13 Haziran 2011 Pazartesi

POLİS ÇAĞDAŞ KÖLE MİDİR

Çok partili sisteme geçilen 1950’lerde polisin çalışma saatleri ile ilgili yeni bir düzenlemeye gidildi. O zamana kadar 6/6 esasına göre çalışılıyordu. Yani 6 saat karakolda görev yapılıyor, 6 saat istirahat ediliyordu. Burada ilginç olan husus istirahat saatlerinin de karakolda geçiriliyor olmasıydı. Bu aynı zamanda onların yedek kuvvet olarak merkezde bekletilmesi anlamına geliyordu.
Polis ancak haftada bir gün evine gidebiliyordu. Osmanlı ordusu 1845’lere kadar iç güvenliğin de sağlanmasından sorumluydu. O yıllarda yeni bir iç güvenlik birimi olarak kurulan polis teşkilatının çalışma biçiminin de önceki döneme benzer özellik göstermesi doğal görülmüştür.
1950’li yıllar Birleşmiş Milletler ve insan hakları kavramlarının ön plana çıktığı yıllardır. İsmail Küntay, Ankara emniyet müdür yardımcısıdır. Kendisi turizm eski bakanlarından Barlas Küntay’ın babasıdır. O yılların Ankara’sında 700 polis görev yapmaktadır. 300’ü bürolarda, 400’ü ise karakollarda çalışmaktadır.
Çok partili sistemin ilk başbakanı Adnan Menderes, Milli İstihbarat Teşkilatında çalışan Albay Servet Sürenkök’ü Emniyet Genel Müdürü olarak atamıştır.
Servet Sürenkök, Filipinler’de yurt dışı görevinde iken birlikte çalıştığı ABD’li uzman Chris Gugaz’ın Türkiye’ye getirilmesini sağlamış ve ondan Türk polisinin çalışma biçimini incelemesini ve bir rapor hazırlamasını istemiştir.
Chris Gugaz öncelikle Ankara’daki polis karakollarını ziyaret etmiş ve incelemelerde bulunmuştur. Kendisine genç polis memuru İsmail Baykıl tercümanlık yapmıştır. Baykıl, 1950 yılında polis memuru olarak göreve başlamış, 1955 yılında polis akademisini bitirerek uzun yıllar hizmetlerde bulunmuş ve emniyet müdürü rütbesiyle 1986 yılında kendi isteğiyle emekli olmuştur.
Sayın Baykıl’ın ifade ettiğine göre Chris Gugaz, incelemeleri sonunda verdiği ilk raporda “Bu sistem yürümez” demiştir.
Çözüm olarak ise “Rasyonel Sistem’in uygulanmasını önermiştir. Rasyonel yani akılcı sisteme göre personel sekizer saat halinde 3 vardiya çalışmalıdır.
Sistem 1951 yılında bir yıl süreyle başarılı bir şekilde uygulanmıştır. Tüm personel çok mutludur. Hizmette verimin arttığı ciddi şekilde gözlemlenmiştir.
Ne var ki aynı yıl Ankara’da taksi şoförlerinin bir grevi olmuştur. Ankara emniyet müdür yardımcısı İsmail Küntay kalabalığın ortasında bir aracın üstüne çıkarak onlara hitaben yaptıklarının suç olduğunu, devam ettirmeleri halinde yasaların polise verdiği yetkilerden hareketle gerekirse zor kullanacaklarını söylemiştir. Bunun üzerine kalabalık olaysız dağılmıştır.
İsmail Küntay görev dönüşü bir rapor hazırlayarak makama sunmuştur. Rasyonel sistemin yani 8 saat çalışıp 16 saat evinde istirahat edilen çalışma biçiminin aslında çok faydalı ve ideal olduğunu belirtmiştir. Ancak o sıralarda memur yetersizliği ve ulaşım- iletişim olanaklarının azlığı nedeniyle kısa bir süre için ertelenmesini talep etmiştir.
Dönemin İçişleri Bakanı Halil Özyörük’tür. Yargıtay başkanlığı da yapmıştır. Gelen talebi maalesef olumlu karşılamış ve geçici olarak eski sisteme geri dönülmüştür. Yani yeniden 6 saat çalışılıp 6 saat karakolda yatılacak ve haftada sadece bir gün eve gidilebilecektir.
Her ne kadar kısa bir süre için ertelenmesine karar verilmişse de uygulamanın 12 yıl devam ettiğini emekli emniyet müdürü Ulvi Kökten’in anlatımlarından tespit edebiliyoruz. Ulvi Kökten polis akademisi öğrencisi iken 1963 yılında İzmir Emniyet Müdürlüğünde üç arkadaşıyla staj yapmaktadır. Personel 6 saat çalışıp 6 saat karakolda ihtiyat bekletilmektedir. Eve ise ancak haftada bir gün gidebilmektedir.
Çok sevdikleri bir polis memurunun yeni bebeği doğar. Polis memuru karakol amirinden bebeğini görmesi için izin ister. Başkomiser Şükrü izin konusunda cimridir. İzin vermez. Memur hüzünlüdür. Ulvi Kökten ve arkadaşları bu durum karşısında memuru idare etmeye gayret ederler, hatta gece yatağında yatmayı bile göze alırlar.
Ancak başkomiser durumu fark eder ve karakoldan ayrılan polis memurunu cezalandırır.
Ulvi Kökten Ankara’ya döndüğünde Polis Akademisi Öğrenci Derneği başkanı olması sıfatıyla Milli Türk Talebe Birliği Başkanı Rasim Cinisli ile irtibata geçer ve dönemin İçişleri Bakanı Faruk Sükan’ı ziyaret eder. İzmir’de bebeğini göremeyen memurun durumunu da anlatarak çalışma şartlarının yeniden düzenlenmesini talep eder.
Bakanın da bu durumu olumlu karşılamasıyla 12/12 uygulamasına geçilir. Bu sistem; 12 saat çalışan personelin öteki 12 saati evinde istirahat ederek geçirebileceği anlamına geliyordu. Üstelik haftada bir gün izinli olacaktı. Bir hafta gündüz çalışanlar ertesi hafta gece görev yapacaklardı. Sistem öncelikle 27 Mayıs ve Anafartalar karakollarında deneme amaçlı uygulanmış, sonra da tüm Türkiye’ye yayılmıştır.
Belki bir rastlantıdır, ama 12 yıl daha geçtikten sonra polisimiz 12/24 uygulaması ile tanışmıştır. Bu durumda 12 saat görev yapan polis, 24 saat süreyle dinlenebilecektir. Böylece polis, sosyal yaşantısını eşi ve çocukları ile birlikte sürdürecek, göreve geldiği zaman zinde ve huzurlu olacaktır.
İsmail Hakkı Demirel Ankara emniyet müdürüdür. Ferdi Erzaim’in müdürlüğünü yaptığı toplum polisi 1974 yılında görev koşullarının zorluğunu öne sürerek göreve çıkmama kararı almıştır.
Emniyet Müdürü İsmail Hakkı Demirel yaptığı değerlendirme sonucunda 12/12 çalışma sisteminin zorluğunu göz önünde bulundurarak toplum polisi personelinin 12/24 sistemi ile çalıştırılmasını istemiştir. Zira bu durumda hafta izinlisi olmayacağı için personel açısından fazlaca bir eksiklik de duyulmayacaktır.
Dönemin İçişleri bakanı Mukadder Öztekin’dir. Öneriye sıcak bakmamıştır. Ancak bir yıl sonra Bursa il emniyet müdürlüğüne atanan İsmail Hakkı Demirel 1975 yılında kendi inisiyatifini kullanarak bu amacını gerçekleştirmiş ve 12/24 uygulamasını ilk başlatan kişi olmuştur.
Çağın Polisi dergisinin 41’inci sayısında yaptığımız bir söyleşide İsmail Hakkı Demirel 12/24 uygulaması ile ilgili olarak “Hizmetten ben sorumluydum. Uygulama ve yönetme konusunda karar verebilmem gerektiğini de biliyordum. İyi ki uygulamışım. Çok da iyi oldu. İzmit’ten, Balıkesir’den sordular. Nasıl olduğunu onlara da anlattım. Böylece ülke düzeyinde yayıldı” diyerek memnuniyetini dile getirmiştir.
Birkaç yıl önce bir görev için gittiğimiz Brüksel’de, heyetimiz için oradan görevlendirilen polis memuru şoförün on gün süreyle, sabahın erken saatlerinden akşamın geç saatlerine kadar bizimle görevde kaldığını fark ettik. Belçika’da haftalık çalışma saatlerinin 40 saatten az olduğunu biliyorduk. Polis memuru, Emirdağ ilçesinden gidip oraya yerleşenlerdendi. Bu durumu ona sorduğumuzda “Müdürüm, sizin sayenizde memleket için ‘15 günlük ek iznim’ çıktı” dedi.
Aynı şekilde yemekhanede sabahın saat altısında gördüğümüz garsonu akşamın dokuzunda da görüyorduk. O da bize esas yıllık izninden başka ‘ek İspanya izninin’ tamamlanmak üzere olduğunu belirtti.
Biz nice saatler ek olarak çalışmıştık. Nice saatler personelimizi ek olarak çalıştırmıştık.
Göstermelik ölçüde bir para ödenerek polisin yaşam hakkının ucuz bir şekilde elinden alınması gibi geldi bana bizdeki uygulamalar.
Emekli emniyet müdürü İsmail Baykıl’ın ifade ettiği “çağdaş kölelik” bu olsa gerek.
Bugün ülkemizde iletişim ve ulaşım olanakları çok iyi düzeylere gelmiştir. Bütün dünyada 8 saat çalışma uygulaması varken bizde 12 saat ve yukarısında bir sistemle çalışılıyor olması kesinlikle yanlıştır. 8 saatten sonra beden yorulduğu gibi zihinler de çok yorulur.
Sözgelimi bir plastik fabrikasında oyuncak üreten bir işçi yorgunluk ya da dalgınlık sonucu yanlış bir işlem yaparsa bunun geri dönüşü kolaydır. En fazla biraz zaman kaybolur. Ama polis yorgunluk sonucu yanlış bir iş yaparsa telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğabilir. Çünkü polis bireyin temel hak ve hürriyetleri ile doğrudan ilgili konularda görev sahibidir. Geceyi yanlışlıkla nezarethanede geçiren kişinin özgürlüğünün kısıtlanmış olmasının artık telafisi mümkün değildir. “Yanlışlık oldu, ben de senin yerine bir gece nezarette yatayım” diyemezsiniz. Ama öte yanda ziyan olduğu sanılan plastiğin yeniden hamur haline getirilerek kullanılabilmesi mümkün olabilir.
Bu itibarla 8/16 sistemine geçilmeli ve haftalık çalışma süresi 40 saati aşmamalıdır. Belçika örneğinde olduğu gibi fazla çalışma icap ederse personel izin ya da ücretle memnun edilmelidir.
Emniyet Genel Müdürlüğündeki çalışma biçimi 8 saat sistemine uygun görülebilir. Hatta il emniyet müdürlüklerinde de 8 saat sistemiyle çalışanlar vardır.
Keşke olmasa..
Çünkü bu sistemin dışında çalışan onbinlerce personelimiz 8 saat çalışanlara “Gemisini kurtaran kaptan” gözüyle bakmaktadır. Kendilerini ise biraz “İkinci sınıf” olarak görmektedirler. Biraz daha küskün ve moralsizdirler.
İşin ilginç tarafı çarşıda, pazarda esas halkla birebir ilişki içinde olanlar da onlardır. Bu durumda küskün ve moralsiz oluşlarının hizmette verime olumsuz etkisi de yadsınamaz.
Bizde hâlihazırdaki 8 saat çalışanlar genellikle vatandaşın can ve mal güvenliğiyle ilgili doğrudan görev sahibi değildirler. Pasaport, tescil, ruhsat gibi ikinci, üçüncü sıradaki işlerimizi yaparlar.
2559 sayılı görev ve yetki yasamızın bize verdiği birincil vazifeleri ise sokakta bizzat 12 saat ve daha üzeri çalışanlar yerine getirmektedirler. Yani küskün, moralsiz ve yorgun olanlar.
Bu bir çelişkidir. İç barışın sağlanması adına bir bütün olarak tüm personel 8 saat çalıştırılmalıdır. Bu durum anayasamızdaki eşitlik ilkesinin de bir gereğidir.
3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunumuz günlük çalışma süresinin 8 saatten fazla olacağı yönünde bir koşul getirmiş değildir. Sadece 61’inci maddede komiser ve polislere haftada 24 saat izin verileceği konusunda netlik vardır.
Bu durumda il emniyet müdürlerimizin 8/16 sistemini uygulamalarına engel bir durum görülmemektedir. 32 yıl önce Bursa İl Emniyet Müdürü İsmail Hakkı Demirel’in, “Hizmetten ben sorumluydum. Uygulama ve yönetme konusunda karar verebilmem gerektiğini de biliyordum” diyerek 12/24 sistemini başlattığı gibi günümüz üst yönetiminin de 8/16 sistemini başlatmaları ideal görülmektedir. Böylece emekli emniyet müdürümüzün naklettiği çağdaş köleliğe de son verilmiş olacaktır.
Zira zinde ve moral değerleri yüksek personelimiz ile hizmette verimin artacağı açık bir gerçektir.
Öte yandan 12 saat çok uzun olduğu için personeli görevi başında tutmak güç olmaktadır. Bazı kişisel işleri için bu süre içinde iş yerinden ayrılabilme gereği duyabilmektedirler. Oysa 8 saat sisteminde ekstra bir izne ihtiyaç duymayacaklardır. Bu da hizmette verimin artmasına katkı sağlayacaktır.
Tarihsel bir süreç içerisinde ele aldığımız gibi polis teşkilatında başarı grafiğini yukarılara taşımak için 8/16 sistemine bir an önce geçilmesi elzem görülmektedir. Üst yöneticilerimiz konuyla ilgili inisiyatif kullanabilmeli ve uygulamayı bir an önce başlatmalıdırlar.
Sözünü ettiğimiz rasyonel sistem 1951 yılında güya kısa bir süre için ertelenmişti. Ama ne acı ki üstünden tam 56 yıl geçmiştir.
Teşkilatımızda kısaca TTÖ olarak adlandırdığımız tayin, terfi ve özlük sorunları konusunda sıkıntıların tam olarak giderilemediği bilinmektedir.
İzah etmeye çalıştığımız çalışma sistemimizin getirdiği sıkıntıları da buna eklediğimizde ciddi bir sorun yumağıyla karşı karşıya gelinmektedir.
Personelimiz, işte bu sorunlar ile disiplin tüzüğünün ağır hükümleri arasında sıkışmakta, bu da cinnet geçirmelere ve intiharlara yol açmaktadır.
Kısaca polis teşkilatımız “Ah be..” dönemini yaşamaktadır.
“Oh be..” demek personelimizin de hakkı olmalıdır. (2007)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder