Hani Temel öleceğini anlayınca mezar taşına yazdırmıştı ya.. Dursun okusun diye. (Çünkü doktor olan Dursun, eski arkadaşı Temel’in her sorduğunda “İyisin” diye geçiştirmekteydi.)
“Hastayım dedum inanmadın, öleyrum dedum inanmadın, ne oldi?
Bizim teşkilatımızda da kimimiz tayinlerde adaletsizlik dedik, kimimiz terfilerde eşitsizlik dedik. Kimimiz köle gibi çalıştırıldığımızı ifade ettik. Kimimiz de özlük hakları konusunda sefalet içinde olduğumuzu belirttik. Hepsi söylendi ama Temel’in dediği gibi inandırıcı bulunmadı. Bir arpa boyu yol gidemedik.
Bugün hâlâ olmamız gereken yerlerin çok gerilerindeyiz.
Aslında şu iki söylem birbirine çok benziyor:
Birincisi, Osmanlı’nın 600 yıl hâkimiyetinden sonra şimdi çok sayıda devlet Türkiye’ye iyi gözle bakmıyor.
İkincisi, eskiden üniversitelerde ve sokak hareketlerinde polisle istenmeyen biçimde karşılaşanlar da bugün polise soğuk bakmaktadırlar.
Bu durum bizde ister istemez bir tepkiye yol açıyor. Dolayısıyla bize iyi gözle bakmayanlara biz de cephe alıyoruz.
Oysa iyi gözle bakılmama nedenlerini araştırıp buna karşı önlemler alınsa daha iyi olmaz mı?
Kendi aramızda yapılan konuşmalarda haklarımızın yeterince verilmediği sıkça dile getirilir. Hatta birçok yazıda da bu konular işlenir.
Öyle de, bu hakları verecek olanlar kimlerdir?
Bizim bir şekilde daha önce karşılaştığımız insanlar. Şimdi ya politikacı olmuşlardır, ya da bürokrat, yahut da teknokrat.. Bize bir hak verilecekse tabii ki onların rolü olabilecektir.
Ama aralarında bize soğuk bakanlar varsa?
Tepkimiz hazır: Madem ki vermiyorlar. Öyleyse vur abalıya..
Kendimiz mi?
Biz masumuz ve mağdurları oynamayı yeğleriz.
Polislik görevini yerine getirirken haklının yanında, haksızın karşısındaymışız gibi telakki ediliriz. İşledikleri fiillerden dolayı adalet önüne götürdüklerimiz ister istemez bize iyi gözle bakmazlar. Bir de geçmişte üniversitelerde ve bazı sokak olaylarında insanlarımızın antipatisini toplamışızdır. Bu durumda sosyal ve ekonomik haklarımızın verilmesini beklemek hiçbir zaman umuttan öteye gidemez.
Ne zaman polislere bir hak verileceği duyulduğunda medyanın manşeti bir ya da birkaç polisin yaptığı davranışlarla allanıp pullanır.
Bu, şu anlama gelmektedir: “Böyle kötü davranış içinde olanlara bir şey verilmemelidir”
Ne âlâ!
Peki, verilmesini düşündüğümüz bu hakların bizim tarafımızdan elde edilmesi yönünde bir gayretimiz var mı?
İşte bu tartışılır.
Bugün polise, memleketin genel emniyet ve asayiş işleri ile halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması görevi verilmiştir. Oysa polis; pasaporttan sürücü belgesi tanzimine kadar bir sürü ek görevle yük altında bırakılmıştır. Bu nedenle 160 civarında makam sahibi yöneticimiz ile öteki görevlilerimiz günlük işlerine ancak yetebilmektedirler.
Belki bu anlamda dernekler, bu tür hakların elde edilmesi konusunda faydalı olabilirdi. Ancak 1970’li yıllarda yaşanan sağ sol çatışmaları sonrasında polislere dernek kurma ve derneklere üye olma yasağı getirilmiştir. (Emniyet Teşkilatı Kanunu Ek Madde 11- Emniyet Teşkilatı mensupları ile çarşı ve mahalle bekçileri dernek kuramaz. Spor dernekleri dışında kurulmuş derneklere üye olamazlar (…) Fıkra hükmüne aykırı hareket ettiği tespit edilenler meslekten çıkarma cezası ile cezalandırılır.)
Bu durum Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğünde de açık olarak belirtilmiştir. Dernek kurmak ya da spor dernekleri dışındaki derneklere üye olmak meslekten çıkarma ile cezalandırılmıştır. (Madde 8/33)
12 Eylül öncesindeki olaylarla ilgili olarak otoriteler, o yıllarda sadece polisin değil, hemen hemen herkesin hataları bulunduğu yönünde görüş birliği içerisindedirler.
Ama o dönemin tek suçlusu polis dernekleri gibi gösterilerek ikiyüzbinlere ulaşan bir camia toplumsal anlamda örgütlenmeden muaf bırakılmıştır.
Bugünkü toplum, o günkü toplum değil..
Bugünkü polis, o günkü polis hiç değil..
Bir yandan Avrupa Birliği uyum yasaları doğrultusunda onbinlerce sayfalık çalışmalar yapılmakta, ancak polisin dernekleşebilmesi yönünde bir ışık görülmemektedir.
Gazeteler, yazım işlemi bittikten sonra her şeyin halledilmiş olmayacağına dikkat çekmektedirler. Zira AB’nin, bu yazılanların uygulamaya konulup konulmadığı yönünde takipçi olacaklarını, bu defa da “Uygulamıyorsunuz” bahanesiyle AB’ye girişi zora sokacaklarını belirtmektedirler.
Çok sayıda Avrupa ülkesi polisinin sendikalar kurabildiği da göz önüne alındığında ülkemizde bu tür toplumsal örgütlenmelere gidilmesinin iyi, güzel, faydalı sonuçlar getireceği değerlendirilmektedir.
Üstelik bu tür faaliyetler üst yöneticilerin de işlerini kolaylaştıracaktır. Güvenliğin sağlanmasıyla ilgili asli işlerine daha çok zaman ayırabileceklerdir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder