11 Haziran 2011 Cumartesi

HAVA TABANCASININ ATIŞTAKİ ROLÜ

Başkomiserlikte son yılıma girmiştim.
O yıl yapılacak olan yurt dışı misyon koruma sınavlarına girmeye karar verdim. Askerlik hizmetini geç yerine getirdiğim için, önceki yıllarda sınava girme şansı bulamamıştım.
Dönemin emniyet genel müdür yardımcısı Nusret Miroğlu, sınav komisyon başkanıydı. Yazılı sınav, spor, yabancı dil derken sıra atışlara gelmişti. Atışlar, Kırıkkale marka tabanca ile yapılacak ve herkes on mermi atacaktı.
İllerin alfabetik sırasına göre yapılan atışlarda sıra Bitlis’e geldiğinde ben de poligondaki atış yollarından birindeki yerimi aldım. Herkes için kullanılmamış bir hedef kâğıdı, hedef tahtasına yapıştırılmıştı.
“Ateş!” komutu verildiğinde de mermi atışlarını gerçekleştirdim.
Sıra hedefin çağrılmasındaydı. Düğmeye basıldı ve hedef tahtasını getiren mekanizma çalışmaya başladı. Sonuç, ne yazık ki iç açıcı değildi.
Komisyon başkanımız bir hedefe, bir de bana bakıyordu. Kendileri Antalya’da şube müdürüyken, birlikte çalışmıştık.
O kadar utanmıştım ki... Keşke sınav komisyon başkanı, tanıdığım biri olmasaydı diye düşündüm. Sınavı kaybettiğime üzülmüyor, sanki suç işlemişim gibi huzursuz oluyordum.
O güne kadar çalıştığım illerde atışlara katılmıştım. Ama kendimi yeterince geliştirememiş olduğumu, Ankara’da yapılan bu ciddi sınavda ilk kez ölçme şansı bulmuştum.
Sonuç ortadaydı ve bu sonuçlara göre de pek başarılı olduğum söylenemezdi.
Sınavın diğer aşamalarında başarılı olsam da atışta puanım iyi olmadığı için sınavın sona ermesini beklemeden Bitlis’e dönmeye karar verdim. Ancak benimle aynı sınava giren, aynı dönemden iki arkadaşımın (İrfan Banaz, Zeki Yılmaz) atışlarını izlemeye karar verdim. Onlar atış konusunda, iyi düzeyde olduklarını söylüyorlardı. Merakla onları bekledim.
Sıra kendilerine geldiğinde, gördüm ki ikisi de on merminin tamamında, oldukça başarılı bir sonuç elde ettiler.
Ben artık sınavı kaybetmiştim.
Ne var ki, tabanca atışlarındaki başarısızlığımı kabul edemiyordum. Ne yapmalıydım da, onlar gibi ben de vurmalıydım? Ya da onlar bu işi nasıl başarıyorlardı?
İki şey söylediler.
Birincisi, çalıştıkları illerde atış hocalığı görevi ile görevlendirilmişler. Bu arada hem iyi nişan almayı öğrenmişler, hem de daha çok mermi atma şansı bulmuşlar.
İkincisi, hava tabancası ile çalışmışlar.
Kadrolarımıza döndüğümüzde Zeki Yılmaz telefonla aradı.
“Kaybettiğine hiç üzülme. Başkomiserlikte son yılını çalışanlar olarak hiçbirimiz -sınavı kazansak dahi- yurt dışına gidemeyeceğiz.”
Bu sözler rahatlatıcı nitelikteydi. Ama ben hiç rahat değildim. Yurt dışına gidemeyeceğime üzülmüyor, onlar gibi iyi atış yapamadığım için kendimi affedemiyordum.
Ama karar vermiştim. Mutlaka başarmalıydım. Devletin bir başkomiseri olarak atış konusunda daha iyi bir düzeyde olmalıydım. Zira başarısızlığın tamamını sınav heyecanına yüklemek sahici bir yaklaşım sayılamazdı.
İlk iş olarak, ödünç de olsa bir havalı tabanca edindim. O dönemde şube müdürü olan M. Ali Selçuk, bu konulara ilgi duyan bir müdürümüzdü.
Kendisinden edindiğim havalı tabanca ile evde, hemen hemen her akşam 40-50 arasında atış yaparak çalışma yaptım. Evdeki en uzun mesafeyi tespit edip, hedef için kullandığım sunta parçasını en uzak köşeye yerleştirdim. Herhangi bir kazaya karşı, oda kapıları kapalı bulunuyordu. Ben atışlarımı bitirinceye kadar kimse bu koridoru kullanmıyordu.
Aslına uygun olarak çoğalttığım küçük hedef kâğıtlarının ortasındaki siyah noktaya her geçen gün biraz daha yaklaştığımı gördüm. Bu, benim için eğlenceli de oluyordu. Bir önceki atışta yaptığım hatayı, kolayca giderebiliyordum.
O dönemde Tatvan bölge trafik istasyon amirliğinde çalışıyordum. O yıl ki atışlarımız, ilçe personeliyle birlikte yapılacaktı.
Van gölünün kıyısında, açık bir poligonda yapılan atışlara ilçe kaymakamı Osman Dıraçoğlu özel bir ilgi gösteriyordu. Hatta derece alanlara ödül vermeyi bile duyurmuştu.
Yine Kırıkkale tabanca ile 25 metreye atış yapacaktık. Bu atışların Ankara’daki atışlardan iki farkı vardı. İlki, ben bu defa dersime iyi çalışmıştım. İkinci fark, atışların açık havada yapılacağıydı.
Çok heyecanlıydım. Ankara’daki sınavdan sonra ilk kez ateşli silahla atış yapacaktım. Hava tabancası ile elde ettiğim başarıyı, acaba bu defa yakalayabilecek miydim?
İyi bir sonuç elde etmek için bütün kuralları gözden geçirerek atışa başladım. Ayaklarımı omuz hizasında açtım. Tabancayı usulüne uygun bir şekilde tutarak göz, gez ve arpacık doğrultusunda hedefe yönelttim. Gezin, V ya da U şeklindeki yapısını, sanki üst kısmında bir çizgi varmış gibi düşünerek nişan aldım. Bu hayali çizgi ile arpacığın en üst bölümünü gözümde birleştirdim ve aynı doğrultuda hedefi görmeye çalıştım.
Önce birkaç kez, tabancada mermi yokken, sanki mermi varmış gibi atış yaptım. Bunun polis dilindeki adı, tetik düşürmekti. Bu çalışma, tabancanın tetik hassasiyetini kavramak ve tetik boşluğunu gidermek amacıyla çok gerekliydi.
Derin nefes alıp tamamını bırakmadan attığım ilk merminin ardından, atış yolundaki görevli bekçi Selim’in sözleri beni umutlandırmıştı:
“Çok iyi başkomiserim.”
Hedefe isabet olup olmadığını göremiyordum. Bekçi Selim, gördüğü için mi söylüyordu, yoksa moral olsun diye mi öyle söylemişti. Bunu hiçbir zaman anlayamadım. Ama bana iyi geldi. Her mermi atışımda benzer lafları tekrarladı.
Beş yolda atış yapıyorduk. İlk on mermiyi attığımızda hedeflerimizi görmeye gittik. Oradaki 25 metrelik yol, bana o kadar uzun gelmişti ki...
Sonuçta hedef kâğıdı göründüğünde durum oldukça sevindiriciydi. Siyah bölümde bile birçok isabet vardı. 10 merminin tamamının hedef kâğıdındaki daireler içerisine isabet ettiğini sayıp görünce, tarifi güç bir duygu ile sevindim.
Ardından öteki mermileri de attım. Sonuç yine sevindiriciydi.
Hava tabancasının önemini o zaman daha iyi anlamıştım. Bugün her ilimizde yeteri kadar mevcut olan bu tabancalarla personelin çalıştırılmasının çok fayda getireceğini düşündüm.
Çünkü hava tabancası ile her ortamda, kolayca çalışma yapılabilir.
Kapsül diye adlandırabileceğimiz mermileri çok kolay ve ucuz olarak temin edilebilir.
Riski, yok denecek kadar azdır.
Hava tabancası ile atış yapmanın, stres atma açısından da faydası vardır. Meşakkatli bir meslek mensubu olduğumuz düşünüldüğünde, mensuplarımızın moral yapısında iyileşme görüleceği açık bir gerçektir.
Ayrıca bazı sivil kişilerin, zaman zaman poligona davet edilerek, hava tabancası ile atış yapmalarının sağlanması, polis halk ilişkilerini önemli ölçüde artırabilir.
Ertesi gün, ilçe emniyet amiri Ahmet İçöz, atış sonuçlarını açıkladığında ben ilk sırada yer alıyordum.
Planlı çalışmam semeresini vermişti.
Henüz birkaç ay önce, Ankara’daki sınavda başarılı olamamışken, şimdi Tatvan’da atış birincisi olarak gümüş gondol alıyordum.
O gümüş gondol, yirmi yıldır, hâlâ evimizin bir köşesinde bir anı olarak yerini almaya devam etmektedir. (2004)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder