20 Haziran 2011 Pazartesi

164’ÜNCÜ YILDA POLİSİN YERİ

Eğitim dönemlerimizde gerçekleştirdiğimiz resmi geçit törenlerini unutamayız. Çok önceden hazırlıklara başlanır. Günlerce çalışmalar yapılır. Boru trampet takımı ya da bando eşliğinde uygun adımlarda buluşuncaya kadar yorucu bir süreç geçirilir. Burada hatırladığımız husus, çalışmalar sırasında çoğu kere kaçamaklar yapıp işi hafife aldığımızdır. Ama ne var ki aynı biz, resmi geçitin yapıldığı gün izleyicilerin önünde bambaşka biri oluruz ve tüm heyecanımızla, tüm gücümüzle ve olabildiğince dikkatli bir biçimde yürüyüşümüzü tamamlarız.
Rap rap sesleriyle tek vücut gibi..
Adımlarımız boylarımızı aşar gibi..
Yerler yarılır gibi..
Aslında polis teşkilatının kurulduğu 1845 yılından bu yana geçen 164 yıllık sürede yaşanan başarıların temel sırrı, coğrafyasında yaşadığımız toprakların bağrından çıkan polislerimizin yaşadıkları bu yüce hislerdir.
Çanakkale’de, Sakarya’da, Dumlupınar’da da böyle olmuştu. Azla çok iş başarma böyle bir duygu ile mümkün olabilmişti.
Görev sırasında yakaladığımız bu başarıları örgütsel anlamda yerine getirdiğimizi söyleyemeyiz.
Sahada yerine getirilen görevin seyrini ve sonucunu o anda yaşanan ruh hali etkilemektedir.
Örgütteki başarıyı ise sistemlilik belirlemektedir. Bu anlamda 164 yıllık geçmişimizi değerlendirdiğimizde teşkilatımızın birçok konuda uygun adımı yani sistemliliği yakaladığını iddia edemeyiz.
Öncelikle belirtmeliyiz ki ülkemizde 30-40 personeli bulunan genel müdürlükler varken 200 bin mevcuda sahip Emniyet Genel Müdürlüğünün sistem konusunda bu uygun adımı yakalaması çok kolay olmayacaktır.
Toplumun sosyal yönden gelişmesine paralel olarak suç türleri ve buna bağlı olarak polisin görevleri de o ölçüde artmıştır.
Padişahların evi ve görev yeri olarak kullanılmak üzere 1460’larda yapımına başlanan Topkapı sarayında, ilerleyen yıllarda ihtiyaca binaen yeni ekler yapılmış, her yapılan ek bina, sarayın bütünlüğünü estetik yönden olumsuz etkilemiştir.
Bunu bir ihtiyaç olarak algılayan İmparatorluk, 1856 yılında her yönüyle dört başı mamur Dolmabahçe sarayının yapımını gerçekleştirmiştir.
Öteden beri baktığımızda gözlemlerimiz bize polis teşkilatında işlerin başarılı bir biçimde yürütülmekte olduğunu göstermektedir. Türk bürokrasisi ne kadar başarılıysa polis de en az o kadar başarılıdır. Hatta daha fazla..
Biz teşkilat olarak Topkapı sarayından Dolmabahçe sarayına henüz geçiş yapamadık. O mamur hali henüz sağlayamadık. 164 yıllık bir süre geçmesine rağmen hâlâ genel müdürümüzün tanımı yok. Genel müdür yardımcılarımızın da görev tanımları yapılmış değil.
Beş ayrı genel müdür yardımcımız, genel müdürümüzün koordinatörlüğünde teşkilatımızın beş ana dalının tek yetkili ve sorumlu genel direktörü gibi hareket edeceğine halen “muavin” olarak çalışmalarını sürdürmektedirler. Ana hizmet birimlerimizle yardımcı hizmet birimlerimiz olan daire başkanlıklarımız ile genel müdürümüz arasında bürokratik iş yoğunluğu içerisinde çaba göstermektedirler. “Genel müdürün yardımcısıdır ve genel müdürün verdiği görevleri yapar” mantığından öteye bir çizgi yakalamış değillerdir.
Bugün daha iyi yerlere gelebilmemiz için günlük rutin işlerin yanında teşkilatımızı çekip çıkaracak çalışmaların da yapılması gerekmektedir. Herkes yoğun iş temposu ile ve az imkânlarla en iyisini yapma gayreti içerisinde çalışmalarını sürdürmektedir. Türk insanının genlerinde mevcut olan bu gayret ve kararlılık en önemli güç ve motivasyon kaynağımızdır. Ancak bu yetmez.
Bir an önce adli, organize, trafik, insan kaynakları ve lojistik hizmetlerde tek yetkiliymiş gibi görev tanımları yapılan ve hizmet yarışı içine girilen bir atmosferin sağlanmasıyla ufkun ötesini de görmenin hedeflendiği ortam yaratılmalıdır. Emniyet genel müdür yardımcılarımız kendi departmanlarında proje üretimini artırmalı ve yürürlüğe koyma konusunda adlarından daha çok söz ettirme çabası içerisinde olmalıdırlar.
İdeal Türk polisi artık başkalarının söylediğini değil, Atatürk ilkeleri ışığında geliştirdiği kendi düşüncelerini uygulamaya koyabilen bir donanıma sahip olabilmelidir. Vesayet altındaymış gibi çalışması yerine bir an önce silkinip rüştünü ispat etmesi gayreti içerisine girmelidir. Terazide tartılma yerine kantara çıkma cüretini gösterebilmelidir.
Emniyet teşkilatı çalışanları tayin, terfi ve özlük sorunları ile çalışma saatlerine ilişkin konularda sıkıntılar yaşamaktadır. Her geçen yıl birçok konu sisteme bağlanmakta ise de halen çok sayıda yetersizliklerin olduğunu idari mahkemelere yapılan müracaatlar ile bu mahkemelerin idare aleyhine verdiği kararlarından anlamaktayız.
Birçok personel; tayin, terfi konularında yaşadıkları sorunların halli için milletvekili yardımından yararlanmayı çare olarak görür. Milletvekilini ya memleketinden tanımaktadır. Ya da çalıştığı ilden. Bazen de hatırlı biri aracılığıyla milletvekiline ulaşılır.
Sistemde bağlayıcı esas unsurlar konulmadığı ya da konulamadığı için sorunlar ferdi girişimlerle halledilmeye çalışılır.
Aslında alt kadro bu durumdan rahatsızdır. Ferdi sorunları için hatırlı kişi aramak onun kişiliğini de olumsuz etkilemektedir. Ancak ailesinin, çocuklarının yaşam biçimini de ilgilendirdiği için bir bakıma bu yola başvurmaktadır.
Oysa aslolan üst kadroda görev yapanlarımızın rutin işlerden biraz daha arınarak sorunların çok olduğu alanlarda en büyüğünden başlanarak parlamento ile çalışmalara başlamaktır. Parlamento üyelerimiz, personelimizin ferdi sorunlarıyla kaybedecekleri zamanlarını ve enerjilerini ana sorunların halli konusunda harcarlarsa daha objektif çalışmış olacaklardır.
Polis teşkilatı çalışanlarının dernek kurma ve sendikalaşma hakları olmadığı için ana sorunları çözmeleri konusunda parlamento ile ilişkiye girmeleri beklenemez. Bu durumda teşkilatımızın üst düzey görevlilerine, özellikle emniyet genel müdür yardımcılarımıza büyük görevler düşmektedir. Onlar teşkilatımızın çekirdek kadrosundandırlar. Her biri yorgun argın gece nöbetlerinden, barut sinmiş ateşli ortamlardan bu göreve gelmişlerdir. Ağarttıkları saçları sayısında sıkıntılı olaylar yaşamışlardır.
Şimdi onlara düşen iş, rutin görevlerden olabildiğince arınmak ve Anayasamızın yedinci maddesinde belirtildiği üzere yasama yetkisiyle donatılı Türkiye Büyük Millet Meclisimizle ortak çalışma içine girmektir.
Her bir milletvekilimiz, her bir polisimizin sıkıntılarını çok iyi bilmektedir. Polisin durumunun iyileştirilmesi gerektiği yönündeki kişisel beyanlarına sıkça rastlamışızdır. Hal böyle olunca polisin sorunları ile milletvekilleri arasında köprü oluşturmaktan başka çare görülmemektedir. İşte en büyük eksikliğimiz bu konudaki iletişimsizliktir.
Personelimizin kişisel sorunları için parlamento üyeleri ile bölük pörçük temas kurmaları yerine yüce ve kutsal bir mesleğin sözcüleri, temsilcileri olarak üst düzey yöneticilerimizin bu görevi yerine getirmeleri en büyük beklentimizdir.
Nereden başlanmalı derseniz..?
Kaybedilen idari yargı kararlarına konu olan işlemler ele alınabilir.
72 yılda delik deşik olmuş ve 30 kadar maddesi kullanılamayan Emniyet Teşkilatı Kanununun yenilenmesi düşünülebilir.
“Beni artık güncelleyin” diye bağıran Emniyet Örgütü Disiplin Tüzüğü yeniden ele alınabilir.
Ya da dernek kurma yasağıyla ilgili Emniyet Teşkilatı Kanununun Ek 11’inci maddesinin kaldırılma çalışmaları başlatılabilir.
Nice 164 yıllara.. (2009)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder