Cop, polisle özdeşleşen en önemli
unsurlardan biridir. Bir o kadar da polise kötü unvan kazandırır. Aslında karşı
taraf en az zararı coptan görmektedir. Fakat medyaya yansımasından da
görmekteyiz ki "Coplandı" travması, bazen copun tende yarattığı
ekimozdan daha derin tesir bırakabilmektedir. Düşene de, kaçana da vurulması toplumsal acıyı daha da artırmaktadır.
Bu nedenle cop; hem polis için,
hem de vatandaş için çok hassas bir konumda bulunmaktadır. Hatta kişisel polis hataları
dışında, coplatan devlet sayıldığı için ülkemiz uluslararası arenada zarar
görmektedir.
Fakat son toplumsal olaylarda polis,
copla birlikte tazyikli su ve biber gazı kullandı. Böylece copun tahtı
sallanmaya başladı. Hatta görev alanı biraz daha daraldı.
Polisin işi kolaylaştı. Copla kas
gücü kullanma yerine tek bir düğme ile göstericiler dağıtılabildi. Üstelik
coptan edinilen kötü imaj azaldı.
Kendisine emir verilen polis; tazyikli
su ve biber gazı kullanarak hem teknolojik gelişmelere ayak uydurduğunu
gösterdi, hem de daha büyük kalabalıkları etkisiz hale getirdi.
Ne var ki gözlemlerimize göre
tazyikli su ve biber gazı da toplumdan ciddi tepkiler gördü. Yaygın olarak
kullanıldığı için cop en sabıkalı silahken, şimdi sabıkalı sayısı üçe yükseldi.
Hâlbuki üçü de topluluğun dağıtılması için kanunların izin verdiği unsurlardır.
Aslında polis, mülki idare
amirinin verdiği dağıtma emrini yasal olan bu silahlarla ve yasal ölçüler
içinde yaparsa toplumdan hiç tepki almaması gerekir.
Kendisi yasal bir kuruluştur.
Çalışanları bu ülkenin insanları arasından seçilir.
Dağıtma emri, bu ülkenin
valisinden gelmektedir.
Kullanılan silahlar, yasaların
öngördükleridir.
Dağıtma yöntemi de yasalarca
belirlendiği gibi yapılmaktadır. (Hislerine mani olamayan az sayıdaki polisler,
amirleri tarafından bu tür görevlere çıkarılmamalıdırlar.)
Fakat bu tür görevlerin sonunda
olumsuz faturalar hep polise çıkarılır.
Oysa polis görevini yapmak için
oradadır. Kızılay'da ya da Taksim'de insanlar özgür bir şekilde, rahat
kıyafetlerle dilediği gibi hareket ederken üniformalı polisin belli disiplin
kuralları içerisinde günlerce görev yapmasının zorluğu kamuoyumuzca
bilinmektedir.
Biz burada polis olarak toplumsal
olaylarda kötü unvan sahibi olmamıza yol açtığına inandığımız iki önemli sebep
üzerinde duracağız:
Birincisi; dağıtma eylemi öncesi
topluluğa hitap eksikliği...
İkincisi; topluluk içine sızan kötü
niyetlilerin profesyonel sivil polislerle etkisiz hale getirilmesi...
Yalnız bu iki hususu biraz açmamız
gerekir. Zira topluluğa yapılacak sıradan bir hitabın hiçbir faydası olmaz. Aksine
biraz sonraki hengâmenin felaket tellallığı gibi algılanmasına yol açabilir ve
topluluğu sakinleştirme yerine daha da gergin duruma sokabilir. Bu nedenle topluluğa
hitap edecek kişi, sosyal hizmet uzmanı kadar bilgili olmalıdır. İnsan
psikolojisini iyi bilmelidir. Kalabalığın toplanmasına yol açan nedenlerin
tahlilini yapabilecek düzeyde altyapıya sahip olmalıdır. Kişilerarası iletişim
uzmanlarından eğitim almalıdır. Türkiye, 1960'lı yıllardan beri toplumsal
olayları yaşayan bir ülkedir. Fakat bugüne kadar bir topluluğun olaysız
dağılışını sağlayan tek bir konuşma metni örneği bile yoktur. Bu nedenle polis,
muhtelif senaryolar yaratarak bu konuda ön çalışmalar yapmalıdır.
İkinci husus da çok önemlidir. Kalabalığın
dağıtılması emri mutlaka mülki idare amirinden gelmelidir. Böyle bir emir
gelmeden polis tarafından yapılan müdahale; yetki aşımıdır ve suç oluşturur. Gelen
dağıtma emri, orada bulunan en üst polis yetkilisi tarafından kalabalık önünde personele
iletilir. İşte polis teşkilatı için en hassas durum bu anda başlamıştır. Çünkü
toplumsal olaylara müdahale eden teşkilat mensuplarımız en genç olanlardır ve
topluluk içindeki provokatörleri tanıma şansları azdır. Ancak ilgili şube
müdürlüklerinde daha tecrübeli polislerimiz, kalabalık toplanmaya başladıktan
itibaren sivil kıyafetli olarak kalabalığın arasındadırlar. Bu onların, onlarca
kez görev aldıkları sıradan görevlerdir. Herkesi potansiyel suçlu görmezler. Masumane
duygularla toplantıya katılanları kollarlar. Topluluk içinde hangilerinin kötü
niyetle davranacağını çok iyi bilirler. Kendi aralarında bu insanları
paylaştırırlar. Dağıtma emri verildiğinde genç çevik kuvvet polisleriyle göz
göze gelerek kötü niyetli şahısları yakalayıp etkisiz duruma getirirler. Şunu
da belirtmeliyiz ki bunları gerçekleştirebilmek için olay olmadığı zamanlarda
tecrübeli personelin, çevik kuvvet polisleriyle senaryolu tatbikatlar yapmaları
gerekmektedir. Toplumsal olaylar sonrasında çıkacak durum, tecrübeli sivil
polislere bağlıdır. Eğer başarısızlık varsa sivil polislerin
"tecrübe"lerine yeniden bakmak gerekir. Aksi takdirde başarısızlık
kaçınılmazdır.
Böylece bu iki husustan
birincinin uygulanmasıyla yani iyi bir hitapla birçok grubun polis müdahalesi
olmaksızın kendiliğinden dağılmasını sağlamak mümkün olabilecektir. Ya da en
azından grubun gerginliği azalacaktır.
İkinci hususun uygulanmasıyla da
masum insanlar en az zarar görecek. Gerçek suçlular yakalanmış olacak. Görüntülü
kayıt desteğiyle yapılacak adil yargılanmalar caydırıcılıkta önemli rol
oynayacaktır.
Bütün bunların bir sonucu olarak
copa, tazyikli suya ve biber gazına daha az ihtiyaç duyulacaktır.
Toplumdaki kötü polis imajı en
aza inecektir.
Devlete, polis devleti yakıştırması
yapılamayacaktır.
İnsan hakları ve demokrasi
kavramları örselenmeyecektir.
Turizm, olumsuz
etkilenmeyecektir.
Ülkemiz, uluslararası ilişkilerde
itibar kaybetmeyecektir.
...
Cop ya da biber gazı deyip geçmemek
gerekir. 2013
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder