13 Haziran 2011 Pazartesi

İÇ TEHDİT VE TERÖRİZM

İç Tehdidin Tanımı
İç tehdit; devletin bekasını ve halkın refahını hedef alarak, insanları korkutmak, sindirmek ve yıldırmak yöntemiyle mevcut rejimi yıkıp yerine kendi benimsediği bir rejimi getirme çabasıdır.
İç tehdidin en önemli unsuru terör ve terörizmdir.
Ansiklopediler terörün eşanlamlısı ‘tedhiş’i şöyle tanımlamaktadır:
"Bir gruptan kimseleri devamlı korku içinde tutmak amacıyla, sistemli olarak şiddet hareketlerine ve cinayetlere başvurmak eylemi."
Bu tanımı, Amerika Birleşik Devletlerinde 2001 yılında yaşanan 11 Eylül olayları ile bağdaştırarak irdelediğimizde dört ayrı kavramı birlikte görürüz.
O günlerde televizyon ekranlarına yansıyan görüntüleri hatırladığımızda uçaklar binaya çarparken ŞİDDET’i yaşıyoruz.
GRUP olarak Dünya Ticaret Merkezindeki neye uğradığını anlayamayan insanlar gözümüzün önüne geliyor.
Devam eden görüntülerde kaçışan insanların yüzlerindeki KORKU’yu anımsıyoruz.
Ve nihayet bütün bu işlemlerin bir SİSTEM içerisinde yapıldığını anlıyoruz.
Ülkemize baktığımızda insan ölümlerine yol açan terör olaylarının 1970’li yıllarda başladığına tanık olmaktayız. Bunlar, Sağ-Sol Terörü, Ermeni Terörü, Bölücü Terör ve Din Temelli Terör olarak adlandırılabilir.

Sağ Sol Terörü
Sağ sol terörü 1970’li yıllarda yaşanmıştır. 12 Eylül 1980 askeri müdahalesiyle son bulmuştur. Toplumumuzdaki bağnazlıktan kaynaklanmıştır. “Benim fikrim doğrudur” denilen bir dönemin sonucudur.
Sağ sol çatışmalarında, terör 5.237 can almıştır. Bu sayı, Sakarya Savaşındaki 5.713 şehit sayımıza yakındır. (Keleş ve Ünsal, Tercüman Gazetesi, 1982)
Sol grup içinde çok sayıda terör örgütünden söz edilebilir. Bazıları şunlardır:
■ DHKP/C (Devrimci Halk Kurtuluş Parti/Cephesi)
■ TKP/C-TİKKO (Türkiye Komünist Partisi/Marksist Leninist-Türkiye İşçi Köylü
Kurtuluş Ordusu)
■ MLKP (Marksisit Leninist Komünist Parti) sayılabilir.
Her birinin amacı Marksist Leninist ideolojiye bağlı komünist devlet kurmaktır.
Sağ gruba mensup ve “Ülkücü” olarak anılan gruptan ise 12 Eylül 1980’den 31 Mart 1983 tarihine kadar mahkemelerde 4258 kişi hüküm giymiştir. (Başbakanlık, Terör ve Terörle Mücadelede Durum Değerlendirmesi Raporu, 1983)

Ermeni Terörü
1970’li yıllarda ve 1980’lerin başlarında yaşanmıştır. Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı yanlış iddiasına dayanarak terör örgütü Asala tarafından yurt içinde ve yurt dışında 34 temsilcimiz şehit edilmiştir. Saldırılarda ayrıca 15 sivil öldürülmüştür.

Bölücü Terör
Bu gruptaki terör örgütlerinden PKK/KONGRA-GEL, 27 Kasım 1978 tarihinde PKK adıyla kurulmuştur. Amacı; Türkiye, Suriye, Irak ve İran toprakları üzerinde sözde Kürdistan adında bir devlet kurmaktır. Ermeni terörünün bitti denildiği bir sırada 1984 yılında Eruh ve Şemdinli’de kanlı olaylarına başlamaları düşündürücüdür. PKK’nın karıştığı toplam olay sayısı 50 bini aşmış, bu olaylarda 35 bin kişi yaşamını yitirmiştir. Ekonomik kaybın ise 120-300 milyar dolar arasında olduğu tahmin edilmektedir.

Din Temelli Terör
Din temelli terörün amacı, ülkemizde laik devlet düzenini yıkarak yerine uzun vadede dini esaslara dayalı bir İslam devleti kurmaktır.
En kanlıları olan Hizbullah terör örgütü, genellikle Atatürkçü aydınları hedef almıştır.
Din temelli terör örgütlerden bazıları şunlardır:
■ Hizbullah
■ El Kaide
■ İBDA-C (İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi),
■ HD/İCB-AFİD (Hilafet Devleti/ İslami Cemaatler Birliği-Anadolu Federe İslam Devleti.
Bütün terör örgütlerine ve terör olaylarına baktığımızda hepsinin yurtdışı destekli olduğu görülmektedir. Bu nedenle iç ve dış tehdit birlikte düşünülmelidir, zira birbirleri ile bağlantılıdırlar.
Büyük Önder Atatürk iç ve dış tehdit konularının önemini şu sözlerle belirtmiştir: “İki tür cephe vardır: Dâhili cephe, zahiri cephe.” Ve devam etmiştir: “Kaleyi içten almak, dışarıdan zorlamaktan çok kolaydır.” Böylece Atatürk, iç tehdidin dış güçlerce nasıl kullanılabileceği uyarısını yeni kuşaklara net olarak aktarmıştır.
Ayrıca Gençliğe Hitabesinde Atatürk; “Seni, bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhili ve harici bedhahların olacaktır” diyerek gençliğin dikkatini bu konuya çekmiştir.

Terörle Mücadele Mevzuatı
Uluslararası alanda terörizm konusu ilk kez 1935 yılında Milletler Cemiyetinde ele alınmıştır. 1937 yılında Cenevre’de yapılan bir toplantıda, “Teröristi ya iade et ya da cezalandır” ilkesi benimsenmiştir. Ancak uygulamaya konulamamıştır.
Daha sonra Birleşmiş Milletler kararlarında terörizm konusunun ele alındığı görülmektedir. Birleşmiş Milletlerce imzalanan sözleşmelere bakıldığında genel bir nitelendirme yerine, o an gündemde olan konu ele alınarak sözleşmelerin hazırlandığı görülmüştür. Uçak kaçırma ya da devlet adamlarının korunması gibi..
Avrupa Konseyi Danışma Meclisi 1973 yılında aldığı bir kararla uluslararası terörün suç olduğunu belirtmiş ve önceki yıllarda benimsenmiş olan “Teröristi ya iade et ya da cezalandır” ilkesini desteklemiştir.
Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT), terörizm suçunun, üyelerinin ortak sorunu olduğunu ve terörizmin her çeşidiyle mücadele edileceğini vurgulamıştır.
Bu konuda en etkili önlem ise, NATO’dan gelmiştir. NATO, 11 Eylül saldırılarından sonra 5’inci maddeyi yürürlüğe koymuştur. Buna göre BM Yasasının 51’inci maddesinde tanınan bireysel ya da toplu savunma hakkı kullanılabilecektir.

Terör Medya İlişkisi
İç tehdit ve terör olayları medya ile doğrudan ilişkilidir. Medya, teröristin amacını gerçekleştirdiğini kamuoyuna duyurmakla teröre yardımcı olmaktadır.
Öte yandan medya, parçalanan kol ve bacakları göstererek kamuoyuna korku salınmasında rol oynamaktadır.

Terör Konusunda Alınması Gereken Kısa Vadeli Tedbirler
Terörü önlemenin kısa ve kestirme yolu güvenlik görevlilerince alınan önlemlerdir. Güvenlik görevlileri, halkla ilişkileri üst düzeye çıkararak istihbari bilgi akışı sağlamalıdır. Bu bilgiler uygun silah, uygun araç ve uygun gereçlerle desteklenerek teröristlere açık kapı bırakılmamalıdır. Başka bir anlatımla teröristlerin alanları daraltılmalıdır.

Terör Konusunda Alınması Gereken Uzun Vadeli Tedbirler
Terörü uzun vadede önleyebilmek için ise bir dizi tedbirler almak gerekmektedir. Bu tedbirleri şöyle sıralayabiliriz:
■ Terörle mücadele için yetkili kurum ve kuruluşlar tarafından hazırlanan eylem planları etkin bir biçimde yürürlüğe konulmalıdır. Barış İçin Ortaklık (BİO) kapsamında ülkemizde açılan “Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi” kararları, yetkililerce iyi değerlendirilmelidir. Ayrıca Milli Güvenlik Kurulunun konuyla ilgili olarak aldığı kararlar kısa sürede uygulamaya konulmalıdır.
■ Terörizmin, sadece bir güvenlik sorunu olarak algılanıp, her türlü sorumluluğun güvenlik kuvvetlerine verilmesi, bunun dışındaki bütün kurum ve kuruluşların yardımcı gibi algılanıp, kendilerine verilen görev kadar hareket etmelerinin beklenmesi yanlış bir yaklaşım olarak değerlendirilmelidir. Terörle mücadelenin ulusal bir sorun olduğu benimsenmelidir. İlgili herkes, konuya sahip çıkmalı ve üzerine düşeni yapmalıdır.
■ Terörün yoğun olarak yaşandığı bölgelere göreve uygun personel atanmalıdır. Siyasi amaçlı tayinler yerine terör konusunda deneyimli görevlendirmeler yapılmalıdır. Bölgeye atanan kamu görevlileri konuyla ilgili olarak iyi bir eğitimden geçirilmelidir.
■Ekonomik konular çözülürse terörizmin oluş nedenleri ortadan kalkabilecektir. Bu nedenle toprak reformu yapılmalıdır. Ayrıca bilinçli olarak hazırlanan Köykent projeleri yaşama geçirilmelidir.
■ Terör örgütlerinin finans kaynakları kesilmelidir. Avrupa Birliğine dâhil ülkelerdeki uyuşturucu trafiğinin yüzde 40’ını PKK terör örgütü elinde bulundurmaktadır. PKK’nın 150 milyon Avro gelirinin 50 milyon Avro’sunun uyuşturucu kaçakçılığından elde ettiği bilinmektedir.
■İşsizliği önleyici önlemler alınmalıdır.
■Yatırımlar yerinde yapılmalıdır.
■Kente göç önlenmelidir. Ayrıca köye dönüş projesinin uygulanması kontrol altında tutulmalıdır.
■Yöredeki kadınlara bilgi ve beceri kazandırabilmek amacıyla bulundukları mahallerde okuma, yazma ve el becerileri kursları yaygınlaştırılmalıdır. Kız çocuklarının okula gitmeleri ısrarla takip edilmelidir.
■Topluma; milli kültür unsurlarımız olan dil, din, tarih, coğrafyaya bağlılık ve milli ülkü verilmesi yönünde çalışmalar yoğunlaştırılmalıdır.
■Katılımcı bir demokrasi geliştirilmeli ve Anayasamızın ikinci maddesinde yerini bulan demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti ilkesi topluma yerleştirilmelidir.
■Geçici köy korucusu uygulaması devam ettirilmelidir. Sistemde görev almamak yönündeki endişeleri ortadan kaldıracak tedbirler alınmalıdır.

Sonuç
Terörü önlemek için güvenlik görevlilerince alınacak kısa vadeli önlemler ile uzun vadede alınacak ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel önlemlerin birlikte yürütülmesi gerekmektedir.
Her hâl ve koşulda en önemli unsur, insandır.
İnsanları yücelten iki kavram vardır: Sevgi ve hoşgörü.
Kin ve nefret ise insanlığı erozyona uğratan negatif iki kavramdır.
Terör, işte bu kin ve nefretin sonucudur.
Dün, Moğol saldırılarıyla Anadolu’da oluşan siyasal çalkantılardan sonra ortaya çıkan ve “Gel, ne olursan ol, yine gel” diyen Mevlana, “İncinsen de incitme” diyen Hacı Bektaş Veli ve “Yaratılanı sev, yaratandan ötürü” diyen Yunus Emre o dönemdeki iletişim ve ulaşım zorluklarına rağmen insanların mutlu olabilmesi için lazım gelen dostluğu ve güzellikleri ön plana çıkarabilmişlerdir. Osmanlı Devleti, onların topluma aşıladığı sevgi ve hoşgörü sayesinde yükselme dönemini yaşamıştır.
Bugün, 20’nci yüzyılın ikinci yarısı kuşağı olarak, ömrümüzün çoğu terör ortamında geçmiştir. Buna ekonomik krizleri ve deprem gibi bazı felaketleri de ekleyebiliriz.
İtiraf edelim ki, gülmeyi unuttuk.
Bugün, kişiler arası ilişkilerde daha az problemin yaşandığı bir ortam yaratılmasını, dostluğun, hep bir adım önde tutulmasını dile getiren Doğan Cüceloğlu ile, “Yola çıkınca her sabah, bulutlara, taşlara, kuşlara, atlara, otlara ve de insanlara selam ver” diyen Üstün Dökmen ile yeniden sevgi ve hoşgörüyü yakalamamız gerekir.
Bütün bunlarla ilgili olarak kesin adresi ise Büyük Atatürk 1921'de belirlemiştir: “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ve her şeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine, milli geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek gereği öğretilmelidir.”
Atatürk, bugün, dünyanın el üstünde tuttuğu bir Türkiye görmek isterdi.
O’na bu manzarayı göstermek bizim vatan borcumuz olmalıdır. (2006)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder