16 Temmuz 2011 Cumartesi

İKİ GEÇMİŞ OLSUN DİLEĞİ

Bahçelievler, Antalya’nın en güzel semtlerinden biriydi. 1980’li yılların başlarında semt nüfusu 80 bin civarındaydı. Konyaaltı plajlarının varlığı ile yaz nüfusu 150 binleri buluyordu.
Türk sanat müziğinin unutulmaz sanatçılarından Zeki Müren o yıllarda Antalya’da yaşıyordu. Mekânı, Konyaaltı caddesindeki Derya moteldi. Motelin havuzu deniz suyuyla dolduruluyordu.
1970’li yılların sonlarında, yerel yönetim tarafından, motelin bulunduğu alanın yeşil park yapılması kararlaştırılmıştı.
Bina tahliye edilecekti...
Binanın boşaltılmasıyla birlikte Zeki Müren Antalya’dan ayrılmış ve bu defa Bodrumluların paşası olmayı yeğlemiştir.
O sıralarda Bahçelievler’de polis merkezi binası için yer araştırılıyordu. Yeni yer temin edilinceye kadar Derya motelin polis merkezi olarak hizmet vermesi kararlaştırılmıştı.
Henüz 25 yaşında ve komiser rütbesindeydim. Emniyet müdürü Ahmet Karakurt tarafından bu polis merkezinin amirliğine atandım. Ben ve arkadaşlarım belki de Türkiye’nin ilk ve tek yüzme havuzlu polis merkezinde görev yapıyorduk. Bahçedeki manolya ve çam ağaçları muhteşemdi. Ayrıca içinde kırmızı renkli balıkların yaşadığı küçük bir süs havuzu da vardı.
Daha sonra kırmızı gözleriyle ünlenen Ankara tavşanları da bahçemizin konukları oldular. Bembeyazdılar. Kısa sürede çoğaldılar ve yeşil bahçe içerisinde pamuklar gibi çevreye güzel bir görünüm kazandırdılar. İrili ufaklı onlarca tavşan, kırmızı gözleriyle herkesin sevgilisi oldular.
O yıllarda, Antalya belediyesi, Konyaaltı caddesine manzarateraslar yapmıştı. Sıcak Antalya akşamlarında insanlar, evde duramaz olunca soluğu dışarıda, çoğu kere de bu manzarateraslarda alıyorlardı. Hem mini mini tavşanlar, hem de havuzdaki kırmızı balıklar manzaraterastan kolayca izlenebiliyordu.
Polis merkezleri önceleri, çocukların yaramazlık yapmaları halinde korkutuldukları yerler olarak gösteriliyorken, bu defa “yaramazlık yapmazsanız sizi polis merkezine götürürüm” denilen yerlerden olmuştu.
Ben ve personelim bu durumdan memnunduk. Yarının büyükleri olacak çocuklarımıza hayvan sevgisinin yanında, polis sevgisini de aşılamış oluyorduk.
Emniyet müdürü Ahmet Karakurt disiplin konusunda çok titizdi. Her sabah mesainin başladığı saat sekizden beş dakika önce her hangi bir birimde bulunarak hem personelin mesai saatlerine bağlılığını takip eder, hem de geceden devam eden olaylar hakkında bilgi sahibi olurdu. Bunun için her birim amiri saatinden önce iş yerine gelirdi. Amir gelince öteki personel de gelmek zorunda kalırdı.
O sabah kendime ait otomobilimle polis merkezine gidiyordum. İş yerime elli metre mesafedeki Barbaros İlkokulu kavşağından dönüş yapacaktım. Yolun soluna yaklaştım. Kırmızı ışık yanıyordu. Durdum.
Şehir merkezine yolcu taşıyan dolmuş minibüsleri boş olarak Konyaaltı tarafına gitmekteydiler. Sağ tarafımdan geçerek hızla ilerliyorlardı.
Minibüsün biri, kendi adına zamanı daha kazançlı kullanma düşüncesiyle olmalı ki kırmızı ışık yanmasına rağmen kavşağı geçti. Kendisine yeşil ışık yanan bir özel otomobil sürücüsü “Bu ne densizlik” dercesine eliyle işaret yaptı.
Minibüs şoförü bundan etkilenmiş olacak ki kavşağı geçer geçmez durdu, minibüsten inerek otomobile doğru koşmaya başladı. Otuz yaşlarındaydı. Öfkeli bir yüz ifadesi vardı.
Otomobil sürücüsü “Ben mi senden korkacağım” edasıyla kavşağı geçti ve sağ tarafta minibüs şoförünü beklemeye başladı. Yerinde oturuyordu ve penceresi açıktı.
Minibüs şoförü bir adım kadar yaklaşmış ve yumruğunu havaya kaldırmıştı.
Olayın cereyan etmekte olduğu bölgenin polis merkezi amiriydim. Gelişmeleri birebir yaşıyordum.
Garip bir duygu içerisindeydim. Sanki olay yerinde değil de polis merkezindeymişim gibi soruşturma evrakının tanzimi ile uğraşıyordum. Gördüklerimi, bana anlatılanlar olarak algılıyordum.
İyi, güzel de..!
Yumruk, yerini bulacak mıydı?
Her şey bir anda gelişti. Büyük bir gürültüyle ve sarsıntıyla irkildim.
Yumruktan daha vahim..
Olayın etkisiyle olmalı ki kavşağı dönüyorken durma çizgisini biraz geçmişim. Karşı yönden gelen ve duracağımı zanneden belediye otobüsü şoförü arabamın ön kısmına çarpmıştı. Biraz maddi hasarla ucuz atlatmıştım.
Aklımca birini halletmeye çalışırken yeni bir olaya neden olmuştum.
Belediye otobüsü önümü kapattığı için yumruğun yerini bulup bulmadığını da görememiştim.
Bunu polis merkezine gittiğimde öğrendim. Trafik polisleriyle kaza hakkında konuşurken özel oto sürücüsü ziyaretime gelmişti.
“Öncelikle geçmiş olsun dileklerimi sunayım”, dedi.
Sonra da teşekkür etti: “Sizin sayenizde yumruk yemekten kurtuldum.”
Bu biraz “İyi ki kaza yaptınız” anlamına da geliyordu. Ama centilmence bir davranıştı.
Ben de “Geçmiş olsun” dedim.
İki "Geçmiş olsun" dileği oldu.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder