11 Haziran 2011 Cumartesi

SEYREDENLER VE YAŞAYANLAR

Emniyet Genel Müdürlüğü Eğitim Daire Başkanlığınca 2000 yılında, Eğitim Yönetimi Geliştirme Semineri yapılmıştı.
Ankara’daki üniversitelerin, birbirinden değerli akademisyenleri, eğitim yönetimi konusunda, katılımcıları aydınlatma gayreti içerisindeydiler. Hocalarımızdan birisi de Doç. Dr. İnayet Pehlivan idi. Çağımızın hastalığı stres konusunda ön bilgi verdikten sonra stresle baş etme yollarını tek tek açıkladı:
Stresle mücadelede en önemli yöntemin spor olduğunu, bedende çok yüksek düzeyde duygusal ve sinirsel değişme olurken, bedensel hareket çok az ise, bedenin kimyasal yapısının bozulduğunu ve bunun kalp hastalıklarının temel nedenlerinden biri olduğunu, bu duruma düşmemek için stres altındaki bireylerin, sık sık başta yürüyüş olmak üzere, bedensel hareket yapması gerektiğini belirtti.
Konuşmacı ikinci olarak, derin nefes almanın kalp ve akciğerlerin iyi çalışmasına yardımcı olduğu gibi, gerginliği de azaltacağını vurguladı.
Üçüncü olarak, “arada bir kendinizi gevşetin” uyarısında bulundu. Gevşeme hareketleri ile kasların rahatlayacağını, yükselen tansiyonun düşeceğini, solunumun yavaş ve derin olacağını, artan kan şekerinin azalacağını ifade etti.
Dördüncü olarak, “içinde bulunulan an’ın tadını çıkarın” tavsiyesinde bulundu.
Beşinci olarak, “mizaha yer ayırın” önerisinde bulundu.
Altıncı olarak, iyi beslenme gerektiğini, ekmekte B, limonda da C vitaminin bol bulunduğunu, sebze yemeği yenmesinin gerekli olduğunu dile getirdi.
Stresle baş etmede başka yöntemler de vardı. Meditasyonun, masajın, dua ve ibadetin de stresi gidermede etkili olduğu ifade ediliyordu.
Hocamız son olarak toplumsal, kültürel ve sportif hobilerden söz etti. Bu hobilere odaklanmanın stresle mücadelede öneminin büyüklüğünü vurguladı.
Hobi ile ilgili olarak iki grup insan olduğunu, bunlardan birinin SEYREDENLER, diğerinin YAŞAYANLAR grubunu oluşturduğunu söyledi. Ama hocamızın esas çarpıcı sloganı; “Her zaman seyreden olmayın, ara sıra da yaşayın” şeklindeydi.
Neler seyredilebilirdi?
Ya da neleri seyretmeliydik ki stresten uzak duralım.
Sözgelimi bir ressamın resim sergisi...
Bir şiir dinletisi...
Bir fotoğraf sanatçısının dia gösterisi...
Bir sinema filmi...
Bir tiyatro oyunu...
Bir halkoyunu ekibi gösterisi...
Bir müzik konseri...
Bir spor müsabakası...
Bir konferans, bir sempozyum, bir seminer ya da bir panel...
Ama slogan gerçekten ilginçti: “Her zaman seyreden olmayın, ara sıra da yaşayın”
Acaba yeterince seyrediyor muyduk? Ekonomik sıkıntılar, zaman darlığı gibi nedenlerin arkasına mı sığınıyorduk?
Yoksa seyrettiklerimiz, çocuklarımızın okullarda yaptıkları okul sonu müsamerelerini izlemekten mi ibaret kalıyordu?
Hocamız bizimle aynı kanıda değildi. O, bizlerin seyrettiklerine inanıyordu ki, ardından o önemli tavsiyesini yapıyordu: “Ara sıra da yaşayın”
Doğrusunu söylemek gerekirse, bir güvenlik görevlisi olarak -bazen de görev gereği- toplumsal, kültürel ve sportif etkinlikleri izleme şansı bulabiliyorduk.
Seminer sayesinde anladık ki bu tür etkinliklerden bazılarını bizzat icra etmek de gerekiyor. Böylece stres, en alt düzeye indirilmiş olacaktır. Zira stresten arınmış insanların hizmet üretiminde daha başarılı olacakları açık bir gerçektir.
Bu bağlamda geriye doğru gidip arkamıza bakmamız gerekir:
İlimizde çalışan yetenekli personelimizi teşvik edip, örneğin resim sergileri açmaya yönlendirdik mi?
Keza yetenekli arkadaşlarımızın yazdıkları şiirleri, bir “dinleti” düzenleyerek il halkı ile paylaştık mı?
Fotoğraf meraklısı arkadaşlarımızın objektiflerinden çıkan güzellikleri, bir dia sunumunda izledik mi?
Emniyet Müdürlüğü olarak, haftanın bir gününü, sinema günü olarak belirleyip, gündemdeki filmleri izlemek için herhangi bir girişimde bulunduk mu?
Bir tiyatro eserini sahnelemeyi denedik mi? (Emniyet Genel Müdür Yardımcısı Sy.Feyzullah Arslan’ın bizzat kaleme alıp sahnelenmesini sağladığı “Ehliyet Senin Neyine Dön Şinasi Evine” adlı eseri, Bartın İl Emniyet Müdürü Sy.Mesut Çevik’in çeşitli illerde sahnelenmesini sağladığı tiyatro oyunları ve Polis Meslek Yüksek Okullarımızın kimi yöneticilerinin konuyla ilgili gayretleri örnek olarak gösterilebilir.)
Yetenekli arkadaşlarımızdan oluşan bir halk oyunu ekibi kurduk mu? (Rize İl Emniyet Müdürü Sy.Osman Öztürk’ün çalışmaları örnek olarak gösterilebilir.)
Aramızda müzik aleti çalanları tespit edip, musikiye yatkın olanlardan bir topluluk oluşturma çabası içine girdik mi? (Emniyet Genel Müdürlüğü TSM korosu örnek olarak gösterilebilir.)
Spor etkinlikleri ile belirgin ölçüde boy gösterdik mi?
Çağdaş olabilme yönünde, bilimin gerisinde kalmamak için bir konferans, bir sempozyum, seminer ya da panel düzenledik mi?
O atama dönemi sonrasında ilimize yeni atanan meslektaşlarımızı, en azından ilin bürokratlarıyla tanıştırma adına bir kokteyl düzenledik mi?
Yoksa insanlar bizi hâlâ “sadece cop kullanan görevliler” olarak mı tanıyor?
Eğer ilimizde yapılan fikirsel, sanatsal ve sportif amaçlı etkinlikleri seyrediyorsak bu “iyiyiz” demektir.
Hele hele bu tür etkinlikleri bizzat kendimiz hazırlayıp icra ediyorsak yani yaşıyorsak bu da “çok çok iyiyiz” anlamına gelir.
Tüm bunlar, üstelik strese de iyi geliyorsa, yoğun çalışma temposu içinde çalışan kadirşinas personelimiz için moral unsuru da olacaktır. Ayrıca hizmette verim artacaktır.
Toplumun aydını olma yönünde önemli mesafe kateden personelimize de zaten bu yakışır.
Son söz olarak insanların birbirlerine bilgiyle, ilgiyle ve de sevgiyle yaklaşmaları durumunda aşılamayacak sorunun olmadığı bilinmeli diyor ve İnayet Pehlivan hocamızın finalde sunduğu eski bir duvar yazısıyla son veriyorum:
Tanrım beni yavaşlat. Aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir.
Zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele.
Günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükûnetini ver.
Sinirlerim ve kaslarımdaki gerginliği, belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür. Uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymamda yardımcı ol.
Anlık tatilleri yaşayabilme sanatını öğret; bir çiçeğe bakmak için yavaşlamayı; güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı; güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı; balık avlayabilmeyi; hülyalara dalabilmeyi öğret.
Her gün bana kaplumbağa ile tavşanın masalını hatırlat. Hatırlat ki, yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini, yaşamda hızı artırmaktan çok daha önemli şeyler olduğunu bileyim.
Heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla. Bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması, yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır.
Beni yavaşlat Tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et. Yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.

Ve hepsinden önemlisi TANRIM,
Bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için Cesaret,
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için Sabır,
Her ikisi arasındaki farkı bilmek için de Akıl ver. (2003)

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder