Geçtiğimiz günlerde Türkiye Emekli Emniyet Müdürleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin kurucu üyelerinden Özgüner Polat ağabeyimizi kaybettik. Derneğin kurulduğu günden beri genel sekreterlik görevini üstlenmişti. Derneğin yayın organı olan Çağın Polisi dergisinin de genel yayın yönetmeniydi.
Genel sekreterlik görevi nasıl yerine getirilir?
Nasıl genel yayın yönetmenliği yapılır?
İşte bu konularda bilgi edinmek isteyenler onun çalışmaları hakkında biraz araştırma yaparlarsa en olumlu yanıtı alabileceklerdir.
Rahatsız olduğu günlerde bile işini düşünebilmekteydi. Çoğu kere hastane ortamında geçirdiği zaman kaybını evine iş götürerek telafi edecek kadar cömert bir yapıya sahipti.
Polis teşkilatının ileri seviyelere geldiğini, imkânsızlıkların artık son bulduğunu ifade ediyordu. Her polis aydınının bu konularda üzerine düşen görevleri fazlasıyla yerine getirmesini istiyordu.
Her meslektaşı gibi meslek içi haksızlıklar yaşamıştı. Bütün düşüncesi bu haksızlıkların son bulmasıydı. Sohbetlerinde polisin canını sıkan, onu ziyadesiyle üzen konulara da yer vermekteydi.
Özgüner Polat ağabeyimizi şükranla, saygıyla, özlemle anarken yaşanmışlardan yola çıkarak üç örnek olayı paylaşalım istedik.
Birinci örnek olay: Şube müdürü, orta Anadolu’da bir ilde görev yapmaktadır. Çocuklarının eğitiminin yarım kalmaması için İstanbul’da yaşayan eşi, okulların tatil olduğu bir sırada kendilerine ait arabalarıyla kocasının yanına gelir. Birlikte şehri gezerler. Polisevinde birlikte yemek yerler. O güne kadar birkaç şubeye birden bakan şube müdürü ertesi gün bu görevlerinden alınarak pasifize edilir. İl emniyet müdüründen sebebini öğrenmek ister. Ancak bilgi alamaz. Bir ay kadar sonra İl’e gelecek bir devlet büyüğünü karşılama görevi alır. Görev yeri il sınırıdır. İlin valisi de aynı yere gelmiştir. Devlet büyüğü gecikmiştir. Orada bulunan polisler çay hazırlamışlardır. Şube müdürü bir çay da valiye sunmuştur. Çay ikramı olmadan önce uzak durmaya çalışan vali, çayı aldıktan sonra şube müdürüne hitaben “Senden bunu beklemezdim, sarışın bir bayanla ulu orta gezmeni, üstelik polisevinde yemek yemeni asla kabul edemedim” diyerek doğrudan söze girmiştir. Şube müdürü beklemediği bir anda böyle bir ithamla karşı karşıya kalınca şaşırmıştır. Kendisini çabucak toparlamış ve valinin sözünü ettiği bayanın kendi eşi olduğunu belirtmiştir. Üstelik otonun da kendilerine ait olduğunu valiye hatırlatmıştır. Bu defa şaşkınlık sırası valiye gelmiştir. Yüzü renkten renge girmiştir. Kendi imzasıyla hazırlanan yazı ile önceki görevleri şube müdürüne yeniden verilmiştir. Bütün bunları yapanın ise o ilde çalışan ve o şube müdürünü kıskanan başka bir şube müdürü olduğu anlaşılmıştır. Verdiği “yüzeysel” bir raporla hem il emniyet müdürünü, hem de valiyi yanıltmıştır. Zarar görenler ise şube müdürü ve onun hizmet götürdüğü bireyler olmuştur.
İkinci örnek olay: Terfi sırası gelenler için terfiye engel bir durum olup olmadığı son kez Ankara tarafından çalıştıkları birimlere yazıyla sorulur. Eksik ve yanlış bilgi verecekler hakkında yasal işlemler yapılacağı önemle ve özenle hatırlatılır. Aslında bütün bilgiler Ankara’nın eli altındadır. Ancak son günlerde olup da kayda girmemiş durumların tespiti amacıyla böyle bir yazışma yapılır. Şube müdürü de o yıl terfi sırasındadır. Onun için gelen yazının konu bölümünde “Görevi savsaklama- hırsızlık” ibareleri vardır. Şube müdürü başka bir kadroda iken görevi savsaklama nedeniyle yargılanmış ve üç günlük maaş katı cezası almıştır. Aynı dosya içinde genel idari hizmetli bir personelin de hırsızlık ile yargılanması söz konusu olmuştur. Ama o görevli tayine tabi olmadığı için aynı kadrosunda görevine devam etmektedir. Yani şube müdürüyle birlikte şube müdürünün gittiği ile gitmemiştir. Şube müdürü için o ile yazılacak yazıda sadece görevi savsaklama yazılması gerekiyorken hırsızlık ibaresinin de sanki onun tarafından yapılmış bir eylemmiş gibi o ile gönderilmesi o ilde çalışan öteki üst ve ast görevliler nezdinde yürek acıtan bir sonuç olarak tezahür etmiştir.
Üçüncü örnek olay: Şube müdürü eşiyle birlikte kendilerine ait otomobilde giderken içerisinde bayan bir yolcunun bulunduğu ticari taksi ile çarpışır. Kendisi, eşi, ticari taksinin şoförü ve yolcusu çeşitli yerlerinden yaralanırlar. Şube müdürü ciddi bir sıkıntı içindedir. Üstelik terfi zamanı da gelmiştir. Bunun heyecanını da yaşamaktadır. Aldığı duyumlar ve edindiği intiba sonucu terfi edeceğine de inanmaktadır. Trafik kazasının yaralarını henüz saramamışken ikinci acı haberi de almıştır. Terfi edenler listesinde adı yoktur. Kendisine yakın gördüklerinden birine sorduğunda aldığı yanıt daha da acıtıcıdır: “Genelev kadınıyla karıştığınız kaza nedeniyle terfi ettirilmemişsiniz.” Meğer ticari taksinin yolcusu genelev kadınıymış. Terfiye karar vereceklere bu durum genelev kadınının şube müdürüyle aynı otoda olduğu şeklinde intikal ettirilmiş. Böylece terfi edilememiş. Filmlere ya da şarkılara konu olan “Acı içinde acı” kavramı böyle bir şey olsa gerek. Terfi edememek bir acı.. Kendi eşinin genelev kadını gibi addedilmesi ayrı bir acı..
Özgüner abi, size sağlığınızda birinci örnek olaydan söz etmiştim. Nedense diğer ikisini de anlatmak istedim.
“Örgütlü toplum olamadıktan sonra bu örnekler hiç eksilmeyecektir” dediğini duyar gibi oluyorum. Çağın Polisi dergisinin ilk sayısında örgütlü toplumun, demokratik toplum olma gereklerinden biri olduğuna dikkati çektiğini hatırlıyorum. Derneksel faaliyette bulunmanın çalışanlar için “yasak” oluşunun, insanın içini sızlattığını anlattığını duyar gibi oluyorum.
Yine haberleşelim olur mu, sevgili abi.
Rahat uyu.. (2009)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder