11 Haziran 2011 Cumartesi

BİR ÖRNEK OLAYIN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ

Öğretmeni kuşkulanmıştı Merve’nin hareketlerinden. Arkadaşları ile ilişkisi ve derslerindeki başarı derecesi eskisi gibi değildi. Kendisi sınıftaydı ama duyguları çoğu kere okul dışındaydı. Annesi gibi gördüğü öğretmenine her şeyini açabiliyordu. Henüz yedi yaşındaydı. Birinci sınıfa gidiyordu. Aslında düzenli ve başarılı bir öğrenciydi. Hani o “eli yüzü düzgün” denilen türden.
1980’li yılların başlarıydı. Bir kamu kuruluşunda memur olan anne ve babasıyla polis merkezine gelen Merve endişeliydi. Baba, karakol amirine bir şikâyetinin olduğunu bildiriyordu. Tedirgin bir hali vardı. Aynı tedirginlik genç annede de görülebiliyordu.
Nereden başlayacaklarını bilmedikleri bir ifade vardı yüzlerinde. Ancak baba, bütün cesaretini toparladı ve mahalledeki bir komşularının, kızlarına sarkıntılık yaparak tacizde bulunduğunu söyledi.
Konuyla ilgili olarak kızının öğretmeninden duyduklarını dili döndüğünce anlatmaya çalıştı. Kızı, karmakarışık duygular içerisindeydi. Ondan bu konuda bilgi almaya çalışmak, ona eziyet etmekten başka bir şey değildi.
Genç anne ve baba, olayın doğruluğundan emin değildiler. Biraz da emin olmak istemeyen bir halleri vardı.
Şikâyetçi oldukları kişi, komşu apartmanda oturuyordu. Uzaktan da olsa onu tanıyorlardı. Emekli bir bürokrattı. 55-60 yaşlarındaydı. Zamanının çoğunu evinde geçiren biriydi. Eşi için bildikleri ise şans oyunlarına düşkünlüğüydü. Oldukça şık giyinen bu bayan, sık sık oyun partilerine katılmaktaydı. Kocasına göre daha gençti. Ya da öyle bir görünümü vardı.
Karakol amirinin kafası karışmıştı. Ancak karşısında çok hassas bir olay vardı. Bir yanda 55-60 yaşlarında birisi, öte yanda 7 yaşlarında bir çocuk. Nereden başlamalıydı?
Aklına ilk gelen çocuğun öğretmeniydi. Ne de olsa pedagojik eğitim görmüştü. Anne ve baba kadar duygusal olmayacağı için gerçekleri saptamak, o oranda isabetli olabilirdi. Çocukların bazen, sözde senaryolar üretebildiklerini, öğretmen olan kendi eşinin anlatımlarından da biliyordu.
Yanlış bir yaklaşım, emekli bürokrat ailenin mahalledeki itibarını zedelemiş olabilirdi.
Henüz küçüklerle ilgili şube müdürlüklerinin oluşturulmadığı yıllardı. Her polis merkezinde bir bayan polis bulundurmak sayıca mümkün değildi.
Olayın hassasiyeti göz önünde bulundurularak çok yönlü bir soruşturma başlatıldı. Ama ne yazık ki, göstergeler orta yaşın biraz üstündeki şüphelinin sarkıntılık eylemini yaptığı yönündeydi. Üstelik Merve dışında, aynı yaşlarda dört mağdure daha ortaya çıkmıştı.
Bir o kadar ebeveynin de, kızlarının geleceğini düşünerek müracaatta bulunmadıkları sanılıyordu.
Apartman bahçesinde oynayan kız çocuklarıyla diyalog kurarak evine alan şüpheli, onlara açık saçık fotoğraflar gösterip mağdurelerin mahrem yerlerine elleriyle sarkıntılık yaparak tacizde bulunuyordu. İddia bu şekildeydi.
Konu, Cumhuriyet Başsavcısına bildirildi. Tarafların beyanları tutanağa geçirildi. Hatta küçüklerin ifadeleri de, o yıllarda polis merkezinde alınabiliyordu. Doktor raporlarında fevkalade kötü bir durum görülmüyordu. Bu durum, aileler için teselli vericiydi. Ancak çocukların ve ebeveyninin ruhsal durumları iyi görünmüyordu.
Sıra şüpheliye gelmişti. Polis merkezine getirilmesi sağlandı. Evinde yapılan aramada açık saçık fotoğrafların bulunduğu bazı dergiler, soruşturma evrakına eklendi.
Çocukları zaman zaman evine aldığını kabul eden şüpheli, iddiaları kabul etmiyordu.
Ama ne olursa olsun, beş çocuğun benzer ifadelerle yalan beyanlarda bulunmaları mümkün değildi. Çocuklarla yüzleştirilerek sorguya devam edildiğinde, başka çıkar yol bulamayan şüpheli, suçunu kabul etmek durumunda kalıyordu.
Polis merkezindeki işlemler bitirildikten sonra taraflar adliyeye gönderildiler. Başsavcı, bu konuyla özel olarak ilgileniyordu. Ancak şüphelinin, başsavcıya dedikleri farklıydı. Karakolda dövüldüğü için “yaptım” dediğini, aslında bu suçu işlemediğini söylüyordu. Yani karakolda doğruyu söyler, mahkemede şaşar gibi bir durum söz konusu oluyordu.
60 yaşlarındaki başsavcı tonton ve herkesin saygı duyduğu birisiydi. Şüpheliyi samimi bulmamıştı. Hatta “karakolda dövmemişlerdir ama esas şimdi ben döveceğim seni” diyerek kızgınlığını ifade etmiştir.
Sadece Merve olsaydı, belki yalan söyleyebilirdi. Başkasından dinlediği bir olay üzerine senaryo üretebilirdi. Ancak beşinin birden aynı senaryoyu üretebilmeleri mümkün değildi. Bu da şüpheliye hiçbir açık kapı bırakmıyordu. Onun için tek açık kapı, karakolda zorla konuşturulduğu iddiasıydı.
Nitekim duruşma sonrası cezaevine gönderilen suçlu, bu konudaki başvurusunu bir dilekçe ile savcılık makamına iletmekten geri kalmamıştı. Buna göre karakol personeli hakkında, kötü muamelede bulundukları iddiasıyla soruşturma açılacaktı.
Savcılık, bu konuyu çok iyi bildiği için karakol personeli hakkında yapılan adli soruşturma beraatle sonuçlanmıştı. Öte yandan İdare tarafından yapılan idari soruşturmaya da, ceza tayinine yer olmadığı yönünde karar verilmişti.
Polisin, zaman zaman kötü muamele olaylarına adının karıştığı ve bu nedenle de bunun hesabını vermek zorunda kaldığı bilinen gerçeklerdendir.
Ancak örnek olayımızdaki gibi, hiçbir sui muamele yokken, şüphelinin, salt cezasının azaltılması umuduyla bir dilekçe vermesinin, yıllar sonraki bir terfi sırasında engel teşkil etmesi, işte böyle bir yazıya konu olabiliyordu.
Hukuk devletinde, iddiaların soruşturulması en tabii haktır. Soruşturma sonucunda ya ceza vardır, ya da aklanılır. Yetkili merciler önünde aklanmış birine, yıllar sonra soruşturma geçirdiği için terfi ettirilmeme cezası verilmesi “hukuk devleti” ilkeleriyle bağdaşmamaktadır.
Üstelik bu durum, personelin çekingen çalışmasına, dolayısıyla hizmette verimin düşmesine yol açabilir. Aklanma bir karar ile olduktan sonra hiç önemi olmamalıdır. Aksi takdirde o karar’ı veren Kurul’a saygısızlık olur.
Oysa hukukun üstünlüğü prensibi; her türlü keyfi yönetimi reddeden, idarenin hukuka uygun çalışmasını, hukuk çerçevesinde yürümesini sağlayan bir düzenin ifadesi değil midir?
Özetle, hukuk devletinde, personel üzerine atılı suçlamalar üzerine bir takım soruşturma işlemlerinin yapılabileceği okul sıralarında öğretilmiştir de, beraat edilen bu olayların yıllar sonra, terfi ettirilme sırasında engel gösterileceği hiç akla gelmezdi.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder