Bazı temel kavramlar vardır ki, kişilerin yaşamlarıyla doğrudan ilgilidir. İnsanlar, gerek özel yaşamlarında, gerekse mesleki yaşamlarında bu kavramlarla iç içedirler. Bu süreçte bir uyum, bir birliktelik varsa bunun olumlu etkileri öncelikle kişinin kendisine, sonra da topluma yansıyacaktır. Bunun bir sonucu olarak moral değerler yükselecek, hizmette verim artacaktır.
Bu kavramları; meslek sevgisi, meslek saygısı, halka saygı, hukuka saygı ve üniformalılık olarak ele alabiliriz.
Aslında bu kavramlar, öteki tüm kurum ve kuruluşlar için de büyük önem taşımaktadır. Ancak bizim mesleğimiz için anlamı daha bir başkadır.
Yaptığımız görevin önemi bakımından, tüm projektörlerin üzerimize tutulu olduğu bir görevin mensuplarıyız. O denli önemli kavramlarda yapabileceğimiz en küçük hata, bizi yılların gerisine götürebilir.
Meslek mensupları olarak yaptığımız kişisel hatalar nedeniyle halkla ilişkilerimizi ideal düzeye getirdiğimiz söylenemez. Aslında çok önemli hizmetler yerine getirmekteyiz. Ama yaptıklarımızın önemli bir bölümü, kimi basit davranışlarımız yüzünden heba olup gidiyor.
Başka bir ifadeyle, sözü edilen kavramlar konusundaki ufak tefek ihmallerimiz hedefimize ulaşmamızı geciktiriyor.
Mademki çok zor koşullar içerisinde çalışıyoruz.
Mademki çalışma saatimiz çok fazla.
Mademki gece gündüz görevdeyiz.
Mademki bayram seyran bilmiyoruz.
Mademki az ücretle görevimizi sürdürüyoruz.
Mademki bize çok sayıda görev veren mevzuatın altında eziliyoruz.
Mademki çok sayıda emir vereni olan bir meslek mensubuyuz.
Aslında bu “mademki’ler” o kadar çoktur ki. Bunun için küçük gibi gördüğümüz kavramlar konusunda duyarlılık gösterirsek toplum içerisindeki sosyal statümüz o oranda büyüyecektir. Böylece aleyhimize gelişen durumlar tersine dönerek, moral değerlerimizin yükselmesi sağlanacaktır.
Şimdi bu kavramları tek tek irdelemeden önce üç ayrı örnek olay aktaracağız. Aslında bu örnek olaylar, irdeleyeceğimiz kavramlardan bölümler içermektedir. Örnek olaylardaki olması gerekenleri yerine getirir, öte yandan olmaması gerekenlerden uzak durursak, içerisinde dolu dolu “sevgi” ve “saygı” sözcükleri bulunan kavramlarla dostluğumuz o oranda artmış olur.
Örnek Olay 1
Görevli ekibin, haber merkezi tarafından, gece boyunca 8 olaya müdahale etmesi istenmiştir. Uzun süre bir hırsızı kovalamışlardır. Yaya takip olumlu sonuçlanmış ve hırsız, polis merkezine teslim edilmiştir.
Daha sonra kırlangıç diye tabir edilen bir bıçakla birlikte yemek yediği arkadaşıyla münakaşa ederek yaralamasına sebebiyet veren bir olayda görev almışlardır. Yaralının durumu ağırdır. Acil servise yetiştirilmesini sağlamışlar, şüphelinin yakalanması için gitmesi olası görülen dört ayrı yere bakmışlardır. Sonuncu yerde yakalanan şüpheli geceyi gözaltında geçirmiş, yakınlarına bilgi verilmiştir. Ayrıca yakalanma nedeni kendisine anlatılmış, susma hakkı olduğu, avukatın hukuki yardımını isteme hakkı bulunduğu kendisine bildirilmiştir.
Gelen bir şifrenin çözümü için şifre memurunu evden alıp Emniyet Müdürlüğüne getirmeleri için görevlendirildikleri bir sırada Haber Merkezi tarafından yapılan bir anonsla bir kavga olayına biraz geç kaldıkları için olay büyümüş ve yaralı sayısında artışlar olmuştur. Öteki ekibin yemek istirahatinde olması bu olaya zamanında müdahale edilememesine neden olmuştur.
Bir futbol takımının galip gelmesi üzerine taraftarlarının araç konvoyu oluşturarak cadde ve sokaklara taşması olayı gece saat 24’den sonrasına sarkınca halkın rahatsız edilmemesi için oto megafonuyla gürültü ile halkı rahatsız etmemeleri için uyarılar yapmışlardır. Topluluktan bir kısmı bu çağrıya uyma konusunda olumlu bir yaklaşım içinde iken büyük bir bölümü de zafer sarhoşluğu içerisinde korna ve bağrışmalarla gürültüye devam etme eğilimindedirler. Ekip amirinin, topluluğa, hastane önünden geçtiklerini ve çevredeki evlerde hasta insanlar ve küçük çocukların rahatsız olabileceklerini, başkalarının haklarına saygı göstermelerini, kendilerini onların yerine koyarak hareket etmelerini istemesi üzerine toplulukta bir yumuşama görülmüş ve korna sesleri yavaş yavaş kesilmeye başlamıştır.
Bunun üzerine haber merkezine, oto megafonunun sesinin çok açık olması ve bu sesten halkın rahatsız olması nedeniyle evlerden üç telefon gelmesi üzerine ekip görevlileri uyarılmışlardır.
Polisimiz, oldukça hareketli bu bölgede ekip memurudur. Gece görevi bitmiş, sabah belediye otobüsüyle evine gitmektedir. Zamanının çoğu ekip otosu olan minibüste geçmiştir. Ekip otosunda oturdukça, inip bindikçe üniforması düzgünlüğünü yitirmiş, saçları dağınık bir hal almıştır. Sakalı belirgin ölçüde uzamıştır. Geceyi uykusuz geçirdiği için yüzü ve gözleri bunu ifade eder bir hâl almıştır. Gözlerinin altındaki halkalar büyümüştür. Otobüsteki öteki insanlar yeni bir güne başlamanın öncesinde bütün hazırlıklarını bitirmiş olarak işlerine gitmek üzere otobüste bulunmaktadırlar. Herkes birbirini daha düzgün görürken, polisin bu dağınıklığı ona “aynasız” denilmesine yol açmaktadır.
Örnek Olay 2
Polis Akademisi bir öğretim yılını daha geride bırakmıştır. Diploma töreni yapılmaktadır. Bir televizyon ekibi bu durumu haber yapmaktadır. Kameraman, okul müzesinde bulunan ve geçmişten günümüze polis kıyafetlerini üzerinde bulunduran cansız mankenleri görüntülemektedir. İlk önce en eski yıla ait giysi bulunan manken görüntüye gelmekte, sonra sırasıyla öteki mankenler filme çekilmektedir. Toplam 25 manken vardır. Kameraman 25’nci ve son mankeni görüntülemektedir. Ancak farklı bir durum vardır. Manken, gülümsemeye başlamıştır. Bu, televizyon ekibinin bayan sunucusudur. O da üniforma giyerek mankenlerin bulunduğu salonda en son sıraya geçerek kamerada sırasını beklemiş ve görüntüye girmiştir. O kadar cansız mankenden sonra günümüz kıyafetiyle konuşan bir manken görüntüsü programı cazip hale getirmiştir.
Üniformalı sunucu, çekimden sonra haber yapacağı başka konuları planlarken, bir köşede sigara içmektedir. Bu arada sakız da çiğnemektedir. Akademi başkanı, oldukça disiplinlidir. Böyle bir ortamda bir bayan polis memuru sigara içip sakız çiğnediği için öfkelenmiştir. Bayanı çağırmış ve sigara ve sakızı hatırlatarak “bu nasıl bir davranış” diye azarlamıştır.
Bu arada bir başka üniformalı yetkili gelmiştir. Sunucu sevinmiştir. Kendisini akademi başkanına tanıştıracak sanmıştır. Oysa o da, neden böyle davrandığı konusunda aynı şekilde sözler sarfetmiştir. Sunucu şaşkındır. Bir an ne diyeceğini bilemez. Kendisine bağıran bu kişinin akademi başkanı olduğunu bilmektedir. Biraz sonra da röportaj yapmayı düşünmektedir.
Akademi başkanı çok kızmıştır. Ama böyle bir gün de fazla da büyütmek istememektedir. Bunu fırsat bilen güzel sunucu oradan uzaklaşır. Biraz sonra sigarayı bırakmış, sakızını çıkarmış olarak kendisini kamera karşısı için hazırlamaktadır. Yine üniformalıdır. Saçını düzeltip makyajını tamamladıktan sonra akademi başkanını takip etmeye başlamıştır. İlk müsait anda da yanına gelerek doğrudan soruyla röportaja başlamıştır. Soru, başkanın o andaki duygularıyla ilgilidir. Ancak bu defa başkan şaşkındır. Biraz önce yüksek sesle azarladığı bayan bu defa televizyon sunucusu olarak karşısındadır.
Akademi başkanı diploma töreni nedeniyle konuşacaktır. Ancak biraz önceki durumu da göz önüne alarak polislik mesleğini çok sevdiğini, mesleğe saygınlık kazandırabilmek için kamuoyunca hoş karşılanmayacak durumlar için eğitime büyük önem verdiğini açıklamıştır.
Örnek Olay 3
Tokat İli Çamlıbel Bucağı Jandarma Karakolunda görevli uzatmalı çavuş Ali’nin eşi Nalan, İl Jandarma Komutanlığına başvurarak eşinin altı aydır eve gelmediğini ve bulunmasını istediğini bildirir. İl Jandarma Komutanlığı araştırmalarını sürdürürken bir yandan da Cumhuriyet Savcılığına durumu bildirir. Cumhuriyet Savcısı dilekçeyi Emniyet Müdürlüğüne havale eder. Nalan Hanım eşinin ölü veya diri olarak bulunması için adeta yalvarmaktadır.
Emniyet Müdürü, onbeş günlük süre vererek Kadir isimli polis memurunu görevlendirir. Kadir, ondört yıllık polis memurudur. Mesleğe girdiği günden beri cinayet masasında çalışmaktadır. Cinayetleri çözmede ve kayıp olayları aydınlatmada oldukça becerilidir. Sportmen vücutlu, temiz giyinen, güzel konuşan, davranış ve hareketleri her zaman ölçülü, okumayı seven, polis romanlarını tercih eden, mesleğini her şeyin üstünde tutabilen, “mesleğim her şeyimdir” diyebilen bir meslektaştır.
Görevi alınca Çavuş Ali’nin görev yaptığı Çamlıbel Jandarma Karakoluna gider. Araştırma tutanaklarını inceler ve bir sonuca varamaz.
Sonra kayıp Çavuş Ali’nin memleketi olan Menemen’e gider. Ali, Şehit Kubilay köyünde doğmuştur. Yakınları ile görüşür. Nalan ile evliliğini kabullenemedikleri için anne ve baba, Çavuş Ali ile dargındır. Üç yıldır görüşmemektedirler.
Polis memuru Kadir, Ali’nin arkadaşlarından onun evliliğinin biraz tuhaf olduğunu öğrenir. Ali İzmir’de askerlik görevini yaptığı bir sırada, fuar kapısından içeri girerken Nalan kendisine omuz vurmuş, bağırıp çağırmaya başlamış, polis merkezinde ise Ali’ye kendisinin vurduğunu gülerek söylemiştir. Tanışma, sonradan evliliğe dönüşmüştür.
Nalan, çocuğu olmayan emekli bir hâkim tarafından evlatlık olarak alınmış kara, kuru, elmacık kemikleri öne çıkık, biraz da bakımsız bir bayandır. Dört yıllık evlidir. Henüz çocukları yoktur.
Polis Memuru Kadir tekrar Çamlıbel Bucağına döner. Nalan’ı Jandarma Karakolunda sorgular. Zamanı azalmaktadır. Sorguya gece de devam eder. Saat üç sıralarında Jandarma Karakolunda bulunan albümü yeniden gözden geçirir. Ali’yi uzun boylu, yakışıklı ve endamlı bir genç olarak görür. Aklına bir plan gelir. Bütün erleri bir araya toplar. Ali’ye en çok benzeyen Jandarma Er İbrahim’e Ali’nin elbisesini giydirir ve içeri çağırdığında sert bir şekilde kapıdan içeri girmesini ister.
Tekrar Nalan Hanım’ı sorgulamak için odaya girer. Kadın masada oturmaktadır. Sorulara gayri ihtiyari cevaplar vermektedir. Polis Memuru Kadir hızla ayağa kalkar ve kapıya dönerek “Ali geldin mi? Bizde seni arıyorduk!” diye bağırarak konuşmaya başlar. Kapı açılır ve Ali’ye benzeyen İbrahim içeri girer. Nalan Hanım biraz da uyku sarhoşluğuyla içeri gireni Ali zanneder ve “hani ben seni öldürmüştüm ya!” diyerek kendisini ele verir.
Ali ile Nalan çocukları olmaması nedeniyle münakaşa etmişlerdir. Ali muayene olmuştur. Eşinin muayene olup olmaması konusunda tartışmanın şiddetini artırmışlardır. Nalan, Ali uyuduğunda ise acı olayı gerçekleştirmiştir. (Feyzullah ARSLAN, “Polisin Hatıra Defterinden” adlı kitaptan özetlenerek alınmıştır.)
Sözü edilen kavramları şimdi tek tek ele alabiliriz:
Meslek Sevgisi
Bir iş sevilmeden yapılıyorsa o işle ilgili hizmet ya da mal üretiminde başarıyı yakalamak çok zor olsa gerektir.
Üst yönetimde görev alanlar, işgörenleri, işini sever bir düzeye getirmelidirler. Bunda uygun çalışma ortamının sağlanması, yeterli ücret verilmesi, haklarına saygı gösterilmesi, adil davranılması gibi hususlar rol oynamaktadır.
Personele öncelikle büro yönetimi teknikleri öğretilmelidir. İş akımı konusunda bilinçlendirilmeleri sağlanmalıdır. Gerek bürosal görevlerde, gerek öteki hizmet birimlerinde işe uygun koşullarda çalıştırılmalıdır. Aydınlatma, havalandırma, ısıtma ve soğutma, ses ve gürültü, rutubet, renk, estetik, müzik ve temizlik gibi değerlerin hizmette verimi artıracağı düşünüldüğü gibi mesleği sevdirmede önemli rol oynayacağı açık bir gerçektir.
Mesleğe sevgi duyulması, alınan ücretle de doğrudan ilgilidir. Aldığı ücreti yeterli görmeyen personelin işine sıkı sıkıya bağlı olacağı düşünülemez. Bu durumda işle arkadaş olunamaz. İş, iyi arkadaş olmazsa da sevilemez. “Dostlar işte görsün” mantığıyla yapılan işlerde verim elde edilemez.
Polislik, bir sevgi mesleğidir. Mesleğini sevmeyen, işine ısınamayan polis mensubu, meslekle bu birlikteliğini uzun süre sürdüremez. Güvenlik gibi önemli bir rolü üstlenen polis, bu görevi başarıyla yerine getirdiğinde takdir edilme bekler. Hizmet götürülenler tarafından yapılan takdir, polisi, daha büyük hizmetleri yerine getirme konusunda motive eder.
Meslek Saygısı
Meslek saygısı da meslek sevgisi gibidir. Hem çalışanların mesleklerine saygı duymaları gerekir, hem de çalışanlar mesleklerini saygı duyulur hale getirmek zorundadırlar.
Polislik mesleği, çaba sarfetmeksizin saygı duyulabilecek mesleklerden değildir. Polislikte bir tarafın isteklerini yerine getirirken, öteki tarafı hoşnut etmemek, mutsuz kılmak vardır. Alt kattaki komşunun hafta sonu kahvaltısını balkonda rahatça yapmasını temin etmek uğruna, üst kattakinin özgürce toz silkelemesine engel olmak vardır. Üst kattaki engellendiği için alt kattaki bundan hoşnuttur. Ancak üst kattaki tozuyla birlikte yaşamaya mecbur bırakıldığı için burada karşısına çıkacak polise saygınlığı azalacaktır. Bu da polisin, toplumun yarısıyla barışık olmaması anlamıyla eşdeğerdir. Bu itibarla personelin çok akılcı davranarak, vatandaşa, kendi iradeleriyle belirlenen bir kuralın uygulayıcısı olduğunu iyi anlatabilmesi gerekmektedir. Üst kattakiler çoğu kere, polisçe, keyfi bir uygulamayla ya da hatırlı birileri tarafından rahatsız ettirildiklerini sanırlar. İşte polis bunun böyle olmadığını, alt kattakinin müracaat hakkı olduğunu, bunun sonucu olarak polisin tarafları yargı önüne götürmek gibi bir görevinin olduğunu ve en önemlisi de bu görevi polise, kendi iradelerinin verdiğini anlatmak gerekmektedir. Bu gerçek bilindiğinde polise saygıda bir eksilme olmayacaktır. Olayları kişiselleştirmeden, salt sosyal hukuk devleti kuralları içinde hareket edildiğinde bu saygı sağlanmış olacaktır.
Her meslek mensubu, sadece geçimini sağladığı için değil, saygı duyduğu için mesleğini üst seviyelere çıkarma, onu saygın kılma yarışında olmalıdır. Unutulmamalıdır ki saygın mesleğin mensupları da saygınlık konusunda bundan paylarını alacaklardır.
Halka Saygı
Çalışma yaşamında çok sık söylenen bir söylem vardır:
“Müşteri daima haklıdır.”
Hizmet götürülen halk bizim müşterimizdir. Biz onların güvenliğinin temini için varız. Bir anlamda bizim varlık nedenimizdir, halk.
Doktorlar, sağlığını korumakla yükümlü oldukları halkın içinden gelmişlerdir. Mimarlar, mühendisler uygun koşullardaki binaları, içinden geldiği halk için yapmışlardır.
Biz de içinden geldiğimiz halkın güvenliğini sağlamakla görevlendirilmiş bulunmaktayız. Bu bilinçle hareket edildiğinde halka karşı saygı görevimizi yerine getirmiş oluruz.
Halka karşı saygı görevinden önce bireyin kendine değer vermesi, kendine saygı duyması gereği vardır.
İşte bir bilim adamımızın çok anlamlı şiiri:
Yola çıkınca her sabah,
Bulutlara selam ver.
Taşlara, kuşlara,
Atlara, otlara,
İnsanlara selam ver.
Ne görürsen selam ver.
Sonra çıkarıp cebinden aynanı
Bir selam da kendine ver.
Hatırın kalmasın el gün yanında
Bu dünyada sen de varsın!
Üleştir dostluğunu varlığa,
Bir kısmı seni de sarsın.
Üstün Dökmen’in bu dizelerini, Doğan Cüceloğlu, İnsan İnsana adlı kitabında, insanın kendine değer vermesi ve sevecenlikle, hoşgörüyle kendini kabullenmesi yönünde değerlendirmektedir.
Stresin, toplumu etki altına aldığı bir dönemde bundan en az etkilenmek için insanların düşünce alışverişinde bulunmaları, kendileriyle ve çevresiyle iyi ilişkiler kurmaları gerekir. Polisin birinci görevi huzurlu bir toplum yaratmaktır. Kişiler arası ilişkilerde daha az sürtüşmesi olan, kavgaya dönüştürmeden sorunlarını çözebilen, acı yerine mutluluğun, kin ve nefret yerine destek ve hoşgörünün yeğlendiği toplumun, kendini değerli bulan, sevgi ve anlayışla çevresindekilerle iletişim kuran insanlarla kurulabileceğini akıldan çıkarmamak gerekir.
Hukuka Saygı
İnsan, toplumsal bir varlıktır. Toplum içinde yaşar. Bu yaşam içerisinde insanların birbirleriyle ilişkileri söz konusudur. Yine kişilerle devlet arasındaki ilişkiler söz konusudur. Bu ilişkileri sosyal düzen kuralları düzenlemektedir. Sosyal düzen kurallarının başında da hukuk kuralları yer almaktadır. Hukuk kuralları, toplum halinde yaşayan insanların uymak zorunda bulundukları en önemli kurallardır. Hukuk kuralları emir niteliğindedir. Hukuk kurallarına uyulmaması halinde, ortaya hukukun zorlayıcı niteliği çıkmaktadır. Kamu gücü, hukuk kurallarını ihlâl edenlere karşı harekete geçer ve hukuka uygun şekilde davranmaya zorlar.
Kolluk mensubu olarak polis, bu bilinçle hareket ederek hukuka saygılı davranmalı ve gereklerini yerine getirme konusunda üstüne düşeni yapmalıdır. Halkın hukuka saygılı olması yönünde de, aydın kişiliğiyle öne çıkarak, eğitici yönüyle toplumsal rehberlik görevini yerine getirmelidir.
Üniformalılık
Üniforma, aynı işi yapanların giydiği birörnek giysidir. 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 4’üncü maddesi polisi üniformalı ve sivil olmak üzere iki kısma ayırmıştır.
Emniyet Teşkilatı Kıyafet Yönetmeliği, polis teşkilatı mensuplarının hangi hallerde hangi kıyafeti giyeceğini ve bu kıyafetlerin nasıl olacağını belirlemiştir.
Aynı şey sivil yaşam için de geçerlidir. Giyilen elbiseler kişiler hakkında belirleyici rol oynar. İnsanların giyinişleri, onların meslekleri, gelir durumları, sosyal mevkileri, politik tutumları, dindar olup olmadıkları yönünde fikir verir. Atalarımızın, “ye kürküm, ye” derken vurgulamak istedikleri de bu olsa gerek.
Giyiniş tarzının, karşısındakileri nasıl etkilediğini incelemek isteyen bir Amerikalı üniversite öğrencisi, iki farklı biçimde giyinerek otostop yapmıştır. Haftanın Pazartesi, Çarşamba ve Cuma günleri hippi kılığında yola çıkmış ve eliyle işaret ederek otostop yapmak istediğini belirtmiştir. Salı, Perşembe ve Cumartesi günleri ise, ütülü pantolon ve temiz gömlek, kravat ve boyalı ayakkabı giymiş ve yine aynı işaretleri yaparak, aynı yerde arabalara binmeye çalışmıştır. Görmüştür ki, hippi giysileri giydiği günlerde, kendisini ancak hippi kılıklı olan ve genellikle eski araba kullananlar, özenli giyindiği günlerde ise, daha çok lüks otomobil kullananlar ve iyi giyimli kimseler arabalarına almışlardır.
Burada öğrenilmesi gereken, giyimin karşıdakini etkilediğini bilmek ve bu etkinin, toplumun hangi kesiminde nasıl olacağını, önceden bilinçli bir biçimde saptayabilmektir. Polislik, bir disiplin mesleğidir. Teşkilat mensupları, polislikle ilgili mevzuat kurallarına titizlikle ve özenle uyum göstermelidirler. Giyim için de bu böyledir.
Üniformalı oluşun getirdiği bir takım sorumluluklar vardır. Üniformalının çekeceği dikkat her zaman üniformasızdan fazla olacaktır. Başka gözler, yanlarından geçen sivil giyimli insanları çoğu kere görmüyorken üniformalıları daha bir dikkatle farkedeceklerdir.
Üniformalı oluşun, hem polis meslek grubu için bir gereği vardır. Hem de meslek dışındakilerin, onları kolay tanıma ve müracaatlarını kolayca ulaştırabilme olanağı sağladığı için bir gereği vardır.
Her ne kadar Emniyet Teşkilatı Kanunu, bazı hizmetlerin sivil polisler eliyle gördürüleceğine cevaz vermekte ise de polislikte esas, güvenlik hizmetinin üniformalı olarak yerine getirilmesi gereğidir.
Sonuç
Günümüz polisi, düşünce dâhil tüm davranışların iyileştirilmesi ile halka en iyi hizmetin verilebileceğinin farkındadır. Güvenlik, 21’inci yüzyılın olmazsa olmazlarından biri olarak yerini almış bir olgudur. Tıpkı eğitim gibi, adalet gibi, dış politika gibi.
Bu denli önemli bir konuda, icra edenler öncelikle bu bilinçte olmalı ve davranış biçimleri itibarıyla, içinden geldiği halka en iyi hizmeti sunma yarışı içine girmelidirler.
Kamuoyu bazında mesleğe bakışı olumlu kılabilmek için meslek sevgisinin varlığı yadsınmaz bir gerçektir. Meslek saygısı için de durum aynıdır. İçerisinde sevgi ve saygı bulunan davranışlar mesleği daima ileri götürür.
Ayrıca hukukun üstünlüğü ilkesini benimseyen meslek mensupları ile polislik mesleği hep ileriye gidecektir.
Şurası da unutulmamalıdır ki, polis teşkilatı mensupları, kuruluş yasaları gereği sivil giysili görev yapabildikleri gibi üniformalı olarak da görev yaparlar. Mesleğe bakış açısını olumlu kılabilmek için özellikle üniformalı polislerin kılık ve kıyafet konusunda çok duyarlı olmaları gerekmektedir. Bu, aynı zamanda mesleği sevmenin ve mesleğe saygının bir gereğidir.
Görev yaptığı bölgeye en iyi hizmeti götürme gereğinin bilincinde olan bugünkü çağdaş polisimizin, bu kavramlarla barışık olduğunu, onların gülen gözlerinden de anlamamız mümkün değil mi? (2003)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder