Sicil numarası 7035 olan müdürümüzle tanıştım Didim’de.
İbrahim Güneriç’le.
Bir an için doğduğu Ankara’ya gittik. Eski adliye binası civarındaki Atatürk ilkokulunda okuduğu yıllara.
“Beşinci sınıf öğretmenimiz duymuş ki büyük Atatürk, okullarına yakın bir yerde hizmet veren MTA kurumuna gelecektir. Hemen gittik. İki sıra dizildik. Büyük Atatürk önümüzden geçiyordu. Herkesin dikkati ‘Bakamazsınız’ dedikleri gözlerindeydi. Özellikle baktım. Çok etkileyiciydi.”
Unutamadığı anılardan biri olarak anlatan Güneriç müdürümüz, yaz döneminin beş ayını Didim’de geçiriyor. Polis kampına değişik dönemlerde gelen meslektaşlarla hoşça vakit geçirebiliyor, onlarla meslek anılarını paylaşıyor. Kendisi gibi yazlık sahibi olan çok sayıda meslek mensubu da olunca beş ay su gibi geçiyor. Yazlıkçılar arasında teşkilatımızın en renkli simalarından biri olan Musa Kazım Kardeş de olunca yazın tadı bir kat daha artıyor. Edebi yönü bir hayli kuvvetli olan Musa müdürümüzün keyifli sohbetleri kampa ayrı bir zenginlik ve güzellik kazandırıyor.
İbrahim Güneriç müdürümüz bir anekdotla söze başladı. Soyadının aslında Günerinç olması gerektiğini söyledi. “Saadete erme” anlamına geliyormuş. “Bugün gene iyisin” manası da çıkartılabilirmiş. Ama nüfus memurunun kadrine uğramış. Bir ‘n’ harfi unutulmuş.
Güneriç müdürümüz 84 yıl önce Ankara’da doğar. Bu soyadıyla anılması elektrik idaresinde kimyager olarak çalışan babasının soyadı defterinden arayıp bulmasıyla gerçekleşir. Bizim ocağımızla buluşması ise annesinden kaynaklanmakta. Annesinin, polis koleji biyoloji hocası Kazım Beylerin oturduğu muhite akraba ziyaretine gittiğinde bu konu açılır ve müracaat işlemleri tamamlanınca Ankara Halkevinde yazılı sınava girer. Ardından sözlü sınav ve 1944 yılının öğretim döneminde yaşam adresine yolculuk başlar.
Üç yıl polis koleji, iki yıl polis enstitüsü (şimdiki polis akademisi) eğitiminden sonra 1949 yılında komiser yardımcısı olarak Ankara’da göreve başlar. Gelibolu’da başlayıp Ankara’da devam eden askerlik süreci sonrasında bu defa mezun olduğu polis kolejinde sınıf komiserliği yapar. 1953-54 yıllarında Kastamonu’da Mülteci Kamp Komiserliği görevinde bulunur. Kampta yangın çıkması ve kullanılamaz duruma gelmesi sonucu Yozgat’a taşınması kararlaştırılır ve üç ay süreyle bu ilde çalışır. Yeniden döndüğü Ankara’da Cebeci polis merkezi, asayiş ve trafik birimlerinde verdiği hizmetler meslek büyüklerini memnun eder. 1957 yılında bir yıl süreyle Amerika Birleşik Devletlerinde bilgilendirme stajına gönderilir. Döndüğünde komiserlik rütbesine yükselir. O yıllarda terfiler ihtiyaca göre yapılmaktadır. Dokuz yıl komiser yardımcılığı yapması kadrosuzluğun bir sonucudur.
Ülke yönetimi sıkıntı içindedir. 1960 yılında askeri müdahale olur. Polis radyosunda interpol tercümanlığı görevine getirilir. Dönemin emniyet genel müdürü İhsan Aras Paşa’nın mesleğimiz adına çok büyük yararlılıklar gösterdiği yıllardır. Mecliste mensuplarımızın maaşları onun gösterdiği gayretler sonucunda artar ve TBMM’den Genel Müdürlük binasına kadar adeta polislerin omuzunda taşınır.
İbrahim Güneriç müdürümüz askeri müdahaleden bir müddet sonra İstanbul’a tayin olur. Trafik şubesinde göreve başlar. 1963 yılında başkomiserliğe, 1966 yılında emniyet amirliğine terfi eder. O yıllara kadar emniyet müdürleri sadece hukuk ve siyasal bilgiler fakültelerini bitirenlerden olmaktadır. Meslektaşların verdiği mücadele sonrasında 1961 yılı değişikliği ile polis enstitüsünde eğitim süresi üç yıla çıkarılır, bunun sonucu olarak eski mezunlara fark sınavı ve seminer hakkı verilir. Kendisi de 1966 yılı sonlarında dönemin genel müdür yardımcısı Nihat Rüştü Kırcalı’nın teklifi ile müfettiş olur. Bir yıl kadar sonra bir buçuk yıl süreyle Samsun emniyet müdür yardımcılığı görevinde bulunur ve 1970 yılı Mart ayında İstanbul’a başmüfettiş olarak atanır.
“Bilgilerimi müfettişlik dönemimde kazandım. Bir teftiş rehberimiz yoktu. Önceden yapılmış teftişlere bakardık.”
Müfettişlik yıllarına ilişkin olarak bunları aktarmıştı.
Acı tatlı anılarla dolu meslek yılları hızla geçmektedir. 1980 yılında bir kez daha silahlı kuvvetler yönetime el koymak durumunda kalmıştır. Her gün insanlar ölmektedir. Onun anlatımıyla sağcılar yolun sağından, diğerleri solundan gitmektedir. Polis bile ikiye ayrılmıştır. 12 Eylül müdahalesi sonrasında insanlar ölmez olmuştur. 1960 müdahalesinin ardından polisin müşteki olduğu durumlar olabilmişse de, 1980 müdahalesi polisin işini kolaylaştırmıştır. Teşkilat da fiziki iyileştirmeler gerçekleştirilmiştir.
Artık kendisinin de emekliliği düşündüğü yıllardır. 1981 yılı sonlarında kendi isteğiyle 55 yaşında emekliye ayrılmıştır.
1992 yılında meslektaşlarının talebi üzerine Türkiye Polis Emeklileri Derneği genel başkanlığı görevine seçilmiş ve on yıl genel başkanlık yaptıktan sonra kendi isteğiyle ayrılmıştır.
2001 yılında kurulan Türkiye Emekli Emniyet Müdürleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğine üye olmuştur. Daha güçlü dernekçilik faaliyetlerinde bulunabilmeleri için bina ya da arsa almaları gerektiğini tavsiye etmiştir. Ona göre polislik mesleğinde sosyal konuların ve özlük sorunlarının çözümü konusunda müdür sınıfından görevlilerin etkileri küçük rütbelilerden çok daha fazladır. Fazla olmalıdır. Vizyonu bu olan derneğin, misyonunu da yerine getirmesi gereklidir.
Müdürümüze emeklilikteki İstanbul günlerini sorduk. Beykent’te oturduğunu, Büyükçekmece’de Çevre Koruma Derneği üyesi olduğunu, mevcut olan lokalinde sohbetler ederek günlerini geçirdiğini ifade etmiştir.
Güneriç müdürümüz toplumsal düşünen, toplumsal yaşayan bir portre çiziyordu. Derneksel faaliyetleri bile bu kanıyı doğruluyordu. Okul takımında futbola başlamıştı. 1947 yılında kurulan emniyet futbol takımında beş yıl sağ haf mevkiinde top koşturmuştu. Harbiye, Demirspor, Ankaragücü, Gençlerbirliği o dönemin güçlü rakipleridir. Bu beş yılın birinde final oynadıkları da bir dönem olmuştur.
Meslek duayenimiz sohbet sırasında bizlere felsefi konulardan da söz etti. Bütün dinlerin insanlara iyiye gitmesi için çıktığını söyledi. Buna rağmen dinin etkisinde kalan devletlerin münevver devletler kadar ileri gidemediğini belirtti. İnsanların nereden geldiğinin değil, insanca yaşamasının, insanca davranışının önemli olduğunun altını çizdi.
Dincilik ve ırkçılık. Bu iki kavramın insanları ve toplumları kızdırabildiğine, ayrışmalarına yol açabildiğine dikkat çekti. Bu konuda gelişmesini tamamlamış milletlerin daha az sorun yaşadığına değindi.
Müdürümüze göre polis teşkilatının yerine getirdiği hizmetler, memlekete en fazla faydası olan hizmetlerdir. Kişinin can ve mal güvenliğinin sağlanması kutsal bir görevdir. Polislik o ölçüde de riskli bir meslektir. Mesleği ve çalışanlarını yücelten de bu değerlerdir.
Biz onunla sohbetimizde büyük önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün gözlerindeki ışığı ve onun aydınlattığı yolda ilerlemenin bir borç olduğunu yeniden hatırladık.
Sağolun müdürüm. Sağlıklı ömürler dileriz. (2010)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder