30 Temmuz 2011 Cumartesi

AŞIRI ÇALIŞMA SENDROMU

Avukat Önder Özlem bir yazısında, yıllık iznin kullanılacağı zaman bakımından idareye takdir yetkisi tanınmış olduğunu, ancak idarenin yıllık iznin kullanılma süresini sınırlamasına ilişkin bir düzenlemenin 657 sayılı Devlet Memurları Kanununda yer almadığını belirtilmiştir (http://www.turkhukuksitesi.com/makale_906.htm).
Bu satırları okuyunca aklıma gelen bir anıyı paylaşmak istedim:
İlin emniyet müdürü izin kullandırma konusunda çok cimridir. Yaz ayları gelmiştir ve herkes personel şube müdürünün kapısını aşındırmaktadır. Personel şube müdürü il emniyet müdürünü gücendirmeden personelin izin konusundaki taleplerini değerlendirmektedir. Gelen personele emniyet müdürünün hassasiyetini belirterek izin alabilmesinin zor olduğunu, ancak 30 günlük izninin yerine 25 gün olarak kabul etmesi halinde emniyet müdüründen onay alabileceğini belirtir. Personel, evdeki bulgurdan mahrum kalmama adına bu öneriyi kabul eder. Ama asıl ilginç olan, personel şube müdürünün kendisine çıkardığı ranttır. İzin yazısını imza için il emniyet müdürüne götürdüğünde “Müdürüm, şube müdürü Hasan Bey’den de 5 gün kırptım” der. Tabii ki amacı göze girmektir. Sayın Özlem, 657 sayılı yasada idarenin yıllık izin kullanılma süresini sınırlamasına ilişkin bir düzenleme olmadığının altını çizse de anlaşılıyor ki bizim personelimiz, kendi yol arkadaşı için hem onu hakkından mahrum bırakmakta, hem de haksız çıkar sağlamaktadır.
Ülkemizde polisin, mevzuatta yazılı olanların ötesinde çok fazla çalıştırıldığı sıkça söylenmiş ve yazılmıştır. Hatta bilimsel çevrelerce konu masaya yatırılmış, polislik gibi hassas bir kamu görevinin yorgun ruh halinde iyi yapılamayacağının altı çizilmiştir. Sayın Özlem’in 9 Eylül Üniversitesince hazırlanan rapordan aktardığı gibi yorgun polisin, işi gereği muhatap olacağı vatandaşlara verebileceği zararın gözden uzak tutulmaması gerektiğine dikkat çekilmiştir. Raporun "sonuç" bölümünde ise polisin çalışma koşullarına ilişkin uygulamaların; Anayasanın, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin ilgili hükümlerine aykırı olduğu belirtilmiştir.
Bütün bunlar üst üste konulduğunda aşırı çalışma temposu içindeki polisin artık dayanma gücünü tükettiği ve sağlığı itibarıyla erimeye başladığı ortaya çıkmaktadır. Bu tıbbi gerçeği Prof. Nesrin Hisli Şahin hocamız Polis Dergisinin 54 ncü sayısında şöyle ortaya koymaktadır: “Günde 8 saat çalışırken birdenbire 14 saat çalışma durumunda kaldığınızda, bedeniniz alarma geçecektir. Siz bunu baş ağrılarıyla, gerginliklerle, uykusuzluklar, iştahsızlıklarla, asabileşmekle fark edersiniz. Bu 14 saat çalışma süresi biraz daha uzayacak olursa, yavaş yavaş direnç geliştirmeye başlarsınız ve arkadaşlarınızla konuşurken “alıştık artık” dersiniz. Ancak tüm alışmalara karşın, 14 saatlik çalışma temposu devam ediyorsa, bedeniniz tükenmeye doğru yol almaya başlar ve kapıda beklemekte olan kalp damar hastalıkları, ülserler, şeker hastalıkları, deri hastalıkları, depresyonlar, anksiyete (endişe, kaygı, korku, gerilim, sıkıntı) bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları içeriye girer” (http://www.egm.gov.tr/egitim/dergi/pdf/54-55.pdf).
Yazımızı başka bir örnek olayla bitirelim: Emniyet amiri, Harcırah Yasasından doğan bir maaş kadar kazanımı için Genel Müdürlük ilgili dairesindeki şube müdürüne konuyu aktarır. Aynı birimdeki bir başkomiser de konudan haberdar olur. Şube müdürü ılımlı yaklaşım içerisindedir. Yakından tanıdığı emniyet amirine ödeme yapılması gerektiğini ima eder. Ancak yine de idari yargı yolunu gösterir. Başkomiserin düşüncesi ise çok farklı ve çok ilginçtir: “Vermeyelim Müdürüm”, der. “Bunlar 10 kişi. Beşi dava açsa, diğer beşi idareye hasım olmamak için dava açmaz. Yine Devletimiz 5 maaş civarında para kazanmış olur.” (Dava açılmış ve emniyet amiri lehinde sonuçlanmıştır.)
Aslında o yıllarda devlet kasalarının hortumlandığı yönünde medyada o kadar çok haberler yer alıyordu ki..
Ve de hortumlayanları yakalayan ve adalet önüne çıkaran onurlu başka başkomiserlerimiz..
Meslektaşının 5 günlük iznini kırpmakla ya da alması gereken harcırah parasına karşı durmakla sadece kendi kuyumuzu kazmış oluyoruz.
Önce kendi kendimizin elini tutmamız gerekir.
Unutmayalım, toplum bizden elinin tutulmasını bekliyor. (2008)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder