13 Haziran 2011 Pazartesi

SELAM SİZE AK SAÇLI SEVGİLİ BÜYÜKLERİMİZ

Emniyet teşkilatı çalışanları, 12 Eylül 1980 öncesinde derneklerin kurucusu ve üyesi olabiliyorken 1981 yılında Teşkilat Kanununda yapılan bir değişiklikle bu haktan mahrum bırakılmışlardır.
Bu defa emekli emniyet müdürlerimiz 2001 yılında bir araya gelerek merkezi Ankara’da bulunan yeni bir dernek kurmuşlardır. Amaç; üst düzey kadrolardan gelmiş olmanın verdiği birikimlerden yola çıkarak yıllarını verdikleri polis teşkilatının lâyık olduğu yere gelmesine katkıda bulunmak.
Kuruluşundan itibaren geçen beş yıl içinde görülmüştür ki bu emekli derneği, görevde olanlara getirilmiş olan dernek kurma yasağı nedeniyle daha da anlam kazanmıştır.
Binbir meşakkatle 35-40 yılını bu mesleğe vermiş 60 yaşını aşkın ak saçlı büyüklerimizin heyecanlarını yitirmemiş olarak hâlâ mesleğin sorunlarıyla ilgilenmeleri biz çalışanlar için büyük bir şans olmuştur. Gelişmiş ülkelerde görmekteyiz ki, görev süresi sona ermiş birçok insan hâlâ ülkesi için demokratik toplum örgütlerinde görev yapmaktadırlar.
Bu itibarla Türkiye Emekli Emniyet Müdürleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğini kuranlar, halen yöneticiliğini yapanlar ve üyeleri tarihi bir görevi yerine getirmişlerdir.
Şimdi bu onuru taşıyan büyüklerimiz arasında derneğin ilk kurucu başkanı olarak Haydar Tek müdürümüzü tanıyoruz. Kurucu üyeler olarak Mustafa Özgen, Özgüner Polat, Şükrü Nail Atalay, İsmail Baykıl, Hakkı Kütük, Ali Altunyay ve Musa Teber’i tanıyoruz.
Haydar Tek müdürümüzden sonra Şükrü Nail Atalay bir süre dernek başkanlığını sürdürmüştür. Son olarak ise Hasan Yücesan müdürümüz bu görevi devam ettirmektedir. Yönetim kurullarında görev alan müdürlerimiz olarak Mete Kaleli, Mustafa Hergüner, Yavuz Barışkan, Mevlüt Karayel, Dr.Kemal Sarıdağlı, Haluk Tarhan, Ali İhsan Çivici ve Hasan Koç’u sayabiliriz.
Derneğin İstanbul ve İzmir’de şubeleri bulunmaktadır. Şube sayılarının hızla çoğalması ve üye sayılarının artması en büyük temennimizdir.
Ayrıca 1948 yılında kurulan Kamu Yararına Çalışan Türkiye Polis Emeklileri Sosyal Yardım Derneğimiz bulunmaktadır. Merkezi İstanbul’da olan bu derneğimizin ülkemizin çoğu yerinde 36 şubesi bulunmaktadır. Emekli olan personelimizin sosyal sorunlarıyla ilgili bir hayli hizmetleri olmuştur.
Ben buradan sözü Türkiye Emekli Emniyet Müdürleri Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Derneğinin yayın organı olan Çağın Polisi dergisine getirmek istiyorum. Ayda bir çıkan bu dergi bugün beşinci yılını doldurdu ve altmışıncı sayıya ulaştı. Aralıksız ve hiç aksatılmadan. Bu başarı, Türkiye’de çok az sayıda dergiye nasip olabilmiştir.
Derneğin kurucu başkanı Haydar Tek daha ilk sayıda derginin çıkarılış amacını; yöneticilerimizin ve emekli üyelerimizin tecrübe ve parlak beyinlerinden, çalışma azmi ve iradelerinden, bilgi birikimlerinden, araştırmacı niteliklerinden yararlanmak olarak açıklamıştır.
Kuruluşundan itibaren derneğin genel sekreterliğini üstlenen ve derginin sorumlu yazı işleri müdürlüğü görevini başarıyla yürüten Özgüner Polat, derginin ilk sayısında örgütlü toplumun, demokratik toplum olma gereklerinden biri olduğunun önemini dile getirmiştir. Emniyet teşkilatı mensupları arasında sadece emeklilerin dernekleşebildiğini belirten Polat, derneğin üzerine düşen sorumluluğunun bilincinde olduklarına dikkati çekmiştir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi bu beş yılda her yıl 12 olmak üzere tam 60 dergi çıkarılmıştı.
60 dergide ortalama 48 sayfadan 2880 sayfa bulunuyordu.
2880 sayfada da ortalama 50 satırdan 144,000 satır vardı.
İşte emniyet teşkilatının içinde bulunduğu sıkıntıların birçoğu aslında bu satırlarda yer almıştır. Hastalığın ne olduğuna teşhis koymak isteyenler bu satırlardan yola çıkarak sonuca gidebilirler. Unutulmamalıdır ki teşhis konulunca tedavi kolaylaşacaktır.
Birkaç mensubumuz bir araya geldiklerinde konu genel olarak teşkilatımızın sorunları üzerinde yoğunlaşır. Bazen saatlerce süren bu tartışmalar en fazla mensuplarımızın eşleri arasında konu edilir. O kadar ki bu durum çoğu kere kendilerinin ikinci planda kaldıklarını hatırlatmalarına yol açar.
Konuşmak, tartışmak elbette güzeldir. Sorun var ki konuşulup tartışılmaktadır. Ama “Söz gider yazı kalır, sel gider izi kalır” özdeyişi asla göz ardı edilmemelidir. Bu anlamda Çağın Polisi dergisi, paylaşımları satırları arasında hıfzettiği için daha da önem ifade etmektedir.
Bu derginin satır aralarına bakıldığında tedaviye gidilebilecek ipuçlarını yakalamak daha da kolay olacaktır. Ancak fiilen görev yapan üst düzey görevlilerimiz 200 binlere ulaşan personeliyle ülke nüfusunun neredeyse yüzde 70’ine hizmet veren teşkilatımızın yönetilmesinde ve yönlendirilmesinde büyük gayretler içerisindedir. Ülkemizde sadece ve sadece 78 personeli bulunan genel müdürlüklerin olduğunu da göz önüne aldığımızda üst düzey yöneticilerimizin iş yoğunlukları daha da iyi anlaşılabilecektir. Öte yandan günlük işlerinin yoğunluğuna rağmen vakıf, sandık gibi kuruluşlarımızda ek mesai yapmaları ayrı birer fedakârlık örnekleridir.
Bugün emniyet teşkilatımızda fiilen görev yapan 160 üst düzey görevlimize karşılık teftiş kurulunda ve strateji geliştirme dairesinde 750’den fazla birinci sınıf emniyet müdürü görev yapmaktadır.
Fiilen görev yapan 160, birinci sınıf emniyet müdürüne karşılık bunun yaklaşık beş katı oranda danışma ve denetleme birimi üyesiyle çalışmak bir zenginlik midir, yoksa öteden beri gelen bir sıkıntının ürünü müdür? Bu konudaki yorum okuyucularımıza aittir.
Daha derginin ilk sayısındaki satırlar arasında terfi eden amirlerin üçte birinden fazlasının Ankara’da terfilerini aldıklarına işaret edilmektedir.
Yine o zamanki adıyla APK uzmanı olarak doğrudan terfi etmenin sadece polis teşkilatında olduğu bu satırlar arasında yer almaktadır.
Personelin sayıca artmasının binaların büyümesine yol açtığı ve personeli içine alarak ısıtma, aydınlatma ve bakım giderlerini artırdığı, bununla da kalmayarak örgütü statik hale getirdiği yine bu satır aralarında yer bulmuştur.
Genel yayın yönetmeni Özgüner Polat tarafından teşkilat mensuplarımızın özlük haklarıyla ilgili sıkıntıları da sık sık bu satırlar arasında zikredilmiştir.
Buradan da anlaşılmaktadır ki, teşkilatta en büyük sıkıntıyı tayin, terfi ve özlük sorunları teşkil etmektedir. Çalışma saatlerinin düzensizliğini de bu başlıklar altında gösterebiliriz.
Emniyet teşkilatı yürütme erki içerisinde görev yapmaktadır. İçişleri Bakanlığına bağlıdır. Siyasetten etkilenmemesi düşünülemez. Bugün emniyet teşkilatının istenen düzeyde olmamasını siyasi müdahalenin çokluğuna bağlayanlar çoğunluktadır. Emniyet teşkilatı siyasi müdahale ile toplumun gözünde geri planlarda kalmışsa yine siyasi kararlarla üzerindeki ölü toprağını atabilecektir. Her birimiz parlâmentoyu oluşturan üyelerimizin, polisimiz için güzel şeylerin yapılması yönünde görüş belirttiklerini görmekteyiz. Ne var ki fiilen görev yapan üst düzey görevlilerimizin işlerinin yoğunluğu bazen bu çalışmalarda istenilen sonuçlara ulaşmamızı zorlaştırmaktadır.
İşte bu durumda emekli emniyet müdürlerimizin oluşturdukları sivil toplum kuruluşunun önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.
Halen görevde olanların seslerine tercümanlık yapmaları adına bu önem biraz daha artmaktadır.
Bugün emniyet teşkilatının içinde bulunduğu sıkıntılardan kurtulması için genç rütbelilerimizin lisan biliyor olmaları, bilgisayarı çok iyi kullanmaları bu sıkıntıların giderilebilmesi yönünde bizleri umutlandırmaktadır. Onların 5-10 yıl sonra birinci sınıf emniyet müdürü rütbesine yükseldiklerinde sorunları daha iyi çözecekleri yönünde beklentimiz ve umudumuz vardır. Ancak onları dinlediğimizde kendilerinin yeni terfi yöntemleriyle bu rütbeye gelmelerinin artık çok zorlaştığını ifade etmektedirler. Hatta birinci sınıf emniyet müdürlerine “Sizin terfi, atama gibi sorunlarınız artık yok, neden sorunların giderilmesinde daha aktif rol oynamıyorsunuz” diye hatırlatmalarda bulunuyorlar. Bu yönüyle düşünüldüğünde haklı oldukları daha iyi anlaşılmaktadır. Ama bu ciddi bir kısır döngüdür. Birinci sınıf emniyet müdürleri gençlerden medet umacak, gençler ise birinci sınıf emniyet müdürlerinden…
Bu durumda danışma ve denetim birimlerinde görevli birinci sınıf emniyet müdürlerimiz, teşkilattaki sıkıntıları gidermeleri yönünde 160 üst düzey görevlimizin çalışma yapmalarını beklemektedir. Oysa 160 üst düzey görevlimiz 200 binlik dev bir genel müdürlüğün yoğun işleri altında yoğun bir şekilde uğraş vermektedir. Üstelik vakıf, sandık gibi kuruluşlarda görev üstlenerek yoğunluklarını daha da artırmaktadırlar. Öte yandan yüksek okul mezunlarının teşkilata alınması örneğinde görüldüğü gibi taşrada yapılan sınavların komisyon başkanlığını yine bu 160 üst düzey görevlimizin yardımcıları üstlenmekte, onların olmadığı dönemlerde 160 üst düzey görevlimizin iş yoğunluğu daha da artmaktadır.
Merkezde 750 kadar birinci sınıf emniyet müdürü bulunuyorken bazı görevlerde iş bölümü yapılması fiilen görev yapan 160 üst düzey görevlisinin yükünü azaltabilecektir.
Bugün bakıyoruz milyonluk nüfusa sahip illerimizde de, nüfusu 50 binden az illerimizde de birinci sınıf emniyet müdürlerimiz görev yapmaktadır.
Öte yanda 80 yataklı bir moral eğitim merkezinin müdürü de birinci sınıf emniyet müdürüdür. Ancak nüfusu 300 binleri aşan ilçelerimizde güvenlik hizmeti halen üçüncü sınıf emniyet müdürlerimizce yerine getirilmektedir. Polis meslek yüksek okullarımızdan yetişen ve geleceğimiz olan esas unsurlar, maalesef birinci sınıf emniyet müdürleri tecrübesiyle yeterince buluşturulamamaktadır. Konu bütünüyle düşünüldüğünde 70 milyonluk nüfusumuzun iç güvenliğini 160 üst düzey yöneticimizin omuzlarına bırakmak yerine bunu 750 fazlasıyla yerine getirmek daha akılcı olacaktır.
Bugün emniyet teşkilatının en önemli iki sıkıntısı tayin ve terfi konularıdır. Bu iki sıkıntının öncelikle halledilmesi halinde teşkilat içi barış da sağlanmış olacaktır. Memur, ya kendisi istediği için tayin edilir, ya da mevzuat yani sistem onu tayin edebilir. Bunların dışındaki tayinlere ise “Sürgün” adı verilir.
Mülkiye müfettişlerince 2005 yılı sonlarında yapılan bir incelemede teşkilat mensuplarımızın idari yargı mahkemelerine açtıkları dava sayısında 2000 yılına göre 2005 yılında yüzde 267,3’lük bir artış olduğu tespit edilmiştir. Bu, ürkütücü bir orandır.
Öte yandan bu incelemede son beş yılda İdareye karşı açılan davalardan karara bağlananların yüzde 45’inin Emniyet Genel Müdürlüğü aleyhine sonuçlandığı, bunun aynı zamanda genel müdürlük ve bağlı birimlerin yaptığı eylem ya da işlemlerin yüzde 45’inin hukuka aykırı olduğu anlamına da gelebileceği ifade edilmiştir.
Burada sözü edilen davaların en çok tayin ve terfi için açıldığı düşünüldüğünde konunun önemi kendini gösterecektir. Zira tayin ve terfiler bir sistem dâhilinde yapılıyor olsaydı Emniyet Genel Müdürlüğümüzün yüzde 45 oranında hukuka aykırı işlem yaptığından söz edilemezdi.
Emniyet teşkilatının sıkıntılarının giderilebilmesi için tayin ve terfiden sonra üçüncü olarak ele alınması gereken konu özlük haklarıdır. Bugün başta milletvekillerimiz olmak üzere kiminle konuşursak konuşalım polisin özlük haklarının yeterli düzeyde olmadığını dile getirmektedirler.
Emekli olunca en düşük emekli aylığını polis teşkilatı mensuplarımız almaktadır. Çünkü ek göstergemiz çok düşüktür.
Öte yandan bugün emniyet müdür yardımcılığı ve daire başkan yardımcılığı görevlerini yürüten ikinci sınıf emniyet müdürlerimiz ile polis memurlarımızın emekli aylığı arasındaki fark sadece 27 liradır.
Yine emniyet teşkilatında bir şube müdürü 5000’den fazla personeli bulunan Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğünde görev yapabiliyorken 78 mevcutlu genel müdürlüklerin şube müdürlerine düşen personel sayısı hiçbir paralellik göstermemektedir.
Özellikle kadro sıkıntısı olduğu için birinci sınıfa yükselme sırası gelmiş ikinci sınıf emniyet müdürlerimiz ciddi bir sıkıntı içindedir.
Bütün bunlar düşünülerek 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanunu ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun bazı maddelerinde değişiklik yapılması hakkında birkaç maddelik bir kanun tasarısı hazırlanarak polisin özlük sorunları bir ölçüde giderilmiş olabilir.
Hazırlanacak bu yasa tasarısı ile ilgili ilk madde olarak 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun, 527 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile yeniden düzenlenen I Sayılı Ek Gösterge Cetvelinde değişiklik yapılarak hem ikinci sınıf emniyet müdürleri, hem de öteki rütbelerde bulunanlar için yeni değerlendirmelere gidilebilir.
İkinci bir madde olarak 657 Sayılı Devlet Memurları Kanununun Makam Tazminatlarını düzenleyen IV Sayılı Cetvelin 5 inci maddesinde de bir değişikliğe yer verilerek uygun bölümlere Sınıf Üstü Emniyet Müdürü, Birinci Meslek Dereceli Birinci Sınıf Emniyet Müdürleri, İkinci Meslek Dereceli Birinci Sınıf Emniyet Müdürleri, Kıdemli İkinci Sınıf Emniyet Müdürleri ile İkinci Sınıf Emniyet Müdürleri, Üçüncü Sınıf Emniyet Müdürleri ve Dördüncü Sınıf Emniyet Müdürleri ile süresini tamamlamış Emniyet Amirleri eklenebilir.
Son bir madde olarak 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 152’nci maddesinin Emniyet Hizmetleri Tazminatı başlıklı “D” bendinde tazminatların rütbelere göre yeniden düzenlenmesi sağlanabilir.
Emeklilerimiz, çarşı ve mahalle bekçilerimiz ile genel idari hizmetlilerimizin durumları da yine bu bağlamda ele alınabilir.
Her ne kadar bu düzenlemelerin ülke bütçesi için büyük bir yük getireceği sanılsa da çok acil olmayan birkaç kalem malzemenin (Örneğin bir iki helikopter) alınmasından sarfınazar edilerek personelin özlük haklarının düzenlenmesi hizmette verimi sağlamış olacağından bundan elde edilecek hasıla ile yine yapılması gereken hizmet alımları gerçekleşebilecektir. Üstelik moral değerler yükselecek ve iç barış sağlanmış olacaktır. Bütün bunların sonucunda cinnet geçiren ve intihar eden personel sayımız azalacaktır.
Polis teşkilatımızdaki dördüncü ve son bir sıkıntı ise çalışma saatlerinin çokluğudur. Aslında buradaki sıkıntı “Çokluk’tan ziyade “Belirsizlik’tir. Çünkü bizim polisimizin çok görev yapmaktan yana bir şikâyeti yoktur. Polislik yüce ve kutsal bir meslektir. Mensuplarımız bu duygularla bu zor ve meşakkatli görevi yürütmektedirler.
Ancak görevinin sona ermesi için ikinci emrin ne zaman verileceği, ne zaman hangi göreve çağrılacağı, hafta izninin kesilip kesilmeyeceği hiçbir zaman belli olmamaktadır. Bu nedenle dostlarıyla ve yakınlarıyla paylaşımda bulunamamakta, kültürel ve sosyal etkinlikler için önceden bilet alamamakta, yer ayırtamamaktadır. Bu da polisimizin, toplumun gelişen yapısına ayak uyduramamasına yol açmakta ve onu asosyal kılmaktadır. Halkla ilişkileri kopuk bir sınıfın yaratılmasına yol açılmaktadır.
Gözlemlerimiz bize göstermektedir ki, uzmanlarca belirlenen haftalık 40 saatten fazla çalıştırılan personelin sadece boş bedeni iş yerindedir. Ondan ne devlet yararlanmaktadır, ne de onun kendisine bir faydası vardır. Gelişmiş ülke polislerinde de fazla süre ile çalışma uygulaması mevcuttur. Ancak ciddi bir ek kazanım elde ettikleri için ne devlet, ne de kendileri moralsiz değillerdir ve bu durumun hizmette üretim için bir engel hali bulunmamaktadır. Bu kazanım parasal olduğu gibi o yıl çıkacağı dinlencenin uzayacağı şekilde de olabilmektedir.
Kısaca özetlersek sorunlarımızın giderilmesi için bir kısır döngü içerisinde bulunmaktayız. Birinci sınıf emniyet müdürleri yeni gençlikten medet umuyor. Genç rütbelilerimiz sorunları en üst rütbeye gelmiş büyüklerinin çözeceklerine inanıyor. Danışma ve denetleme birimlilerinde çalışan 750’yi aşkın birinci sınıf emniyet müdürü, fiilen görevde bulunmaları nedeniyle 160 üst düzey görevlimizin bu sorunlara el atmasını bekliyor. 160 üst düzey görevlimiz 200 binlik dev bir kadronun iş yoğunluğu altında mutat olan günlük işlere ancak yetebiliyor. Bütün bunları üst üste koyduğumuzda kaybeden koca bir teşkilat oluyor. Bu teşkilatın da 70 milyon nüfusun yüzde 70’ine güvenlik hizmeti götürdüğü düşünüldüğünde aslında esas kaybedenin vatandaşlarımız, dolayısıyla da devletimiz olduğu ortaya çıkıyor.
Teşkilat mensuplarının kendi aralarında yaptıkları tartışmalarda siyasilerin terfi ve tayin işlerinde etkili oldukları, kendilerine yakın olanları bu anlamda ön planda tuttukları, bu durumun eşitlik ilkesini bozduğu ve öte tarafta küskün bir grubun oluşmasına yol açıldığı ifade edilmektedir. Siyasilerin bu tutumlarının doğru olup olmadığı yönünde görüş ayrılıkları hep olmuştur ve olacaktır da…
Ancak bir gerçek var ki polis teşkilatı bugün asla lâyık olduğu yerde değildir. Şimdi yeniden başa dönersek bunun nedenlerini ister Çağın Polisi dergisinin satır aralarında, ister başka yerlerde arayalım. Göreceğimiz tablo iyi olmadığımız yönündedir.
Şunu iyi bilmeliyiz ki düzlüğe çıkmamız için yegâne çare yine siyasilerimizdir. Yapılacak küçük çaplı yasal düzenlemelerin, emekli mensuplarımızın kurdukları sivil toplum kuruluşları aracılığı ile Parlâmento üyelerimize ulaştırılması en büyük dileğimizdir. Tayin, terfi, özlük hakları ve çalışma saatleri konusunda somut adımlar atmaları en büyük beklentimizdir. Çağın Polisi dergisinin son iki sayısında Özgüner Polat müdürümüzün belirttiği gibi elele vermeli ve sorunlarımızı tanıdığımız milletvekillerimize anlatmalıyız. 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununda yapılacak birkaç değişiklik ve özlük haklarıyla ilgili yapılacak birkaç maddelik yeni bir kanun sorunların üstesinden gelmeye yetecektir. Böylece her şey bir sisteme bağlanacak ve keyfi olduğu düşünülen davranışlar önlenecektir. Personel idari yargıya gitmeyecek ve iç barış sağlanmış olacaktır. Emniyet Genel Müdürlüğümüz yeniden itibar kazanacaktır. Mensuplarımız arasında cinnet geçirenler ile intihar edenler sayısında ciddi azalmalar görülecektir.
Sonuç olarak sorunları ve çözüm önerilerini üç başlıkta toplayabiliriz:
Birincisi; yukarıda açıklandığı üzere “özlük sorunlarıyla” ilgili mini bir yasa tasarısı hazırlanmalıdır.
İkincisi; “tayin ve terfi” ile ilgili olarak en fazla idari yargıda hangi davalar kaybediliyorsa her iki yönetmelikte bu yönde iyileştirmelere gidilmelidir.
Üçüncüsü; “çalışma saatleri” ile ilgili sorunun çözümü için, çalışılsın çalışılmasın herkesin aldığı yaklaşık 170 YTL fazla mesai ücretinden vazgeçilmeli, Devlet Memurları Kanununda belirtildiği gibi haftada 40 saat çalıştırılmalı, sadece fazla çalışanlara, yaptığı ölçüde makul bir ücret veya çalıştığı kadar fazla izin verilmelidir.
Görüldüğü üzere iki yönetmelikte ve bir yasada iyileştirme yapma gereği ile birkaç maddelik yeni bir yasa tasarısına ihtiyaç duyulmaktadır. Bunların hazır hale getirilmesiyle bebek doğmuş olacaktır.
Buradan emekli derneklerimizdeki büyüklerimize mesajımız şudur: “Gördüğünüz gibi anne ve babanın işi çok yoğun, bebek büyüyüp gelişene kadar büyükanne ve büyükbabaların katkılarını bekliyoruz.”
Öteden beri gördüğümüz şudur: Türk Emniyet Teşkilatı bu sıkıntıların üstesinden gelebilmeyi başaran üstün vasıflı üst düzey yöneticilerini hep çıkarmıştır.
Doğrusunu söylemek gerekirse teşkilatımızın genç ve pırıl pırıl kadrosu da bu aydınlık geleceği hak etmektedir.
Kolay gelsin diyoruz ak saçlı sevgili büyüklerimiz. Allah utandırmasın. (2007)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder