11 Haziran 2011 Cumartesi

İKİ ÖRNEK OLAY VE BİR ÖNERİ

Örnek olayımızın ilki Çorum ilinde geçmektedir. İl emniyet müdürümüz, titizliği ile tanınan Sayın Güner Kalkandelen’dir.
Teşkilat mensuplarımızın bir kısmına standart dışı tabanca verilmesine karar verilmiştir. Personelin, bu silahları ucuz bir fiyatla elde etmeleri mümkün olacaktı. Öte yandan üçüncü kişilere hibe etme haklarına da sahiptiler. Sayı sınırlı olduğu için, tabancaların hangi personele, hangi koşullarda dağıtılacağı Emniyet Genel Müdürlüğünün belirlediği kıstaslara göre yapılacaktır.
Buna göre bir dağıtım komisyonu kurulacak ve adaylara kura çektirilecektir.
Rütbem emniyet amiriydi. Bu komisyonda görevlendirilmiştim. İl emniyet müdürümüz ise komisyonun başkanlığını bizzat yapıyordu.
Personel, büyük bir salonda toplandı. Her tabancanın seri numarası ve her aday personelin isimleri kâğıtlara yazılıp katlanarak kapalı kutulara konuldu.
Emniyet müdürümüz herkesin gözü önünde, bazen salondaki en yeni memuru, bazen en kıdemli memuru, bazen de bir bekçiyi çağırarak kuraları çektirdi.
Her şey yolundaydı ve yapılan işlemler bir tutanakla tespit edildi.
Ertesi gün, çalıştığım kattaki komşu şube müdürümüzü ziyarete gittiğimde o birimde görevli başkomiserimizin -biraz da kinayeli olarak- söyledikleri ilginçti:
“Dünkü tabanca dağıtımında yine bir takım katakulliler dönmüş.”
*
İkinci örnek olay Edirne’de geçmişti. İmar İskân Bakanlığınca yaptırılan 30 binadan oluşan 300 daireli sosyal konutlar, 1980’li yıllarda, Emniyet Genel Müdürlüğümüzce satın alınarak teşkilatımıza kazandırılmıştı. Öteki birçok lojmanın satın alınmasında önemli rol oynayan dönemin il emniyet müdürü Sayın Hasan Yücesan’ın bu lojmanlarda da emeği çoktu. Binalar şehrin en merkezi yerindeydi. Ama yıllar geçtikçe bakımsızlıktan hiç de iyi görünmüyorlardı.
Bodrum katlar su aldığı için binaların dış kısımlarına derme çatma yapılan kömür ve odun barakaları görüntüyü iyice bozuyordu.
Ayrıca su ve kanalizasyon şebekeleri, yağmur olukları, çatılar, pencere kasaları, çevre düzeni, dış cephe ve bacalar ciddi şekilde sorun teşkil ediyordu.
Emniyet Genel Müdürlüğünün aldığı bir kararla lojmanlarda oturan personelden bir miktar para toplanacak, bu paralar en önemlilerinden başlanarak ihtiyaçlar için harcanacaktı. Her sitenin bir yönetim kurulu olacak ve emniyet müdürlüğü nezaretinde gelir ve gider defteri tanzim edilecekti.
Diğerlerinde olduğu gibi bu lojmanlar için de sözü edilen konular gerçekleştirildi. Bir yönetim kurulu oluşturuldu. Noter tasdikli gelir gider defteri tanzim edildi. Önemli görülen eksikler, eldeki imkânlar ölçüsünde bir bir giderilmeye başlandı.
Ancak polis memuru olan yönetim kurulu başkanının söyledikleri ilginçti:
“Müdürüm, arkadaşların dediklerine göre bizim lojmanlar için toplanan paralarla sizin lojmanın merdiven boşluğu boyalarını almışız. İşin içinde olmasaydım ben de inanacaktım.”
“Yine bir takım katakulliler dönmüş.”
“İşin içinde olmasaydım ben de inanacaktım.”
Aslında bu örnekler o kadar çoğaltılabilir ki...
Her ikisinde de, birinci elden gerçeği bildiğim halde, kadroda dolaşan yalan yanlış bir sürü şayia.
Oysa İdarece neler yapılıyor? Fakat personelce nasıl algılanıyor?
Görüldüğü gibi temel sorun, ciddi bir iletişim eksikliğidir.
Çözüm ise yönetenler ile yönetilenler arasındaki iletişimi sağlayacak bir ünitenin kurulmasıdır.
100 personeli, bir polis memuru temsil edecek şekilde bir grup oluşturarak, on beş günde bir, il emniyet müdürünün başkanlığında yapılacak bir toplantı ile örnek olaylardaki olumsuzlukların giderilmesine çalışılmalıdır.
Aynı şekilde komiser sınıfından, on personeli bir kişinin temsil edeceği başka bir grup oluşturulup onlar da on beş günde bir toplanıp il emniyet müdürü başkanlığında problemleri tespit etmeli ve çözüm yolları aramalıdırlar.
Örneğin 1200 polis memuru ve 90 komiser sınıfından personelin çalıştığı bir kadroda birinci grup için 12, ikinci grup için 9 personel seçilebilir. Bu personelin yarısı en yenilerden, öteki yarısı da en kıdemli personelden tercih edilebilir. Ya da iki katı aday arasından seçim yapılmak suretiyle belirlenebilir.
Emniyet amirleri, şube müdürleri ve emniyet müdür yardımcıları; il emniyet müdürlerine daha yakın çalıştıkları için bu aşamada böyle bir yapılanmaya gitmeyip gelişmelere göre hareket edilebilir.
Gerçi il emniyet müdürlerimiz, haftanın bir gününü, personelin sorunlarını dinlemek için ayırmaktadır. Ancak bu görüşmelerde personelin teke tek anlatabileceği özel sorunları söz konusudur. Buradaki personel, sorununu başkalarıyla paylaşmak istemeyebilir.
Öte yandan polis memurlarının ve komiser sınıfının oluşturduğu grubun, il emniyet müdürü ile yaptıkları toplantılarda başka üst rütbeli bulunmaması, bu personelin sorunlarını yüksek sesle ortaya koymaları bakımından yararlı görülmektedir.
Bu iletişim gruplarını bir isimle anmak gerekirse akla birçok seçenek gelebilir. “Hoşgörü grubu” bu isimlerden biri olabilir.
Emniyet teşkilatımız, ülkemizde en iyi çalışan kuruluşlardandır. Çalışma koşulları çok ağırdır. Yapılan görevin sorumluluğu büyüktür. Özveriye dayalı bir çalışma söz konusudur.
Herkes bu zor ve meşakkatli göreve konsantre olmuşken, örnek olaylardaki gibi ucuz paranoyaların, moral değerleri altüst etmesine fırsat verilmemelidir.
Hoşgörü gruplarının, iletişim eksikliğinden doğan bu sorunu gidereceği düşünülmektedir.
Mesleğimizde, bu erdeme sahip o kadar çok personelimiz var ki... (Mayıs 2003)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder