin bir kısmını
tattırıyorum. (Rum
41) Önceki nesiller de kötülüklerden dönmedikleri için helak edildiler.
(Rum 42) Bu nedenle kıyamet günü
gelmeden kişi kendini dosdoğru olan dine adamalıdır. Zira o gün insanlar parça
parça bölüneceklerdir. (Rum 43)
Kim Müslüman olmayı inkâr ederse, inkârı kendi aleyhine olur. Bana ve İslam
dinine inanarak iyi işler yapanlar ise cennetteki yerlerini hazırlamış
olurlar. (Rum
44)
Herkesin yaptıkları
kitaba kaydedilir. (Mutaffifin 9)
Rezilliğe batmış
günahkârların kitabı karanlık bir çukurun içindedir. (Mutaffifin
7) Onlar, inananlarla alay ettikleri için cehenneme gireceklerdir.
(Mutaffifin 13-16)
İyilikte bulunanların
kitabı da burçlardadır. (Mutaffifin
18) Cennette kendilerine mühürlenmiş halis bir içki
sunulur. (Mutaffifin
22-25)
Ben insanları koruması
için takipçi melekler göndermişimdir. Buna rağmen milletler kendilerini
değiştirmedikçe ben onları değiştirmem. Kendilerini geliştirmeyen milletler
için bir kötülük istediğimde de hiçbir güç onu durduramaz. (Rad
11)
Eğer okunan bir Kitapla
dağlar yürütülseydi veya yeryüzü parçalansaydı ya da bu Kitapla ölüler
konuşturulsaydı o Kitap yine bu Kuran olacaktı. İsteseydim tüm insanları
doğruya ulaştırırdım. İnkâr edenler, yaptıklarına karşılık olarak başlarına
konacak bir felakete uğrayacaklardır. (Rad 31)
Kıyamet günü; Yahudiler,
Hıristiyanlar, yıldıza tapan Sabiiler, ateşe tapan Mecusiler arasında ayrım
yapacağım. Ve yine inananlar ve ortak koşanlar arasında da ayrım yapacağım. (Hac 17) Güneş, ay, yıldızlar, dağlar,
ağaçlar, hayvanlar ve insanlardan birçoğu bana secde etmektedir. İnkâr edenlere
ise ceza hak olmuştur. (Hac 18)
Bana yardımcı olanlar,
yeryüzünde imkân ve güç sahibi yapıldığında insanları iyiliğe özendirirler ve
kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar. (Hac 40-41)
Sizi önceki Kitaplarda
da, Kuran'da da "Müslümanlar" olarak adlandırdım. Dinde size hiçbir
güçlük çıkarmadım. (Hac 78)
Dinde zorlama yoktur.
Ayetlerde belirttim ki artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. Suç
işlemeyip bana inananlar, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Karanlıklardan
aydınlığa çıkarılırlar. İnkâr edenler ise aydınlıktan karanlığa götürülürler. (Bakara 256-257)
İnkâr edenlerin Kâbe’deki
namazları, ıslık çalmaktan ve el çırpmaktan ibarettir. (Enfal
35)
Herkes malından zekât
verirken onlar benim yoluma engel olmak için mallarını harcarlar. İşte ben
kötüyü iyiden böyle ayırt ederim. Kötüleri üst üste koyup topluca cehenneme
yollarım. (Enfal 35-37)
Firavun ailesi de benim
emirlerimi yalanlamıştı. Ceza olarak deniz üzerlerine kapanmış ve
boğulmuşlardı. (Enfal 54)
Zira bir toplum
kendilerinde bulunan güzel huyları, güzel davranışları kötülüğe çevirmezse ben
de o topluma bahşettiğim nimeti azaba çevirmem. (Enfal
53)
Benim katımda canlıların
en kötüsü, inkâr eden insanlardır. (Enfal 55)
Hainlik yaparak anlaşmayı tek taraflı bozarlarsa siz de bozabilirsiniz. (Enfal 58)
Kuran’ın bazı ayetleri kesin
anlamlıdır. Kitabın özü bu ayetlerdir. (Aliimran 7)
Bir de benzer anlamlı
ayetler vardır. Kalplerinde kötülük bulunanlar; insanları şaşırtmak ve farklı
anlam vermek için benzer anlamlı ayetleri öne çıkarmak isterler. (Aliimran 7)
İlimde derinleşmiş olanlar
ise hepsine birden inandıklarını söylerler. (Aliimran
7)
Kadınlardan, oğullardan,
salma atlardan, davarlardan, ekinlerden, kantarlarca yığılmış altın ve gümüşten
gelen zevklere aşırı düşkün olmayın. Bunlar, dünya hayatının geçimidir. (Aliimran 14)
İnkâr edip inkârcı olarak
ölenlerin her biri, kendini kurtarmak için dünya dolusu altın verse de asla
kabul edilmeyecektir. (Aliimran 91)
Sabreden, dürüst olan,
huzurda boyun büken, iyilik için zekât veren ve sabah vaktinde dua edenler
cennet yolundadırlar. (Aliimran 17)
Tefeciler yani faiz
yiyenler mezarlarından, şeytan çarpmış kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı
gibi kalkarlar. Onlar tefeciliği alışveriş gibi görürler. Hâlbuki alışveriş
helal, faiz haram kılınmıştır. (Bakara 275)
Faiz karışan malın
bereketi yoktur. (Bakara 276)
Öyle kat kat katlayarak
faiz yemeyin.
(Aliimran 130)
Benden ve Peygamberden
faizcilere karşı bir savaş ilan edildiğini duymuş olun. (Bakara
279)
Eğer borçlu zorluk
içindeyse eli genişleyinceye kadar bekleyin. Borcunu sadaka olarak ona
bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. (Bakara 280)
Ey insanlar, belirli bir
süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. (Bakara
282)
Borç alan kişi de yazsın.
Eğer aklı ermiyorsa ya da yazdırmaya gücü yetmiyorsa velisi adaletle yazdırsın.
İki erkeği de tanık tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz
tanıklardan bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu kadınlardan biri unutursa
ötekisi ona hatırlatsın diyedir. (Bakara 282)
Birinize ölüm geldiği
zaman, eğer bir mal bırakacaksa anaya, babaya, yakınlara uygun bir biçimde
vasiyet edin. (Bakara 180)
Her kim işittikten ve
kabullendikten sonra vasiyeti değiştirirse, günahı onu değiştirenleredir. (Bakara 181)
Miras paylaşımında,
akrabalar, yetimler ve yoksullar da hazır bulunursa güzel sözler söyleyerek
onlara da verin. (Nisa 8)
Geriye zayıf, korumasız,
engelli çocuklar bırakan ve onların durumlarından endişe duyanlar dikkat
etsinler. Onlara haksızlığı önleyici sağlam söz söylesinler. (Nisa 9)
Yetimlerin mallarını
haksız yere yiyenler, karınlarını ateşle doldurmuş olurlar. (Nisa 10)
Çocuklarınızın alacağı
miras hakkında, erkeğe kadının payının iki katı tavsiye edilir. Çocuklar ikiden
fazla kadın ise, ölenin geriye bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer çocuk yalnız
bir kadınsa mirasın yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, bıraktığı mirasta ana
babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana babası
ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının
payı altıda birdir. Bu hükümler, ölenin yapacağı vasiyetten ya da borcundan
sonradır. (Nisa 11)
Eğer çocukları yoksa,
eşlerinizin yapacakları vasiyetten ve borçtan sonra bıraktıkları mirasın yarısı
sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin de
çocuğunuz yoksa, yapacağınız vasiyet ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte
biri, onlarındır; çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer
miras bırakan erkek veya kadının evladı ve anası babası olmayıp bir erkek veya
bir kız kardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte
bire ortaktırlar. Bu bölüşüm, zarar verici olmayan vasiyet ve borçtan sonra
uygulanır. (Nisa 12)
Ey Muhammed! Anasız
babasız ve çocuksuz kişinin miras bölüşümü şu şekildedir: (Nisa
176)
Ölen kişinin çocuğu
yoksa, bir kız kardeşi varsa, bıraktığı malın yarısı o kız kardeşinindir. Fakat
kendisi, ölen kız kardeşinin çocuğu yoksa, onun mirasını tamamen alır. Eğer
ölenin iki kız kardeşi varsa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Ve eğer
varisler erkek kadın birçok kardeşler olursa, erkeğe, iki kadının payı kadar
pay verilir. (Nisa 176)
Hep birlikte İslam’a
sarılın. Din konusunda ayrılığa düşmeyin. Eskiden birbirinize düşman
kişilerdiniz. Gönüllerinizi ben birleştirmiştim de kardeş kişiler olmuştunuz.
Sizi bir ateş çukurunun tam kenarında iken kurtarmıştım. (Aliimran
103)
İslam dinine inananlar
olarak siz, insanlar içinden çıkmış en iyi toplumsunuz. Herkesin iyilik
yapmasını istersiniz. Kötülükten men edersiniz. Sadece bana inanırsınız. (Aliimran 110)
Kendilerine kitap
verilmiş olanlardan da inanmış olanlar vardır. Gece saatlerinde secdeye
kapanarak ayetlerimi okurlar. (Aliimran 113)
Bana ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler.
Faydalı işlere koşarlar. (Aliimran 114)
Ama çoğu yoldan
çıkmışlardır. Size eziyetten başka bir zarar veremezler. Sizinle savaşsalar
bile arkalarını dönüp kaçarlar. Üzerlerine miskinlik ve alçaklık damgası
vurulmuştur. Onlar ki benim hışmıma uğramışlardır. Çünkü ayetlerimi inkâr
ediyorlardı. Haksız yere peygamberleri öldürüyorlardı. Haddi aşıyorlardı. (Aliimran 110-112)
İnkâr edenlerin bu dünya
hayatında harcadıkları malların durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun
ekinine vurup onu mahveden dondurucu bir rüzgârın tahribatına benzer. (Aliimran 117)
Ey inanç sahipleri,
sizden olmayanları sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla
geri durmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Gerçekten kin ve
düşmanlıkları, ağızlarından dökülen sözlerinden belli olmaktadır. Kalplerinde
sakladıkları düşmanlıkları ise daha büyüktür. (Aliimran
118)
Kendilerine kitap
verilenlerden, o kitabı insanlara açıklamalarını istemiştim. Ama onlar,
verdikleri sözü kulak ardı etmişlerdir. Hatta daha da ileri giderek kitabı
satmışlardır. (Aliimran 187)
Peygamberler aracılığıyla
söz verdiğim üzere çalışanlarınızı ödülsüz bırakmayacağım. İster erkek, ister
kadın olsun; hepiniz eşitsiniz. Göç edenlerin, yurtlarından çıkarılanların,
yolumda işkence ve hakarete uğrayanların, vuruşanların, öldürülenlerin suçlarını
görmezden geleceğim ve onları içlerinde ırmaklar akan bahçelere
yerleştireceğim. (Aliimran 195)
İnkârcıların refah içinde
diyar diyar dolaşmaları sizi aldatmasın. (Aliimran 196)
Azıcık bir nimetlenmedir o. Sonra onların varacağı yer cehennem
olacaktır. (Aliimran 197)
Araplar önceden sürekli
suç işleyen insanlardı. (Cuma 2)
Çoğu okuma yazma bilmeyen
ümmi Araplara, kendi içlerinden olan ve onlara ayetlerimi okuyan, onları arıtıp
temizleyen, onlara Kitabı ve bilgeliği öğreten bir peygamber gönderdim. (Cuma 2)
Aslında o peygamberi,
henüz kendilerine katılmamış olanlara da göndermiştim. (Cuma
3)
Kendilerine Tevrat kitabı
verilip de onun buyruklarını tutmayanların durumu, ciltlerce kitap taşıyan
eşeğin durumuna benzer. Tanrı ayetlerini yalanlayan milletin durumu ne kötüdür.
(Cuma 5)
Bana ve peygambere itaat
edenler; peygamberlerle, hak dostlarıyla, şehitlerle, hayırsever ve
barışseverlerle beraberdirler. Onlar güzel arkadaşlardır. (Nisa
69)
Muhammed ve beraberinde
bulunanlar inkârcılara karşı sert tutum içerisindedirler. Kendi aralarında ise
sevecendirler. Onları, secde ederek lütuf ve hoşnutluk dilerken görürsün.
Yüzlerinde secdelerin izleri vardır. Bu, onların Tevrat'taki nitelikleridir.
İncil'deki nitelikleri ise, filizini çıkarıp güçlendirmiş ve kalınlaşıp gövdesi
üzerine dikilerek ekincileri sevindiren bitki gibidir. (Fetih
29)
Geçmiş peygamberlerin
ardından, önceki Tevrat'ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa'yı gönderdik. Ona,
içinde yol gösterici ve ışık bulunan ve erdemliler için bir kılavuz olan İncil'i
verdik. (Maide 46)
İncil'e uyanların
kalplerine şefkat ve merhamet koyduk. (Hadid 27)
İncil'e inananlar, benim
onda indirdiğim hükümler ile hükmetsinler. Kim benim indirdiğim ile hükmetmezse
işte onlar dinden çıkmış günahkârlardır. (Maide 47)
Ey Muhammed, sana da,
daha önceki kitabı doğrulamak ve onu korumak üzere Kuran'ı gönderdik. Artık
aralarında benim indirdiğim ile hükmet. Sana gelen gerçeği bırakıp da onların
arzularına uyma. (Maide 48)
Her bir millete bir yol
ve bir yöntem verdim. İsteseydim sizleri bir tek millet yapardım. Size verdiğim
yol ve yöntemlerde sizi denemek için böyle yaptım. Size düşen görev, iyi
işlerde birbirinizle yarışmaktır. (Maide 48)
Artık İslam öncesi cahiliye dönemindeki hükümler geçersizdir. (Maide 50)
Çöl Arapları, inkârcılıkta
ve ikiyüzlülükte daha beterdirler. Peygambere indirdiğim hükümlerin sınırlarını
tanımamaya daha yatkındırlar. (Tövbe 97)
Çöl Araplarından kimi var
ki, fakirlere harcadığını angarya sayar ve sizin başınıza belalar gelmesini
bekler. En kötü bela onların başına olsun. (Tövbe 98)
Çöl Araplarından kimi de
var ki bana ve ahiret gününe inanır. Harcadığını bana yakın dereceler kazanmaya
ve peygamberin dualarını almaya vesile sayar. Gerçekten o verdikleri, kendileri
için yakın derecelere vesiledir. (Tövbe 99)
İslam dinine girme
hususunda ilk öne geçen muhacirler olmuştur. Onlar altlarından ırmaklar akan,
içinde sonsuza kadar kalacakları cennetlerde kalacaklardır. (Tövbe 100)
İnananlara zarar vermek,
inkârcılığı pekiştirmek, inananların arasını açmak ve önceden benimle ve
peygamberimle savaşmış olan adama yataklık yapmak için mescit yapanlar da
vardır. Amaçları; bölgeyi gözetleyerek bilgi toplamak ve mescidi üs haline
getirmektir. "Bununla iyilikten başka bir niyetimiz yoktu" diye de
yemin etmektedirler. Oysa yalan söylemektedirler. (Tövbe
107) Ey Peygamber! Bu mescitte kesinlikle namaza durma. İlk
günden itibaren erdemlilik üzere kurulan Kuba mescidi, namaz kılman için çok
daha uygundur. Orada arınmayı isteyen insanlar vardır. (Tövbe
108)
Binasını benim rızam
üzerine kuran kimse mi daha iyidir, yoksa bir uçurumun kenarına kurup, onunla
beraber kendisi de çöküp cehennem ateşine giden kimse mi? (Tövbe
109)
Yaptıkları bina, kalpleri
parçalanıncaya kadar yüreklerinde bir kuşku olarak kalacaktır. (Tövbe 110)
Annene babana iyi davran.
Annen seni zahmetle karnında taşıdı. Zahmetle doğurdu. (Ahkaf
15)
Bir bebeğin anne karnında
taşınması ve sütten kesilmesi otuz aydır. Sonra yiğitlik çağına gelip kırk
yaşına ulaştığında kendisine ve ebeveynine verilen nimete şükreder. Kendisinin,
hoşnut olacağı iyi bir iş yapmaya yöneltilmesini ister. Barış içinde yaşamayı
talep eder. (Ahkaf 15)
Bana ortak koşan
putperest kadınlarla, onlar inanıncaya kadar evlenmeyin. İnanan bir cariye,
hoşunuza gitse dahi ortak koşan hür kadından iyidir. Ortak koşan putperest
erkekler de inanıncaya kadar, onları kadınlarınızla evlendirmeyin. İnanan bir
köle, hoşunuza gitse dahi ortak koşan hür adamdan iyidir. (Bakara
221)
Kadınların aybaşı hali
bir rahatsızlıktır. Bu sebeple aybaşı halinde olan kadınlardan uzak durun.
Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, emrettiğim
yerden onlara yaklaşın. (Bakara 222)
Kadınlarınız sizin evlat
yetiştiren tarlanızdır. Tarlanıza dilediğiniz biçimde varın. Güzel davranışlar
göstererek ileriye hazırlık yapın. (Bakara 223)
Kadınlarına yaklaşmamaya
yemin edenler dört ay beklerler. Eğer bu müddet içinde kadınlarına dönerlerse
bu iyidir. Dönmeyip kadınlarını boşamaya karar verirlerse ayrılırlar. (Bakara 226-227)
Boşanmış kadınlar
başkasıyla evlenmeden önce kendi kendilerine üç aybaşı beklemelidir. Hamile
olup olmadığına bakmalıdır. Hamile olmaları halinde kocaları barışmak
isterlerse onları geri almaya daha fazla hak sahibidirler. Erkeklerin kadınlar
üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.
Erkeklerin, kadınlar üzerindeki hakları, bir derece fazladır. (Bakara 228)
Boşanan kadınlar bekleme
sürelerini bitirdikten sonra, kocalarıyla güzellikle anlaştıkları takdirde o
kadınların tekrar evlenmelerine engel olmayın. (Bakara
232)
Emzirmeyi tamamlatmak
isteyen baba için, anneler çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Onların örfe
uygun olarak beslenmesi ve giyimi baba tarafına aittir. Bir insan ancak gücü
yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir anne ve baba, çocuğu yüzünden zarara
uğratılmamalıdır. Eğer anne ve baba birbiriyle görüşerek ve karşılıklı
anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, kendilerine günah yoktur. Çocuklarınızı
sütanneye emzirtmek isterseniz ücretini uygun bir biçimde ödediğiniz sürece
size bir sorumluluk yoktur. (Bakara 233)
Ölen erkeğin geride
bıraktığı eşi, evlenmeksizin dört ay on gün bekler. Sonrası için serbesttir. (Bakara 234)
Evlat edindiklerinize, öz
babalarıyla bağlarını kesmeyecek şekilde davranın. (Ahzab
5) Babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşlerinizdir ve
ailenizin bireyleridir. (Ahzab 5)
Peygamberin eşleri
inananların anneleridir. Anne tarafından akraba olanlar da, birbirlerine diğer
inananlardan ve muhacirlerden daha yakındırlar. (Ahzab
6)
Ey peygamber hanımları!
Siz herhangi bir kadın gibi değilsiniz. Yabancı erkeklere karşı çekici bir eda
ile konuşmayın. Sonra kalbinde kötülük bulunan kimse ümide kapılır. (Ahzab 32)
Evinizde oturun. Eski
cahiliye döneminde olduğu gibi açılıp saçılmayın. (Ahzab
33) Sizden kim açık bir hayâsızlık yaparsa, onun cezası iki
katına çıkarılır. (Ahzab 30)
Ben ve peygamberim, bir
işte hüküm verdiğimiz zaman, artık inanmış bir erkek ve inanmış bir kadının, o
işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. (Ahzab
36)
Keza Muhammed, evlatlığı
Zeyd’in eşiyle evlenme isteğini içinde saklıyordu. Halktan çekindiği için açığa
vurmuyordu. ‘Evlatlıkları, eşleriyle ilişiklerini kestiklerinde onlarla
evlenilebilir’ hükmünü getirdim ve Muhammed, evlatlığı Zeyd’in eşiyle
evlenebildi. (Ahzab 37)
Öyle ki benim takdir
ettiğim bir şeyi yerine getirmekte, peygambere herhangi bir güçlük yoktur.
Önceden gelip geçmiş nesiller arasında da yol yöntem böyleydi. (Ahzab 38)
Ey peygamber! Ücretlerini
yani mehirlerini verdiğin eşler; savaş esiri cariyeler; amca, dayı, hala ve
teyze kızları sana helal kılınmıştır. (Ahzab 50)
Bir de diğer inananlardan
ayrıcalıklı olarak kendisini ücretsiz Peygambere hibe etmiş kadınlar helal
kılınmıştır. (Ahzab 50)
Onlardan dilediğini
geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Boşadığın hanımlarından arzu
ettiğini tekrar yanına almanda sakınca yoktur. (Ahzab
51)
Bunun dışında hoşuna
gitse de başka kadınlarla evlenmen doğru değildir. Ama cariyeler her zaman için
helaldir. (Ahzab 52)
Bir gün Peygamber,
eşlerinden birine gizlice bir şeyler anlatır. Fakat eşi, anlatılanları diğer
eşe haber verir. Peygamber, tarafımdan bildirilen bu gerçeği eşine söyler. Eşi
şaşırır ve kimin bildirdiğini sorar. Peygamber, tarafımdan haber verildiğini
belirtir. (Tahrim 3) Bunun üzerine
Peygambere, hanımlarına duyurması için söylediklerim şunlardır:
“Eğer Peygambere karşı
birbirinize arka verirseniz bilesiniz ki onun dostu ve yardımcısı Allah’tır, Cebrail’dir
ve erdemli inananlardır. Bunların ardından melekler de Peygambere yardımcıdır.
Eğer Peygamber sizi boşarsa Rabbi ona, sizden daha iyi kendini Allah'a veren,
inanan, gönülden itaat eden, tövbe eden, ibadet eden, seyahat edebilen dul ve
bakire eşler verebilir.” (Tahrim 4-5)
Ey inananlar, peygamberin
evine, yemeğe çağrılmadan girmeyin. Öyle bir çağrıyı da beklemeyin. Yemeği
yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz peygamberi
üzmekte, fakat o size bunu söylemekten utanmaktadır. Peygamberin hanımlarından
bir şey istediğiniz zaman perde arkasından seslenin. Bu, hem sizin kalpleriniz,
hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin kendisinden
sonra Peygamber hanımlarını nikâhlamanız büyük bir günahtır. (Ahzab 53)
Peygamberin hanımlarına;
babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kızkardeşlerinin
oğulları, hizmetindeki kadınlar ve ellerinin altındaki cariyelerle
görüşmelerinde, onlara görünmelerinde hiçbir günah yoktur. (Ahzab
55)
Ey peygamber! Eşlerine,
kızlarına ve inananların kadınlarına söyle: Bir ihtiyaç için dışarı çıktıkları
zaman dış giysilerini üzerlerine alsınlar. Onların tanınıp incitilmemesi için
en elverişli olan budur. (Ahzab 59)
Kadınlarınızın fuhuş
yaptıkları dört şahitle doğrulanmışsa ölünceye kadar onları evlerde tutun. (Nisa 15)
Eşcinsel ilişkide bulunan
erkeklere eziyet edin. Tövbe edip durumlarını düzeltmeleri halinde eziyete son
verin. (Nisa 16)
Şu bilinmelidir ki,
tövbe, bilmeden suç işleyenler için geçerlidir. Yoksa kötülükleri yapıp yapıp
da ölüm gelip çattığında, "Şimdi tövbe ettim" demenin bir anlamı
yoktur. İnkârcı olarak ölenlere de tövbe
yoktur. (Nisa 17-18)
Apaçık çirkin bir
hayâsızlık yapmadıkları sürece, kendilerine önceden verdiğiniz malları
kadınlarınızdan geri almayın. Onlarla iyi geçinin. (Nisa
19)
Eşinizi bırakıp başka
biriyle evlenmek istiyorsanız bıraktığınız eşinize verdiğiniz malı geri
almayın. Bir zamanlar en yakın içli dışlı dost olduğunuzu unutmayın. Hele de
sahtekârlık yaparak ya da iftira ederek geri almaya kalkışmayın. (Nisa 20)
Babalarınızın evlendiği
kadınlarla evlenmeyin. Bu edepsizliktir. İğrenç ve kötüdür. (Nisa 22)
Bunun dışında evlenmeniz
haram kılınanlar şunlardır: Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz,
halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, süt analarınız, süt bacılarınız,
hanımlarınızın anaları, birleştiğiniz hanımlarınızdan olup evlerinizde bulunan
üvey kızlarınız -eğer onlarla henüz birleşmemişseniz kızlarıyla
evlenebilirsiniz- öz oğullarınızın hanımları. (Nisa
23)
Ayrıca iki kızkardeşle
evlenmeniz de uygun değildir. (Nisa 23)
Nikâhlı kadınlarla
evlenmeniz de haram kılınmıştır. Harp esiri ise nikâhlı olduğuna bakılmaz. (Nisa 24)
Hür ve inanmış kadınla
evlenmeye gücü yetmeyenler köle kızlarla evlenebilir. Zira hepiniz aynı kökten
gelmektedir. Aynı toplumun bireylerisiniz. İnsanlık bakımından aranızda bir
fark yoktur. İffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları
şartıyla köle kızlarla evlenilebilir. Evlendikten sonra fuhuş yapmaları halinde
hür kadınlara verilen cezanın yarısı uygulanır. (Nisa
25)
Kimi insanları,
diğerlerinden üstün kıldım. Örneğin erkekler; kadınları gözetip kollarlar.
Mallarından bolca harcarlar. Kadınlar ise saygılıdırlar. Gizliliği gereken şeyi
korurlar. Sadakatsizlik ve iffetsizliklerinden endişe ettiğiniz kadınlara önce
öğüt verin, sonra onları yataklarında yalnız bırakın ve nihayet onları evden
çıkarın. (Nisa 34)
Ey peygamber, kadınları
boşamak istediğiniz zaman üç defa âdet görüp temizlenmelerini bekleyin. (Talak 1)
Âdetten kesilmiş olanlarla
hiç âdet görmemiş kadınların bekleme süreleri üç aydır. (Talak
4)
Gebe olanlar ise doğum
yapıncaya kadar beklerler. (Talak 4)
Boşadığınız kadınları,
gücünüz ölçüsünde evinizin bir bölümünde oturtun. Onları sıkıştırıp evden
çıkmaya zorlamayın. Çocuğunuzu emzirirlerse onlara ücretlerini verin. (Talak 6)
Varlıklı kimse varlığı
oranında, dar gelirliler ise imkânı ölçüsünde nafaka yardımında bulunsun. (Talak 7)
Zina eden kadına ve
erkeğe yüz değnek vurun. İnananlardan bir grup da onlara uygulanan cezaya tanık
olsun. (Nur 2)
Zina eden erkek veya
kadın, ancak zina eden biriyle evlenebilir. İkinci koşul ise evleneceği kişinin
bana ortak koşuyor olmasıdır. (Nur 3)
Zina edenlerle evlenmek
inananlara yasaklanmıştır. (Nur 3)
Namuslu kadınları zina
ile suçlayıp da sonra bu iftiralarını ispat için dört tanık getirmeyenlere
seksen değnek vurun. (Nur 4)
İftirayı, dilden dile
birbirinize aktarmayın. Hakkında bilgi sahibi olmadığınız şeyi ağızlarınızda
gevelemeyin. (Nur 15)
Bir şeyden habersiz
namuslu inanmış kadınlara zina iftira edenler, dünyada da ahirette de
lanetlenmişlerdir. Kendilerine hak ettikleri ceza verilecektir. (Nur 23)
Ey inananlar, başkasının
evine sahiplerinden izin almadan, bir de ev sakinlerine selam vermeden
girmeyin. (Nur 27)
Cinsel konularla ilgili
erkekler iki şeye dikkat etsinler. (Nur 30)
Birincisi, kadınlara
gözünü dikip bakmasınlar. (Nur 30)
İkincisi, cinsel
organlarının görünmesine mani olsunlar.
Kadınlar ise dört hususa
dikkat etsinler: (Nur 31)
Birincisi, cinsel arzuyla
bakmaktan kaçınsınlar. (Nur 31)
İkincisi, cinsel
organlarının görünmesine mani olsunlar. (Nur 31)
Üçüncüsü, göğüsleri
görünmesin diye başlarındaki örtünün ucuyla yakalarını kapasınlar. (Nur 31)
Dördüncüsü, ayaklarını
yere vurarak dikkatleri üzerine çekecek tarzda yürümesinler. (Nur 31)
Cinsel suçların azalması
için içinizdeki bekârları evlendirin. Köle ve cariyelerinizden iyi olanların
evlenmelerine yardımcı olun. Namuslu kalmak isteyen cariyelerinizi fuhşa
zorlamayın. (Nur 32)
Hizmetçileriniz ve küçük
çocuklarınız, üstünüzün açık olabileceği üç vakitte odalarınıza izinsiz
girmesinler. Bunlar; sabah namazı öncesi, elbisenizi çıkarıp yatacağınız öğle
vakti ve yatsı namazı sonrasıdır. (Nur 58)
Artık evlenme arzuları
kalmamış, hayızdan ve evlattan kesilmiş kadınların, ziynetlerini göstermek için
ortalıkta dolaşmamaları şartıyla dış giysilerini çıkarmalarında kendileri için
bir günah yoktur. Ama sakınmak için titiz davranmaları, onlar için daha iyidir.
(Nur 60)
Köre, topala, hastaya
güçlük yoktur. Onlara yapamayacakları görev yüklenmez. Yapamadıklarından dolayı
günahkâr olmazlar. (Nur 61)
"Hanımla bacı kardeş
olduk" diyerek ayrılmak isteyen kocalar, söylediklerinden dönüp
karılarıyla temas etmeden önce bir köleyi serbest bırakmaları gerekir. Ancak
serbest bırakılacak bir köle bulamazsa, cinsel temastan önce üst üste iki ay
boyunca oruç tutmalıdır. Buna güç yetiremeyen ise altmış fakiri doyurmalıdır. (Mücadele 3-4)
Eğer bir kadın, kocasının
huysuzluğundan endişe ederse, barışarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de günah
yoktur. Barış daima iyidir. Ama kişinin; bencil ve kıskanç davranmaya eğilimli
olduğu da unutulmamalıdır. (Nisa 128)
Ne kadar isteseniz de
karılarınız arasında tam adalet sağlayamazsınız. Bu nedenle biriyle çok
ilgilenip ötekine kocasızmış gibi davranmayın. (Nisa
129)
Ey inananlar, inanmış
kadınlar göç ederek size geldiği zaman onları imtihan edin. Eğer onların
gerçekten inanmış kadınlar olduklarını anlarsanız, onları inkârcılara geri
göndermeyin. Ücretlerini kendilerine verdiğiniz takdirde bu kadınlarla
evlenmenizde sizin için bir günah yoktur. (Mümtehine 10)
Ey Peygamber, inanan
kadınlar sana sığındıklarında, bana hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık
yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, bir iftira uydurup getirmemek
ve doğru işlerde sana karşı gelmemek hususunda yemin edip sana söz verirlerse
onların sözünü kabul et. (Mümtehine 12)
"Meclislerde yer
açın" dendiği zaman yer açın. “Kalkın" dendiği zaman da, kalkın.
Böylece sizin de yüreğiniz ferahlar, dereceleriniz yükseltilir. (Mücadele 11)
Nimetlerimi paylaşma
konusunda kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Her türlü
hareketinizde dürüst davranın. (Bakara 195)
Başkasına ait malı
haksızlıkla elde etmek için idarecilere veya hâkimlere rüşvet vermeyin. (Bakara 188)
İçki ve kumarda büyük
günah ve insanlar için yararlar da vardır. Ama onların zararları yararlarından
çok daha fazladır. (Bakara 219)
İçki, kumar, tapılmak
için dikilen taşlar ve şans oklarının her biri şeytan işi birer kötülüktür.
Bunlardan kaçınmak gerekir. (Maide 90)
Ey inananlar, bir
topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Olabilir ki, alay ettikleri
topluluk kendilerinden daha iyidir. Kadınlar da başka kadınlarla alay
etmesinler. Alay ettikleri, kendilerinden daha iyi olabilir. Birbirinizde kusur
aramayın. Birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. (Hucurat
11)
Ayetlerimin inkâr
edildiğini, bu ayetlerle alay edildiğini işittiğinizde, bir başka konuya
geçinceye kadar, ikiyüzlülerin yanında oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi
sayılırsınız. (Nisa 140)
İkiyüzlüler öylesine
kötüdürler ki inananlar zafer kazandığında onlarla beraber hareket ettiklerini
söylerler. İnkârcılar kazandığında ise onları inananlardan koruduklarını
belirtirler. (Nisa 141)
İkiyüzlüler, inanç ile
inkârcılık arasında bocalayıp dururlar. Zaten namaza da üşene üşene kalkarlar.
İnsanlara gösteriş yaparlar. (Nisa 142-143)
Şüphe yok ki ikiyüzlüler
cehennemin en alt katındadırlar. (Nisa 145)
Münafıklar önce inanıp
sonra inkâr eden ikiyüzlü insanlardır. İçi başka dışı başkadır. Fiziki
görüntüleri hoşa gitse de birbirine dayandırılmış kereste gibidirler. Onlardan
sakınmak gerekir. (Münafıkun 3-4)
Gizli konuşma doğru
değildir. İyilik ve erdemlilik üzerinde konuşmalar yapabilirsiniz. Ama günah,
düşmanlık ve peygambere isyan konusunda gizli konuşmalar yapmayın. (Mücadele 9-10)
Ey inananlar, zandan
tümüyle sakının, çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerini
araştırmayın ve birbirinizi arkadan çekiştirmeyin. (Hucurat
12)
Size yoldan çıkmış bir
adam bir haber getirirse onun doğruluğunu etraflıca araştırın. Yoksa bilmeyerek
bir topluluğa karşı kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz. (Hucurat 6)
Babalarınız ve
kardeşleriniz eğer inançlı olmaya karşı inkârı tercih ediyorlarsa onları dost
edinmeyin. İçinizden onları dost edinenler zalimlerin ta kendileridirler. (Tövbe 23)
Babalarınız, oğullarınız,
kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallarınız, kötü
gitmesinden korktuğunuz ticaretiniz, hoşlandığınız evleriniz; size benden,
peygamberimden ve benim yolumda cihat etmekten daha sevgili ise siz artık
yoldan çıkmışsınız demektir. Bu durumda sizi doğru yola iletmem. (Tövbe 24)
Kötülüklerin vebali,
kötülerin yakasına yapışır. Zulmedenler, işledikleri kötülüklerin, kendi
başlarına geleceğini bilmelidirler. (Zümer 51)
Saldırıya uğrayanlar
kendini savunuyorlarsa kınanmaz ve cezalandırılmazlar. (Şura
41) Haksız yere taşkınlık yapanlara ise ceza vardır. (Şura 42)
Kim sabreder ve affederse
şüphesiz bu makbul bir harekettir. (Şura 43)
İnanan biri, başka bir
inanan kişiyi öldüremez. Kazaen öldürmüşse inanmış bir köle azat etmesi veya
ölenin ailesine diyet vermesi gerekir. (Nisa 92)
Kasten inanan birini
öldürürse cezası cehennemdir. (Nisa 93)
Ey insanlar, öldürülenler
hakkında üzerinize kısas yazılmıştır. Hür kişiye karşılık hür, köleye karşılık
köle, kadına karşılık kadın öldürülebilir. Ama kardeşi tarafından herhangi bir
şekilde affa uğrarsa, affedene uygun bir ödeme yapmak gerekir. Düşmanlığın
devam etmemesi için bu benim hafifletme nedenimdir. (Bakara
178)
Kısas, bu yönüyle
faydalıdır. Suç işlemede caydırıcı rol oynadığı umulur. (Bakara
179)
Tevrat'ta cezalar; cana
can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş karşılığındadır. Yaralama
suçu da aynısıyla cezalandırılır. (Maide 45)
İncil’de İsa, Kuran’da ise Muhammed; indirilen ayetlere göre hükmederler. (Maide 47-48)
Kim kısas hakkından
vazgeçerse günahlarının bağışlanmasına vesile olur. Her kim benim indirdiğim
hükümlerle hükmetmezse zalimdir. (Maide 45)
İşlediği suçu günahsızların
üstüne atanlar iftira suçu işlemişlerdir. Cezaları büyüktür. (Nisa 112)
Ne gariptir ki, suç
işleyen biri, insanlardan gizleniyor da benden gizlenmiyor. Oysa işleyeceği
suçun planını yaparken ben onun yanındayım. (Nisa
108)
Bana ve peygamberime
karşı savaşmaya kalkışan ve yeryüzünde bozgunculuğa çalışanların cezası;
öldürülmeleri, asılmaları, ellerinin ve ayaklarının çaprazlama kesilmesi ya da
sürgün edilmeleri şeklindedir. Bu, onların dünyada çekecekleri rezilliktir.
Ahirette de onlara büyük cezalar vardır. (Maide 33)
Hırsızlık eden erkek ve
kadının, yaptıklarına karşılık benden bir ceza olarak ellerini kesin. (Maide 38)
Ey inananlar, adaletli
olun. Hakkı ayakta tutun. Adaletle şahitlik edin. Bir topluluğa duyduğunuz kin,
sizi adaletten saptırmasın. (Maide 8)
Şu bilinmelidir ki,
kendisine yapılan saldırının dengiyle karşılık verdiği halde kendisine tekrar
saldırılanlara yardım ederim. (Hac 60)
Eğer inananlardan iki
grup birbirleriyle savaşırlarsa hemen aralarını bulun, barıştırın. Daima adil
olun. (Hucurat 9)
İnananlar kardeştirler.
Adaletle kardeşlerinizin arasını düzeltin. (Hucurat 10)
Sırf bana inandıkları
için haksız yere ülkelerinden çıkarılanlar olmuştur. (Hac
40) Bu nedenle zulme uğrayanlara savaşma izni verilmiştir. (Hac 39) Zira halkın bir kısmını
diğerlerine karşı savunmasaydım içlerinde benim ismimin çokça anıldığı
manastırlar, kiliseler, sinagoglar ve mescitler şimdiye kadar çoktan yıkılırdı.
(Hac 40)
Hürmetler ve yasaklar
karşılıklıdır. O halde, azgınlık edip size saldırana, size saldırdığı şekilde
ve ölçüde saldırın. (Bakara 194) Yakaladığınız
yerde öldürün. (Bakara 191) Sizi
çıkardıkları Mekke’den siz de onları çıkarın. Fitne ya da baskı, adam
öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de
onlarla savaşmayın. (Bakara 191) Haksız yere
saldırmayın. (Bakara 190)
Baskı ve zulüm ortadan
kalkıncaya ve din tamamen benim oluncaya kadar inkârcılarla savaşın. (Enfal 39)
Bana ortak koşanlar nasıl
sizinle topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. (Tövbe 36)
Sizinle din hakkında
savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanıza yardım eden kimselerle
dost olmayın. (Mümtehine
9)
Din hakkında sizinle
savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik edin. Onlara
adaletli davranın. (Mümtehine
8)
Köre, topala, hastaya
güçlük yoktur. Bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir. (Fetih
17)
Savaş sırasında toplu
halde kâfirlerle karşılaştığınızda arkanızı dönmeyin, korkup kaçmayın. (Enfal 15)
Savaş taktiği veya başka
bir birliğe katılma amacının dışında sırtını dönüp kaçanların yeri cehennemdir.
(Enfal 16)
Savaşta karşı taraftan
ölenleri siz öldürmediniz. Ben öldürdüm. (Enfal 17)
Ey Muhammed, sen de
öldürmedin. Elindeki kumu, silahı sen atmadın. Ben attım. İnananları, güzel bir
imtihanla denemek için böyle yaptım. (Enfal 17)
Ey inananlar, size
“Savaşa çıkın" dendiği zaman olduğunuz yerde çakılıp kalmayın. Ahiret
hayatı yerine bu dünya hayatına kanmayın. Dünya hayatının nimetleri ahiret
hayatına oranla pek azdır. (Tövbe 38)
Atlı ya da yaya,
mallarınızla ve canlarınızla cihat edin. (Tövbe 41)
Eğer gerektiğinde savaşa
çıkmazsanız, sizi pek acı bir azapla cezalandırırım ve yerinize başka bir kavim
getiririm. Siz savaşa çıkmamakla bana hiçbir zarar veremezsiniz. (Tövbe 39)
Eğer siz peygambere
yardım etmezseniz ben yardım ederim. Nitekim inkâr edenler Muhammed’i, Ebubekir
ile birlikte Mekke'den çıkarmışlardı. Mağarada iken onlara huzur ve güven
indirdim. Sizin görmediğiniz askerlerle destekledim. (Tövbe
40)
Şöyle yakın bir yerde
ganimet ve orta uzunlukta bir yolculuk olsaydı sana uyup peşinden gelirlerdi.
Ancak meşakkatli yol, o inkârcılara uzak geldi. Gerçi onlar, "Gücümüz
yetseydi mutlaka sizinle beraber yola çıkardık" derler. (Tövbe 42) Ama kadınlarıyla ve
çocuklarıyla evde oturmayı tercih ederler. (Tövbe 83)
Zaten savaşa çıkmak için
hiçbir hazırlıkları yoktu. Sizinle birlikte savaşa çıksalardı, kötülük ve
zarardan başka bir katkıları olmazdı. Birbirinize düşürmek için aranıza
girerlerdi. (Tövbe 46-47)
Sana iyilik ulaşırsa bu,
onların hoşuna gitmez. Kötülük dokunursa "Biz savaşa katılmamakla önceden
başımızın çaresine bakmışız" derler ve sevinerek dönüp giderler. (Tövbe 50)
Düşmanlara karşı gücünüz
yettiği kadar asker ve atlar besleyin. Düşmanınızı bu şekilde
korkutabilirsiniz. (Enfal 60)
Eğer barışa yanaşırlarsa
sen de yanaş ve bana dayan. (Enfal 61)
Ey Peygamber, inananları
savaşa özendir. İnananlardan dirençli yirmi kişi olsa, iki yüz kişiyi
yenebilir. Yüz kişi olsa bin kişiye galip gelebilir. Çünkü inkârcılar,
doğruları anlamayan bir topluluktur. (Enfal 64-65)
Araplara yakın oturan Rum
orduları, İranlılara yenildiler. Ama birkaç yıl içinde galip geleceklerdir.
Rumların galip geleceği o gün, inananlar da sevineceklerdir. (Rum 2-4)
Bedir'de karşı karşıya
gelen şu iki grubun halinde sizin için büyük bir ibret vardır. Gruplardan biri
benim yolumda çarpışmaktaydı. Diğer tarafta ise inkârcı grup vardı. İnkârcılar,
inananları kendilerinin iki kat fazlası görüyorlardı. (Aliimran
13)
Bedir savaşında siz
vadinin Medine tarafında, düşman kuvvetleri de vadinin Mekke tarafında
mevzilenmişti. Kervan da sahildeydi. Sözleşmiş olsaydınız bu kadar güzel
mevzilenemezdiniz. (Enfal 42)
Bedir savaşını
Müslümanlar kazanmıştır. (Aliimran 123)
Uhud savaşı ise kaybedilmiştir. Uhud’da, iki bölük bozulmaya yüz tutmuştu.
Savunmada görevli okçu birlikleri yerlerinden erken ayrılmışlardı. (Aliimran 121-122) Bir kısım Müslümanlar
cepheye gitme yerine evde oturmayı tercih etmişlerdir. (Tövbe
93) Ölmekten korkmuşlardır. Hâlbuki İslam yolunda öldürülenler
ölü sanılmamalıdır. Onlar şehittirler. (Aliimran
169-170)
Savaşta yara alanlar bile
peygamberin çağrısına uyarak savaşa devam etmişlerdir. Bunun sonucu olarak
tarafımdan ödüllendirilmişlerdir. (Aliimran 172)
Ey Muhammed! Sen o zaman
benim üç bin melekle kendilerini desteklediğimi bildirmiştin. Düşmanın o anda
üzerlerine gelmesi durumunda eğitilmiş beş bin melekle takviye edeceğimi
belirtmiştin. Çünkü kalpleriniz bu sayede rahatlasın istiyordum. (Aliimran 124-126)
Güçsüz olduğunuz bir
dönemde Bedir'de de size yardım edip zafere ulaştırmıştım. (Aliimran 123)
Savaş sırasında asla
gevşemeyin, üzülmeyin. Galip geleceğinize inanın. (Aliimran
139)
Eğer siz Uhud'da bir
acıya uğradınızsa, Bedir'de de düşmanınız bir acıya uğramıştır. O günleri biz
insanlar arasında döndürür dururuz. Zaferi bazen bir topluma, bazen diğerine
nasip ederiz. Ta ki, inananları ortaya çıkarana kadar… (Aliimran
140)
Siz savaşta,
düşmanlarınızı yok ederken, size olan sözümü yerine getirmiş ve arzuladığınız
zaferi size göstermiştim. Siz ise zaafa düşmüştünüz. Peygamberin verdiği emir
konusunda tartışmaya kalkışmıştınız. Dolayısıyla asi olmuştunuz. Kiminiz
dünyayı, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra, denemek için sizi yenilgiye
uğrattım. Ama siz savaş alanından kaçtınız. Peygamber sizi geri çağırıyordu.
Siz arkanıza bakmadan uzaklaşıyordunuz. Size üzüntü üzerine üzüntü verdim ki
artık elden kaçırdığınız ganimete ve başınıza gelen yenilgiye üzülemezdiniz. (Aliimran 152-153)
Sonra o üzüntünün
ardından size bir güven verdim. İçinizi yatıştırdım. Ama bir kısmınız kendi
canlarının derdine düşmüştü. Cahiliye döneminde olduğu gibi benim hakkımda
yanlış düşünceler üretiliyordu. Savaş alanında olmasalar öldürülmeyeceklerini
ileri sürüyorlardı. Ama ölüm onlara yazılmışsa evlerinde dahi olsalar
öldürülürlerdi. (Aliimran 154)
Canı veren de alan da
benim. Benim yolumda ölür ya da öldürülürseniz, benim affıma ve merhametime
kavuşmuş olursunuz ki bu, o ölen ya da öldürülenlerin dünyada topladıklarından
daha iyidir. (Aliimran
156-157)
Ey Muhammed! Benim
merhametimle ve sevgimle sen insanlara yumuşak davrandın. Eğer kaba ve katı
yürekli olsaydın çevrenden dağılır giderlerdi. O halde onları bağışla ve
bağışlanmalarını dile. Yapılacak işlerde onların görüşlerini al. Sonra bana
güven. Ben size yardım edersem hiçbir güç sizi yenemez. (Aliimran
159-160)
Huneyn savaşında sayısal
çokluğunuz sizi böbürlendirmişti. Fakat sayınızın size hiçbir yararı olmamıştı.
Nitekim yeryüzü, tüm genişliğine rağmen size dar gelmiş ve savaş alanından
kaçmıştınız. (Tövbe 25)
Sonra ben; peygamberimin
ve inananların üzerine güven veren rahmetimi indirdim. Görmediğiniz askerler
indirerek inkârcıları bozguna uğrattım. (Tövbe 26)
Ey inananlar, savaş
alanında karşı tarafın kuvvetlerini size az olarak gösteriyordum. Yılgınlığa
düşmenizi istemiyordum. (Enfal 43)
Bir düşman topluluğu ile
karşılaştığınızda dayanın. Çekişip birbirinize düşmeyin. Korkuya kapılırsanız,
gücünüzün zayıflayacağını bilin. Sabırlı olun. (Enfal
45-46)
Benim yoluma engel olmak
amacıyla, halka gösteriş yaparak yurtlarından çıkan o kendini beğenmiş kâfirler
gibi olmayın. (Enfal 47)
Zafer günü geldiğinde
görülecek ki, insanlar kitleler halinde İslam dinine gireceklerdir. İşte o gün
beni övün. Beni yüceltin. Beni övgüyle yücelterek anın. (Nasr
1-3)
Kendilerine kitap
verilmiş olanlar sizden korkarlar. İyice korunmuş şehirlerde veya duvar
arkasında olmaksızın sizinle toplu halde savaşamazlar. Kendi aralarında
şiddetli ayrılık vardır. Sen onları birlik beraberlik içinde sanırsın.
Akıllarını işletmeyen bir topluluktur. Kalpleri darmadağınıktır. (Haşr 11-14)
Ey inananlar, size düşman
orduları saldırdığı zaman, üzerlerine bir rüzgâr ve görmediğiniz ordular
göndermiştim. (Ahzab 9)
Ordular vadinin üstünden
ve alt yanından size saldırdıklarında şaşkına dönmüştünüz. Yüreğiniz ağzınıza
gelmişti. Yenilgiye uğratılarak imtihan edilmiştiniz. (Ahzab
10-11)
Bir kısmınız kaçmak için
evlerinizin korumasız kaldığını öne sürerek peygamberden izin istemiştiniz. (Ahzab 13)
Ölümden veya savaştan
kaçmak kimseye yarar sağlamayacaktır. (Ahzab 16)
Savaş alanında tehlike
ile karşılaşıldığında, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimse gibi gözleri
korkudan dönmüş bir halde bakarlar. (Ahzab 19) Ama
tehlike geçip de ganimetleri paylaşırken, mala düşkünlükleri belli olur. Bu tip
kimseler içtenlikle inanmış değillerdir. (Ahzab 19)
İnananlardan öyleleri
vardı ki, çarpıştılar ve şehit düştüler. Zafer için verdikleri sözden
dönmediler. (Ahzab 23)
Kendilerine kitap
verilmiş olan Yahudi ve Hıristiyanlar, savaş sırasında inkârcılara yardım
ediyorlardı. Onları kalelerinden indirdim ve kalplerine korku düşürdüm. Sizi
onların yerlerine, yurtlarına, mallarına ve henüz ayağınızı dahi basmamış
olduğunuz topraklarına mirasçı yaptım. (Ahzab 26-27)
Ey inananlar,
düşmanlarınıza karşı savunma tedbirlerinizi alın. Gerektiğinde de bölükler
halinde harekete geçin ya da toplu halde savaşa çıkın. (Nisa
71)
İnanmış gibi görünen bir
kısım ikiyüzlüler sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi isterler. Benim
yolumda göç edinceye kadar onlardan dost edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse
yakalayın ve öldürün. Onlardan ne dost olur, ne de yardımcı… (Nisa 89)
Savaş yolculuğunda
inkârcıların size saldırmasından korkuyorsanız namazı kısaltmanızda bir sakınca
yoktur. (Nisa 101)
Ey Muhammed! Sen namaz
kıldırdığında bir grup sizi korusun. Sonra namazı bitiren grup silahlarını alıp
nöbet tutsunlar. İnkârcılar, sizi ani bir baskınla bozguna uğratmayı umarlar. (Nisa 102)
Savaşta inkâr edenlerle
karşılaştığınız zaman boyunlarını vurun. İyice vurup sindirince bağı sıkıca
bağlayarak onları esir alın. Ondan sonra serbest bırakır veya karşılığında
fidye alırsınız. Aslında isteseydim onlardan öç alırdım. Fakat sizi
birbirinizle denemek için savaşı emrediyorum. Benim yolumda mücadele ettikleri
için öldürülenlerin yaptıklarını boşa çıkarmayacağım. Onları cennete
göndereceğim. (Muhammed 4-6)
Savaş hakkında ayet
geldiğinde, kalplerinde kötülük bulunanlar bayılıp düşen kimsenin baktığı gibi
bakarlar. (Muhammed 20)
Hele de iş başına gelip
yönetimi ele alırlarsa ülkede nizamı bozarlar. Akrabalık bağlarını keserler. (Muhammed 22)
İşte lanetlediğim ve
sağırlaştırıp körleştirdiğim kimseler bunlardır. Bir türlü Kuran’ı okumazlar.
Eğer Kuran’ı iyi okuyup inceleselerdi doğru yolu bulmuş olacaklardı. (Muhammed 23-24)
Gökleri ve yeri
yarattığım gündeki sayısına göre oniki ay vardır. Bunlardan dördü haram aylardır.
Haram aylar içinde savaşmayın. Haram ayların yerlerini de değiştirmeyin. (Tövbe 36)
Savaşmanın yasak olduğu
haram aylar çıkınca bana ortak koşanları nerede bulursanız öldürün. Onları
yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tövbe
ederlerse, namazı kılarlarsa, zekâtı verirlerse onları serbest bırakın. (Tövbe 5) Size dürüst davranırlarsa siz
de onlara dürüst davranın. (Tövbe 7)
Peygamber istediği halde
bazıları "Bu sıcakta savaşa çıkmayın" diyerek geride kalmışlardır.
Bilselerdi, cehennem ateşi daha sıcaktır. Onlardan ölen birinin namazını
kılmayın, mezarı başında durmayın. Onlar evlerindeki kadınlarla beraber olmayı
yeğlemişlerdir. (Tövbe 81-84)
Zayıflara, hastalara,
yardım için verecek bir şeyi bulunmayanlara, bana ve peygamberime karşı içten
bağlı kalıp insanlara öğüt verdikleri sürece, sefere katılmamalarından dolayı
bir günah yoktur. (Tövbe 91)
Ey Peygamber! Savaşa
gitmek için sana geldiklerinde sen, "Sizi bindirecek bir binek
bulamam" deyince, harcayacak para ya da eşya bulamadıklarından, üzüntüyle
gözlerinden yaşlar boşalarak geri dönen kimseler için de herhangi bir günah
yoktur. (Tövbe 92)
Zengin oldukları halde
savaşa çıkmamak için senden izin isteyenler kınanmalıdır. Çünkü onlar geride
kalan kadınlarla beraber olmayı tercih etmektedirler. (Tövbe
93)
İnananların canlarını ve
mallarını, karşılığında kendilerine cennet vermek üzere satın aldım. Çünkü
inananlar benim yolumda ve din uğruna savaşırlar, öldürürler, öldürülürler. Bu,
benim Tevrat'ta, İncil'de ve Kuran'da üstlendiğim gerçek bir sözdür. (Tövbe 111)
Medine halkına ve onların
çevresinde bulunan çöl Araplarına, peygamberden geri kalmaları ve onun canından
önce kendi canlarını düşünmeleri yakışmaz. Onların susuzluk, yorgunluk, açlık
çekmeleri, inkârcıları öfkelendirecek bir yere ayak basmaları ve düşmana karşı
başarı kazanmaları karşılığında kendilerine güzel bir iş ve sevap yazılır. (Tövbe 120)
Küçük, büyük bir masraf
yapmaları, bir vadiyi aşmaları, mutlaka onların lehine kaydedilir. (Tövbe 121)
İnananların hepsinin birden
savaşa çıkmaları doğru değildir. Onların her kesiminden bir grubun dinde derin
bilgiler edinmek ve sefere çıkan topluluk geri döndüğünde, korunmaları ümidiyle
onları uyarmak için arkada kalmaları gerekir. (Tövbe
122)
Savaş ganimetleri;
peygamber, peygamber yakınları, yetimler, yoksullar, yolda kalmışlar ve benim
içindir. Bu malların, zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet gücü
olmamasına dikkat edilmelidir. Peygamberin size verdiğini alın, yasakladığından
da sakının. (Haşr 7)
Bedir savaşında aldığınız
ganimetlerin beşte biri; bana, peygamberime, peygamberin akrabalarına,
yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. (Enfal 41)
Bir peygamberin ganimet
mallarından hakkından fazlasını alması, hıyanet etmesi olur şey değildir. Kim
emanete hıyanet eder, hakkından fazlasını alırsa kıyamet günü boynuna yüklenip
getirir. (Aliimran 161)
Benim katımda insanlar
derece derecedirler. Bir kısmı benim rızama uyanlardır. Bir kısmı da hışmıma
uğrayanlardır. (Aliimran 162-163)
Sizden önce Hıristiyan ve
Yahudi toplumlarına Kitap indirildi. "Bize
de kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk"
demeyesiniz diye size de Kuran'ı gönderdim. Kuran ayetlerini kim yalanlarsa onu
cezalandıracağım. (Enam 156-157)
Kendilerine kitap verilmiş
olan Hıristiyanlar ve Yahudilerin yemeği size helal, sizin yemeğiniz de onlara
helaldir. (Maide 5)
Kendilerine kitap
verilmiş olan Yahudilerle ve Hıristiyanlarla en güzel bir biçimde tartışın.
Tanrınızın bir olduğunu, onlara ve size indirilenlere inandığınızı bildirin. (Ankebut 46)
Zira Kuran, kendilerine
ilim verilenlerin sinelerinde parıldayan apaçık ayetlerdir. Bu ayetleri,
zalimlerden başkası inkâr etmez. (Ankebut 49)
İnsanlar bir tek
toplumdu. (Bakara 213) Din ise
İslam’dı. (Aliimran 19) Kendilerine
kitap verilmiş olan Hıristiyanlar ve Yahudiler, kendilerine ilim geldikten
sonra sırf aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düşmüşlerdir. (Bakara 213) Onların yapacağı iş, bir an önce kavgayı kesip
İslam dinine girmeleridir. (Aliimran 20)
Kendilerine kitap
verilmiş olan Hıristiyanlardan ve Yahudilerden öylesi vardır ki, ona yüklerle
mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de
vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana
iade etmez. Bunun sebebi, onların: "Kendi dinimizden olmayan ümmiler
hakkında ne yaparsak mubahtır, ondan dolayı sorumlu olmayız"
demeleridir. Böyle bile bile benim adıma yalan söylerler. (Aliimran
75)
Kendilerine kitap
verilmiş olan Hıristiyanlar ve Yahudiler, dinlerinde aşırılığa gitmemelidir.
"Baba Allah, Oğul Allah ve Kutsal Ruh diye üç Allah vardır"
dememelidir. Çünkü biricik tanrı Ben’im. Çocuk sahibi değilim. (Nisa 171) Doğurulmadım. Doğurmadım. (İhlas 3)
Ey inananlar, Yahudileri
ve Hıristiyanları gönül dostları edinmeyin. Onlar birbirlerinin gönül
dostlarıdır. (Maide 51) Sizin gönül
dostunuz ise ben ve peygamberimdir. Rükû eder bir halde namazı yerine getirip,
zekâtı veren inananlardır. (Maide 55)
Meryem'in oğlu İsa Mesih
yalnızca bir peygamberdir. Ondan önce de birçok peygamberler gelip geçti.
Annesi de gayet doğru bir kadındır. İkisi de yemek yerlerdi. Yaşamak için
yemeğe muhtaç olan nasıl tanrı olabilir ki? (Maide
75)
İnsanların arasında,
inananların en azılı düşmanı olarak Yahudileri ve bana ortak koşanları
bulursun. İnananlara sevgice en yakınları da "Biz Hıristiyanız"
diyenlerdir. Çünkü Hıristiyanların içinde rahipler ve keşişler vardır. Rahipler
din adamlarıdır. Keşişler ise bilim adamlarıdır. Onlar büyüklük taslamazlar. (Maide 82)
Peygambere indirilen Kuran'ı
anlamaya başladıklarında gözlerinden yaşlar boşaldığını görürsün. (Maide 83)
Ey Muhammed! Kendilerine
kitap verilmiş olan Yahudi ve Hıristiyanlara her türlü ayeti getirsen yine
onlar senin kıblene uymazlar. Sen de onların kıblesine uyacak değilsin. Aslında
onlar birbirlerinin kıblesine de uymazlar. (Bakara 145)
Hıristiyanlar ve
Yahudilerden bana ve ahiret gününe inanmayan, benim ve peygamberimin haram
kıldığını haram saymayan ve İslam'ı din edinmeyen kimselerle, küçülüp boyun
eğerek kendi elleriyle vergi verinceye kadar savaşın. (Tövbe
29)
Yahudiler din adamlarını
Rab edinmişlerdi. Hıristiyanlar ise hem rahiplerini hem de Meryem oğlu İsa
Mesih'i Rab kabul etmişlerdi. Oysa yalnız tek Tanrı'ya inanıp ibadet etmekle
emredilmişlerdi. (Tövbe 31)
Ben peygamberimi; doğru
yolu ve hak dini getirsin diye gönderdim ki o hak dini, bütün dinlerin üstüne
çıksın. (Tövbe 33)
Ey inananlar, Yahudi din
adamlarından ve Hıristiyan rahiplerden birçoğu, insanların mallarını
haksızlıkla yerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları ihtiyacı olanlara
harcamazlar. (Tövbe 34)
Gün gelir, o
biriktirdikleri altınlarla cehennem ateşinde alınları, böğürleri ve sırtları
dağlanır. (Tövbe 35)
Medyen kavmi, önceki
nesillerdendir. Ölçü ve tartıda hileli davranırlar. İnsanların eşyasını
değerinden düşük alıp satarlar. Yeryüzünde sürekli bozgunculuk yaparak
karışıklık çıkarırlar. Kendilerine uyarıcı olarak gönderilen Şuayb Peygambere
de karşı çıktıkları için korkunç deprem onları yakalar ve yurtlarında diz üstü
çöktürülerek yok edilirler. (Araf suresi)
Semud kavmi, vadilerde
kayaları oyarak yaptıkları evlerde kalırlar. Onlara; suyun, deveyle
paylaştırılarak kullanılacağı haber verilir. Buna göre su içme nöbeti bir gün
kendilerinin, bir gün de devenin olacaktır. Kavmin insanları bu nöbete
uymadıkları gibi deveyi de keserler. Uyarılmaları için peygamber olarak
gönderilen Salih'in yol göstericiliğine karşın körlüğü doğru yola tercih
ederler. Bunun karşılığı ceza olarak azgın sarsıntı ile yok edilirler. (Araf suresi)
Âd kavmi, sütunlarla
dolu, yüksek binaları olan İrem şehrinde yaşarlar. Yakaladıkları başka
kavimlere zorbaca davranırlar. "Bizden daha kuvvetli kim var" diyerek
yeryüzünde haksız yere büyüklük taslarlar. Hem tanrılarını, hem de kendilerine
peygamber olarak gönderilen Hud'u inkâr ederler. Ceza olarak yedi gece ve sekiz
gün boyunca üzerlerine salınan sert ve azgın bir kasırga ile içi boş hurma
kütükleri gibi yere serilerek yok edilirler. (Araf
suresi)
Eski bir geleneğe göre
tarla sahipleri ekin biçmeye giderken yoksullara da haber verirler ve
ürünlerinden bir miktarını onlarla paylaşırlardı. Bir sabah tarla sahipleri
oldukça erken kalkarlar ve yoksullara görünmeden ekin biçmeye giderler.
Niyetleri yoksullara yardımdan kaçmaktır. Hâlbuki yardıma güçleri yetmektedir.
Ne var ki tarladaki ekinler, onlar uykudayken Allah tarafından gelen bir ateşle
yanıp küle döndürülür. Tarlalarını gördüklerinde bütün servetlerinden mahrum
kaldıklarını anlarlar. Yoksula yardım etmekten kaçındıkları için suçlarını
kabul ederler. Cezaları ise ahiret azabıdır. (Kalem
suresi)
Allah, Âdem'e eşiyle
birlikte cennette yerleşip diledikleri yerden yemelerini, içmelerini söyler.
Sadece gösterdiği ağaca yaklaşmamalarını ister. Bu arada şeytan devreye girer.
Amacı, Âdem ile eşinin gizlenmiş olan edep yerlerinin kendilerine görünmesidir.
Âdem’e ve eşine şöyle fısıldar: "Rabbinizin
sizi bu ağaçtan men etmesinin sebebi, ikinizin birer melek veya birer ebedi
varlık olmamanız içindir." Yine Âdem'e dönerek sonsuzluk ağacını ve
sonu gelmez bir saltanatı göstereceğini söyleyerek aklını karıştırır. Böylece
şeytan tarafından aldatılmış olan Âdem ve eşi aşağı düşer ve ağacın meyvesini
tattıklarında edep yerleri kendilerine görünür. Bahçedeki yapraklarla
üzerlerini örterler. Aslında insanlara, edep yerlerini örten ve onları süsleyen
elbiseler hazırlanmıştır. Esas olan, kötülüklerden sakınma elbisesinin
bunlardan daha iyi olduğunu bilmektir. (Araf suresi)
Âdem'in iki oğlu birer
kurban keserler. Biri kabul edilir, diğeri edilmez. Kurbanı kabul edilmeyen,
kabul edileni öldüreceğini söyler. Diğeri Allah'ın, kötülükten sakınanların kurbanını
kabul edeceğini ve kendisine öldürmek için el uzatması halinde karşılık
vermeyeceğini söyler. Nihayet nefsi onu kardeşini öldürmeye kışkırtır ve onu
öldürür. Derken Allah, kardeşinin cesedini nasıl gömeceğini ona göstermek için
yeri eşeleyen bir karga gönderir. Karganın yaptığını görünce; kardeşinin
cesedini gömmek için şu karga kadar da olamadığını anlayarak pişman olur. Bunun
için Allah, İsrailoğullarına Kuran’da şunu yazar:
“Kim, cinayet işlememiş veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kişiyi
öldürürse tüm insanları öldürmüş gibidir. Kim de o canı yaşatırsa, bütün
insanları yaşatmış gibi olur.” (Maide suresi)
Birinin 99, diğerinin bir
koyunu olan iki kişi tartışırlar ve adaletle hükmedeceğine inandıkları Davud'a
gelirler. 99 koyunu olan, tek koyunun da kendisine verilmesini ister. Tartışma
sonucu tek koyunu da alır. Davud, bunun haksızlık olduğuna karar verir.
Ortakçıların çoğunun, birbirlerinin haklarına tecavüz ettiklerini, inanıp iyi
işler yapanların ise sayıca az olduğunu beyan eder. Davud burada, kendisini
Allah’ın denediğini düşünür ve af diler. Sonunda toplumuna yönetici yapılır. (Sad suresi)
Süleyman atları çok
sever. Bu nedenle Allah tarafından kendisine safkan koşu atları sunulur. Akşam
oldukça atların getirilmesini ister. Onların boyunlarını, bacaklarını sıvazlar.
Aslında Süleyman, tahtının üzerine bir ceset bırakılarak imtihan edilir. Derhal
af dileyerek Allah’a yönelir ve kimsenin ulaşamayacağı bir yönetim verilmesini
ister. Sonuçta emrine, kötülük yapanların üzerine estireceği rüzgâr verilir.
Ayrıca her biri birer bina ustası ve dalgıç olan şeytanlar da Süleyman'a
bağışlanır. Süleyman, toplumunu hak ve adaletle yönetme konusunda örnek olur. (Sad suresi)
Kendisine Allah
tarafından ilim verilen Süleyman için, cinlerden, insanlardan ve kuşlardan
ordular oluşturulur. Karınca vadisine geldiklerinde bir karınca diğerlerine,
Süleyman'ın ordularının farkında olmadan ezmemesi için yuvalarına girmelerini
söyler. Süleyman, karıncanın sözüne güler ve Allah'tan verdiği nimete
şükrettiğini, gönlüne faydalı işler yapmasını ilham etmesini ister. Sonra
kuşları teftiş eder. Hüdhüd kuşu biraz geç gelmiştir. Mazeret olarak Sebe'den
çok önemli bir haber getirdiğini belirtir. Orada Sebelilere hükümdarlık eden ve
yüce bir tahtı olan bir kadın bulduğunu söyler. Kadın ve toplumu; arşın sahibi
Allah'ı bırakmış, güneşe secde etmektedirler.
Süleyman, Hüdhüd'le Sebe
sultanı Melike’ye bir mektup gönderir. Mektupta teslimiyet göstermeleri,
Melike'nin ve toplumunun kendisine gelmeleri istenir. Melike, konuyu ileri
gelenleriyle konuşur. Süleyman gibi hükümdarların bir memlekete girdiler mi
orayı perişan edeceklerini belirtir.
Sonra da Süleyman'a hediye göndermeye karar verir. Hediyeler gelince
Süleyman elçiye Allah'ın verdiğinin onların vereceğinden daha iyi olduğunu
belirtir. Sebe’ye gelmeleri halinde onları başları yerde oradan çıkaracağını
söyler.
Elçinin gitmesinden sonra
Süleyman ileri gelenlere, o kadının tahtını kimin getirebileceğini sorar. Allah
tarafından ilim verilmiş biri hemen getirebileceğini söyler ve Süleyman,
Melike'nin tahtını yanıbaşına yerleşmiş olarak görür. Süleyman, tahtın
biçiminin değiştirilmesini ister. Melike geldiğinde, tahtının böyle mi olduğu
sorulur. Melike tahtı tanır ve kendisine ait olduğunu söyler.
Daha önce Allah'tan başka
taptığı şeyler, Melike'nin Müslüman olmasına engel olmuştur. Bu defa köşke
girmesi istenir. Adımını attığında köşkün parıldayan zeminini su sanır ve
eteğini yukarı çeker. Süleyman, zeminin cilalı, şeffaf sırçadan olduğunu
söyler. Melike daha önce kendine zulmettiğini anlar ve Süleyman'la birlikte,
Allah'a teslim olduğunu bildirir. (Neml Suresi)
Ahirette cennetliklerle
cehennemliklerin arasını bir perde bölmektedir. Ara noktada burçlar vardır.
Burçların üzerinde herkesi yüzlerinden tanıyan birkaç adam bulunmaktadır. Henüz
cennete girmemiş olup girmeyi ümit eden cennet halkını selamlarlar. Sonra
cehennemdekilere dönerler. Dünyada iken büyüklük taslayan ve servet biriktiren
kimselerin bu güçlerinin kendilerine bir yarar sağlamadığını görürler. Her biri
birer inkârcı olan cehennemdekiler, dinlerini bir eğlence ve oyun
edinmişlerdir. Dünya hayatı onları aldatmıştır. Bu günler ile karşılaşacaklarını
unutmuşlardır. Ayetleri bile bile inkâr ettikleri için şimdi de kendileri
unutulmakla karşı karşıya bırakılmışlardır. Öyle ki cennetliklerin suyundan ve
yiyeceğinden istediklerinde Allah'ın bunları inkârcılara haram kıldığı
cevabıyla karşılaşmışlardır. (Araf suresi)
Allah, Musa bebeğin
annesine, onu emzirmesini ve başına bir şey gelmesinden korkması halinde bir
sepet içinde ırmağa bırakmasını vahyeder. Daha sonra onu peygamber yapacağını
da bildirir. Nihayet Firavun ailesi onu kaybolmuş bir çocuk olarak ırmaktan
alır. Musa bebek aslında Firavun ailesi için bir düşman olacaktır. Firavun'un
eşi sepetin içinden erkek çocuk çıkınca kocasına göz aydınlığı diler. Onu evlat
edinebileceklerini söyler. Fakat Musa'nın annesi heyecan içindedir. Bebeğin
ablasına sepeti takip ettirir. O da, kimse farkına varmadan uzaktan ırmaktaki
kardeşini izler. Bebeğe, Allah tarafından başka kadınların sütünü emmesi
bilerek yasaklanmıştır. Firavun ve ailesi, çocuğun emeceği bir dadı bulma
telaşı içine düşer. Durumu uzaktan izleyen bebeğin ablası, onun bakımını
üstlenecek ve onu eğitecek bir aileyi buluvereceğini söyler. Böylece Musa öz
annesine geri döndürülürken Allah'ın vaadinin kesinlikle gerçek olduğu bilinmiş
olur. (Kasas suresi)
Musa, yiğitlik çağına
ulaşıp olgunlaştığında Allah tarafından kendisine ilim ve hükmetme gücü
verilir. Şehre gittiği bir gün iki kişinin dövüştüğünü görür. Biri tanıdığıdır
ve Musa'dan yardım ister. Musa ötekine yumrukla vurur ve adam orada ölür. Bunun
şeytanın işi olduğunu düşünerek korku içinde şehirde sabahlar. Ancak
kendisinden dün yardım istemiş olan adam, feryat ederek yine Musa'dan yardım
ister. Musa onun yaramaz biri olduğunu düşünse de kendisinin ve yardım
isteyenin de düşmanı olan adamı yakalamak ister. Adam Musa'ya; dün birini
öldürdüğünü, bugün de kendisini öldürmek istediğini, bunun zorbalık olduğunu,
barışseverlikle bir ilgisinin bulunmadığını söyler. Bu arada şehrin öbür
tarafından koşarak gelen bir adam Musa'ya, bir kısım insanların kendisini
öldürmek için aralarında konuştuklarını ve buradan uzaklaşması gerektiğini
söyler. Musa korka korka, etrafı kollayarak oradan çıkar ve Allah'ın kendisini
doğru yola iletmesi dileğiyle Medyen'e hareket eder. (Kasas
suresi)
Musa, Medyen suyuna varınca
suyun başında birçok insanın, hayvanlarını suladıklarını görür. Onların
gerisinde, diğerlerine karışmasın diye hayvanlarını sudan uzaklaştıran iki
kadın vardır. Musa, onlara hayvanları neden suya bırakmadıklarını sorar.
Kadınlar, babalarının yaşlı olduğunu, gelemediğini, kendilerinin ise çobanlar
sulayıp çekilmeden onların içine sokulup hayvanlarını sulayamayacaklarını
bildirirler. Bunun üzerine Musa, onların yerine davarları sular ve gölgeye
çekilerek Allah'a yönelir ve vereceği her nimete muhtaç olduğunu bildirir. Bir
süre sonra o iki kadından biri çekingen bir tavırla Musa'nın yanına gelir ve
babasının çağırdığını, hayvanları sulama ücretini vereceğini söyler. Babasıyla
görüştükten sonra kadınlardan biri onun güçlü biri olduğunu belirtir ve babasından
Musa'yı ücretle tutmasını ister. Yaşlı adam Musa'ya sekiz yıl hizmet etmesi
şartıyla iki kızından birini nikâhlamak ister. Musa, dediklerine Allah'ın kefil
olduğunu belirterek anlaşmayı kabul eder. (Kasas suresi)
Musa, genç yardımcısıyla
iki denizin birleştiği yere kadar yürümek için yola çıkar. Yolda birine
rastlarlar. Rastladıkları kişi, Allah tarafından ilim verilmiş biridir. Musa,
ona öğretilenden kendisine de öğretilmesi şartıyla o kişiye tabi olabileceğini
söyler. Adam, kendisi anlatıncaya kadar yaptıkları hakkında soru sormaması
kaydıyla Musa'nın talebini kabul eder. Birlikte yola koyulurlar. Bir süre sonra
bir gemiye binerler. Adam gemiyi deler. Musa sorar: "İçindekileri boğmak
için mi deldin gemiyi? Vallahi korkunç bir iş yaptın." Adam, soru sormama
şartını hatırlatınca Musa unuttuğunu söyler ve geçiştirir. Yollarına devam
ederler. Bir süre sonra bir çocuğa rastlarlar ve adam çocuğu öldürür. Musa,
adama kötü bir iş yaptığını söyler. Adam, soru sormama şartını hatırlatınca
Musa artık bir şey söylemeyeceğine söz verir. Yine yola koyulurlar. Bir şehre
gelirler. Halktan yiyecek isterler. İnsanlar onlardan çekindikleri için yemek
vermezler. Orada, yıkılmak üzere bir duvara rastlarlar. Genç adam duvarı
onarır. Musa yine müdahale ederek "İsteseydin buna karşılık bir ücret
alabilirdin" der. Bu son müdahale adamla Musa'nın arasının ayrılmasına yol
açar ve adam tahammül edemediği şeylerin iç yüzünü açıklar: Gemiyi bilerek
delmiştir. Çünkü gemi, balıkçılıkla geçinen bir grup yoksula aittir. Biraz
ötelerindeki kral, tüm sağlam gemilere zorla el koymaktadır. Yoksul balıkçıları
mağduriyetten kurtarmıştır. Öldürdüğü çocuğun ana babası inanmış kişilerdir.
Çocuğun onları azgınlığa ve inkâra sürüklemesinden korkulmuştur. Allah
tarafından kendilerine ondan daha temiz ve daha merhametli çocuğun verilmesi
istenmiştir. Ücret almadan onardığı duvar, şehirde iki yetim çocuğa aittir.
Duvarın altında çocuklara ait bir hazine vardır. Babaları iyi bir insandır.
Çocuklar büyüyünce Allah'tan bir rahmet olarak hazinelerini çıkarmaları
istenmiştir. ( (Kehf suresi)
Firavun ve orduları
Mısır'da yaşarlar. Yaptıkları sanat eserleriyle, yükselttikleri binalarla ve
yetiştirdikleri bahçelerle ünlenirler. Ne var ki ülkelerinde azgınlaşırlar ve
İsrailoğullarına çok kötülük ederler. Onların oğullarını öldürürler.
Kadınlarını ise kendilerine hizmet ettirirler. Musa’ya uyanların ellerini ve
ayaklarını çaprazlama keseceği ve hurma dallarına asacağı tehdidinde
bulunurlar. İsrailoğulları, Musa tarafından ikna edilerek geri dönerken Firavun
ve askerleri tarafından takip edilirler. Musa'ya, Allah tarafından asasıyla
denize vurması vahyedilir. Bunun sonucu olarak deniz hemen yarılır ve her dalga
kümesi kocaman bir dağ gibi olur. Musa ve adamlarının ardından, Firavun ve
askerleri de denizde açılan yollara girerler. Musa ve beraberindekiler karaya
çıkınca deniz kapanır ve Firavun, askerleriyle birlikte suda boğulur. (Şuara suresi)
Musa'nın,
İsrailoğullarını serbest bırakmasını istemesi, Firavun'un sert tutumuna yol
açar. Kendisinden başka ilah edinmesi durumunda Musa'yı zindana atacağı
tehdidinde bulunur. Musa, İsrailoğullarını götürmek istediğini ve bu konuda bir
mucizeye sahip olduğunu bildirir. Firavun, Musa'dan mucizesini göstermesini
ister. Musa, asasını yere atar. Birden asa, yılan olur. Ayrıca elini cebinden
çıkarır. Birden o el, seyredenlere bembeyaz görünür. Bu defa Firavun,
adamlarına haber vererek ülkesindeki bütün maharetli büyücülerin toplanmasını
ister. Bir bayram günü büyücüler sergiledikleri hünerlerle halkı büyülerler.
Sıra Musa'ya gelince Allah tarafından asasını yere atması vahyedilir. Görülür
ki asa, büyücülerin büyülerini yutup yok eder. Bunun üzerine büyücüler Musa'nın
tanrısına inandıklarını belirtirler. Firavun daha da öfkelenir. Askerleriyle
onların ardına düşer. Denizin üstlerine kapanmasıyla boğulup ölürler. (Araf suresi)
Yüce Kuran'da
İsrailoğulları olarak anılan millet Yahudilerdir. Peygamberleri Musa'dır.
Allah; yıllar önce Musa ile yaşananları, ders çıkarması için Yüce Muhammed’e
nakleder. Buna göre Yahudiler, Musa'nın önderliğinde Firavun ve adamlarının
eziyetinden kurtulurlar. Musa'yla birlikte denizi geçerler. İleride kendilerine
mahsus birtakım putlara tapan bir kavme rastlarlar. Musa'dan, onların tanrıları
gibi tanrı yapmasını isterler. Musa, Allah'tan başka bir tanrı aranmaması
gerektiğini belirtir. Musa'ya, Tur dağına giderek tanrıya ibadet etmesi için
kırk gün süre verilir. Musa, kardeşi Harun'u yerine bırakarak Tur dağına
hareket eder. Dağa ulaştığında Allah'ın kendisine görünmesini ister. Allah,
bunun mümkün olmadığını, ancak bakmasını istediği dağın yerinde durması
durumunda kendisini görebileceğini belirtir. Ne var ki Allah dağa görününce dağ
darmadağın olur. Musa korkar, bayılır. Ayılınca hemen tövbe ederek af diler.
Bunun üzerine Allah, Musa'yı, gönderdiği vahiylerlerle insanların başına
seçtiğini belirtir. Vahiyler, Tevrat Kitabını oluşturur. Tevrat, akıl sahipleri
için bir öğüt ve doğruluk rehberidir. İbranice verilmiştir. Allah Musa'dan,
kavminin, ayetlerde yazılı öğütlere sarılmalarını ister. Yoldan çıkmışları ve
haksız yere büyüklenenleri ayetlerinden uzaklaştıracağını belirtir.
Musa, Tur dağına Allah'la
konuşmaya gidince kavmi, Samiri adında birinin saptırmasıyla bir buzağı heykelini
tanrı edinir. Buzağı heykeli, ne konuşabilmekte, ne de onlara yol
gösterebilmektedir. Musa dönünce kardeşi Harun'a ve kavmine kızar. Allah'ın
emrini beklememekle acele ettiklerini belirtir. Kardeşiyle birlikte
affedilmelerini ister. Buzağıyı tanrı diye benimseyenlerin
cezalandırılacaklarını, ancak kötülük işledikten sonra tövbe edip inananlar
için Allah'ın bağışlayıcı olacağını hatırlatır. Tanrısını yakacağını ve parça
parça edip denize dökeceğini söyleyerek Samiri'yi kovar. Kendi tanrılarının ancak
kendisinden başka tanrı olmayan Allah olduğunu, Allah'ın ilminin her şeyi
kuşattığını açıklar.
Musa, kırk gece ibadetten
sonra kavminden seçtiği yetmiş adamı Allah'ın huzuruna getirir. Kendisi Allah
ile görüşür. Oraya gelenler ise Musa ile Allah arasındaki o yüce konuşmayı
işitmekle yetinmeyip Allah'ı açıkça görmedikçe inanmayacaklarını söylerler. Bu
büyük bir suçtur ve korkunç titreşimli patlama sesiyle yok edilirler. Musa,
içlerinden çıkan bazı beyinsizlerin hatalarından dolayı hepsinin ceza görmemesi
gerektiğini belirterek yeniden af diler. Allah ise cezasının dilediği kişiye
dokunacağını, kötülükten sakınanlara, zekâtını verenlere ve ayetlere inananlara
merhamet ve esirgeyicilik göstereceğini belirtir. Çünkü kötülükten sakınanlar,
Tevrat'da ve İncil'de de varlığından söz edilen ve mektebe gitmemiş Muhammed
Peygambere uyarlar. Muhammed onlara iyiliği emreder, kötü ve çirkinden onları
alıkoyar. Onlara güzel şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar. Üzerlerindeki
ağırlıkları, sırtlarındaki zincirleri kaldırıp atar. O Peygambere inanan,
destekleyerek ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla beraber indirilen
ışığa yani Kuran'a uyanlar kurtuluşa ererler. (Araf
suresi, Taha suresi)
Yahudiler, Yakup'un oniki
oğlundan gelen oniki torun kabileye ayrılır. Kavmi, Musa'dan su isteyince Allah
tarafından asasını taşa vurması vahyedilir. Asanın vurduğu yerden oniki pınar
fışkırır. Her kabilenin içeceği yer belli olur. Sonra üzerlerine buluttan gölge
yapılır. Kudret helvası ve bıldırcın eti gönderilir. Kudüs şehrinde oturmaları
söylenir. Deniz kıyısında bulunan şehir halkı cumartesi çalışma yasağını
çiğnemektedirler. Çünkü cumartesi tatili yaptıkları gün, balıklar bollaşarak
akın akın onlara gelmektedir. Cumartesi tatili yapmadıklarında gelmemektedir.
Aslında böylece kendileri yoldan çıkmalarından dolayı imtihan edilmektedirler.
İçlerinden bir grup,
Allah'ın yıkıma uğratacağı bir kavme ne diye öğüt verildiğini sorar. Bunun iki
nedeni vardır. Biri, Tanrıya mazeret beyan edebilmek içindir. İkincisi ise suç
işlemekten sakınırlar diyedir. Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden
vazgeçmeyince onlara "Aşağılık maymunlar olun" denilir. Allah bu
maymunlaşmış insanlar hadisesini bizzat görenlere ve sonradan gelen nesillere bir
ibret dersi vesilesi kılar.
Sonraki yıllarda
Yahudiler grup grup yeryüzüne dağıtılır. Bir kısmının durumu iyidir. Diğer bir
kısmı ise kötü durumdadır. Kötülüklerinden belki dönerler diye iyilik ve
kötülüklerle imtihan edilirler. Ardından, Tevrat'ı miras alan bir nesil onların
yerine geçirilir. Ne var ki onlar da dünya malına tamah eden bozuk bir
nesildir. "Nasıl olsa bağışlanacağız" düşüncesiyle karşı taraftan
gelecek bir menfaate kanarlar. Nihayet Muhammed Peygambere, Yahudilere bir
adamın ibretlik haberini okuması istenir. Bu habere göre kendisine ayetler
verilen adam, öğüt ve uyarılara uyacağı yerde şeytanın da peşine takılarak
azgınlardan olur. Onun durumu köpeğin durumuna benzetilir: Üstüne varsan da
dilini sarkıtıp solur, kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. (Araf suresi)
Karun, Musa'nın
kavmindendir. Zengindir. Servetinin, kendi bilgi ve becerisi sayesinde
verildiğini iddia eder. Kavmine azgınlık yapmış biridir. Kavmi onun
şımarmamasını, bozgunculuk yapmamasını ister. Onu süsü püsü içinde görenlerden
dünya hayatını benimseyen bir grup, ona verilenin benzerinin kendilerine de
verilmesi dileğinde bulunurlar. Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise inanıp
iyi işler yapanlara Allah'ın mükâfatının daha önemli olduğunu, buna da
sabredenlerin kavuşabileceğini söylerler. Sonuçta Karun'un evi barkı yere
batırılır. Kendisine yardım edecek bir topluluğu olmaz. Geçmişte onun yerinde
olmak isteyenler böylece inkârcıların iflah olmadığını daha iyi anlarlar. (Kasas suresi)
Musa'ya gönderilen Tevrat
Kitabında İsrailoğullarının iki kez bozgunculuk yaptıkları ve çok
böbürlendikleri belirtilir. Birinci kez bozgunculuk yaptıklarında, güçlü
kuvvetli kullarla üzerlerine gidilir. Evlerine kadar girilir. Memleketin her
tarafı kontrol altına alınır. İkinci kez bozgunculuk yaptıklarında yine
Kudüs'teki Mescit'e girilir ve ele geçirdikleri her şey tahrip edilir. Ancak
yeniden bozgunculuk yapmaları halinde Allah tarafından cezalandırılacakları
belirtilir. Çünkü bilinir ki cehennem, inkârcılar için bir hapishanedir. (İsra suresi)
Allah Musa'dan, kavmine
bir inek kesmelerini duyurmasını ister. Bu inek; sarı renkli, parlak tüylü,
seyredenlerin içini açan, hiç alacası olmayan, toprak sürmemiş, ekin sulamamış,
çifte koşulmamış, boyunduruk altına alınmamış olacaktır. Kavminden insanlar,
Allah'ın emrini yerine getirmeye bir yol bulacaklarını söyleseler de istemeye
istemeye ineği keserler. Aslında kavmin insanları bir adam öldürmüşler ve
katili hakkında birbirleriyle tartışmaktadırlar. Allah, onların gizlediğini
ortaya çıkaracaktır. Kesilen hayvanın etinden bir parçayla, öldürülen adama
vurulmasını ister ve adam dirilir. İşte Allah ölüleri de böyle diriltmektedir.
Gerçek olan odur ki Allah insanların gizlediklerini de, açığa vurduklarını da
bilir. (Bakara suresi)
Antakya şehrine Allah'ın
buyruklarını açıkça duyurmak için üç elçi gönderilir. Şehir halkı; elçilerin
kendileri gibi insan olduklarını, yalan söylediklerini, Allah'ın hiçbir şey indirmediğini,
hatta elçiler yüzünden uğursuzluğa uğradıklarını, vazgeçmemeleri halinde
elçileri taşlayacaklarını bildirirler. Elçiler; şehir halkının uğursuzluklarını
ve haddi aştıklarını hatırlatır. Bu arada şehrin öbür ucundan koşarak bir adam
gelir. Oradaki insanlara, kendilerinden bir ücret istemeyen bu elçilere
uymalarını söyler. Ayrıca Allah yerine putlara tapılmasının hiçbir yarar
sağlamayacağını belirtir. Buna rağmen şehir halkı koşarak gelen bu adamı
öldürür. Adam, ölüm anında Allah tarafından bağışlanır ve cennete girmesi
sağlanır. Kendilerinden önce gelen nice nesillerin yok edildiğini bilmiyorlar
gibi hareket eden şehir halkı ise üzerlerine gelen korkunç titreşimli patlama
sesiyle hareketsiz bir kül yığınına döndürülür. (Yasin
suresi)
Yakupoğulları soyunun
devam edebilmesi için Zekeriya, Allah'tan bir çocuk vermesini ister. Allah ona
efendi, nefsine hâkim ve iyilerden bir peygamber olacak Yahya'yı müjdeler.
Zekeriya, eşinin kısır olduğunu belirtir. Kendisinin, ihtiyarlığın son sınırına
vardığı halde bunun nasıl mümkün olduğuna şaşırır. Bu, Allah için kolaydır.
Zekeriya'yı da öyle yaratmıştır. Yahya doğup büyür. Henüz çocuk iken kendisine
Allah tarafından ilim ve bilgelik verilir. Ayrıca şefkat ve dürüstlükle
donatılır. Tevrat'a vargücüyle sarıldığı için zorba ve isyankâr değildir.
Kötülüklerden sakınır. Ana babasına iyi davranır. İyilik ve barış için
çalıştığından doğduğu, öldüğü ve yeniden dirildiği gün kendisine esenlik vaat
edilir. (Aliimran suresi)
Meryem, ailesinden
ayrılır ve doğuda bir yere çekilir. Allah ona, bir ruh olarak insan şeklinde
görünen Cebrail'i gönderir. Meryem korkup ürkse de Cebrail, Allah'ın gönderdiği
bir elçi olduğunu, tertemiz bir erkek çocuk armağan etmek için geldiğini
belirtir. Meryem, iffetsizlik yapmadığını, kendisine erkek dokunmadığını
söyler. Allah'ın gücünün bir delili olarak kararlaştırıldığı için Meryem İsa'ya
gebe kalır. Bir hurma dalının altında çocuğunu doğurur. Sonra kucağına alarak
kavmine getirir. İnsanlar tuhaf karşılarlar. Meryem, konuşmaları için çocuğu
gösterir. Çocuk onlara; Allah'ın kendisine İncil'i verdiğini, kendisini
peygamber yaptığını, bulunduğu yerde kutsal ve bereketli kıldığını, yaşadığı
sürece ibadet etmesini önerdiğini bildirir. Ayrıca annesine; iyilik yapmasını,
zorba olmamasını söyler. İşte Meryem oğlu İsa'nın kimliği hakkında kuşkuya
düşülen konunun gerçeği budur. Allah'ın çocuk edinmesi olacak şey değildir.
Konuyla ilgili olarak Muhammed insanları uyarmalıdır. Meleklere göre Allah
İsa'ya yazmayı, bilgeliği, Tevrat'ı, İncil'i öğretir. İsa, İsrailoğullarına bir
peygamber olarak geleceğini ve çamurdan yapacağı kuşa üfleyince onun uçacağını,
körü ve cüzzamlıyı iyileştireceğini, ölüleri dirilteceğini, kendisinden önce
gelen Tevrat’ı doğrulayacağını bildirir. Allah konuyla ilgili olarak Muhammed
Peygambere; Hıristiyanlarla ve Yahudilerle ortak bir sözde birleşilmesini,
Allah'tan başkasına tapılmamasını, Allah'a ortak koşulmamasını emreder.
İnkârcıları dost tutan ikiyüzlüler, İsa'yı öldürdükleri için lanetlenirler.
Hâlbuki ne öldürürler, ne de asarlar. Tam aksine, Allah İsa'yı kendisine
yükseltir. Fakat öldürdükleri onlara İsa gibi gösterilir. Onun hakkında
ayrılığa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. (Meryem suresi, Nisa suresi)
Nuh, kavmine peygamber
olarak gönderilir. Kavminin inkârcı ileri gelenleri, Nuh'un insandan başka bir
şey olmadığını söylerler. "Eğer
Allah, peygamber göndermek isteseydi, muhakkak ki melekler gönderirdi"
derler. Atalarından böyle bir şey duymadıklarını belirtirler. Doğruluktan
uzaklaşıp zalimce ve azgınca hareket ederler. Yüce Allah Nuh’a, dini ayakta
tutmalarını ve dinde ayrılığa düşmemelerini tavsiye ettiği halde insanlar buna
uymazlar ve suç işlemeye devam ederler. Üstelik Nuh'a "Mecnundur"
yakıştırmasında bulunarak incitirler. Bu durumda Allah'tan yardım dileyen Nuh'a
bir gemi yapması vahyedilir. Sular coşup yükselmeye başlayınca, Nuh’un yanında
yer alan her cinsten eşler gemiye bindirilir. Tahtadan yapılmış gemi, dağlar
gibi dalgalar arasında gider ve sular çekilince Cudi dağının üzerine yerleşir.
İçindekiler kurtulur. Nuh, oğluna da gemiye binmesini söyler. Fakat oğlu,
kendisini sudan koruyacak bir dağa sığınacağını belirterek bu çağrıya uymaz ve
öteki inkârcılarla birlikte boğulur. (Hud suresi)
Allah, kesin inananlardan
olması için İbrahim'e, göklerin ve yerin muhteşem varlıklarını göstermektedir.
İbrahim, gece olunca bir yıldız görür ve Allah'ının yıldız olduğunu, yıldız
batınca batanları sevmediğini söyler. Ardından ay'ı doğarken görür. Bu defa
Allah’ının ay olduğunu, o da batınca vazgeçtiğini söyler. Aynı şekilde güneşi
doğarken görür ve Allah’ının güneş olduğunu ifade eder. Üstelik güneş daha
büyüktür. Fakat onun da battığını görünce yeri göğü yaratan tek tanrıya
inandığını, Allah'a ortak koşanlardan olmadığını açıklar. Kavmi onunla
tartışmaya girer. Fakat o Allah'ın ilminin her şeyi kuşattığını söyleyerek tek
Allah'a inananların, Allah'a ortak koşanlardan daha çok güvene layık olduğunu
belirtir. Güvende olma, inanıp da inançlarını herhangi bir zulümle
kirletmeyenlerin hakkıdır. Böylece kavmine karşı dereceleri yükseltilen
İbrahim'e üstün meziyetler verilir. (Enam suresi)
İbrahim'in babası Azer;
işitmeyen, görmeyen ve hiçbir yararı olmayan putlara tapmaktadır. İbrahim,
kendisine ilim geldiğini belirterek babasının şeytana uymamasını ister. Babası,
putlardan ibaret olan tanrılarına yüz çevrilmesinden hoşnut olmaz. Onlara dil
uzatmaktan vazgeçmemesi halinde İbrahim'i taşlayacağını bildirir. İbrahim,
babasının esenlik içinde kalmasını ve lütufkâr olan Allah'tan bağışlanmasını
diler. Sonra putları parça parça kırar. Yalnız en büyüğünü bırakır. İbrahim'e
kızarlar. "Tanrılarımızı sen mi parçaladın" diye sorarlar. İbrahim,
kendisinin değil, en büyük putun parçaladığını söyler. Eğer konuşurlarsa,
putlara sorulmasını ister. Tabii ki putlar cevap veremez ve Allah’ın birliğine
inanılır. (Enbiya suresi)
İbrahim, putperestlerin
ellerinde yonttukları şeylere taptıklarını görünce hem kendilerini, hem de
yaptıkları şeyleri Allah'ın yarattığını söyleyerek onları uyarır. Putperestler
buna tepki gösterirler ve İbrahim'i bir mancınık marifetiyle odun ateşine
atarlar. Puta tapanların hevesleri Allah tarafından kursaklarında bırakılır ve
İbrahim oradan kurtulur. (Rivayete göre
ateş suya, odunlar da balığa dönüşür ve Şanlıurfa’daki balıklı göl oluşur.)
Daha sonra İbrahim Allah'a gider ve ondan hayırlı bir çocuk ister. Kendisine
bir oğlan müjdelenir. Adı İsmail'dir. Koşabilecek yaşa geldiğinde, babası rüyasında
İsmail’in boğazını kestiğini görür ve bu rüyasını oğluna anlatır. İsmail,
babasına emrolunduğu şeyi yapması konusunda rıza gösterince İbrahim, onu kurban
etmek için alnı üzerine yatırır. Oysa bu Allah'ın İbrahim'i bir sınavıdır.
Oğluna bedel olarak bir koç kurban verilir ve İsmail kurtulur. Böylece kurban
ibadetiyle birlikte İbrahim'e iyi bir nam bırakılmış olur. İyiler, Allah
tarafından bu şekilde ödüllendirilir. (Saffat
suresi)
Üç melek elçi, İbrahim
Peygambere oğlu olacağı müjdesini vermeye geldiklerinde, şehir halkını perişan
edeceklerini bildirirler. Çünkü Sodom şehri erkekleri, kadınları bırakıp şehvet
için hemcinslerine gitmektedirler. Yol kesip toplantılarda çirkinlikler
sergilemektedirler. İbrahim, elçilere Sodom’da Lût Peygamberin olduğunu
hatırlatır. Elçiler, Allah’ın emirlerini duyurmak için Lût Peygambere giderler.
Lût, şehir halkına üç melek elçiyi göstererek onların kendi misafiri olduğunu
ve onlara karşı kendisinin utandırılmamasını ister. Şehir halkı "Şunu bunu
korumak sana mı kalmış" diyerek iyi niyetli olmadıklarını belli ederler.
Elçiler yüzünden uğursuzluğa uğradıklarını öne sürerek bu işten vazgeçmelerini,
aksi takdirde elçileri taşlayacaklarını bildirirler. Bu arada şehrin öbür
ucundan koşarak gelen bir adam, ücret istemeyen bu elçilere uymalarını söyler.
Allah’tan başka tanrı edinilmemesini, putların hiçbir yarar sağlamadığını
hatırlatır. Buna rağmen Lût Peygamber, şehir halkına kızlarını göstererek
düşündükleri buysa onlarla evlenebileceklerini söyler. Onlar ise ne halt
ettiklerini bilmeyecek kadar sersemdirler. Aslında Lût'a, Allah tarafından
suçlu toplumun sabaha karşı köklerinin kesileceği vahyedilmiştir. Üç melek
elçi, Lût’un, ailesini geceden yola çıkarmasını ve arkalarına bakmadan istenen
yere gitmelerini istemiştir. Lût’un hanımı, bir istisna olarak suçlu toplumla
birlikte bırakılmıştır. Güneş doğarken hepsini korkunç titreşimli patlama sesi
yakalamış ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taşlar yağdırılmıştır. Şehirleri
yerle bir edilmiştir. (Şuara Suresi,
Hud suresi)
Bir zamanlar Yusuf,
babası Yakup'a; rüyasında güneşi, ay'ı ve on bir gezegeni kendisine secde
ederken gördüğünü bildirir. Babası Yakup, şeytanın, insan için açık bir düşman
olduğunu hatırlatarak rüyasını kardeşlerine anlatmamasını ister. Böylece
Allah'ın, Yusuf’a rüya yorumlarını öğreteceğini söyler. Diğer kardeşleri,
Yusuf’la Bünyamin'i, babalarının daha çok sevdikleri konusunda hemfikirdirler.
Bir kısmı Yusuf'u öldürmeyi, diğer bir kısmı da kuyunun dibine bırakmayı teklif
ederler. Kervanlardan birinin alacağı düşüncesiyle kuyuya bırakmaya karar
verirler. Babalarına Yusuf konusunda kendilerine güvenmelerini, gezip oynaması
için izin vermesini, onu koruyup gözeteceklerini söylerler. Babaları tedirgin
olduğunu ve onu bir kurdun yemesinden korktuğunu belirtir. Kardeşleri, kurdun
yemesine fırsat vermeyecekleri konusunda babalarını ikna ederler. Onu kuyunun
dibine bırakmaya karar verdiklerinde Allah, Yusuf’a şöyle vahyeder: "Üzülme, onların bu yaptıklarını bir gün
hiç farkında olmayacakları bir sırada onlara anlatacaksın." Akşamleyin
ağlayarak babalarına gelirler. Oynarken Yusuf'u eşyalarının yanında
bıraktıklarını ve onu kurdun yediğini söylerler. Kan sürdükleri gömleğini
babalarına gösterirler. Babaları Yakup, nefislerinin çocuklarını aldatmış
olduğunu ve böyle bir işe sevkettiğini söyleyerek sabredeceğini bildirir.
Oradan geçmekte olan bir kervan su almak için kuyuya geldiğinde Yusuf'u
farkeder. Ticaret maksadıyla onu saklar ve Mısır'a vardıklarında ucuz bir fiyata
satar. Onu satın alan Aziz, evlat edinmeyi düşünür. Bu arada Yusuf ergenlik
çağına gelir ve kendisine Allah tarafından ilim verilir. Ayrıca rüyaların
yorumlanması öğretilir. Evinde kaldığı Aziz’in karısı, Yusuf'u arzular ve
nefsinden gönlünü tatmin etmek ister. Aslında Yusuf da onu arzular. Fakat
kötülük ve fuhuş ondan uzak tutulduğu için kabul etmez. Kapıya doğru
koşuşurlar. Kadın, Yusuf'un gömleğini arkadan çekip yırtar. Kapıda kadının
kocası Aziz’e rastlarlar. Kadın kocasına, Yusuf'un, kendisine kötülük yapmak
istediğini söyler. Yusuf ise, kadının kendisini birlikte olmaya çağırdığını
belirtir. Kadının akrabasından biri yırtık gömlekle ilgili şu yargıda bulunur:
Önden yırtılmışsa erkek, arkadan
yırtılmışsa kadın yalan söylemiştir. Gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gören
koca; hanımını suçlu bulur ve günahının affını dilemesini ister. Yusuf’a da
bundan kimseye söz etmemesini söyler.
Şehirde kimi kadınlar
Aziz'in hanımının, genç uşağının nefsinden gönlünü eğlendirmek istediği, aşktan
yüreğinin zarının delindiği yönünde dedikodu çıkarırlar. Bunu duyan kadın,
şehirdeki diğer kadınları evine davet eder. Güzelce ağırlar. Meyve ikram eder.
Ellerine bıçak verir. Meyve soyarken yanlarına gönderilen Yusuf'un
yakışıklılığını görünce ona hayranlıklarından dolayı ellerini keserler. Aziz’in
hanımı diğer kadınlara ısrarla Yusuf'tan murat almak istediğini, kabul etmezse
onu zindana attıracağını söyler. Şiddetle sakınan Yusuf sonunda zindana atılır.
Onunla birlikte zindana iki delikanlı daha girer. Biri rüyasında şarap
yaptığını, diğeri başının üstünde kuşların yemekte olduğu bir ekmek taşıdığını
gördüğünü söyler. Yusuf'tan rüyalarını yorumlamasını isterler. Yusuf rüyaları
yorumlamadan önce ataları olan İbrahim, İshak ve Yakup'un dinine bağlı
olduğunu, Allah'a herhangi bir şeyin ortak koşulmaması gerektiğini, tek
tanrının çok tanrılıktan daha iyi olduğunu zindan arkadaşlarıyla paylaşır.
Sonra da rüyalarını yorumlar. Arkadaşlarından biri, Allah edindiği kişiye şarap
sunacaktır. Diğeri ise asılacaktır ve kuşlar onu başından yiyecektir. Yusuf,
zindandan kurtulacağını düşündüğü birinci kişiye, Allah edindiği kişi yanında
kendisini anmasını söyler. Ne var ki adam bunu unutur ve Yusuf yıllarca
zindanda kalır. Bir gün Kral bir rüya görür ve ileri gelenlerden yorumlamalarını
ister. Rüyasında yedi cılız inek, yedi besili ineği yemektedir. Ayrıca yedi
yeşil başak, yedi de kuru başak vardır. Yorumcular, bilemeyeceklerini
söylerler. Yalnız zindandan kurtulan kişi, kendisinin zindana gönderilmesi
durumunda yorumunu yapabileceğini söyler. Zindana gönderilir. Yusuf'la görüşür.
Yusuf'tan aldığı yoruma göre yedi yıl ekin ekeceklerini, biçtiklerinden
yiyecekleri kadarını alıp gerisini başağında bırakacaklarını, bunun ardından
yedi yılın kurak geçeceğini, kuraklık yıllarında tohumluk dışında önceden
biriktirdiklerinden yiyebileceklerini, daha sonra ise yağmur sonucu bolluğun
geleceğini ve halkın rahat edeceğini söyler. Kral, bu yorumu yapanın
getirilmesini ister. Yusuf zindandan çıkarılıp getirildiğinde onu özel
danışmanı yapar. Ülke hazinelerinin yönetilmesi görevini verir.
Kuraklık başlayınca
Yusuf'un kardeşleri erzak almak için Mısır'a gelirler. Yusuf, hazine
görevlisidir. Onun huzuruna çıkarlar. Yusuf onları tanır. Fakat onlar Yusuf’u
tanıyamazlar. Yusuf bir yandan erzak yüklerini bağlatırken bir yandan da
kardeşlerle konuşur. Onların küçük bir kardeşleri olduğunu, onu kendilerine
getirmelerini, eğer getirmezlerse artık erzak vermeyeceğini bildirir.
Kardeşler, bunu yapabileceklerini ima ederek ayrılırlar. Yusuf, gittiklerinde
fark edip tekrar gelmeleri için erzak bedeli olarak aldığı sermayeyi yüklerinin
içine geri koydurur.
Döndüklerinde, yeniden
erzak alabilmeleri için kardeşleri Bünyamin'i de göndermesi hususunu babalarına
iletirler. Önceden Yusuf hakkında güven yitirdikleri için babaları tereddüt
içindedir. Bu arada sermayelerinin geri verildiğini yüklerini açınca görürler.
Babaları Yakup, kuşatılmaları ya da çaresiz kalma durumu dışında Bünyamin'i
geri getirme konusunda Allah adına söz alır ve Mısır’a bir tek kapıdan değil,
ayrı ayrı kapılardan girmelerini söyler.
Babalarının emrettiği
yerden Mısır'a girerler. Gerçekten babaları Yakup, Allah tarafından kendisine
ilim verilmiş biridir. Kardeşleri Yusuf'un yanına girince, Yusuf, öz kardeşi
Bünyamin'i yanına alır ve ona kardeşi olduğunu, diğer kardeşlerinin kendilerine
yaptıklarına üzülmemesini söyler. Sonra da kardeşlerinin yüklerini hazırlatır.
Bu arada kralın su tasını bilerek Bünyamin'in yükü içine koyar. Tellalın,
kafilenin hırsızlık yaptığı yönünde haykırmasını ister. Kardeşler, Mısır'a
hırsızlık için gelmediklerini, tasın kimin yükünde çıkarsa bu ülkede kalmasına
razı olduklarını bildirirler. Nihayet su tası, kardeşi Bünyamin’in heybesinden
çıkar. Yusuf'a daha önce Allah tarafından böyle bir plan öğretilmiştir. Çünkü
her ilim sahibinin üstünde bir başka bilen vardır. Yusuf’un kardeşleri şimdi
Bünyamin'in hırsızlık yaptığını, daha önce de onun kardeşinin çaldığını iftira
ederler. Yusuf, kendisinin kastedildiğini açığa vurmaz ve Allah'ın daha iyi
bildiğini söyler. Kardeşler, ihtiyar babalarının buna çok üzüleceğini, Bünyamin
yerine bir başka kardeşin alıkonulmasını isterlerse de Yusuf bunu kabul etmez.
Çaresiz dönerler. Babaları üzülür ve yine sabra sarılır. Yusuf'u anarak
sızlanır. Oğullarının tekrar Mısır'a giderek Yusuf'u ve Bünyamin'i aramalarını,
Allah'tan umut kesmemelerini ister. Yakup'un oğulları, Yusuf'’un yanına
vardıklarında az bir sermaye ile tam ölçü zahire vermesini isterler. Yusuf ise
onların cahil zamanlarında Yusuf ile kardeşine yaptıklarını hatırlatır. Yusuf
adı anılınca onun Yusuf olduğunu anlarlar. Yusuf, Allah'ın, güzel düşünüp güzel
davrananları ödülsüz bırakmayacağını söyleyerek gömleğini babalarına
götürmelerini, sonra da bütün aile olarak kendi yanına gelmelerini ister.
Kafile Mısır'dan yola çıktığında babaları yanındakilere Yusuf'un kokusunu
duyduğunu belirtir. Müjdeci gömleği getirince gözleri açılır ve başkalarının
bilemeyeceği şeyleri Allah tarafından gönderilen vahiy ile bildiğini söyler.
Oğullar, babalarına seslenerek Allah’tan günahlarının bağışlanmasını dilemesini
isterler. Hep birlikte Mısır'a hareket ederler. Yusuf anasına ve babasına
sarılır. Onları tahtın üstüne çıkarır. Hepsi, Yusuf'un önünde secde eder gibi
eğilirler. (Yusuf suresi)
Yunus, Allah tarafından
gönderilen peygamberlerdendir. Allah'tan izinsiz olarak kavminden ayrıldığı
için kaçtığı gemiden denize atılır ve balık onu yutar. İnsanların
diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalması gerekirken çıplak bir
araziye atılır. Üzerine gölge yapması için kabak türü geniş yapraklı bitki
örtülür. Yüzbinden fazla kişiye peygamber olarak gönderilir ve hepsi ona
inanırlar. Çünkü balığın karnında iken Allah'ı yücelterek anmıştır. (Saffat suresi)
Lokman, çocuğuna şu
öğütleri verir: Yapılan iyilik ya da kötülük, bir hardal tanesi ağırlığında
bile olsa ve bu, bir kayanın içinde veya göklerde ya da yerin derinliklerinde
bulunsa da Allah tarafından kişinin karşısına getirilir. Bu nedenle kişiler
iyiliğe yöneltilmeli, kötülüklerden vazgeçirilmelidir. Küçümseyerek insanlardan
yüz çevrilmemelidir. Yeryüzünde böbürlenerek yürünmemelidir. Doğal olunmalıdır.
Ses yükseltilmemelidir. Seslerin en çirkininin merkeplerin sesi olduğu
unutulmamalıdır. Allah'ın, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri sevmediği
bilinmelidir. (Lokman suresi)
Önceki nesiller içinde
yaşayan bir grup yiğit genç, tanrılarının yeri göğü yaratan Allah olduğunu öne
sürmüşlerdir. Hükümdarları ise puta tapılmasını istemektedir.
Gençlerin sayısı hakkında
üç kişidir diyenler olduğu gibi beş ya da yedi kişi olduğunu söyleyenler
olmuştur. Ayrıca bir de köpekleri vardır. Hükümdara karşıdırlar. Putlardan
uzaklaşılmasını isterler.
İçlerinden biri,
hükümdardan korunmak için mağaraya sığınmalarının uygun olacağını söyler.
Mağarada uykuya dalarlar. Köpekleri de mağaranın girişinde ön ayaklarını
uzatmış yatmaktadır. Güneş, sağ taraflarından doğar ve onları rahatsız etmeden
geçerek sol taraflarından batar.
Uyandıklarında mağarada
ne kadar kaldıklarını konuşurlar. "Bir gün kaldık" diyenler olduğu gibi
"Dokuz yıl artısıyla üçyüz yıl kaldık" diyenler de olur. Kaç kişi
olduklarını ve mağarada ne kadar kaldıklarını Allah daha iyi bilir. Zira
insanlar arasında ashab-ı kehf diye anılan mağara arkadaşları hakkında bilgisi
olanlar çok azdır. Bu nedenle kesin delil olmadıkça mağara arkadaşları hakkında
münakaşaya girişilmemeli ve onlar hakkında ileri geri konuşanlardan bilgi
istenmemelidir.
Uyandıklarında yiyecek
almak üzere birini şehre gönderirler. Elinde, önceki nesiller döneminde
kullanılan gümüş para vardır. Gizli hareket etmesini hatırlatırlar. Çünkü
yakalandıklarında kendi dinlerine döndürülme ve taşlanarak öldürülme
tehlikesinin bulunduğunu bilirler. Sonuçta şehir halkı paradan şüphelenerek
onları bulur ve mağaradan çıkamamaları için üstlerine bir bina yapılmasını
isterler.
Hükümdar, Allah dışında
tanrılara tapılmasını dayatmaktadır. Bu nedenle Allah, Muhammed Peygambere,
kötü arzularına uymuş ve işi gücü aşırılık olan kimseye boyun eğilmemesini
vahyeder. Ve şu mesajı hatırlatır:
“Onları uyutup sonra uyandırdığımız gibi öldükten sonra dirilmenin de
gerçek olduğu bilinmelidir. Kıyamet gününün geleceğinden asla şüphe
edilmemelidir.” (Kehf suresi)
İki adamın birer bağı
vardır. Arasından bir ırmak akar. Bağlar, yemişlerini vermiştir. Adamlardan
birinin başka gelirleri de vardır. Servetçe ve oğulca daha zengindir. Bir gün
bağına gittiğinde, bağının kuruyacağını sanmadığını, kıyametin kopacağına
inanmadığını, Allah'ın huzuruna götürüldüğünde bu dünyadakinden daha iyisini
bulabileceğini söyler. Bağındaki ürün bolluğunun Allah’tan geldiğine şükretmez.
Gökten gelebilecek bir afetle bağının kuruyup yalçın kaya kesilebileceği
ihtimalini düşünmez.
Diğeri ise insanı
Allah'ın yarattığını, Allah'a hiç kimseyi ortak koşmadığını söyler. İnsanların,
karşısındaki kişiyi servetçe ve oğulca basit görmemesini, Allah’ın ona da daha
değerli bir bağ verebileceğini hatırlatır.
Nitekim zengin olduğunu
iddia eden adamın kendisine Allah'tan başka yardım edecek destekçileri yoktur.
Kendi kendini de kurtaracak güçte değildir. Bunun sonucu olarak bütün ürünü
afet sonucu mahvolur. Bağ için harcadıklarına vahlanarak avuçlarını ovuşturur
ve Allah’a ortak koştuğu için pişman olur.
İşte böyle bir durumda,
dostluk ve koruma, hak olan Allah'tandır. O, karşılık verme bakımından da
iyidir, iş sonuçlandırma bakımından da iyidir. (Kehf
suresi)
Geçmiş dönemlerde
Zülkarneyn, Allah tarafından iki nesil kadar yönetime sahip kılınmıştır. Bir
gün güneşin battığı bir yerde bir kavme rastlar. Allah tarafından Zülkarneyn'e,
onlara azap ya da iyilik etme yolunu seçmesi istenir. O, haksızlık edenlerin
cezalandırılacağını, inanıp iyi davrananların ödüllendirileceğini söyler. Başka
bir gün güneşin doğduğu yere ulaşır. Güneş, herhangi bir şeye sahip olmayan bir
topluluk üzerine doğmaktadır. Zülkarneyn, yüksek bir mevkinin ve hükümranlığın
sahibidir. Nice bilgi ve yetki, Allah tarafından kendisine verilmiştir. Sonra
yoluna devam eder. İki dağ arasına ulaştığında bir kavme rastlar. Kavmin
insanları Yecuc ve Mecuc'un bozgunculuk yaptıklarını, onlarla kendileri arasına
bir set yapmasını, bunun için vergi verebileceklerini söylerler. Zülkarneyn,
Allah'ın kendisi için verdiği imkânların, onların vereceğinden daha iyi
olduğunu belirtir ve bedensel güçleriyle yardım etmeleri halinde set yapacağını
söyler. İki dağın arasını demir kütleleriyle doldurtup dağlarla aynı seviyeye
getirince üflemelerini ister. Demir kütleleri ateş haline gelince üzerine
erimiş katran döker. Yecuc ve Mecuc o seti bir daha aşamazlar. (Kehf suresi)
İsrailoğullarının ileri
gelenleri ile peygamberleri arasında, savaşın insanları yurtlarından çıkardığı,
çocuklarından ayırdığı hususunda konuşmalar geçerken Allah, Talut'u hükümdar
olarak gönderir. Onun bilgisini ve gücünü artırır. Talut, savaş için ordugâhtan
çıkınca askerlerine; Allah'ın kendilerini bir ırmakla deneyeceğini, bu nedenle
ırmaktan kana kana değil, sadece bir avuç su içmelerini söyler. Ne var ki,
içlerinden pek azı hariç, hepsi kana kana su içerler. Talut ve kendisiyle
beraber inananlar, ırmağı geçince Calut'a ve askerlerine karşı güçlerinin
yetmeyebileceğini söylerler. Allah'a kavuşacaklarına kanaat getirenler ise
Allah'ın, sabredenlerle beraber olduğunu, az bir topluluğun Allah'ın izniyle
çok topluluğu yenebileceğini belirtirler. Calut ve ordusuyla karşılaştıklarında
onları yenerler. Davud, Calut'u öldürür. Allah Davud'a hükümdarlık ve bilgelik
verir. Dilediği ilimleri ona öğretir. Eğer Allah, insanlardan bir kısmının
kötülüğünü, diğerleriyle savmasaydı elbette yeryüzü bozguna uğrardı. Fakat
Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir. (Bakara
suresi)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder