Kazım Ulusoy, 17326 sicil numaralı emekli
emniyet müdürlerimizdendi. Benden on yıl kıdemliydi. Polis koleji ve polis
akademisinin 1960 yılında bağrına alıp 1966 yılında mezun ettiği saygın bir
mensubumuzdu.
Yıllar sonra kardeşinin yazdığı ACIBADEM
adlı kitabı okudum. Kitapta 1950’li yılların Sakarya nehri civarındaki Ankara
köyleri anlatılmaktadır.
Yazar, köy romanında doğayı anlatmış. Ama
bir hakemin kendini unutturarak müsabaka yönetmesi tadında kalmış doğa…
Dolayısıyla insan figürü öne çıkmış. Yöre insanının fiziğini ve iç dünyasını
iyi yakalamış. Öyle ki yakışıklı, uzun boylu, tahsilli, güçlü birini az sonra
pısırık, delirmiş hatta kalleş yapabiliyor. Öte yandan salyalı, çelimsiz, sakat
birini de yücelterek güçlü ve karakterli hale getirebiliyor.
Yazar burada rüya girişlerini ustalıkla
kullanarak esere mükemmel bir zenginlik kazandırıyor. Böylece okuyucu kitaptan
kopamıyor. “Bu kişi başlangıçta şöyleydi, şimdi neden böyle oldu” diye zihnini taze tutmak zorunda hissediyor.
Bana sorarsanız kitap resimli romanı
andırıyordu. Bazen de film izlediğimi sandım. Köy ve kişiler sanki satır
aralarındaydılar ve okurken ben onları görebiliyordum. Şimdi rahatça köyün
krokisini çizebilirim. Eğer azıcık yeteneğim olsaydı en az on kişiyi
resmedebilirdim.
60 yıl öncesinin Anadolu manzaraları,
Anadolu gelenekleri, Anadolu köy yaşantısı, örf ve adetler ve de atasözleri…
Atasözleri derleyicileri için mükemmel bir kaynak…
Roman yıllarının aksine günümüzde
insanların çoğu kentlerde yaşamaktadır. Ben derim ki Acıbadem, günümüz kentli
gençliğin köy yaşantısıyla ilgili duygularını mutlaka depreştirmiştir. ‘Gitsem
mi gitmesem mi’ kararsızlığındaki gençlerimiz bu romanı okuduklarında mutlaka
ebeveynlerinin köyüne gitme yönünde tercihte bulunacaklardır. Kuşkusuz
elektriğin, televizyonun, internetin geldiği bugünkü köylerde romanda
yazılanları birebir göremeyeceklerdir. Ama üzüm bağları, samanlık, at, tay,
koyun, tavuk vb. üzerinden anlatılanlarla yeni çıkarımlarda bulunacaklardır.
Son söz olarak şunu ifade edebiliriz:
Romanda, tüm köye sahip olmaya kalkışan iki
kişi arasındaki düşmanlığın yarattığı mal ve mevki hırsının, çocuklarının
hayatının önüne geçtiği mesajı vardır.
Yazar ise “Herkes lâyık olduğu yerde
durmasını bilmeli” diyerek noktayı koymaktadır.
O yazar Haşmet Ulusoy’du.
Kutluyorum.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder