11 Haziran 2011 Cumartesi

HİZMET İÇİ EĞİTİM YÖNTEMİYLE BİLGİSAYAR KULLANIMININ YAYGINLAŞTIRILMASI

Genel Durum
İlk insanlar, yerleşik düzene geçmeden önce, daha doğrusu toprağı sahiplenip geçimini toprağa bağlı kılmadan önce ağaçlardan meyve toplayarak ve ardından avcılık yaparak yaşamlarını sürdürmüşlerdir.
Toprağın, bir üretim aracı olduğu anlaşılınca yerleşik düzene geçilmiş ve böylece tarım devrimi başlamıştır.
Daha sonra buharın gücü icat edilince endüstri devrimine geçilmiştir.
Dünya; tarım ve endüstri devrimlerinden sonra üçüncü büyük bir devrimin başlangıcındadır. Bu dönem için “bilgi çağı”, “bilgisayar çağı”, “iletişim çağı” gibi adlar kullanılmaktadır. Ancak anlaşılan o ki, en gerçekçi ad, “bilişim” çağıdır.
Bilişim, en yalın anlamıyla, bilimsel bilginin, elektronik aletlerle işlenmesidir. Sözü edilen elektronik aletlerin başında ise telefon ve bilgisayarlar gelmektedir.
O halde şu sonucu çıkarabiliriz:
Tarım devriminde itici güç topraktır.
Endüstri devriminde itici güç buhardır.
Bilişim devriminde itici güç ise telefonla bütünleşmiş bilgisayardır.
Ülkelerin bu devrimleri nasıl yaşadıkları, hali hazırda hangi aşamada bulundukları toplumbilimcilerin ilgi alanına girmektedir.
Ancak şu kadarı söylenebilir ki Batının gelişmiş ülkeleri, insanlığın üçüncü büyük devrimine yani İletişim-Bilişim devrimine geçmiş olmalarına karşılık, Türkiye hâlâ ikinci büyük devrimi yani endüstri devrimini tamamlamaya çalışmaktadır. (Emre Kongar, Küresel Terör ve Türkiye)
Bir gerçek var ki ülkemiz, her ne kadar endüstri devrimini tamamlamamış olsa da, bilişim devrimine girmiştir. Bilişim devriminin neresindeyiz sorusuna ise bugün için verilecek yanıt, henüz başlangıcında olduğumuz şeklinde olabilir. Bir örnek vermek gerekirse, Türkiye’de her 100 evin üçünde bilgisayar varken, İsviçre’de her 100 kişiden 35’inde, Danimarka ve Norveç’te her yüz kişiden 27’sinde, Hollanda’da her 100 kişiden 20’sinde bilgisayar vardır. (Türkiye Bilişim Şurası 10-12 Mayıs 2002, Ankara)
Türkiye bugün, “Ben endüstri devrimimi tamamlayayım, sonra bilişim çağına geçerim” diye bekleyemez. Bu aşamada, nüfus olarak en büyük yoğunluğu oluşturan gençlerin, elektronik aletler konusundaki ilgisinin fazla oluşu sevindiricidir. Durum böyle olunca ülkemiz insanlarının, bilişim çağının başlangıcı safhasından, bilişim çağının içine doğru ilerlediklerini görmek sürpriz olmayacaktır. Belki de ülkemiz, elektronik aygıtları en iyi kullanarak endüstri devriminde kaybettiği zamanı daha da çabuk yakalayabilecektir.
İlginçtir ki dünya bugün, endüstri devriminden bilişim devrimine geçişe tanıklık etmektedir. Bu tanıklar arasında biz de varız. Ancak dünya nüfusunun ne kadarının bu tanıklığa ortak olduğunu anlamak için rakamlara bakmak gerekir. Bir veriye göre, dünyada 650 milyon civarında internet kullanıcısı varken, bu sayı Türkiye’de 6 milyon civarındadır. İnternet kullanımında önde gelen ABD’de bu oran yüzde 60 iken ülkemizde yüzde 9 civarında kalmaktadır. İnternete bağlı bilgisayar sayısı dünyada 177 milyon iken Türkiye’de 200 bin civarındadır. Dünyada alan adı ve web sayısı 40 milyona yakınken, Türkiye'de bunun binde biri yani 40 bin civarındadır. Rakamlara bakıldığında dünya ortalamasının çok altında seyrettiğimizi üzülerek görmek mümkün olabilmektedir. (Uğur Serkan Taşkın, İnsan Kaynakları, İnternet notu, 17 Nisan 2003)
Aslında ulusların, bilişim devriminin neresinde oldukları; onların gelişmişlik, az gelişmişlik ve gelişmekte olduklarıyla paralellik göstermektedir.
Ülkemizde, genç nüfusun, elektronik aygıtlar konusundaki ilgisi göz önünde bulundurulduğunda, daha umutlu bir geleceğin bizi beklediği düşünülmektedir.
Polis ve Bilgisayar
Polis teşkilatı olarak, bilişim dünyasındaki yerimizi alabilmek için bu alandaki gelişmeleri takip etmek, sırası geldiğinde de hayata geçirmek için gayret içinde olmamız gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere bilişim devriminin itici gücü olarak bilgisayarlar gösterilmişti. Bilişim çağını dolu dolu yaşayabilmek için, bir şekilde bilgisayarlarla aşina olmak gerekmektedir. Üstelik e-devlet dönemine geçilmektedir. e-devlet mantığında, devletin “hizmet eden vatandaş” zihniyetinden “hizmet sunulan vatandaş” felsefesine yönelmesi beklenir. Bu anlayış içerisinde devlet, vatandaşlarının ihtiyaç ve beklentilerini saptar ve karşılar.
Bir kurumda, bilgisayarlı yaşamın neresinde olunduğunu tespit edebilmek için birçok kıstası bir arada mütalaa etmek gerekir:
Bunlardan ilki, bilgisayarın önemi konusunda duyarlılıktır. İkincisi, bilgisayarı kullanabilme bilgisine sahip yetişmiş insan sayısı, üçüncüsü ise bilgisayar adedidir.
Bilgisayar gerçekten olmazsa olmaz bir aygıt mıdır, yoksa kimi yöneticiler için makam odasında sıradan bir eşya mıdır? Bazen konuşma sırasında, biraz da mübalağa edilerek anlatılır: “Beş yıldır üzerindeki örtüsünü bile çıkarmadım” diye.
Oysa Personel Computer ya da kısaca PC diye anılan kişisel bilgisayarlar zaman zaman masaüstü bilgisayar diye de adlandırılmakta ve memurun ya da amirin masalarında, karar vermenin ötesindeki bütün işleri yapmada kullanılabilmektedirler. Burada şu noktaya işaret etmek gerekir: “İşgören” diye nitelendirdiğimiz memurlar, kendilerine yöneltilen hizmetleri yerine getirmek için mutlaka bilgisayar kullanmayı bilmelidirler. Ama amirler yani yönetici durumundakiler buna iki kere mecburdurlar. Çünkü amir, memurundan iş yapmasını isterken, bilgisayarın neleri yapmaya muktedir olduğunu bilmelidir. Ayrıca kendi kişisel işlerini planlamak için de bilgisayar kullanabilmelidir.
1980’li yılların sonunda, 1000 kişilik personelin maaş işlemlerini bilgisayarla yeni yapmaya başlayan il emniyet müdürlüğü mutemedine, yeni bilgisayar almayı düşünen komşu il mutemedinin, bilgisayardan ne ölçüde yararlandığı sorulduğunda verdiği yanıt çok şeyi ifade ediyordu: “Beş kişinin beş günde yapacağı işi, bir kişi bir saatte yapıyor.”
Gerçekten önceleri, uzun şaryolu daktilolarda bütün büro personelinin günlerce yaptığı maaş bordroları, şimdi kısa sürede bitirilebiliyordu. 5 günde sekizer saatten 40 saat vardı ve 5 kişi toplam 200 saat uğraş veriyordu. Şimdi ise bu 200 saat, 1 saate iniyordu. Aslında bu örnek, tek başına, bilgisayarın önemini en iyi şekilde ifade etmektedir.
Bugün polis teşkilatının merkez ve taşra birimlerinde faal olarak 13.000 bilgisayar bulunmaktadır. Bu sayıya bakıldığında polis teşkilatında bulunan bilgisayar miktarının yeterli olduğu söylenemez. Ancak hızla arttığından söz edilebilir. Aslolan, bu sayının artmasının yanında bilgisayarı en verimli şekilde kullanabilmektir. Bunun için de bu konuda eğitilmiş personele ihtiyaç vardır.
Gözlemlerimize göre ülkemiz genç nüfusunun bilgisayara gösterdiği ilgi, polis teşkilatımıza da yansımış, özellikle komiser sınıfı personelimiz, bu konuda eğitim alan emsallerinden geri kalmamıştır.
Ancak bu sınıf personelin, üst yöneticilerle yaşadığı küçük bir sorun vardır. Bu sınıftakiler, kendilerinin, üstlerince yeterince anlaşılmadığını iddia etmektedirler. Bilgisayar alanında derinlemesine çalışma yapmak istemeleri, sanki öteki polisiye görevlerinden sarfınazar ediyormuş gibi algılanmalarına yol açmaktadır.
Genç yaşında bilgisayarı tanıma fırsatı bulamamış yetişkinlerden bir kısmı, çocukları için oyun aracı olarak ülkemize giren elektronik aygıtları kullanmada yeterli cesareti gösterememiş, dolayısıyla onun nelere muktedir olduğu konusunda bir adım geride kalmıştır. Kimi yetişkinler ise öğrenme çabasına özellikle girmemişler, anlamadıkları sanılırsa kolay anlayamayan birisi olarak tanınacaklarını, bunun da yöneticilik alanındaki karizmalarına gölge düşüreceğini sanmışlardır.
Oysa eğitimbilimciler aynı kanıda değildir. Onlar öğrenmede “oyun”un mutlak yararlarından söz etmektedirler.
Bugün Türk kamu bürokrasisi çok ilginç bir yerdedir. Karar verme aşamasındaki üst yöneticiler tam anlamıyla bilgisayarlı ortama ne evet diyebilmekte, ne de hayır diyerek reddetmektedirler.
Eğer reddederlerse bazı hizmetlerin yetişmediği görülmüştür. Kabul ettiğinde ise sistem tam olarak yerleşmediği için aksaklıklarla karşılaşılmıştır. Bu aksaklıklar da işlerin yavaşlamasına yol açmıştır. Kimi üst yöneticiler arasında, ‘her yeni teknoloji, yeni masraflar da getirir’ diye elektronik aygıtlara soğuk bakanlar da görülmüştür.
Bugün uygulama safhasında bulunan genç meslektaşlarımızın, ileride üst yönetici olmaları durumunda sorun kendiliğinden halledilmiş olacaktır. Ama o zamana kadar yetişkinlerin, gençleri daha bir anlayışla karşılamaları gerekecektir.
Kamuda çalışan personel, kendisine, bilgisayar kullanma zorunluluğu getirilemeyeceği düşüncesindedir. Belki pasaport tanzim aygıtını, pasaport bölümü dışında çalışanların kullanma zorunluluğu olmayabilir. Belki birkaç gerekli ünite dışındaki personele yabancı dil öğrenme mecburiyeti getirilmeyebilir. Ama bilgisayar böyle değildir. Bürolarda çalışanlar, kişisel bilgisayarları kullanmak zorunda olduğu gibi ekiplerde çalışan personel de kişi ve araçlar hakkındaki bilgileri artık ekip otolarından takip edeceklerdir. Bu yönde kimi illerimizde uygulamaya başlanmıştır bile.
Büroda ya da caddede...
Masaüstü, dizüstü veya elüstü...
Bilgisayar, artık polisin bir parçasıdır. Üniforması gibi, kalemi gibi, gözlüğü gibi...
Mademki dünya bilişim çağına girdi. Bilişim çağının da itici gücü bilgisayar. O halde herkes üzerine düşeni yapmalı ve bilişim çağındaki yerini almalıdır. Bunun için üç süreçten söz edilebilir:
Birinci süreç, bilişim çağına girdiğimizi bilmemiz gereğidir.
İkinci süreç, itici güç olan bilgisayarın önemini algılamaktır.
Üçüncü süreç, bilgisayar kullanımını geniş kitlelere öğretmektir.
Bilişim çağına girdiğimizi ve elektronik aygıtların önemini artık biliyoruz. Şimdi yapılacak en önemli iş, üçüncü süreçte sözü edilen bilgisayar kullanabilmeyi her sınıftan insana öğretmektir. Türkiye bu konuda ciddi bir seferberlik içine girmelidir. Halk eğitim merkezleri, özel sektöre ait kurs yerleri ve ülkemizde yaygın olarak yer alan internet kafeler, özellikle genç nüfusun bilgisayarla tanışması yönünde önemli rol oynamışlardır.
Burada şu konuyu da bilmek gerekir ki, bilgisayarı tanımak ya da kullanmayı öğrenmek demek, PC’yi kullanmak demek değildir. Programların yapıldığı yazılım sistemi, ağ sistemi, donanım, kablolama, bilgisayar suçları, veri işlemleri, bakımı, onarımı gibi daha birçok ayrıntı, bilgisayarla iç içe düşünülmesi gereken konulardır. Tüm personel, bu ayrıntıları bilmeye zorlanamaz. Onlar için zorunluluk, bilgisayar kullanımını öğrenmektir. Ama İdare; personele hem PC kullanımını öğretmek, hem de bilgisayarla bağıntılı öteki ayrıntıları yerine getirmek zorundadır.
Polis teşkilatında 1980’li yılların başlarından itibaren bilgisayarlı yaşam başlamıştır. İlk kez 1981 yılında, APK Dairesi Başkanlığına bağlı bir birim olarak, “Bilgi İşlem Merkezi” adıyla faaliyete geçmiş, 1982 yılında ise müstakil Daire Başkanlığına dönüştürülmüştür. 1998 yılında da 81 ilde Şube Müdürlüğü seviyesinde teşkilatlanmasını tamamlamıştır.
Her rütbeden personele, bilgisayar kullanımını öğretmek için Bilgi İşlem Daire Başkanlığınca periyodik şekilde kurslar düzenlenmektedir. İsteyenler, kursa katılarak belli bir metot içerisinde yeni bilgiler edinmekte, mevcut bilgilerini artırmaktadırlar. Kurs verilen sınıflar en iyi şekilde dizayn edilmiş, sınıfların tabanı yükseltilerek kablo kargaşası önlenmiş, öğretici bilgisayarında yapılan işlemlerin bir programla, kursiyerlerin monitörlerine yansıması sağlanarak öğrenim kolaylaştırılmıştır.
Bilgisayar kullanımını yurt sathına yaymak için, Emniyet Genel Müdürlüğündeki bu sistemi, il emniyet müdürlüklerine de taşımalı ve her ilin Bilgi İşlem Şube Müdürlüğü, mini bir Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığına dönüştürülmelidir.
İldeki personel sayısıyla orantılı olarak 10 ilâ 30 arasında kursiyerin eğitim görebileceği bir derslik tesis edilmeli ve kursiyer sayısı kadar bilgisayar yerleştirilmelidir.
Bu kurslarda öğretilecek konular Emniyet Genel Müdürlüğünce belirlenmeli ve bu amaçla bir eğitim CD’si hazırlanarak il emniyet müdürlüklerine dağıtılmalıdır.
İllerindeki personeli eğitebilmeleri için Bölge Merkezlerine gelerek ileri seviyede PC kursuna katılanların sayısı artırılmalıdır. Bu merkezlerde kendilerine eğiticilik eğitimi verilen personel, Emniyet Genel Müdürlüğünce hazırlanan CD doğrultusunda bilgisayar kullanımını yaygınlaştırmalıdırlar.
Emniyet Genel Müdürlüğünce yapılan eğitim çalışmalarında bir kamu personelinin bilgisayarı üç haftada kullanabilir duruma geldiği görülmüştür. Bu süre zarfında hem bilgisayarın işletim sistemi, hem de personelin en çok kullanacağı word ve excell denilen yazı ve grafik işlemleri hakkında bilgiler edinilmektedir. Ayrıca internet ve de polisin kendi bilgi ağı olan polnet konusunda personel bilgilendirilmektedir.
Bilindiği üzere, Eğitim Dairesi Başkanlığımız yıl içerisinde, öğretim sezonuna paralel olarak hizmet içi eğitim programları hazırlayarak uygulanmak üzere il emniyet müdürlüklerine göndermektedir. Bu aşamada Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığı ile Eğitim Dairesi Başkanlığı bir araya gelerek bu program üzerinde değişikliğe gitmeli ve mesleki konuları birleştirerek bilgisayar eğitimine daha çok zaman ayırmalıdırlar.
İllerde bu konudaki çalışmalarda görülen odur ki, hizmet içi eğitim uygulamalarında konferanslar daha büyük faydalar sağlamaktadır. Gözlemlerimiz, konferanslara ilginin daha fazla olduğu yönündedir. Bu nedenle mesleki ve toplumsal konular, haftanın bir günü, uzmanlarınca verilecek konferanslarda işlenmeli ve geri kalan dört gün ise bilgisayar öğretimine ayrılmalıdır.
Bilgisayarlardan daha ekonomik yararlanmak için, modeli birkaç yıl eskidi diye kesinlikle depoya kaldırılmamalıdır. Onların henüz birkaç yıl önce, milyonlarca yıl yaşamış insanoğlu için bir mucize olduğu unutulmamalıdır. Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığımızda olduğu gibi her ilde, bu mümkün olamazsa bölge merkezlerinde bakım ve onarım birimleri kurulmalı, bilgisayar çöplüğüne asla meydan verilmemelidir. Onarımları yapılan bu bilgisayarlar bürolarda asıllarının yedeği olarak tutulmalı ve yeni öğrenen personelin istifadesine sunulmalıdır.
Sonuç
Her amir personelinin işine bağlılığını, iş disiplinini, meslekte gelişme gösterme arzusunu takip ettiği gibi bilgisayar konusundaki duyarlılığını da takip edip değerlendirmelidir.
Bilgisayarlar tamamıyla insan yaşamına girmiş bulunmaktadır. Hatta bebekler doğum öncesi, daha anne karnında iken, bilgisayar ekranlarından dünyaya merhaba demektedirler. Böylesine önemli bir konuda hiçbir personelin “ben bilgisayar kullanmayı öğrenmeyeceğim” deme gibi bir lüksü yoktur. Bilgisayar kullanımı hizmetin bir parçasıdır ve mutlaka öğrenilmelidir.
Bilgisayar öğrenmeyi salt yaşamı kolaylaştırması adına değil, Türkiye’nin kurtuluşunu sağlaması için istemeliyiz.
Türkiye’nin hedefi, bilgisayar konusunda, ülkeler arasında ilk sıralarda yer almak olacağı gibi, polis teşkilatının hedefi de kamu kurumları arasında birinci sırada anılmak olmalıdır. Gazetelerin birinci sayfasındaki bu haberi özlemle bekleyeceğiz. (Aralık 2003)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder