O vali otokrat biriydi. İldeki altı yerel gazete, zamanla o valiyi
eleştirdiler. Sonuçta merkeze alındı.
Yerine gelen vali ise bilgisayarlaşma yönünden aktifti. Yerel
gazetelere birer bilgisayar hediye etti.
Sonra ne oldu?
Tabii ki şimdi sizin aklınızdan geçenler oldu. Benzer etkileşim, değişik
boyutlarıyla büyüdü. Bütün ülkeye yayıldı.
Basın etkilendi.
Sonra üniversiteyle oynadılar.
Polis zaten hep kamburla yaşadı.
Silahlı kuvvetlere el attılar.
Mülkiyeyi avuçlarına aldılar.
En son bağıra bağıra yargı gitti.
…
Hasan Hüseyin KORKMAZGİL, Ağlamalar şiirinde duygularını şöyle
ifade etmişti: “Dalları düğüm düğüm/ gövdesi kahve falı/ bir zeytin ağacını
köklemek var ya/ sökmek var ya sarp yamaçtan ardıcı/ kazma vurmak beş yüz
yıllık meşeye/ acısını duymak var ya kopmanın…” Şair, babaların ağlamasını tarif
ediyordu.
Şimdi bir millet topyekûn ağlıyor. Basın, üniversite, polis,
asker, yargı gibi kökler; kumpaslarla, entrikalarla milletin gövdesinden
koparılıyor.
İçte durum böyle…
Ya dışta neler oluyor?
Yıllardır Balkanlardan ve
Kafkasya’dan gelen dalgalar
keyfimizi kaçırdı. Orta Doğudan da
şikâyetlerimiz vardı. Son zamanlarda esen kızgın kum fırtınaları, AB’nin ve
ABD’nin etkisiyle ayarlarımızı iyice bozmaya başladı.
Eskiden şöyle öğütler verilmişti:
“Batının oyunlarına
gelmeyin.”
“Kuzeyinizdekilerle
iyi geçinin.”
“Orta
Doğuda Araplarla mezhep kavgasına girmeyin.”
Çevremizde sular ısınıyor. İnşallah kaynamadan kurucu ayarlarımıza
döneriz.
Sandığa kapattığımız sevgiyi artık ortaya çıkarmalıyız. Yanına
biraz saygı, biraz hoşgörü, biraz da barış katarak zenginleştirmeliyiz.
Ben Hıfzı Veldet
Velidedeoğlu Hocamızın güncelleştirdiği Nutuk'a yeniden başladım bile…
Kurucu ayarlarımızı bulayım diye…
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder