20 Aralık 2018 Perşembe

DİNDE DİYANETİN YERİ

Ünlü fikir adamımız İlber Ortaylı’nın “Devlet zayıfken kilise, devleti kontrol ederdi” yönünde bir görüşü vardır. Nitekim 1200’lü yıllarda Bizans İmparatorluğu en zayıf dönemini yaşıyordu. Bu dönemde kiliseler ve papazlar insanların günahlarını affedeceklerini öne sürerek dini paraya alet ediyorlardı. Karşı çıkıldığında da engizisyon mahkemelerinde acımasızca işkence ve kötü muamele yapıyorlardı. Daha sonra Avrupa; Rönesans, Reform ve Aydınlanma süreciyle büyük hamleler yaptı ve ortaçağ karanlığından kurtuldu.
Ünlü hukuk adamımız Sabih Kanadoğlu ise “Şayet Diyanet İşleri Başkanlığı olmasa, devleti tarikatlar, mezhepler kaplar” şeklinde görüş belirtmiştir. (Cazim Gürbüz, Yeniçağ Gazetesi)
Nitekim Osmanlı İmparatorluğunun zayıfladığı dönemlerde peydahlanan bu tür unsurlar için cumhuriyetin ilanından dört ay gibi kısa bir süre sonra Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştu. Büyük Atatürk bu makamda müftü, hatip, imam gibi muvazzaf memurlar bulunduğunu iki yıl sonraki Kastamonu nutkunda dile getirmişti. Atatürk’e göre Diyanet kadrosunda işin erbabı olacak, ümmiler bu işin dışında tutulacaktır. Atatürk, Osmanlının zayıf dönemindeki yobazlaşmaya da işaret ederek şöyle demişti: “Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır.”
İşte Diyanet İşleri Başkanlığı böyle bir vizyonla ortaya çıkmıştı. Sorumluluğu büyüktü. Dinsel konularda tek otorite oydu.
(Bunu anlamak için 1924’den 1951 yılına kadar görev yapan ilk üç Diyanet İşleri Başkanının biyografisine bakmak yeterlidir. Birincisi Mehmet Rıfat BÖREKÇİ müderristir. Müftülük ve milletvekilliği yapmıştır. Papyonlu ve fraklı Diyanet İşleri Başkanı olarak tanınmıştır. İkincisi Şerafettin YALTKAYA’dır. Ender ordinaryüs profesörlerimizdendir. 60’dan fazla eseri vardır. Üçüncüsü Ahmet Hamdi AKSEKİ’dir. Henüz 32 yaşında iken 3 fakülte bitirmiştir. Doktora sınavında birinci olmuştur. Müderrislik yapmıştır. Arapça, Farsça ve İngilizce bilmektedir.)
O yılların Türkiye’sinde dolar ile Türk lirası baş başa gidiyordu. Cumhuriyetin kazanımlarıyla çok daha ileriye gideceğimizi düşünürken 1970’li yıllarda yetmiş sente muhtaç kaldık. Gelişmiş ülkeler sınıfına geçemedik. Yani zayıf kaldık. İşte bu zayıf dönemimizde tarikatlar, cemaatler devlet otoritesi olan Diyanet İşleri Başkanlığını etkisi altına aldı. Hatta iktidarlarla beraber yürüdü.
Bugün elimizde çok somut bir örnek var. 1970’lerden beri büyük bir çoğunluğun toz kondurmadığı FETÖ cemaati, kötü emellerini 15 Temmuzda netlikle ortaya koydu.
Günümüz Türkiye’sinde halen toz kondurulamayan çok sayıda dinci unsur gündemdedir. Adnan Oktar dışındakilere karşı tedbir alınmamaktadır. Zira bazı siyasi partiler bu dinci unsurların oylarıyla beslenmektedirler. Yanlış yapacaklarına kanaat getirseler de ürkütmemeye çalışmaktadırlar.
Sonuç olarak belirtebiliriz ki zararlı bütün dinsel unsurları disipline edemeyecek kadar aciz kalmak Diyanet İşleri Başkanlığına yakışmamaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı geçmişteki KİT’ler gibi istihdam alanı olmaktan çıkarılmalı ve uzman kadrosuyla aslına rücu etmelidir.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder