13 Haziran 2011 Pazartesi

TERÖRLE MÜCADELEDE ULUSAL GÜÇLERİMİZİN ETKİN KULLANIMI

Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Sakarya Savaşı sonrasında, madenlerin önemini belirttiği bir konuşmasında, cephelerde yalnız askerlerin değil, milletlerin bütün maddi ve manevi güçlerinin karşı karşıya geldiğini ve çarpıştığını ifade etmiştir.
Büyük Atatürk burada maddi ve manevi güçlerle bir ulusun tüm milli (ulusal) gücünü ifade ediyordu. Bu anlamda milli güç, bir ulusun, hedeflerine ulaşabilmek amacıyla kullanılabileceği maddi ve manevi kaynaklarının toplamıydı.
Öncelikle Büyük Atatürk’ün maddi ve manevi diye ifade ettiği milli güç unsurlarımızı sayalım: Askeri güç, siyasi güç, ekonomik güç, nüfus gücü, coğrafi güç, sosyo kültürel güç, bilimsel ve teknolojik güç.

Askeri Güç
Aslında ülkelerin en önemli milli gücü, askeri gücüdür. Askeri güç, ulusal politikanın uygulanmasında ve ulusal hedeflerin elde edilmesinde kullanılan fiziki güçtür. Vatanın savunması ya da milli menfaatlerin korunması askeri gücün hazır bulundurulmasıyla sağlanır. Etkili ve verimli askeri gücün oluşabilmesi için silah, araç ve gereçlerin yeni teknolojilerle donatılması gerekmektedir. Ayrıca silah, araç ve gereçlerin kullanılması ve tatbikatlar yapılarak geliştirilmesi için bilgi birikimine ve bilginin güncellenmesine gerek vardır. Başka bir ifadeyle silah, araç ve gereçlerin sayıca çokluğu yerine işlevsel yönlerine bakmak gerekir.

Siyasi Güç
Siyasi güç, bir devletin milli hedeflerine erişmek, erişilenleri koruyup geliştirmek ve milli menfaat sağlamak amacıyla kullandığı siyasi kuvvetlerin toplam verimidir. Ülkede uygulanan siyaset, gerçekten büyük bir güçtür. Siyasi güç, ülkemizde kaynağını Türkiye Büyük Millet Meclisinden almaktadır. TBMM kuruluşundan beri, egemenliğin kaynağının kayıtsız şartsız millette olduğu esasına dayandırılmıştır. TBMM, milletin duygularını, düşüncelerini, ihtiyaçlarını ve beklentilerini gerçekleştirmede ön olmuştur.
Büyük Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin siyasi gücünü oluşturan Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1924 Anayasasını yürürlüğe koyarak egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğunu ve bu egemenliğin kullanılmasının, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde bulunduğunu özellikle belirtmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi, milli iradenin kayıtsız şartsız kullanıldığı en önemli organımızdır. Ülkede huzur ve güvenin sağlanması yönünde ve yine terörle mücadele alanında çıkardığı yasalarla suçların önlenmesinde ve suçluların caydırılmasında önemli bir güç teşkil etmektedir.

Ekonomik Güç
Ekonomik güç, milli güç unsurları içinde en fazla öne çıkan güçlerden biridir. Milli gücün tüm unsurlarının gelişip güçlenmesi için gereken maddi ve parasal ihtiyaçlar, ekonomik güç tarafından karşılanır.
Ekonomik açıdan güçlü ülkelerin çoğu göstergeleri, sıralamalarda hep üst düzeydedir.
Günümüzde yeni küresel aktörler olarak tanımlanan Çin, Hindistan ve Brezilya gibi ülkeler, sahip oldukları parlak ekonomik potansiyelle ön plana çıkmaktadırlar.
Öte yandan;
Ortadoğu: Petrol ve enerji kaynağı,
Kafkasya: Enerji kaynağı,
Orta Asya: Enerji kaynakları ve Süveyş kanalı,
Güneydoğu Asya: Finans piyasaları ve ticaret yolları,
Güney Amerika: Enerji kaynakları bakımından önem ifade etmektedirler.
Bir diğer örnek Rusya Federasyonudur. Sovyetler Birliğinin dağılmasına karşın ülkesindeki zengin petrol kaynakları sayesinde ayakta kalabilmeyi başarmıştır.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Zaferden sonra, Şubat 1923’de İzmir İktisat Kongresini gerçekleştirmiştir. Ülkemiz liberalizmden devletçiliğe, devletçilikten planlı karma ekonomiye, karma ekonomiden planlı serbest pazar ekonomisine kadar birçok yöntemi denemiştir. Denk bütçe esasları bu dönemde uygulanmıştır. Alt yapı yatırımlarına ağırlık verilmiştir. Yabancı işletmeler millileştirilmiştir. Merkez Bankası, İş Bankası kurulmuştur. Demiryollarının yapımına önem verilmiştir. Yine bu dönemde tarım sanayi planları yürürlüğe girmiş ve yabancı sermaye teşvik edilmiştir.
Ne var ki bütün bu hamleler, Türkiye’nin sanayi sürecini gerçekleştirdiğini ifade etmeye yeterli olamamıştır. Günümüz dünyası bilgi dönemini yaşıyorken, bizim sanayi devrimini tamamlayamamış olmamız, bilgi toplumu dünyasındaki yerimizi almamıza da engel olmaktadır.

Nüfus Gücü
Toplumlar, bilimsel ve teknolojik bilgilerle donatıldığında ciddi bir insan gücü oluştururlar. Bu güç, bilginin yanı sıra sağlıklı ve sosyal dayanışma içerisinde olursa daha da büyük bir anlam ifade eder.
Türkiye, genç nüfusa sahip bir ülkedir. Okullarımızdaki öğrenci sayısı 17 milyonu bulmuştur. Bizim öğrenci sayımızdan daha az nüfusa sahip Avrupa Birliğine bağlı birçok ülke vardır. Her ne kadar hızlı nüfus artışı ve çarpık kentleşme tam olarak kontrol altına alınamamışsa da, batılı ülkelerdeki yaşlanan nüfusa karşı avantaj olarak önem ifade etmektedir.

Coğrafi Güç
Bir ülkenin gücü, o ülkenin coğrafyasıyla yakından ilgilidir. Dünya üzerindeki bulunduğu konum, o ülkenin jeostratejik önemini ortaya koymaktadır. Eğer ülkeler, bulundukları coğrafyadaki yerlerine, izledikleri politikalarla yeni değerler katabilirlerse güçlerini daha da artırmış olabilirler.
Türkiye, coğrafyası itibarıyla hassas bir bölgededir. E. Korgeneral Suat İlhan’ın belirttiği gibi Türkiye, her şeyden önce doğu kültürü ile batı kültürü sınırındadır.
Hıristiyanlık ile Müslümanlık sınırındadır.
Asya’nın Avrupa sınırındadır.
Avrupa’nın Asya sınırındadır.
Liberal ekonomi ile devletçi ekonomi sınırındadır.
Kafkasya, Balkanlar ve Ortadoğu’nun ortasında bulunan Türkiye, bu yönüyle büyük bir anlam ifade etmektedir. Ayrıca dünya enerji yollarının merkezi olması da bu önemi artırmaktadır.

Sosyo Kültürel Güç
Sosyal ve kültürel güç; toplumun sahip olduğu ve tarihten gelen maddi ve manevi değerlerin topluma sağladığı güçtür. Ülkelerin güçleri, sosyo kültürel zenginlikleriyle de doğrudan ilgilidir. Bu bağlamda Türk insanı; tarihi bağ ve ilişkilerini, kültürel mirasını geliştirerek toplumun çağdaş ve ileri bir düzeye çıkarılmasını hedefleyen bir yapıya sahiptir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, kuruluşu sonrasında aldığı tedbirlerle sosyo kültürel gücü artırma gayreti içerisinde bulunmuştur. Zira Büyük Atatürk, karşısında bulunan ülkelerin ekonomik üstünlüğünü bildiği için halkımızın manevi gücünün ayakta tutulması yönünde gayret göstermiştir.

Bilimsel ve Teknolojik Güç
Bilimsel ve teknolojik güç, uluslararası alanda devletin etkinliğini gösterme adına vazgeçilmez güçlerden biridir. Bilgi yönünden güçlü olmak demek, yetişmiş insan gücüyle donatılmış olmak demektir. Yetişmiş insan gücüyle de teknolojik alanda ilerleme sağlanmış olur. Bilim ve teknoloji alanında etkin ve yeterli bir düzeye ulaşamayan devletler büyük topraklara, zengin doğal kaynaklara sahip olsalar bile büyük ve güçlü devletler arasında sayılmazlar.

SONUÇ
Bu durumda yapılması gereken husus; yukarıda kısa açıklaması yapılan milli güç unsurlarımızdan en etkin biçimde yararlanmayı bilerek terörizm faaliyetiyle ülkemizin bütünlüğünü bozmak isteyenlere karşı en iyi sonucu almak olmalıdır.
Milli güç unsurlarımız zincirin halkaları gibidir. Bir tanesinin bile zayıf olması, kuvvetli olan diğer halkaları da etkisiz kılar.
Örneğin ekonomik bir güçle takviye edilmemiş bir askeri güç kuşkusuz beklenen verimi elde edemez. Savaşta kullanılan her türlü silah, araç ve gereç hem sayıca artırılmalı, hem de günün koşullarına göre yenilenmelidir.
Keza halk iradesinin yansıdığı bir meclisten karar çıkmadıkça alınan savaş kararları bir anlam kazanmaz. Günümüzde, kuvvet kullanmadan, diplomasi ile tehdidi önlemek mümkündür. Ki bu da küreselleşmenin bir sonucudur.
Bilindiği üzere Anayasanın 87’nci maddesine göre savaş ilanına karar verme yetkisi TBMM’ne aittir. Bu da askeri gücün kullanılması alanında, siyasi gücün olmazsa olmazını göstermektedir.
Genç ve donanımlı bir nüfus gücü yoksa askeri alanda başarı şansı üst seviyelere çıkarılamayabilir. Gazete haberlerine göre üniversite sınavlarında 65 bin öğrencimizin sıfır aldığını öğreniyoruz. Kamuran İNAN’ın ifadesiyle dört milyon çocuk okula gitmemektedir. Anayasamız 42’nci maddesinde “Kimse, eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamaz.” “İlköğretim, kız ve erkek bütün vatandaşlar için zorunludur ve Devlet okullarında parasızdır” hükümlerini getirmiştir. Yine aynı maddede Devletin, maddî imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin, öğrenimlerini sürdürebilmeleri amacı ile burslar ve başka yollarla gerekli yardımları yapacağı dile getirilmiştir. Bu durumda dört milyon kişinin toplumda kötü yaşayacak olmasına sebep olunmamalıdır.
Ali Naili ERDEM’e göre bizden 10 kat daha küçük Bulgaristan’da beş kat fazla sayıda kütüphane vardır. Yani bizde 1500, Bulgaristan’da 7500 kütüphane. Türkiye’deki kahvehane sayısı ise 450 bindir.
Coğrafi konum bir güç olarak tezahür etmiyorsa, başarı şansı o oranda güçleşir. Kıbrıs barış harekâtında Yunanistan’a göre Ada’ya yakın oluşumuz bu yönde avantaj sağlamıştır denilebilir.
Ülke insanında tarihi bağ ve ilişkileri geliştirme arzusu oluşmamışsa, ya da yaşadığı toplumu çağdaş bir düzeye getirme hedefi yoksa askeri alanda elde edeceği başarılar da o oranda eksik olacaktır.
Aynı durum bilimsel ve teknolojik güç için de geçerlidir. Savaşta kullanılacak uçakların sayısal çoğunluğu yerine, uçağın modern ve teknolojik güçle donatılması çok daha önem arz etmektedir. Öte yandan siyasi karar organları, bilimsel bilgiye ve çağdaş teknolojik donanıma sahipseler daha cesur karar alma cüreti gösterebilirler.
Toplumlar için en geçerli unsur devletin bekası ve milletin refahıdır. Konuya bu yönüyle bakıldığında günümüzde huzur ve asayişin sağlanması en temel hedefi teşkil etmektedir. Çok sayıda ülke, baş belası durumundaki terör faaliyetlerinin en az düzeye indirilmesi için uğraş vermektedir.
Bu yönüyle değerlendirme yapılırsa;
-Ekonomik iyileştirmeler yapıldığında,
-Bölgelerarası kalkınmışlık farkı giderildiğinde,
-Gelirin adaletsiz dağılımı önlendiğinde,
-İşsizlik sorunu çözüldüğünde,
-Alt yapı geliştirildiğinde, teröre verilecek desteğin azaldığı görülebilecektir.
Öte yandan güven veren ülke konumuna gelebilmek için eğitim düzeyinin artırılması gerekecektir. Bu doğrultuda göç hareketleri bir düzene kavuşturulmalıdır. Çarpık kentleşme önlenmelidir. Hızla artan nüfus kontrol altında tutulmalı ve politikada istikrar sağlanmalıdır.
Ülkenin terör tehdidinden arındırılması için ayrıca terörle ilgili etkin yasal düzenlemeler yapılmalı ve yine sınırların etkili biçimde korunması temin edilmelidir.
En önemlisi de uygar, insan haklarına saygılı, demokrasiye inanan, hukukun üstünlüğü ilkesini benimseyen, sevgi ve hoşgörüyü yaşam felsefesi olarak benimseyen bir ülke olduğumuzu dünyaya göstermemiz gerekmektedir.
Çinli savaş ustası Sun Tzu, Savaş Sanatı adlı eserinde, “Askeri eylem ulus için önem taşır. Çünkü bu varolma ya da yok olma yolu, ölümle kalım meydanıdır. O nedenle iyi incelemek gerekir” ifadesini kullanmaktadır. Bunun için de bazı savaş hilelerine başvurulmasını önermektedir. Saldırıyı ters taraftan beklemek ya da batıya saldırmak için doğuya yanıltma saldırısı düzenlemek gibi..
Sun Tzu’ya göre savaş aletleriyle yapılan savaş, zaferle bitse bile değersizdir. Önemli olan stratejileri kullanarak, savaşmadan kazanmaktır.
Büyük Atatürk, “Savaş kaçınılmaz olmalıdır. Bir ulusun hayatı söz konusu olmadıkça savaş bir cinayettir” demiştir.
Bugün için esas olan, kuvvete kuvvetle karşılık vermek değildir.
Öteki milli güç unsurlarını barış döneminde güçlü tutarak hedeflenen askeri ve siyasi sonuçlara ulaşmak gerekmektedir. Hedef, en az kuvvetle daha çabuk ve kısa sürede etkili sonuçlar almak olmalıdır.
Bu yazımızı Mustafa Kemal ATATÜRK’ün 27 Ocak 1923 günü İzmir’de yaptığı bir konuşmasındaki sözleriyle bitirebiliriz:
“Bir milletin muvaffakiyeti demek mutlaka milli gücün bir siklet merkezi teşekkül etmesiyle mümkündür. Binaenaleyh bilelim ki elde ettiğimiz başarı, milletin gücünü birleştirmesinden, iş birliği yapmasından ileri gelmiştir. Eğer aynı başarıyı ve zaferi gelecekte de elde etmek istiyorsak, aynı esasta istinat edelim ve aynı surette yürüyelim. Asıl olan iç cepheydi. Bu cephe, bütün memleketin, bütün milletin vücuda getirdiği cephedir.
Zahiri cephe (dış cephe), doğrudan doğruya ordunun düşman karşısındaki silah cephesidir. Bu cephe sarsılabilir, değişebilir, yenilebilir. Fakat bu hâl hiçbir vakit bir memleketi mahvedemez. Mühim olan, memleketi temelinden yıkan, milleti esir ettiren iç cephenin düşmesidir. Bu hakikati bizden iyi bilen düşmanlar, bu cephemizi yıkmak için asırlarca çalışmışlar ve çalışmaktadırlar.” (2007)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder